EĞİTİM, AİLE, KÜLTÜR-SANAT, SAĞLIK > TARİHİ VE KÜLTÜREL DEĞERLERİMİZ

18 Mart Zaferinin Bilinmeyen Yanları

<< < (2/5) > >>

Mücteba:
“Kâmîl mü’minin firâsetinden sakınınız. Çünkü o, Hazreti Allâh’ın nûru ile görür.”
(Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)




İngiliz ve Fransızların Çanakkale'yi geçebilecekleri endişesine kapılan İttihat ve Terakkî hükümeti tedbir olarak pâdişâh (Sultan Reşad) ve hükümeti Anadolu'ya taşımağa ve (Beylerbeyi Sarayı'nda ikâmet etmekte olan) Sultan Abdülhamîd Han'ı da ikna edip, Anadolu'ya götürmeğe karar vermişlerdi.

Bu hâtırasını Ercümend Ekrem Bey şöyle anlatıyor:

"Hepimiz Sultan Abdülhamîd Han'ın huzuruna elpençe dizilmiştik. Talat Paşa, pek hürmetkar bir ifâde ile önce vaziyeti anlattı. Hulasaten/özetle şöyle diyordu: 'Âcil bir tehlike arz etmemekle beraber vaziyet çok ciddîdir. Düşman deniz ve karayolu ile Çanakkale'yi zorluyor. Şiddetli müdâfaaya rağmen -Allah korusun- boğazı geçecek olurlarsa pâdişâh, hükümet ve hânedân-ı saltanat esarete düşecektir. Elîm bir musâlehaya mecbur olmamak için hükümet, Anadolu'ya geçip harbe orada devama karar vermiştir. Hattâ sizler için Konya'da Çelebi Efendi'nin konağı tahliye olunmuştur. Emir ve irâdelerinizi bekleriz."

Sultan, Talat Paşa'yı sonuna kadar soğukkanlılıkla dinledi. Keskin bakışlarını hepimizin üzerinde ayrı ayrı gezdirdikten sonra:

- Şevketli biraderime sadâkatimi arz ederim. Endîşeleri tamamen beyhudedir. Eğer dokunulmamış ise, ben Çanakkale'yi zamanında tahkim eylemiştim. Oradan hiçbir donanmanın geçmesi mümkün değildir. Boğaziçi de öyledir. Amma, farzedelim ki, böyle bir felaket meydana geldiği takdirde Sultan'ın yapacağı şey, tacını, tahtını, tebaasını bırakıp zelîl bir şekilde kaçmak değildir. Saltanat ve tahtının altında canını teslim etmesi icap eder. Büyük dedem Hz. Fâtih, bu beldeyi fethettiği vakit Bizans imparatoru Kostantin kaçmayıp, harp ede ede can vermek cesaretini göstermişti. Biz Fâtih'in torunları, Kostantin'den aşağı kalamayız, sultanımıza böylece arzediniz. Müsterih olsunlar ve Allah'ın takdirine boyun eğsinler. Şuradan şuraya kımıldamasınlar. Düşman buraya giremez. Bana gelince, ben artık bir yere gitmem. Yegâne arzum burada ölmektir. Biraderimden ve hükûmet-i seniyeden bu arzuma manî olunmamasını istirham ederim"  dedi ve bizi selâmlayarak salondan çıktı.

Bizler de sarayın merdivenlerinden kös kös inip Dolmabahçe'ye doğru yola çıktık. Yolda derin düşüncelere dalmış olan Talat Paşa bir ara bize dönerek:

- Aldık mı payımızı! dedi.


[Fazilet Takvimi - 18 Rebîü'l-Evvel 1433/10 Şubat 2012 Cuma]

Mücteba:
Edincikli Mehmet ER

“Edincikli Mehmet Er'in bir top mermisinin parçaladığı kolundan kanlar içerisinde bir et parçası sarkmaktadır.

Yalvarırcasına ‘Komutanım ne olur şu kolumu kes!’ Sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakan Teğmen donmuştur.
Edincikli Mehmet ER tek ve emin sesi ile tekrarlar ‘Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu!!!’

Bu ilahi cümleleri emir gibi işiten Teğmen Saip, bıçağı kola kola vurur. Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet, bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: ‘Bu kol vatana feda olsun’ der.

Yerdeki et parçalarından başını kaldıran Teğmen'in karşısında kimse yoktur. Çünkü Edincikli, Hakla alış verişe başlayınca herşeyi, acıyı, özlemleri unutuyor, rahmet deryalarında, tecelli dalgalarında yıkanıp arınırken, kolunun fani bedenden ayrılma işlemini duymuyordu. O ateş, o yangın fakat getirilmez feryatlar içinde, Edincikli bu cehennemi ateş altında kendinden geçti. Bir avuç istek ve özlem halinde yandı, tüttü.

Edincikli Mehmet, çoktan kolunun öcünü almak için vatan için Allah için hücum saflarına katılmıştı. Alayların içine karışır, teke tek vuruşur. Onu durdurmak mümkün değil artık, yine harikalar gösterir, bire bir dövüşür, bire on dövüşür, bire yüz dövüşür... Allah'ın yardımıyla haklamadığı kafir kalmaz. Ama kaderden kaçılmaz ki! Kolunun kopmasıyla kaybettiği kan onu halsiz düşürmeye başlamış Edincikli'ye şimdi de şehitlik mertebesi ekleniyordu. Güzel yüzü soldu, sarardı, canı teninden süzüldü... Gözü dünyaya kapandı..."


