Gönderen Konu: Çin’den Yayılan Kara Veba ile Osmanlı nasıl mücadele etti?  (Okunma sayısı 1344 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı belya

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 110
  • Net'i Süzüyorum..

Dünyanın en zor yüzyılı hangisidir diye sorsalar, 14. yüzyıl demek belki de çok yanlış olmaz. Bunun sebebi, savaşlardan çok daha fazla insanın hayatına mâl olan bir salgın: Kara Veba! Hastalığın çıkış noktası, Çin’di. Yönetimde bizim, Kubilay Hanlığı olarak bildiğimiz Moğolların kurduğu Yuan hanedanı bulunuyordu. Ancak kötü yönetim, kıtlık ve afetler, yerli halkı canından bezdirmişti. Üstüne bir de ülkenin güney batısında baş gösteren salgın, insanları kırıp geçiriyordu. Bu hastalık, bardağı taşıran son damla oldu. Köylüler ayaklandı ve Çin tarihinde “Kızıl Sarıklılar” olarak bilinen bir isyan başlattı. İsyanın başında Zhu Yuanzhang bulunuyordu. İsyancılar, 1368 yılında Hanbalık’ı yani bugünkü Pekin’i ele geçirerek Moğolları ülkeden kovdu. Yuan hanedanı devrilmişti. Zhu Yuanzhang, Ming hanedanını kurarak Çin’de yeni bir devir başlattı. Ancak ortalık hâlâ çok karışıktı. Ming hanedanı, sükûneti sağladı. Moğolları sınırlarından, ülkeyi de vebadan temizledi. Peki, bunu nasıl yaptı?
Çin’in Salgın Hastalık Politikası

Çin, salgın hastalık tehdidi taşıyan insanları, İpek Yolu’ndan göçe zorlar. Artık hastalık da kervanın bir parçasıdır ve İpek Yolu, sadece birbirinden değerli ticaret eşyasını değil, veba mikrobunu da uzak coğrafyalara taşır. O tarihlerde kapalı bir ülke hâline gelen Çin, Ming hanedanı yıkılana kadar bu “devlet politikası”ndan vazgeçmez. Bazı kaynaklara göre sadece Avrupa’da her üç kişiden biri bu hastalık yüzünden hayatını kaybeder. Çin’de bu hadiseler yaşanırken Batı’da yeni bir cihan devletinin temelleri atılmaktadır:

Osmanoğulları. Orhan Bey emrindeki Osmanlılar, Trakya’ya yeni geçmiş, Balkan fütuhatı henüz başlamıştır. Akıncılar, geçtikleri köy ve kalelerde insanların veba yüzünden kırıldığını görürler. Aynı bela, Anadolu’da da vardır. Fakat nedense burası kadar şiddetli değildir. Orta Doğu ve Anadolu, bu kara veba illetinden Avrupa kadar etkilenmez. Avrupa’da köyler, kasabalar haritadan silinirken bu toprakların insanı, normal hayatına devam eder. Bu nasıl olur? Cevap aslında çok basit: Temizlik sayesinde.

Orhan Gazi, fethettiği yerlerde derhal hamamlar kurdurulması emrini verir ki bu geleneği ondan sonraki padişahlar da devam ettirecektir. Askerler namaz kıldıkları için ordugâhta, sadece yıkanma ve temizlik maksadıyla kurulan çadırlar ve bu işle vazifeli bölükler vardır. Diğer taraftan bazı tarihçiler, Orhan Gazi’nin vebadan vefat ettiğini iddia etseler de bu, kesinlik kazanmış bir bilgi değildir.
Zhu Yuanzhang
Ming Hanedanlığı’nın kurucusu Zhu Yuanzhang
Osmanlı’nın Veba ile Mücadelesi

Kara veba, artçı salgınlarla birlikte farklı tarihlerde ve farklı yerlerde 19. yüzyılın sonuna kadar görülmeye devam etti. İstanbul’un fethinden sonra Osmanlılar, İpek Yolu’nun en can alıcı noktalarından birinin idaresini de ele geçirmişlerdi. Ama bu durum, Osmanlı’yı ve payitahtı salgınlara açık hâle getirdi. 1453 ila 1517 arasında veba, büyük ölçüde Balkanlar’daki kervan güzergâhları ve başta Venedik olmak üzere Akdeniz’deki Avrupa liman şehirleriyle olan deniz bağlantıları vasıtasıyla İstanbul’a ulaştı. Bu dönemde İstanbul’a gelen tüm tüccarlar, gemilerden inmeden yıkanma ve yeni kıyafetler giymeye mecbur tutulmuşlardı. 1466’da vuku bulan salgında Fatih Sultan Mehmed’in şehirden ayrılıp sefere çıktığı ve Balkanlar’da ordusuyla bir şehirden diğerine geçtiği biliniyor.

Osmanlı topraklarında 16. asırdan 19. asrın sonuna kadar büyüklü küçüklü veba salgınları görülmeye devam eder. Yaşanan bu salgınlar, doğal olarak devleti birtakım tedbirler almaya sevk eder. Defin alanlarını düzenleme, cenaze için mal ve hizmet sunma ve böyle zamanlarda belli bir seviyede kamu düzenini sağlama çabaları görülür. Bu ilk çabalar yavaş yavaş şehirlerde, en başta da İstanbul’da temizliği ve hijyeni sağlama girişimlerini beraberinde getirir. Mesela Kanuni Sultan Süleyman devrinde baş gösteren veba salgını sebebiyle Çin’den mal getirilmesi yasak edilmiş, Avrupa’dan hiçbir geminin limanlara yanaştırılmaması emri verilmiş, herkesin evlerini ilaçlamaları (kireçlemeleri) şart koşulmuştu. Atıkların ve mezbahaların düzenlenmesi, sokakların temizlenmesi ve kaldırım taşlarının döşenmesi, içme suyu sağlama ve su yollarının bakımı gibi pek çok tedbir alınmıştı. Taşradaki salgınlarda çıkan krizleri denetlemek ve müdahale etmek için yerel idarelerle yakın temaslar kurulmuştu. Bazı bölgelerde vergilerin ertelenmesine yahut geçici vergi affına kadar düzenlemeler yapılmıştı.

Yedikita Dergisinden..

Bilgi paylaşıldıkça güzeldir.