Gönderen Konu: Aileyi Kurtaracak Formül "Ahlaka Yatırımdan Geçiyor"  (Okunma sayısı 2959 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

zaman_1453

  • Ziyaretçi

Bilgi ve iletişim teknolojisi yaygınlaşsın, tarımda teknolojiye paralel yeniden yapılanma sağlansın, sanayide istihdam arttırılsın, finansal sistem her geçen gün yenilensin istiyoruz. Her yıl bu alanlarda yeni hedefler koyuyor, insanların önüne yeni rakamlar, yeni veriler sıralıyoruz. Tutturmaya da çalışıyoruz, en azından bir hedefimiz oluyor ve onun arkasından koşuyoruz. Ancak evlilik ve boşanma söz konusu olduğunda aynı şeyleri yapabiliyor muyuz? İstatistikî olarak rakamlara dökülen kötü gidişatı tersine çevirecek bir ‘hedef plan’ oluşturabiliyor muyuz?

Günümüz evlilik ve boşanmalarında maalesef finans sisteminde olduğu gibi hedefler konulamıyor. “Önümüzdeki 5 yılda, evlilik koruma planı ile evlilikler iki katı arttırılacak ve boşanmalar yarıya indirilecek.”demek mümkün değil. Böyle bir hedefi koyabilecek ve gerçekleştirebilecek kurum da yok. Böyle bir kurum olmadığı gibi, zaten “evlilikler iki katı arttırılacak ve boşanmalar yarıya indirilecek” gibi hedefler de mantıklı olmaz.

Aslında artan boşanmalar, yıkılan evlilikler, yalnız kalan çocuklar ve dağılan birliktelikler hakkında da finansal sistemde olduğu gibi veriler elimizde var. Ama hiçbir zaman 600 bin olan evlenme sayısını bir sonraki yıl 700 bine çıkartma hedefi koyamıyoruz. Ya da dağılan ailelerin arkasından yalnız kalan çocuklar için 90 bin olan boşanmayı, yarı yarıya azaltma gibi bir hedefimiz olamıyor. Çünkü elimizde böyle bir güç yok ve göremediğimiz bir gerçek var. O da, aile müessesesinin beşeri olduğu kadar ilahi bir müessese olması.

Son yıllarda boşanmanın başlıca sebepleri arasında sıralanan sorumsuz aile fertleri, sürekli tüketim isteği, ahlaki yozlaşma, nikâhsız birliktelikler (zina), çağın vebası denilen “stres” ve ne olduğu anlaşılamayan “şiddetli geçimsizlik” kolayca aşılabilecek engeller değildir. Aileyi 4-5 kişilik küçük bir grup gibi algılasak da işin içine girdiğimizde görüyoruz ki geniş bir alanda çalışma yapmak durumundayız. Aileyi korumak, yapısındaki bozuklukları düzeltmek ve boşanmaların önüne geçmek için; ahlaki değerlerin korunmasından başlayarak boş zamanların iyi değerlendirilmesine ve hatta kriz anında ailenin güvenlik çemberine alınmasına kadar geniş bir sahada adımlar atmak gerekiyor.

Gerçek manada aileyi anlamak ve onu korumak, bunun da ötesinde boşanmaların önüne geçmek için sorduğumuz sorulara verdiğimiz cevaplar, bizi doğru adrese götürecektir. Ve orada göreceğimiz gerçeklerden biri de, aile müessesesinin dünyevi olduğu kadar uhrevi olmasıdır.

Aile nasıl korunur?

Bu yazıda “Aile nasıl korunur? Boşanmaların önüne nasıl geçilir?” sorularına cevap arayacağız. Aslında zor bir soru, o kadar ki bu soruyu cevaplayabilmek için kabul ettiğimiz birkaç soru, bize kendi sınırlarımızın da ötesindeki zorlukları gösteriyor. Aileyi kuracak kişilerin “kalbine muhabbet vermeye” gücümüz yeter mi? Ve bu muhabbeti aksatmadan devam ettirebilecek ahlaki, hukuki ve iktisadi yapıyı kurulabilir miyiz? Daha da açıkçası elimizde, erkeğe, “Sen bu kişinin kocasısın, aynı zamanda bu çocuğun babası.”, kadına ise “Bu adamın karısısın ve şu çocuk ile bu ailenin annesi sensin.” diyebilecek gücümüz var mı? Ailenin gerçek yüzünü gösteren bu sorular cevaplanmadan, aile gerçek manada anlaşılamaz. Gerçek manada anlaşılamayan bir müessese için de çözüm üretilemez.

