Gönderen Konu: Abbas bin Abdülmuttalib(r.a)  (Okunma sayısı 3599 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kenz

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1129
Abbas bin Abdülmuttalib(r.a)
« : 16 Kasım 2007, 17:17:36 »

Abbas bin Abdülmuttalib(R.A.)


Hz. Abbâs'ın, Peygamber Efendimize yakınlığı ve faziletinin çokluğundan dolayı ashab–ı kirâm arasında ayrı bir yeri vardı. Sözü dinlenir, herkes tarafından sevilir, sayılır ve hürmet edilir bir zat idi. Dört büyük halife gibi ileri gelen zatlar dahi o gelince, ona hürmetlerinden ve tevâzularından ayağa kalkarlardı.

Peygamber Efendimiz, Vedâ Hutbesi'nde "Fâizin her türlüsünün ayağı altında olduğunu ve ilk kaldırdığı fâizin de amcası Abbâs'a ait olan fâiz borçları olduğunu" söylemiştir. Hz. Abbâs çok zengindi ve fâizle borç para veriyordu. Ancak fâizin kaldırılmasından sonra bir daha kesinlikle fâiz alış verişiyle uğraşmamıştır.

Hz. Abbâs ziyâdesiyle cömert olup, ikrâm ve ihsânları çok idi. Köleleri satın alıp azat ederdi. Yetmiş köle azat ettiği meşhurdur. Yakın akrabayı ziyaret etmeye, onların haklarını yerine getirmeye çok dikkat eder, muhtaç olanlara yardım ederdi. Medine'ye yerleştikten sonra yapılan bütün muhârebelerde ve özellikle Bizans seferlerinde, müslüman orduların silah ve teçhizatının mâlî kaynağını Hz. Abbâs karşılamıştı. Hz. Ömer halifeliği döneminde Mescid–i Nebevî'nin genişletilmesini istemişti. Mescidin hemen yanında Hz. Abbâs'ın evi vardı. Hz. Ömer evi satın alıp onu da mescide katmak isteyince, Hz Abbâs evini hediye olarak verdi.

Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, onu "Kureyşin en cömerdi ve akrabalık bağlarına en çok riayet edeni" diye övmüş; ayrıca "Kim amcama eziyet verirse, mutlaka bana eziyet vermiştir. Şurası muhakkak ki, kişinin amcası babası yerindedir." (1) buyurmuştur.

Efendimizin pâk hanımlarından olan Meymûne annemiz Hz. Abbâs'ın baldızı idi. Hudeybiye barışı sırasında Hz. Abbâs, dul kalmış olan Hz. Meymûne'yi yeğenine gelerek övmüş ve onunla evlenmesini Efendimize teklif etmişti. Efendimiz hem amcasının hatırına, hem de Hz. Meymûne'nin şeref ve asâletine hürmet ederek, bu teklifi kabul etti. Böylece Hz. Abbâs, velisi olarak Hz. Meymûne'yi dört yüz dirhem mehir ile Peygamberimize nikâhlamıştı.

Bir gün Peygamber Efendimiz, ashabı ile oturuyordu. Yanında Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer vardı. O esnada Hz. Abbâs içeri girdi. Onun geldiğini gören Hz. Ebû Bekir hemen ona yer verdi. Hz. Abbâs da gelip Resûlullah ile Hz. Ebû Bekir'in arasına oturdu. Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bu hareketinden dolayı Hz. Ebû Bekir'e: "Büyüklerin kıymetini büyükler bilir." buyurdu.

İbn Abbâs RadıyAllahu Anhümâ şöyle anlatıyor: "Hz. Ebû Bekir, Peygamberimizin huzurunda daima belli bir yerde otururdu. Babam Hz. Abbâs'tan başkasına da yerini vermezdi. Resûlullah da onun Hz. Abbâs'a gösterdiği bu iltifattan memnun kalırdı.

