Gönderen Konu: Aile mutluluğunu engelleyen durumlar  (Okunma sayısı 2740 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Aile mutluluğunu engelleyen durumlar
« : 09 Ocak 2011, 03:06:50 »

‘Her başarılı erkeğin ardında…’

Mutlu olmak herkesin hakkıdır. Özellikle bir arada mutlu ve huzurlu olmak için yuva kurmuş, üstelik çocukları da olan karı ve kocanın iyi geçinmeye, birbirlerine saygı ve sevgi göstermeye daha çok ihtiyaçları vardır.

Bir erkeğin iş hayatında başarılı olmasının eşinin ona desteği ile yakından ilgisi bulunmaktadır. İyi bir aşçı olmasından çok, hanımın hoşça ve güzel davranışlarıyla kocasına güven duygusu verip vermediği önemlidir. “Her başarılı erkeğin arkasında başarılı bir kadın vardır” sözü bu anlamı ifade etmektedir.

Evin hanımı, beyine karşı memnuniyetini belirtiyorsa erkeğe güven gelir. Erkek, kendince şöyle bir düşünceye inanacaktır: “Eğer beni beğeniyorsa gerçekten iyi bir kişiyim.”

Kadın, erkeğini takdir ediyor ve ona inanıyorsa kocanın içi güven duygusuyla dolup taşar ve önüne hangi mesele çıkarsa çıksın, onunla başa çıkacağını düşünerek evden ayrılır ve dünyaya meydan okumaya hazırlanır.

Ancak, adam eve döndüğünde ‘dırdır’ eden, sürekli şikâyetçi olan ve azarlayan bir eşle karşılaştığında, bütün mücadele hevesi kaybolacaktır. Kadının eşinden duyduğu devamlı tatminsizlik, adamı etkileyecek ve kendinden şüphelenmeye ve güveni azalmaya başlayacaktır.

Hâlbuki eşini yüceltici davranan kadın ona kendine güven duygusu aşılamakla kalmaz, aynı zamanda onun insanlara karşı nezaket dolu ve iyi geçimli olmasına da sebep olur. Daha düşünceli ve anlayışlı bir hale gelmesini teşvik etmiş olur.

Tabi burada erkeğin de incitici davranışlardan sakınması şarttır. Başkalarını kıran insanlar, aslında kendilerine değer vermiyorlardır. Kendi gözünde kendi önemini arttırabilmek için karısını ezmektedir. Kendine saygısı o kadar düşmüştür ki en ufak eleştiriye bile tahammülü yoktur. Bu durumda kadın, kocasıyla tartışmaya girmemeli, alaycı ve kamçılayıcı sözlerden kaçınmalıdır. Bilmelidir ki eşinin kendisine saygısı kaybolmuştur ve bu tip hareketler sorunu büyütmekten başka işe yaramayacaktır.

Şakaya dikkat

Mutluğu engelleyen hususlardan biri de şaka yapmada ve takılmada tozun kaçmasıdır. Alaycılığın bünyesinde her zaman acımasız bir yan bulunur. Diğer insana kendisini küçültülmüş hissettirmeyi hedefler. Hepimiz biliriz ki insanlar, yakın arkadaşları tarafından bile yapılsa şakalara maruz kalmaktan hoşlanmazlar.

Emine hanım, muayene için geldiğinde eşinden yakındığı konuların başında bu geliyordu. “Sık sık benim kilolu olduğumu söylüyor, çok üzülüyorum ve beğenilmediğimi düşünüyorum.”

Gerçekten Emine Hanım, şişmanlık kompleksine girmişti. Eşi Hasan Bey ise rahattı. “Olur mu öyle şey?” diyordu. “Ben sadece şaka olsun diye söylüyorum. Benim senin kilondan bir şikâyetim yok. Zaten fazla kilolu da sayılmazsın.”

Fakat Emine Hanım, bu şakayı ciddiye alıyor ve fazlasıyla üzülüyordu. Hasan beyin bu şekilde şakalar yapmaması gerekiyordu.

Aslı Hanım ise kocasının ikinci hanım şakasından bunalıyor ve kafasına takıyordu. Kocası defalarca bunun bir espri olduğunu söylediyse de kızgınlığı devam ediyordu. Hâlbuki böyle soğuk şakalar yerine, nezakette cömert davranılsaydı ne güzel olurdu.

Övgülerde eli açık olunmalıdır.

Sabah kahvesi iyi olmuşsa bunu eşe söylemelidir. Keyiflenmekle kalmayacak, muhtemelen ertesi sabah kahveyi daha iyi pişirmeye gayret edecektir. Eşler, eşlerinde teşekkür edecekleri şeyler aramalıdır. “Allah razı olsun” sözünü sık kullanmalıdır. Güzel sözler söylediğinde, bu onları, sizin için daha fazla şeyler yapmaya itecektir.