Gerçek manada aileyi anlamak ve korumak adına aradığımız bu cevaplar, bizi doğru adrese götürecektir. İşte bu noktada görmemiz gereken gerçeklerden biri de aile müessesesinin dünyevi olduğu kadar uhrevi olmasıdır. Doğru adreste, doğru adımlar atabilmek için, aile dünyevi ve uhrevi yönleri göz önünde bulundurularak incelenmeli ve çözüm önerileri için bu noktalardan referans alınmalıdır.

Aileye özel “ahlak çatısı” kurulmalı

İnsan sorumluluğunun dayandığı ilkeleri temel alan, şahsi iradesiyle iyi kötü ayrımını yapabilen herkes tarafından uyulabilecek “değer” olarak görülen ahlak; aileyi kurarken, ilişkileri devam ettirirken, problemleri çözerken referans noktası kabul edilebilir. Eskilerin “ameli hikmet” dedikleri kişinin fiil, davranış ve hareket gibi kendi istek ve iradesiyle yaptığı şeylerin tamamı ahlakın çatısını oluşturur. Bu çatı iş ve sosyal hayatta olduğu gibi ailenin korunması için de son derece önemlidir.

Biz burada “ahlak” kelimesini bilimsel alanda daha yaygın kullanılan “etik” kavramı anlamında kullanacağız. Sebebi ise “etik” kelimesi kullanılarak problemli alanlarda “etik komisyonların” kurulmasıdır. Bu noktada gücünü maddi müeyyidelerden değil de daha çok manevi cihet olan vicdandan alan ahlak (etik) , yazılsa belki kurallar yığını haline gelecek olan aile hayatına referans noktası olabilir.

Ailede ahlakın ön plana çıkmasında iki husus vardır; Birincisi yazılı kuralların müeyyidelerinden en hafifinin bile elle tutulur bir cezası olmasıdır. Ailenin püf noktasının karşılıklı “hoşgörü” olduğunu düşündüğümüzde bu durum istenilen neticeyi vermez. Kaldı ki aile içerisinde her hatanın kural koyucu tarafından dışarıdan cezalandırılması da evlilik mantığına aykırıdır.

İkinci husus ise, problemlerin çözümünde “yazılı kurallar”ın evliliği geri dönüşü olmayan yollara götürerek boşanmayı hızlandırmasıdır. Ahlak ise böyle değildir. Ahlakta aile kurallarına uymayan kişi, vicdanın veya toplumun müeyyideleriyle karşı karşıya kalır. Vicdan azabı hissetmek, kınanmak, sosyal dışlamaya uğramak gibi müeyyideleri hatırlar. Bu durumdaki kişi altı ay evden uzaklaştırma alan birine göre evliliğini daha rahat devam ettirebilir. Kısacası bir problem olduğunda yazılı kurallardan yardım isteyen bir aile, ahlaki değerlere yönelen aileye göre boşanmaya daha yakın olan taraftır.

Kamu gücünü arkasına alan yazılı hukukun öncelikli vazifesi, yanlışı bulup sahibini cezalandırmaktır. Aile ise toleransın, karşılıksız vermenin, affetmenin ve iyi ve kötü günde, zor anda paylaşabilmenin merkezidir. Bu yüzden bir problem olduğunda onları itidale davet eden, affetmenin erdemini öğreten ve gerekiyorsa bu hususlarda eğitim verebilecek olan “Aile Etik Kurulu”na ihtiyaç vardır.

