Gönderen Konu: Bir Medeniyet Değiştirme Mâcerası...  (Okunma sayısı 2512 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bir Medeniyet Değiştirme Mâcerası...
« : 16 Temmuz 2011, 14:41:54 »

Bir Medeniyet Değiştirme Mâcerası...

Medeniyetin sadece binayla, yolla, köprüyle, barajla, zenginlikle, lüksle, uçakla, trenle, cihaz ve âletlerle olduğunu sananlar medeniyet nedir bilmiyorlar.

Bir medeniyetin elbette binaları, yolları, limanları, barajları olur ama onlar medeniyetin kendisi değil, maddî meyve ve eserleridir.

Asıl medeniyet:

Adalettir... İlimdir irfandır... Ahlak ve fazilettir... Güvenliktir...

Ne güvenliği?.. Can güvenliği, Mal güvenliği... Irz, namus ve nesep güvenliği... Din, inanç, inandığı gibi yaşamak güvenliği... Kimliğini koruyabilme güvenliği... Fizikî ve ruhî sağlığını koruyabilme güvenliği...

Halkın aldatıldığı, çeşitli afyonlarla uyuşturulduğu bir yerde gerçek medeniyet yoktur.

Ne vardır?.. Medeniyetin karikatürü vardır.

Bir toplum zengin edebî ve yazılı bir lisana sahip değilse binayla minayla medenî olamaz.

Tarihsiz toplumlar medenî değildir.

Yabancılaşmış toplumlar da...

Adamın 150 bin dolarlık otomobili, bir milyon dolarlık meskeni, cebinde en lüksünden telefonu, aylık 20 bin dolar geliri var ama o adam dedelerinin ve atalarının mezar taşlarını okuyamayacak derecede kara cahilse ona medenî denilebilir mi?

Bizim eskiden kendimize mahsus bir medeniyetimiz ve kültürümüz varmış.... mış!..

Birileri bu medeniyeti değiştirmek, halkı başka bir medeniyetle medenîleştirmek istemişler. Medeniyet değiştirme ameliyatında başarılı olamamışlar...

Eski medeniyetimizin merkezi İstanbul idi.

İstanbul bir edebiyat, tarih, kültür, sanat merkeziydi.

Bir İstanbul ahlakı, görgüsü, edebi vardı.

Selanikliler bunları değiştirmek, yerine bir Selanik kültürü ve medeniyeti getirmek istediler. Başarılı olamadılar.

Ortaya, atalarının mezar taşlarını okuyamayan bir toplum çıktı.

İlim irfan, ahlak fazilet, sanat hikmet çöktü.

Çöpe atılan değerlerin yerine başka değerler konulamadı.

Halkın büyük bir kısmı yabancılaştı.

Kokuşma korkunç boyutlara ulaştı.

Hürriyet dediler, hürriyetin canına okudular.

Adalet dediler adaleti katl ettiler.

Mâbetsiz yeni bir kent inşa ettiler.

İslam'ı beğenmediler, yerine resmî ideoloji denilen bir heyûlâ ve ucube getirmek istediler.

Gerçek tarihi unutturdular, yerine düzmece bir tarih uydurdular.

Mitolojiler...

Tercüme kanunlarla ailenin ve toplumun temellerini dinamitlediler.

Tevhid'i dışladılar, yerine asrî bir putperestlik getirmek istediler.

En büyük tahribatı eğitim ve maarif sahasında yaptılar.

Halk onların yeni medeniyetini benimsemedi.

Zorla, korkuyla, terörle benimsetmek için bir vesâyet rejimi kurdular.

Bu medeniyet değiştirme macerası esnasında memlekette yerinden oynamadık çivi kalmadı.

Sahte uygarlıkları adına çok kan döktüler.

Uyduruk mahkemeler kurdular, çok adam astılar.

Kütle halinde yargısız infaz yaptılar.

On binden fazla cami, mescit, tekke, medrese, taş mektep, imarethane, başka vakıf binasını sattılar, yıktılar, kiraya verdiler.

Mâbetsiz şehirlerine, manzarayı bozup kirletmesinler diye pejmürde kıyafetli köylüleri sokmamışlardı.

Dalkavuk bir baykuşları "Biz tarihte ilk kez mâbetsiz bir şehir inşa ettik!" diye haykırmıştı.

Eski medeniyetimiz ve kültürümüz gitti, yerine acayip bir uygarlık geldi. Kaba saba, mürekkeb cahil, görgüsüz, edeb erkânsız, hedonist bir sistem.

Ülkenin çoğunluğunu oluşturan Müslümanların büyük bir kısmı bu zorla, şiddetle, terörle uygarlık değişimi ameliyesinin kurbanı oldu.

Halk iki arada bir derede kaldı.

Yeni uygarlığın bayları bayanları sayınları; eski beyler, hanımlar, hazretler kadar terbiyeli ve görgülü değil.

Eski medeniyetin seçkinleri 200 bin kelime, terim ve deyimden oluşan çok zengin bir edebî lisan kullanırlardı. Şimdiki devrim-zedelerin dili birkaç yüz sözcükten ibaret fakir bir lisan.

