Asr-ı Saadet tablosunu şöyle bir gözümüzün önüne getiriyoruz.. Hasan Basri Hazretlerinin Sahabi Efendilerimiz hakkındaki sözü aklıma gelir bu yazıyı okuduğumda...
O günden bugune asrılar geçti.. Ama sanırım topraktan gelen âdemoğlu hiç değişmedi gibi... Toplumun (ön)yargılarına karşı doğru bildiğiniz hakikatleri yaşama cehd ve gayreti.. Buna karşılık belki de bir Ebu Zer yalnızlığına terkedilmeye yüztutan insan manzaraları.. Ebu Zer ise üzgün müydü yalnızlığından, ya da inandıklarını, Hak rızası adına binlerce kez yobaz , "deli" , "tutucu" yakıştırmalarına aldırış ediyor muydu Ahir zamanda "deli(!)" gibi yaşayabilme gayreti,cehdi içinde olan müminler...
Boğaz köprüsünden geçiyoruz..Trafik donma derecesinde durmuş. Vakit akşam ya da yatsı namazı vaktiydi.(hadise uzun yıllar evvel geçtiğinden tam vakit aklımda değil) Köprüde yol çalışmaları var ve yolun bir kısmı kapanmış.. Tam o sırada trafiğe kapalı alanda hayretler veren şu manzarayı görüyorsunuz.
Sudi Arabistan'dan gelen bir aile arabalarını kenara parketmiş ve ailece vakit namazlarını cemaatle kılıyorlar...
Belki onlar izleyenlerin gözünde "deli" idiler.. Ama Hak teala hazretlerinin yanında hakiki kulluğa yükseliyordular..
Asrı Saadette sevdiklerinizden infak etmedikçe emri ile evlerine koşan ve sevdiklerinden infak etmek için ellerinden gelen gayreti gösteren hangi sahabi gönlü var ahir zaman gönüllerinde?
Ya da kaçımız bir namazın vaktini geçirmemek adına yolun ortasına seriyoruz seccadelerimizi?
Kaçımız Hak Teâlâ hazretlerinin, Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam'ın, Gönül Sultanlarımızın emir buyurdukları adına hicret ediyoruz tüm yalnışlıklardan?
Kaçımız ahir zamanda "deli" olabiliyoruz?
Kaçımız bir yalnışta gördüğü mümin kardeşini emri bil marufla ama güzellikle, nefret ettirmeden, sevdirerek, müjdeleyerek yeniden hidayetine vesile olabiliyoruz?
Evet.. Bu güzel yazının herbir maddesini teker teker yeniden okuyalım ve bir iç muhasebe ile sağlamaları yapalım...