Gönderen Konu: Ashâb-ı Sûffe'nin İzinde Medreseler  (Okunma sayısı 3107 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ashâb-ı Sûffe'nin İzinde Medreseler
« : 12 Ocak 2012, 15:42:42 »

Yılların bitirilmeye and içilmiş medreseleri, diyanetin hocalara kadro verme isteği ile gündemimize girmiş bulundu. Bu medreselerin kökleri Resulullah döneminde Mescid-i Nebi’nin yanıbaşında ilim peşinde koşan, maişet ile değil, kelimelerle ilgilenen gençlerin yaşadığı ‘suffe’ye kadar uzanır. İlk yatılı medreseler buralardır ve burada kalan insanlar geçim derdi için işle ilgilenmezler, diğer ashabın infakları ile kanaatkarane hayatlarını idame ettirirlerdi. Resulullah ashab-ı suffe ile bizatihi ilgilenir, kendisine gelen malların da büyük kısmını onlara ayırırdı. Ashabına da sürekli onlarla ilgilenmelerini tavsiye buyurur, imkanı olanların onları evlerinde yemeklerine ortak etmelerini isterdi.

Kendi evinin ihtiyaçlarından önce bu ilim aşığı, ibadet sevdalısı insanların yardımına koşar, hizmetçi isteyen kızı Fatıma’ya (r.a.) ‘Ben daha Ehli Suffe’nin ihtiyaçlarını temin edebilmiş değilim’ derdi. Özellikle Ashab-ı Suffe’nin ilim konusunda çalışmalarından memnun olur, ibadet ve dua eden ve ilimle meşgul olan iki ayrı topluluk gördüklerinde ikinci topluluğun tarafına doğru yönelirlerdi. Birçok mübarek sözünde de ilim ehlinin ibadet ehlinden üstün olduğunu belirtmişlerdir. Suffe’de yetişen ashab aynı zamanda hazır muallim ve hazır asker görevlerini de deruhte ediyorlardı. İslam toplumu bu örneklikten yola çıkarak ilim meclislerini ve medreselerini camilerin yanında kurmuş, orada yaşayan talebelerin iaşelerini kendileri üstlenmişlerdir.

İslam milletleri, medreseleri Ashab-ı suffe’nin kuruluş amacına uygun olarak yüzlerce yıl ayakta tutmuşlar, Resulullah gibi, iaşe derdine düşmemeleri için ellerinden geleni yapmışlardır.

Selçuklu ve Osmanlı devletleri sadece merkez vilayetlerde merkezi yönetimin desteği ile medreseler kurmuş ve yönetmiş, diğer medreseler yine halkın imkan ve gayretleri ile yaşamlarına devam etmişlerdir. Yüzlerce yıllık geleneğe sahip günümüz doğu medreselerini de ilk dönem suffe yapılanmasından ayıran en temel özellik merkezi yönetime bağlı olmamalarıdır. Resulullah’ın devlet başkanı olarak kanatları altında çalışmalarına devam eden suffe ehlinin aksine, geniş topraklar üzerinde bulunan binlerce medrese, halkın içinden ve halkın gayretiyle neşv-ü nema bulmuştur.

Merkezi yönetimin desteğinin en önemli ayrıcalığı, devletin ihtiyaç duyduğu devlet adamlarını da yetiştirmek, İslam ilimlerinin yanı sıra ‘alet ilimleri’ni de öğreterek bilim ve sanatta da ilerlemektir.

Şu an mevcut medreseler ise öncelikli olarak İslami ilimlerin talim edildiği yerler olarak varlıklarını sürdürmüş, bunlarla birlikte edebi ve sosyal eserlerle de toplumun öncülüğünü üstlenmişlerdir. Kendi içerisinde icazet (yeterlilik) mekanizmasını işleterek ehil olanların seçilmesi sağlanmıştır. Sahte icazetin önüne geçmek içinse bu belgede hocasının ismi, onun hocasının ismi, onun hocasının ismi… bir silsile olarak yer almıştır. Yukarıda bahsettiğim merkezi otorite kendilerine hiçbir zaman dayatma içerisinde bulunmamış, bilakis özellikle doğuda aşiretler çoğu zaman onların gönlünü hoş tutmak için ellerinden geleni yapmaya çalışmıştır. Bu sayede de Resulullah’ın ilim ehli için kaçınmalarını buyurduğu devlet adamlarına yaranmaları fiilinden uzak durmuşlar, maişet dertleri de olmadığı için hiçbirine eyvAllah dememişlerdir.

