Gönderen Konu: Dünkü Müslümanla bugünkü Müslümanın farkı  (Okunma sayısı 2226 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482

Türkiye boks ringine dönüştü: Herkes bir birleriyle kavga ediyor...
O kadar alıştık ki kavga etmeye, rakip bulamasak neredeyse kendimizle kavgaya tutuşuyoruz...
Çünkü tam bir “kavram kargaşası” içindeyiz...

Kavram kargaşası kafa karışıklığı, tereddüt ve çözümsüzlük getirir, insanı kararsızlığa mahküm eder.
Oysa Müslüman, öncelikle kararlı insandır...

İnancında kararlı, itikadında kararlı, kitabında kararlı, yolunda-yönteminde kararlı...
Ve de hem azimli, hem de sabırlı...

Çünkü Kur’an gibi bir “mutlak doğru”ya dayanmıştır.
Problemimizin temeli, sanırım bu “mutlak doğru”dan uzaklaşmış olmaktır...
Müslüman, inancının temel ekseninden saptığı ölçüde “varta”ya düşer...

Ardından kararsızlıklar, sabırsızlıklar, çözümsüzlükler gelir.
Biz bugün, sorunlarımızı hangi temelde çözeceğimizi bilememenin handikabına tıkanmış durumdayız...
Referansımız vahiy mi olacak, yoksa bilim mi?

Hayat “bilim”i dayatıyor.
“Bilim tek çözümdür” diyor, ancak binlerce yıldır, sorunlar çözümlenemiyor.
Biz ise Allah’ın “Âlim” ismini kavrayamamış, inançla ilmi buluşturup çözümsüzlüğü aşamamışız.
Bu yüzden ne “dünyalık” ne “ahretlik” olabilmişiz: İki arada bir derede tekliyoruz!

Doğal olarak kavramlar karışıyor...
İyi ile kötü, doğru ile yanlış, günahla sevap iç içe giriyor...
Tıkanmalar yaşıyoruz: Ne yapacağımızı, kime inanacağımızı kestiremiyoruz.

Bakar mısınız lütfen?..
“İmha etmeyeceksin, inşa ve ihya edeceksin” diyen Gazali de Müslüman, “Boşver ihyayı, inşayı, öldüre öldüre dünyayı Müslümanlaştıracağız” diyen Taliban da Müslüman...

Müslüman olduktan sonra öfkesini yutkunup Müslümanlığın temel ölçüsünün nefsi yenmek olduğunu gösteren Hz. Ömer de ümmet, günümüzün saldırgan, öfkeli, somurtuk radikalleri de ümmet...

Peki bu derin fark, bu zıtlıklar niye?

Eskiden Müslümanlar kentliydi. Efendimiz’in Medine (Efendimiz’le buluşmadan önceki ismi Yasrib) hayatından itibaren başlayan kentleşme, ümmeti, işlek ve derin bir tefekkür insanı yapmıştı...

Kafalar düşünüyor, analiz ediyor, çözüyor ve müthiş bir ince ayarla İslamiyeti yüreklere sunuyordu... Yürekler insan fıtratına uygun bu doğru sunumu kabulleniyordu...

Çünkü İslam, yalnızca “yeni bir din” değil, yanı sıra “yeni bir çözüm”dü.

Bu “yeni çözüm” eski insanlara derin bir tefekkür, tenezzül, tevazu ve “farkındalık” eşliğinde sunuluyordu.

“Düşünün” diyordu...
“Fark edin” diyordu...
“Hayata bakın” diyordu...

Kur’an o kadar gerçekçiydi ki, güncel hayata ilişkin örneklerden yola çıkıyor, mesela deveye dikkat çekiyor, Allah asrı, zeytini, inciri anıyor, Müslümanlar bunların özelliklerini anlatarak Müslümanlığı yayıyorlardı...

Müslüman Kur’an’dan besleniyor, zekâsını Kur’an’la geliştiriyordu...

İnsana (çağa) göre sunum, son derece ileri bir yöntemdir... Eski Müslümanlar, bu anlamda da bizden kat kat ileridedirler...
Yeni çareler yeni çözümler üretme konusunda son derece başarılıydılar...

Osmanlı işte bu terkibe dayanarak kuruldu ve büyüdü. Kısa süre içinde dünya örneği haline geldi. Bu çözümlerden koptuğu ölçüde de büzüldü, küçüldü ve kendini bile koruyamaz hale geldi.

Birkaç gün önce Osmanlı’nın ilk sadrazamlarından Çandarlı Ali Paşa’nın 504. ölüm yıldönümüydü (18 Ocak 1406)...

Kur’an-ı Kerim’in önerileri doğrultusunda sabırlı ve kararlı olmak gibi iki önemli özelliği vardı, Sadrazam Ali Paşa’nın...
Bu açıdan, Sultan II. Mehmed’e sadrazam olan torunu Çandarlı Halil Paşa’dan ayrılıyordu...

Sultan II. Mehmed’e, “Bizans’ı asla fethedemezsin” diyen Çandarlı Halil Paşa da iyi Sadrazamdı aslında... Lakin dedesi gibi kararlı ve sabırlı değildi...
Bir gün Sultan II. Mehmed’in huzuruna çıktı ve “Bizans’ı asla fethedemezsin” deyiverdi...

Tereddütlerine yenik düşmüştü: Tereddütlerine ve kararsızlıklarına... Ölümü de zaten bu yüzden oldu.
Dedesi Ali Paşa ise, döneminin Padişahı Sultan I. Murad, Kosova Savaşı’nda şehit olduktan sonra hemen kararını verdi, Yıldırım Bayezid’i tahta geçirme iradesini tereddütsüz gösterdi...

Böylece Osmanlı büyük bir padişah kazandı.
Hayat kararsızlıkları affetmez, sevgili dostlarım...
Kararsızlık başarısızlıktır!

Yavuz Bahadıroğlu