Teğmen SAİP
Çanakkale Savaşlarından
12. Alay 1. Bölük Komutanı

Mücteba:

“İngiliz donanması Saroz’dan top atışları ile bize son derece ağır kayıplar verdiriyordu. Böyle bir atıştan sonra, aynı, birlikte silah arkadaşım Recep Eniştemin iki ayağı kopmuş çalıların üzerinde gördüm, henüz sağ idi. Yanına kadar gidebildim. Onu o vaziyette görünce ağlamaya başladım. Henüz ruhunu teslim etmeyen Recep Eniştem ‘Kardeşim niçin böyle ah edip ağlarsın, benim ciğerimi dağlarsın! Allah’ın verdiğine merhaba! Takdir-i Rabbani böyle imiş! Onun kazası geri çevrilmez ve hükmüne mani yoktur. Elimizden ne gelir. Arzuladığım savaş yolunda oldu. O saadet bana yeter! Sen sağ kalırsan, anamın elini benim içinde öp! Emzirdiği sütleri helal etsin!’ dedikten sonra ‘Başımı kıbleye doğru çevir!’ diye bildi... Ruhu çoktan uçmuştu...”


“Halil, bölükte süngü hücumuna kalkmıştı, ağır bir yara alarak yanıma yıkıldı. Bir müddet sessiz kaldı ve sonra: ‘Ahretlik ölümüm yaklaştı, öldükten sonra cesedimi geriye götürtme, buraya ellerinle göm! Üzerimde harbediniz! Ta ki Gazilerin ayak seslerini Allah! Allah! Nidalarını rahatlıkla duyayım!’ dedi ve gülerek ruhunu teslim etmişti.”


“Karayürek Deresi’ne doğru iniyorduk: Bir akşam beni keşif kolu çıkardılar bu derenin yatağında geziniyordum. Çok susamış idim. Dere şırıldıyordu, mataramı doldurdum. Birkaç yudum içtiğimde, içtiğim suyun tadı çok başka idi. Avucuma mataradan su aldığımda, matarama doldurduğum suyun kan olduğunu anladım.”


Mehmet AŞKIN
[Çanakkale Gazisi]

mazhar:




Çanakkale kahramanlarının yakınları atalarının hatırasıyla birlikte ilginç anektodlar da ortaya çıkıyor. İşte bu hatıralardam gözyaşartıcı bir hatıra daha...
 
Kendi Cenaze Namazını Kılan Şehitlerimiz !
 
Babamın dostlarındandı. Dimdik yürüdü. Hani Allah'tan başka kimsenin önünde eğilmemiş tipler vardır ya, öyle biriydi. Ben çok küçüktüm, evimize misafir gelirdi. "Oğul" diye seslenirdi hep. Bağdaş kurmaz, diz çöker öyle otururdu.
 
Gaz lambası ışığında daha bir heybetli görünürdü gözüme. Hep bitip tükenmek bilmeyen harp hatıraları anlatırdı. Çanakkale, Gazze, Kafkas cephelerini dolaşmış; Sakarya, Dumlupınar'da savaşmış. Ancak İzmir'in kurtuluşundan sonra köyüne dönebilmişti. Anlattıklarında hep acı, kan, cefa vardı.
 
Kolay mı kazanılmıştı bu vatan? Ölüm neydi ki?
 
Şerbet içmek kadar kolaydı. "Biz kendi cenaze namazımızı kendimiz kıldık Çanakkale'de !" derdi sık sık.
 
Olur muydu??
 
Kirte muharebeleri sırasında bölükler arka siperlerde hücum sıralarını beklemektedirler. Ön siperlerdekiler ileri fırlamış boğuşuyorlar. Yüzbaşı hucum için emir bekliyor. Bütün asker süngü takmış siperden fırlamak için hazır. Sinirler gergin !
 
Bütün dudaklar kıpır kıpır dualar okuyor, kelime-i şehadet getiriyor. Süre uzuyor. Yüzbaşı erlere sesleniyor... "Yavrularım... Aslanlarım... Biraz sonra Cenab-ı Rabb'ül Alem'in huzuruna varacağız. Abdestsiz gitmeyelim... Haydi ! Tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi sürüp, hep beraber teyemmüm edelim..."
 
Teyemmüm edilir... Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra Yüzbaşı; " Çocuklarım... Sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz... Önümüzde biraz daha zaman var. İleride arkadaşlarımız şehit oluyor. Hem onlar için, hem de vakit varken, kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım..."
 
" Kabe Karşımızda... "
 
Arkadan Of'lu Ali çavuş bağırır. " ER KİŞİ NİYETİNE... "
 
O gün yapılan hücumda, kendi cenaze namazını kılan pek az kişi sağ kalabilmişti.
 
''Onlar Allah'a verdiği sözü tuttular..''
Haber5

Mücteba:
“1892 doğumluyum. Çanakkalede üç sene bulundum. 27. Alaydanım. Üç sene Seddülbahir ve Arıburnunda çarpıştım. Bir keresinde üç gün süngü harbi yaptık düşmanla. Üç günün sonunda yedi kişi kalmışız. Bizi çavuş yaptılar ve her birimize 10’ar tane er verdiler.

Bir gün Arıburnu’nda mevzilerden düşmana doğru ateş ediyoruz. Çekiyorum tetiği, çekiyorum, çekiyorum tüfek patlamıyor, ateş almıyor. ‘tüfek bozuldu herhalde’, dedim.

Bir arkadaş vardı yanımda ona dedim:
‘Bak hele benim tüfek bozulmuş, ateşlemiyor’

Arkadaş bir baktı benden yana.
‘Ne bozulmuşu yahu, senin parmak gitmiş’ dedi.

Ben o zaman acısını duydum işte. Cız etti içim. Bir kurşun gelmiş, tetiği çektiğim parmağımı alıp götürmüş, orta yerinden”


[Ezine Geyikli bucağından Gazi Halil HELVACI]

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

[*] Önceki Sayfa

Tam sürüme git
Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek