Bayram anlayışımızı anlatan bazı örnekleri hatırlamakta fayda görüyorum. Zira bu örneklerle bayram anlayış ve ahlakımızı daha net bir şekilde tespit ve teyit etme imkânı elde etmiş oluyoruz.
Hatırlanacağı üzere bir maneviyat büyüğü, yatsı namazından sonra çıktığı cami avlusunda cemaate tek tek elini uzatıp:
-Bayramım mübarek olsun! diyerek bayram tebriki yapıyormuş. Kendisine:
-Efendi Hazretleri demişler, bayram geçti, gelecek bayrama da daha var, bekle de, bayram gelince bayramlaş!
-Hayır, demiş büyük zat, benim bayramım bugün. Çünkü demiş, bugün ben günah işlemedim. Günaha maruz kalmadığım gün benim bayram günümdür!.
İşte size büyüklerin bayram anlayış ve ahlakından bir örnek!.
Demek asıl bayram, günah işlemeden tamamladığımız günün bayramı.
Bundan dolayıdır ki, bilhassa bayram günlerinde günaha maruz kalmamaya özel bir dikkat gösterilir. Çünkü günah işlenen gün, bayram olmaktan çıkar, matem gününe bile dönüşebilir.
Bayram günü de günah işlenir mi demeyiniz. Asıl günahlar maalesef bayram günlerinde işlenir.
Hatta öyle günahlar vardır ki sadece bayram günlerinde yaşanır. Onlara "bayram günahları" adı verilir..
- Mesela, bayramda çoluk çocuğu sevindirmez, akraba ve komşuları ziyaret edip bayramlaşmaz, kırgın, dargın olduklarımızla barışmaz, sahip olduğunuz imkândan ihtiyaç sahibi komşularımıza ulaştırmazsak.. başka günah aramaya hiç gerek yoktur bayram günü.. Bu ihmal ve ilgisizlikler yeter de artar bile bayram günahı olarak bizlere..
Halbuki bayramı ortak şekilde yaşayacaktık. Bilhassa yakınlarımızla, akraba ve dostlarımızla yeniden bir daha kucaklaşacak, gönül alacak, kalp kazanacaktık bayram günü vesilesiyle..
Hatta komşumuza göndermediğimiz kurban eti bizim de boğazımızdan geçmeyecekti...
Önce onların hisselerini acilen gönderecek, sonra kendimize sıra geldiğini düşünecektik..
Demek ki biz kurbanı, nefsimize et ziyafeti çekmek için kesmişiz. Kendin pişir, kendin ye durumuna düşmüşüz bayram günü. Böyle olmayacaktı. İlk işimiz gecikmeden kurban eti dağıtmak olacaktı.
Bazıları: Öylesine bir kurban eti dağıttık ki bize bir buttan başkası kalmadı, diyorlar!
Ben hemen tebrik ediyorum böyle örnek olanları. Çünkü Allah Resulü Efendimiz de öyle yapıyordu. Ona da bir buttan başkası kalmıyordu.
Hatırlayacaksınız Efendimiz'in bir bayram sabahı Aişe validemize sorduğu şu sorusunu:
-Kurbanın etini dağıttınız mı?
- Hem de öylesine dağıttık ki, bize bir buttan başka hiçbir şey kalmadı!
-Desene ey Aişe, bir buttan başka hepsi de bize kaldı! diyordu. Neden öyleydi?
Çünkü bizimle gidecek olan sadece dağıttıklarımızdır. Ne kadarını konu komşuya dağıtmışsak o kadarı aslında bize kalmış, amel defterimizde yer almıştır. Bundan dolayı:
-Ne verirsen elinle, o gider seninle!. demiştir geçmiş büyüklerimiz..
Zaten bayramda baş görevimiz ziyaretleşmek, yarım elma gönül alma kabilinden de olsa imkân nispetinde hediyelerle sevgi saygımızı yeniden tazelemektir. 'Hediyeleşin ki karşılıklı muhabbetiniz tazelensin, sevgi, saygınız artsın' buyuran Efendimiz'in sünnetini yerine getirmektir.
Hediyenin imkâna uygun olmasını tavsiye eden Efendimiz:
-'Hediye, gücüne göre ayarlanmalıdır. Şayet imkân müsait değilse güler yüzü, tatlı dili, yapacak duası da mı yoktur ziyarete giden kimsenin?' buyurmuş, yapılan duanın da değerli hediye yerine geçeceğine işarette bulunmuştur.
Bundan dolayı sahabeden Muavviz'in kızı Rabia, bir hediye hatırasını şemailde şöyle anlatır:
-Resulüllah (sas) Hazretleri'ne bir tabak taze hurma ile salatalık götürmüştüm. Yanında Bahreyn'den gönderilmiş bir hediye bohçası vardı. Elini uzatıp bohçadaki kadın ziynetlerinden bir avuç alarak bana uzattı. Küçük hediyeme hem de benim hoşuma gidecek daha büyüğüyle mukabelede bulundu. Onun âdeti öyleydi. Hediyeleri kabul eder, ancak daha fazlasıyla mukabelede bulunurdu. Bayramlarda ise bu hediyeleşme sünneti daha çok dikkati çekerdi. Bayramlar sanki bizim sevgi saygımızı tazeleme günlerimiz olurdu..
alıntı