Bir gün yazar bir ağabeyle, lokantada yemek yemiştik. Yemekten sonra, Ağabey ayağa kalktı ve aşçıyı bularak, yemeklerin lezzeti için teşekkür etti. Aşçının bu jestten çok memnun olduğu tebessümünden anlaşılıyordu. Ağabeyimizle dışarı çıktığımızda, bize söylediği şu sözlerini unutamıyorum: “Bu aşçıyı emeğinden dolayı kutlamak, hem onu mutlu edecektir hem de daha çok gayret göstererek müşterilere daha lezzetli yemekler yapmaya çalışacaktır.”

Gerçekten haklıydı. Tabii övgü ve nezakette de başta gelen şart yine içtenlik ve samimiyettir.

Tebessüm ne anlatır?

Aslında karı koca iletişiminin temeli, erkek eve girerken atılır. Erkek, muhakkak tebessümle içeri adımını atmalı ve selam vererek hal hatır sormalıdır. Kadın da onu yine tebessümle kapıda karşılamalı ve ardından gününün nasıl geçtiğini sormalıdır.

Tebessümün ifade ettiği şeylerden birisi, “Senden hoşlandım ve sana dostlukla yaklaşıyorum” mesajıdır. Diğer mesaj ise “Sen gülümsenmeye değersin”dir.

Dostça duygular taşındığı ve eşe iyi hislerle bakıldığı gösterilmiş olacaktır. Fakat tebessümün içten olması şarttır.

Bir başka nokta ilgidir. Özellikle hanımlar, beylerinin ilgisizliğinden çok sık yakınırlar. Evde yapılan bir değişikliği veya kıyafetindeki bir yeniliği, erkeğin fark etmesi gerekir. Yoksa hanım kırılacaktır. Erkek özel bir dikkat vermiş olsaydı fark edecekti.

Ya eleştiri gerekiyorsa

Tabii her zaman övgü yapılmaz. Bazen eleştiri de gerekebilir. Bunun içinde dikkat edilecek noktalar vardır.

• Eleştirinin etkili olması isteniyorsa muhakkak ki eşin egosu hedef alınmamalıdır ve eleştiri başkalarının yanında yapılmamalı ve gizli olmalıdır. İnsanlar varken yapılan eleştirinin hedefi, eşe yardımcı olmak değil, onu utandırarak kendini tatmin etmektir.

• Eleştiriye gönül alıcı bir söz veya komplimandan sonra başlanmalıdır. Diyelim hanım yemek yapmış ve tuzunu fazla kaçırmıştır. Yüz ekşiterek, “Amma tuzlu!” yerine, “Hanım, yaptığın yemek gerçekten çok güzel ve lezzetli ancak biraz tuzu fazla gibi geldi” demek çok yararlı olacaktır.

Veya erkeğin sinirli oluşunu şöyle söylemekte fayda var. “Bey, geçmişte daime mükemmeldin fakat son zamanlarda seni biraz sinirli görüyorum. Acaba bana açıklayabilir misin, neden?”

• Eleştiriyi şahsi olmaktan uzak tutmalı, kişiyi değil davranışı eleştirmelidir. Diyelim, evin hanımı o gün yemek yapmadı. “Hanım geçmişe bakarak söylüyorum ki bugünkü durum beni şaşırttı!” Veya temizlik tam yapılmamışsa, “Bu yaptığın şanına yakışmamış, senin daha iyisini becerebildiğini biliyorum, herhalde biraz yorgundun veya zamanın azdı” denilebilir.

• Cevap almayı sağlamalıdır. Eşe, neyi hatalı yaptığını söylerken, ona doğrusunu da söylemelidir. Vurgulama hatada değil, hatayı düzeltme yolları ve araçlarıyla hatanın tekrarlanmasından veya yeniden meydana gelmesinden kaçınma metotları üzerinde olmalıdır.

Elif hanım, “Kocam, daima hatamı bulur ve beni eleştirir. Tüm bildiğim, yaptığım işin yanlış olduğudur. Ama bana hiçbir zaman doğru nedir, onu göstermez” diyordu.

• Emretmek yerine istemelidir. “Şunu düzeltir misin?” demek, “Bunu tekrar yap, olmamış!” demekten daha etkilidir.

Emredildiğinde karşıdakini köle yerine koymuş ve kendisini onun efendisi gibi benimsemiş sayılır. Rica edildiğinde ise karşısındakini işbirliği yapılan, saygıdeğer kişi olarak kabul etmiş gibidir. Kocanın, hanımına “İyi bir hanım olmak istiyorsan ayaklarının yorulmasını göze alacaksın” yerine; “Eğer kendini biraz daha yorarsan hepimiz için daha faydalı olur” demesi tercih edilmelidir.