Doğuda meydana gelen buhranların ve kargaşanın kaynağı olarak medreselerin kapatılmasını daha önceki bir yazımda ifade etmiştim. Bu yazıdan yıllar sonra diyanetin kadro tayini herkesten çok beni ziyadesiyle memnun etmiştir. Ancak bizatihi medrese eğitimi içerisinde bulunmuş biri olarak şunu ifade etmek isterim ki, bu uygulama ‘palyatif’tir. Tedavi etmek değil, pansuman yapmak maksatlıdır. Süreklilik arz etmez. Daha öncelerde de kadroya alımlar olmuştur ama yeterli çözümü oluşturmamıştır. Bundan sonraki cümlelerimde medreselerin nasıl işlediği, neler yapıldığı konusunu anlatmayacağım. Bunları herkes öğrenebilir, giriş cümlelerimde de kökleri Ashab-ı Suffe’ye uzanan bir ‘derin yapılanma’ olarak bahsetmem daha fazla cümle kurmamı gereksiz kılıyor zaten. Özetle; acizane, yapılması gerekenleri ve yapılmaması gerekenleri ifade etmem gerekirse;

1- Medrese talebelerinin derdi geçim değil, ilimdir. İlim yolları kapanırsa ya da yıllar süren politikalar sonucu ilim kapıları cazibedar olmaktan çıkarılırsa, kimse memleketin karmaşasına başka sebep aramasın.

2- Kesintisiz eğitim nedeniyle, 14-15 yaşına gelmiş gençlerin medreselere devamını istemek sadece hayalcilik olur. 5 yıl ilkokuldan sonra açıktan ortaokul zorunlu olsun (5+3).

3- Dertleri maişet olmasa da yokluklar içinde okumaya çalışan gençlerin maddi sıkıntıları giderilmeli.

4- Gençlerin aileleri unutulmamalı. Muhitteki zengin kişilerin teşviki ile ailelerin yaptıkları bu hayırlı iş ödüllendirilmeli, diğer ailelerin de yönlendirilmeleri sağlanmalı. (Bir erkek evladını ilim uğruna yola göndermek, az bir iman gerektirmez…)

5- Çok iyi derecede Arapça, Kürtçe ve Türkçe konuşabilen bu insanların yurtdışı eğitim imkânları teşvik edilmeli (Uluslar arası ilişkiler, gazetecilik, basın-yayın gibi bölümlerde lisans eğitimleri alabilmelerinin önü açılmalıdır).

6- Medreseyi bitirip, bölgede fahri imamlık yapanların halk nezdinde olduğu kadar devlet erkan-ı nezdinde de saygınlıkları olmalı.

7- Son olarak, Diyanet kadro vermeyi bir lütuf olarak addedip, onların eğitim müfredatlarına mudahil olmayı aklından bile geçirmemelidir. Çünkü bu hem bin yıllık geleneğe aykırıdır hem de diyanetin-ilahiyatların ilminin yetişemeyeceği bir ufuktadır. İllaki tevhid-i tedrisat kurallarına göre süreci yönetmek istiyorlarsa da, onların şuan ki mevcut eğitim basamaklarını onaylamaları yeterli olacaktır.


Mehmet AĞIRMAN - 3 Ocak 2012 Salı


Çevrimdışı guldeste

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 8
Ynt: Ashâb-ı Sûffe'nin İzinde Medreseler
« Yanıtla #1 : 17 Ocak 2012, 13:41:59 »
hz. Allah daim etsin