Bir gün Allah Resûlü, ashabıyla oturuyordu. Hz. Ebû Bekir de yanı başındaydı. O sırada babam Hz. Abbâs'ın gelmekte olduğu görüldü. Hemen Hz. Ebû Bekir yerinden kalktı. Bunun üzerine Efendimiz:

"Yâ Ebû Bekir! Neyin var?" buyurdu. Hz. Ebû Bekir:

"Yâ Resûlullah! Amcanız geliyor!" diyerek, yer vermek için kalktığını belirtti. Bu durum Efendimizi çok memnun etti. Amcasına baktıktan sonra tebessüm buyurarak Hz. Ebû Bekir'e döndü ve:

"Bu gelen Abbâs'tır. Sırtında beyaz bir elbise var. Kendisinden sonra çocukları siyah giyecekler. Onlardan on iki tane melik çıkacak." buyurdu. Hz. Abbâs gelince: "Yâ Resûlullah! Ebû Bekir'e ne söylediniz?" diye sordu. Efendimiz: "Hayırlı şeyler söyledim." buyurdu. Hz. Abbâs: "Doğru söylüyorsun yâ Resûlullah! Anam babam sana feda olsun. Sen zaten hayırdan başka bir şey söylemezsin." dedi. Efendimiz Hz. Ebû Bekir'e söylediğini ona da söyledi.

Yine İbn Abbâs anlatıyor:

"Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm Hz. Abbâs'a dedi ki:

 "Ey amcam! Pazartesi sabahı sen ve oğlun bana gelin de size dua edeyim. Allah Teâlâ bu dua bereketine sana da oğluna da hayırlar halketsin."

İbn Abbâs devamla der ki:

"Biz beraberce gittik, Resûlullah hepimize bir örtü örttü, sonra şöyle dua buyurdu: "Allah'ım! Abbâs'ı ve oğlunu mağfiret eyle ve bağışla! Öyle ki, zâhirî ve bâtınî hiçbir günahları kalmasın! Yâ Rabbî, onu ve oğlunu meydana gelecek âfet ve belâlardan koru!" (2)

Hz. Abbâs uzun boylu, beyaz tenli, çok cesûr, çok yiğit ve gür sesli bir zat idi. Mekke'nin fethinden sonra Efendimizin yanından hiç ayrılmamıştı. Huneyn gazasında İslâm ordusu dağılıp Efendimizin etrafında çok az kişi kalmışken, Resûlullah ile birlikte kalıp, bir adım bile gerilemedi. Hz. Abbâs, savaşın ilk anlarında bozguna uğrayan müslümanlara Akabe ve Rıdvan biatlerinde Peygamberimize bağlılık sözü verdiklerini gür sesiyle hatırlatmıştı. Câbir'den yapılan bir rivâyete göre Resûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem dağılan müslümanlara: "Nereye gidiyorsunuz ey insanlar! Ben Resûlullah'ım, Ben Muhammed bin Abdullah'ım!" diye sesleniyordu. Fakat o savaş hengâmesinde develer birbirine giriyor, insanlar alabildiğine kaçışıyordu. Bunun üzerine Efendimiz yanındaki Hz. Abbâs'tan müslümanları çağırmasını istedi. Hz. Abbâs yüksek sesle: "Ey Akabe'de biat eden ensâr! Gelin! Ey Rıdvan ağacı altında biat edip söz veren muhacirler! Dönün! Muhammed burada, nereye gidiyorsunuz?!" diye yüksek sesle bağırınca, Hz. Abbâs'ın bu çağrısını duyan ashab "Lebbeyk!" diyerek koşup Resûlullah'ın çevresinde toplanmaya başladılar. Böylelikle onun, cesareti ve gür sesiyle yaptığı bu çağrı, müslümanları çözülmekten kurtarmış, ordunun tekrar toplanmasını sağlayarak, savaşın kazanılmasına imkân vermiştir.

Peygamber Efendimiz son hastalığında iken onun vefat etmek üzere olduğunu anlayan Hz. Abbâs, devlet meselesinin geleceği konusunda endişeye kapıldı. İdarenin ve hilafetin Hâşimoğulları'nda kalmasını arzu etmekle beraber Peygamber Efendimizin bu husustaki talimatlarını öğrenmek için Hz. Ali'yi uyardı. "Haydi, Allah Resûlü'nün yanına gidelim de halifeliği kime bırakacağını soralım. Bize bırakırsa bunu bilelim. Şayet bizden başkasına bırakıyorsa, kendisiyle konuşalım; bize gerekli tavsiyelerde bulunsun." dedi. Fakat Hz. Ali bu teklifi yerinde bulmadığı için bu hususta Resûlullah'ı rahatsız etmediler.

Peygamber Efendimizin vefatından sonra mübârek cenazelerini yıkamak üzere Hz. Ali, Hz. Abbâs ve oğulları Fazl ve Kusem, Üsâme bin Zeyd ve Sâlih odaya girip kapıyı kapadılar. Peygamber Efendimizi gömleği üzerinde olduğu hâlde yıkamaya başladılar. Yıkadıkça evin içine, eşine rastlanmamış çok güzel bir koku yayıldı. Sonra vefat ettiği yere kabr–i şerîfi kazılıp, Peygamber Efendimizi kabr–i şerîfine koydular.