Aile Etik Kurulu şart

Kendisine yapılan taarruzlara cevap vermekte zorlanan “Aile, bugün geçmişte eşine az rastlanır risklerle karşı karşıyadır. Boşanmaların, tek ebeveynli ailelerin, nikâhsız birlikteliklerin, eşcinsel evliliklerin, evlilik dışı doğan çocukların sayısının artması; evlilik ve çocuk sahibi olmanın reddedilmesi veya mümkün olduğu kadar geciktirilmesi, sosyal sistemin önemli bir öğesi olan aileyi fonksiyonlarını yerine getirme noktasında sıkıntıya sokmaktadır.” Bu sıkıntı içerisinde ailenin ahlak çatısı yeniden şekillendirilmeden çözüm mümkün değildir.
Ahlak, geniş manada “toplum ahlakı” kavramı ile tanımlanır. “Toplum ahlakı” ahlakın çatısını oluşturur. Dar manada ise ahlak, bir şahsın kendisine ait fiillerinden ve amellerinden mesul olmasıdır. Bu manadaki ahlaka “ahlak-ı ilmi.” denir. Bizim ilgilendiğimiz “aile ahlakı” ise bu toplum ahlakı ile kişi ahlakı arasındadır. Çünkü bir taraftan toplumun kopyası olan aile, içinde yaşadığı toplumun ahlakını gözetmek zorundayken, diğer taraftan da aileyi oluşturan fertler birbirlerine karşı şahsi ahlaklarını korumak zorundadır.

Eşler ve çocuklardan meydana gelen aile için fiiller ve amellerden bahseden ilme “ilm’ü detbîri’l-menzi” denir. Geleneksel ahlak kitaplarındaki aile ahlakı bölümüne bakıldığında, aile fertlerinin ahrette Allah’ın huzurunda yükselmeleriyle, dünyada düzenli yaşamaya sebep olacak davranışlar yapabilmeleri bir arada incelenir. Burada “mutlak iyiyi” hedefleyen dini kurallar, “içtimai fayda” ilkesiyle Allah’ın huzurunda yapılan iyi-kötü fiillere cevap vermeye bağlanmıştır. Buna göre aile ahlakının tarifi şu şekilde yapılmaktadır; “Aileyi oluşturan fertlerin birbiriyle ve toplumun geneliyle, menfaatli bir bütünlük oluşturmak maksadıyla konulan ve Hazreti Allah tarafından güvence altına alınan değerlerin tamamı.”dır.

Aile; kapalı kapılar arkasında duyguların ahenkli bir birliktelik halinde yaşandığı ve bu yaşantıların meyvesi olan çocuğun sosyalleşip topluma uygun bir fert haline getirildiği, muadili olmayan bir kurumdur. Böylesine önemli bir müessesenin kurulması ve yıkılması sadece beşeri kurumlarla idare edilemez. Ailenin ilahi yönü kabul edilmek zorundadır. Ve kurulması gereken “Aile Etik Kurulu” bu bakış açısından hareket etmelidir. Ancak böylece, yıkımların, boşanmaların ve dağılıp zarar görmelerin önüne geçilebilir.

Zaten etik kurullara yabancı değiliz. Kamu görevlileri etik kurulu, eğitim ve medya kurumlarındaki etik kurullar, idari ve sosyal alanlarda faaliyet göstermektedir. Her ne kadar zikredilen manalarda olmasa da ahlaka tekabül eden “etik” kavramı altında hizmet veren bu kurumlar, ahlak çatısının fert ile ilgili bölümünde hizmet vermektedir. Bu noktada bizce kurulması teklif edilen “Aile Etik Kurulu” ise ahlak çatısının aile ile ilgili bölümünde hizmet edecektir.

“Aile Etik Kurulu”, ailenin ahlak çatısını yeniden kurup onu korumak adına tedbirler almalıdır. Ferdin aile içindeki konumunu, iktisadi olarak malın aile içerisinde yorumlanmasını, aileyi şirket değil yuva yapmanın yollarını, boş zamanın kullanımını ve en önemlisi de medyanın ailenin ruhunu bozan yayınları karşınında ailenin korunmasını amaçlamalıdır.

Ailenin ruhunu korumak

Aile ruhunun bozulmaya başlamasının en başta gelen sebebi ferdiyetçilik ve bireysel değerlerin hayatın her noktasında ön plana çıkarılması olmuştur. İkinci sebep ise, gereksiz görülen aile kurumu aleyhinde yapılan çalışmalardır. Ailenin “İnsanlığın başlangıcında olmadığını, daha sonra ekonomik sebeplerle, özel mülkiyetin ortaya çıkışına bağlı olarak doğduğunu ve egemen sınıfların yararını ve haksızlıkları pekiştirme işlevini” yerine getirdiğini iddia edenler, uzun yıllar aile düşmanlığı yapmışlar ve ailenin ruhuna büyük darbe vurmuşlardır. Aileyi toplumdan silmeye çalışan ikinci sebep olarak gösterdiğimiz bu zihniyet, kendisine ferdiyetçiliği silah olarak seçerek yıkım için en müsait yeri bulmuştur.

