Gönderen Konu: Abdullâh İbn-i Selâm (r.a.)’a Yahudilerin İftirası  (Okunma sayısı 2945 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mahi

  • Ziyaretçi

Abdullâh İbn-i Selâm derki: Resülüllâh Mekke’de Peygamberliğini açıkladığını işittiğim zaman, ben Onun sıfatını, ismini, zamanını biliyordum. Zira Tevrat kitabında bu çok açık bir şekilde anlatılmıştı.
Medine’ye geldiğinde halk kendisini görmek için üşüştüler. “Resülüllâh geldi!” denilince Onu görmek için Medine’lilerin aralarına karıştım. Resülüllâh’ın yüzünü görünce anladım ki; Onun yüzü yalancı yüzü değildir.
Bir başka gün gelip Efendimize üç tane soru sordu ki, kendi ifadesiyle bu sorulara ancak Peygamber olan cevap verebilirdi. Soruların cevaplarını aldıktan sonra, aşk ve coşku içerisinde kelime-i şehâdet getirip îman etti.
Abdullâh İbn-i Selâm, Efendimize: “Ya Resülellâh! Hiçbir mucizeniz olmasa, şu simanız Peygamber olduğunuza mucize olarak yeter!” demiştir.
Yahudi âlimlerinden olan Abdullâh İbn-i Selâm, kavmi içinde en çok sözü geçeni, en çok itibar göreni ve yahudilerin ileri gelenlerindendi.
Abdullâh İbn-i Selâm, Peygamberimizin evinde bulunduğu bir sırada, yahudilerden bazıları Efendimizle görüşmeye gelmişlerdi. Abdullah İbni Selâm, îman ettikten sonra kavminin kendisine karşı takınacağı tavrı bildiğinden, Efendimize şöyle dedi:
- Ey Allâhın Resülü! Yahudiler, insanı hayrette bırakacak kadar yalan söyleyen, asılsız isnad ve iftiralarda bulunan, zâlim ve haksız bir kavimdir. Eğer Sen benim seciye ve tutumumu onlardan sormadan önce, onlar benim müslüman olduğumu duyar öğrenirlerse, muhakkak Senin yanında bana akla hayale gelmedik iftiralarda bulunurlar. Sen benim hakkımda onlara önceden sor! dedi ve evin bir tarafına onları duyabilecek şekilde gizlendi.
Peygamber Efendimiz yahudilere onun hakkında sordu:
- Abdullâh İbn-i Selâm nasıl bir adamdır? Hep birlikte dediler ki
- O bizim içimizde en âlim olanımız, en bilgilimiz, en hayırlımız ve en hayırlımızın oğludur. O bizim efendimizdir, diye öve öve bitiremediler. Bunun üzerine Efendimiz:
- Peki o müslüman oldu ise ne dersiniz? buyurunca;
- Hayır! Asla böyle bir şey olmaz. Allah onu böyle olmaktan korusun! dediler.
O sırada Abdullâh İbn-i Selâm gizlenmiş olduğu yerden çıktı ve:
- Ey Yahudi topluluğu! Allah’tan korkunuz! Size geleni kabul ediniz! Vallâhi sizde bilirsiniz ki O, yanınızdaki Tevrat’ta ismini ve sıfatını yazılı bulduğunuz Resülüllâh’tır. Ben şehâdet ederim ki, Allah’tan başka İlah yoktur ve yine şehadet ederim ki, Muhammed Allâh’ın Resülüdür! diyerek, yüksek sesle kelime-i şehâdet getirip tasdikte bulununca, oradaki yahudiler öylesine şaşırdılar ki, hiç beklemedikleri bu olay karşısında ne yapacaklarını bilemediler. Ve az önce söylediklerini unutarak hemen inkar yoluna gittiler:
- Sen bunu mu soruyorsun?! Bu bizim içimizde en kötümüz, en şerlimizdir. Sözüne itimat edilmeyen en cahilimizdir, dediler. Ve ona türlü kusurlar ve kabahatler isnat edip, Abdulah İbni Selâm hakkında bir çok iftiralarda bulundular. Onu kötüledikten sonra da öfke ve hırsla çekip gittiler. Bunun üzerine Abdullah İbni Selâm:
- Ya Resulellâh! İşte size söylemek istediğim ve korktuğum şey maalesef buydu. Ben onların gaddar, yalancı, fâcir ve müfterî bir kavim olduğunu sana haber vermiş idim. İşte dediğim çıktı, dedi. (İslam tarihi, M.Asım Köksal: 8/83)