Hz. Abbâs üç halife zamanında da yaşadı. İbn Şihâb'dan bildirildiğine göre; Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer, hilafetleri sırasında kendileri bir binek üzerinde iken Hz. Abbâs'a rastlarlarsa, bineklerinden inerler, onunla beraber gideceği yere kadar yürürler, sonra dönerlerdi. Devlet işlerinde halifeler onun fikrini alırlardı. Hz. Ömer, fetihlerden elde edilen ganimetlerden, Hz. Abbâs'a da hisse ayırırdı. Hz. Ömer Medine'de kuraklık olunca, Efendimize yakınlığı sebebiyle vesile edinmek için Hz. Abbâs'ı yağmur duasına alır götürürdü. Bu hususta Enes RadıyAllahu Anh'dan şöyle rivayet edilmiştir:

"Halk yağmursuz kalıp kıtlığa uğradığı zaman Ömer bin Hattab, Peygamber Efendimizin amcası Abbâs bin Abdülmuttalib'i vesile edinerek yağmur duası yapar ve duada: "Ey Allah'ım! Bizler, Peygamberimizi vesile edinerek sana niyaz ettiğimizde bize yağmur ihsan ederdin. (Şimdi de) Peygamberimizin amcasını vesile edinerek senden istiyoruz, bize (yine) yağmur ihsan eyle." derdi.

Bunu rivayet eden Enes RadıyAllahu Anh: "Bu duanın akabinde kendilerine yağmur ihsan olunurdu." demiştir. (3) Zübeyr bin Bekkâr "Ensâb" isimli eserinde bu meseleyi daha geniş bir şekilde izah ederek, şunu ilave etmiştir: "Bunun üzerine gökten dağlar gibi rahmetler boşandı. O kadar ki, yeryüzü yeşerdi ve insanlar rahat yaşadılar. O zaman bütün insanlar ellerini Hz. Abbâs'ın üzerine sürerek: "Ey Haremeyn'in Sâkîsi! (Mekke ve Medine'nin sulayıcısı) ne kadar da mübâreksin!" dediler. Hz. Ömer de buyurdu ki: "Abbâs, Allah Teâlâ ile bizim aramızda vesiledir."

Hz. Abbâs, üç hanımından on tanesi erkek olmak üzere toplam on üç çocuk sahibi oldu. Oğullarının isimleri: Fazl, Abdullah, Ubeydullah, Kusam, Abdurrahman, Ma'bed, Hâris, Kesir, Avn ve Temâm idi. Bunların içinde Abdullah bin Abbâs Hazretleri ilimde çok yükseldi. Kızları içinde Ümmü Gülsüm ise, bazı hadis–i şerîfler rivayet etmiştir. Onun adıyla anılan Abbâsî Devleti'nin halifeleri ise, oğlu Abdullah'ın soyundan gelmiştir. Hz. Abbâs ömrünün sonlarına doğru gözlerini kaybetti ve göremez oldu. Hz. Osman'ın şehit edilmesinden iki sene evvel, 88 yaşında Medine–i Münevvere'de vefat etti. Cenaze namazını Hz. Osman kıldırdı ve Bakî kabristanına defnedildi.

Dürüst, geniş düşünceli, cömert, yardımsever bir sahâbî olan Hz. Abbâs birçok hadis–i şerif rivayet etmiştir. Buhârî ve Müslim'de ondan otuz beş hadis rivayet edilmiştir.

Allah ondan razı olsun.

Dipnotlar:

1–Tirmizî, Menâkıb 3764

2–Tirmizî, Menâkıb 3766

3–Buhârî, İstiskâ 3, Hadis no: 964, 1/342, Fezâilü's–sahâbe 11, Hadis no: 3507, 3/1360


İNSAN akli ile melekleşen nefsi ile iblisleşen bir aciptir İNSAN
İNSAN kendi kabahatini bilmeyen cehli ile dünyalara sığmayan bir mağrurdur İNSAN
İNSAN bütün zaaf ve acziyyetine rağmen kudrete kafa tutan taşkın bir şaşkındır İNSAN
İNSAN maziye bağlı hâle aldanmış istikbali gözler bir taştır İNSAN