Eşine ilgiyi esirgememeli

Asiye hanım, kocasının gün geçtikçe kendisinden uzaklaşmakta olduğunu fark etmiş ve bu yüzden gelmişti. Kendisi sosyal faaliyetlerle çok fazla uğraşan, kocası da kendini tamamen işine veren birisiydi. Geçmişte çok güzel evlilikleri varken, ne yazık ki bu güzel beraberlik ortadan kaybolmuş durumdaydı.

Hanım bir gün, kocasının başka bir kadına ilgi duyduğunu anladı. Kendini kaybedip sinir krizleri geçirince muayene için gelmişti. Kendisine tavsiyem, eşine çok iyi davranması ve ona kendisine dönmesi için Rabbimize devamlı dua etmesiydi.

Kocasının mutlu olması için güzel yemekler hazırladı. Onu, hep tebessümle karşıladı ve sosyal faaliyetlere ara vererek, evde bekledi. “Yaradan dua edince, bana güç vereceğine inandım ve içimde her şeyin olumlu gideceği duygusu doğdu. Sonra rahatladım” diyordu.

Gerçekten de yoğun uğraştan sonra, evlilikleri kurtuldu. Onların bir arada olmalarını sağlayan, evliliklerindeki bozuk yönleri düzeltmeleri ve Allah’a sığınmalarıydı.

Ekonomik ve fiziki durum

Mutlulukla ekonomik gelir seviyesi arasındaki bağlantı olup olmadığı, tartışma konusudur. Para rahatlatır ama mutlu etmez. Çünkü para ve zenginlik, tıpkı sağlıklı olmak gibi çok çabuk alışılan bir durumdur. Asgari ihtiyaçlar karşılandıkça, ortaya çıkan yenilerinin peşine düşülür ve bu zincirleme sürüp gider.

Mutluluk, istediğimizi elde etmek değil, elde ettiğimizde mutlu olmayı öğrenebilmek yeteneğidir. Yoksa bugün insanlara pompalanan daha fazla, daha çok cinsellik, daha çok yiyecek, daha çok içki, daha çok uyuşturucu, daha çok adrenalin, daha fazla eğlence, daha çok mal istemek gibi sloganlar, insanları doyumsuz ve aksine mutsuz yapar. Tıpkı sonsuz bir gebelik gibi meyve verme dönemine hiç ulaşamayız.

Sadece para değil, güzel ve zeki olmak da mutlulukla direk bağlantılı sayılamaz. Elbette güzel ve zeki olanların, hayatta bir takım avantajları vardır. Ama daha mutlu kişiler olduğu, doğru değildir. Çelişkili zannedilse de başına büyük bir felaket veya kaza gelen insanlar mutlu olabilir.

Mesela, felç geçiren bir insanın hayatının geri kalan kısmını çok mutsuz geçirmesi gerekmez. Böyle bir olaydan bir süre sonra, hastanın acısı, öfkesi ve çöküntüsü, yerini yavaş yavaş mutluluk duygularına bırakır ve onlar da kendilerini diğer insanlardan daha az mutlu hissetmezler.

İnsanlardaki uyum psikolojisi ve kapasitesi bunu sağlayacaktır.

Mutluluk için aktif olmalı

Mutlu insanlar, incelendiğinde görülecektir ki aktif kişilerdir. Meşguliyetleri ile o kadar ilgilidirler ki çoğu defa dinlenmeyi bile unuturlar. Ama bu, eşleri ve çocuklarıyla ilgilenmeyi engellemez. Onlara gereken değeri verirler. Mutlu insanlar, mutluluğu aramazlar. Ancak ellerindekilerle mutlu olmaya çalışırlar. Küçük şeylerle mutlu olabilirler. Büyük hedefleri olsa bile mutlu olmak için o yolda mutlak başarıya ulaşmayı beklemezler. Kısacası hayatlarını dolu, anlamlı ve huzurlu olarak idrak ederler.

Ne mutlu iyi geçinen karı ve kocalara… “Müminlerin imanca en olgunu, ahlak bakımından en güzel olanınızdır. Sizin en hayırlınız, kadınları için hayırlı olanınızdır” hadisi şerife uyanlara ne mutlu…

Yine ne mutlu ki, “Bir erkek hanımına baktığı, hanımı da kendisine baktığı vakit, Allahu Teâlâ her ikisine de rahmet nazarı ile bakar ve erkek karısının elinden tuttuğu zaman, her ikisinin de günahları parmakları arasından dökülüp gider” hadis-i şerifine uygun davrananlara…

PROF. DR. SEFA SAYGILI