Aile için yapılan hatalar tersine çevrilmeli

Yapılan çalışmalara göre fert yüceltilmeli ve aileyi oluşturan yapı ayrıştırılmalıdır. Bu çerçevede “aile, “eşit üyeler” olarak tanımlanmış ve bu zihniyetle “aile ile cinselliği, cinsellik ile çocuğu, çocukla evliliği birbirinden ayırmaya çalışmışlarıdır. Yine bu noktada aile yerine birlikteliği, evlenme yerine sapkın bir cinsel ortaklığı ikamet etmek için uğraşmışlardır.” Aile Etik Kurulu, aileyi yıkmayı hedefleyenlerin başladığı bu noktadan çalışmalarına başlamalıdır. Bunun için de öncelikle ailenin ne tür bir birliktelik olduğuna karar vermek gerekmektedir.

Ahlaki mi, iktisadi mi, yoksa çıkar grubu mu?

“Yapılan evliliklerde bireyselleşme eğilimleri, artan refah, aşırı tüketim, eşlerin ekonomik bağımsızlığı gibi faktörler, ahlaki değerlerle aileye yeniden benimsetilmelidir. Bu tarz yaklaşımla kurulan evliliklerin boşanma ile sonuçlandığı göz önüne alındığında”, boşanmaların önüne geçebilmek için ferdiyetçilikle tekrar yüzleşmelidir. Evliliği mutsuzluğa götüren psikolojik sebepleri ortadan kaldırabilmesi adına ferdiyetçilik, bencillik ve tüketim hastalığının yanı sıra “ben” ve “sen”in “bize” dönüştürülebilmesi için, savaşılmalıdır.

Paranın ailedeki yeri hiç kuşkusuz önemlidir. Ancak paranın değeri, ailenin değerinin önüne geçmemelidir. Bunun için aile, finans oyunlarıyla zora sokulmamalıdır. “Avrupa Birliği ülkelerinde ailenin ödediği vergileri hafifletici bazı usuller vardır. Çocuk sayıları ve çalışmayan eşe göre (genelde kadın) vergi indirimleri yapılmaktadır. Hatta Hollanda hükümeti, ev kadınlığı müessesesini koruyucu bir tutum içerisinde olmakla itham edilmektedir.” İşte bu nedenle Aile Etik Kurulu aileyi finans merkezi zihniyetinden ve şirket mantığından kurtarmaya çalışmalı ve ahlaki değerlerle bezenmiş sıcacık bir yuva mantığını kazandırmanın yollarını aramalıdır.

Ailenin devamı için iktisadi planlama da çok önemlidir. Çünkü boşanmanın araştırılması sırsında görülmüştür ki “başlangıçta evliliğin çekici yönlerini oluşturan evlilik ilişkisinden sağlanması umulan kazançlar, zamanla yerini boşanmayla sağlanacak kazançlara bırakmaktadır.” Bu noktada paranın değeri aileyi kuran erkek ve kadın nezdinde yeniden yorumlanmalı ve aile, iki taraf için, maddi kazançtan öte manevi kazancın merkezi olmalıdır.

Son dönemde aileyle hakkında yapılan ayrıntılı araştırmalar, temel problemlerin başlıklar halinde sıralanabilmesine olanak sağlamıştır. Ortaya çıkan tabloda, ailenin manevi kanallarının ciddi tahribata uğradığı rahatça görülmüştür. Çözüm yolları hakkında muhatap kendini saklamamalıdır. Ciddi hasar gören aile müessesesinin tamiri, o kadar da kolay değildir. Çünkü çözüm yolları hem çok ayrıntılıdır, hem de netice için uzun yıllar gerekmektedir. Ancak toplumun varoluş, yok oluş mücadelesinde ailenin vazgeçilemezliği, yol ne kadar da zor ve uzun da olsa bile, bir yerden başlamak zorunda olduğumuzu bize göstermektedir.

insanvehayat.com