Başka milletlerin birkaç bin yıl ötesine giden yazılı bir hafızaları var. Bizim hâfıza saatimiz 1928'de durmuş.

Şu zavallılara bakınız: Lüks meskenlerde sefih bir hayat sürmeyi, lüks otolarla gezmeyi, lüks cep telefonlarıyla durmadan konuşmayı, kokuşmayı, bayağı ve âdi bir hedonizmi medeniyet sanıyorlar.

Bir medeniyet değiştirme macerasının hazîn sonu...


Mehmet Şevket EYGİ - 16 Temmuz 2011 Cumartesi


mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Bir Medeniyet Değiştirme Mâcerası...
« Yanıtla #1 : 14 Ağustos 2014, 02:22:20 »
Küresel medeniyet deyince ne anlamamız gerekiyor? Dünyamız, sadece terör olayları ile sarsılmıyor. Maneviyatsızlık ve büyük yıkımlar tüm dünyayı kasıp kavurmaktadır. Filistin cephesinde kaybettik. Katil Nusayri Eset ve duyarsız İslam ülkeleri vesilesiyle Suriye’de taş taş üstünde bırakılmadı. Savaş bittiğinde harabe kalacak. Ülkesinden, vatanından olan, biçare bir şekilde mülteci olarak bağrımıza bastığımız binlerce Suriyelinin hali ne olacak?
İsrail 2006 Lübnan yenilgisinin intikamını, Suriye’yi etkisiz hale getirmiş olmakla almış olabilir mi?
Doğal felaketlerin, terörün ve savaşın yanı sıra ekolojik dengenin de bozulmasıyla meydana gelen tabii afetler, depremler, seller ve bilinçsizce çalıştırılan kömür ocaklarındaki patlamalarla, büyük çapta can kayıpları veriyoruz. Dedem rahmetli derdi ki: “Yaşlı dünya artık bu nüfusu taşımıyor. Eskiden savaşlar olur, ölenler ölür, kalan sağlar ile hayat devam ederdi.”Bilim adamları ve İslam alimleri, artan depremlerin, tabii afetlerin, öldürücü kasırgaların; dünyamızın hem bugününü ve hem de yarınlarımızı tehdit eder boyutlara ulaşmasının tesadüf olmadığını söylemektedirler.Bir medeniyet ittifakından bahsedeceksek eğer, hayatımızı tehdit eden, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren sıcak savaşlara son verilmelidir. İslam coğrafyasında ve özellikle Suriye’de devam eden sıcak çatışma, Allah korusun bir on yıl devam edecek olursa, Suriye diye bir ülkeden bahsedebilir miyiz? Hangi dine mensup olursa olsun, farklı din ve düşüncelere saygı duymayı ve birbirimizi ötekileştirmeden bir arada yaşamasını öğrenmeliyiz.Sıcak savaşlar, sadece insanı öldürmekle kalmıyor, doğayı ve çevreyi de katlediyor. Kazanan ise silah tüccarları ve terörü destekleyen ülkeler oluyor.Toplumsal değişimle teknolojik değişim arasında nasıl bir ilişki vardır? Toplumsal değişime yönelik sözüm olmasına rağmen teknolojik değişim, saham olmadığı için söyleyeceklerim sınırlıdır. Toplumsal değişim ile teknolojik arasındaki ilişkiyi “dalga teorisi” ile açıklayan bilim adamları, tarih boyunca dünyanın üç büyük dalga ile sarsıldığını ve toplumsal değişimlerin bu bağlamda gerçekleştiğini söylemektedir.Birinci değişim dalgası; göçebe hayatı yaşayan insanların yerleşik hayata geçmeleri ve bunun sonucunda tarıma dayalı üretim döneminin başlaması. Uzun süren bu dönemi “buhar gücünün keşfedilmesi” izler. Buhar gücü, kas gücünü devre dışı bırakır ve tarım toplumu yerini endüstri toplumuna bırakır. Üçüncü dalganın muhatabı bizleriz. Bilim ve teknolojide ortaya çıkan gelişmeler, sanayi toplumunun yapısını temelden sarsmıştır. Artık günümüz dünyasında bilgi, hem teknolojik gelişmenin ve hem de toplumsal gelişmenin temel dinamiği olmuştur. Her türlü bilgiye ulaşma imkanımızın olduğu bu döneme “bilgi çağı” denmektedir.Merkeziyetçilikten mahalliliğe doğru kayan siyaset toplumsal değişime hizmet etmekte ve devleti saydamlaştırmaktadır. Bu manada altyapı belediyeciliği yerini sosyal ve kültürel belediyeciliğe bırakmaktadır.Medeniyetler çatışmasının medeniyetler ittifakına dönüşmesi isteniyorsa, Batı’nın üzerinden İslamo-fobya korkusunu atması ve İslam dünyasıyla yüzleşmesi gerekmektedir. Öte yandan bilgiye hakim olan, ekonomiye de hakim olunca, mutluluk ve huzur kalmadı. Silah gücüyle petrol havzalarını ele geçiren Batı, dünya jandarmalığından vaz geçmelidir. Tek başına bilgi, konfor ve refah getirebilir ama huzur getiremez. Batı, çirkin yüzünü burada göstermektedir. Ahlak, adalet, hukuk ve erdemden yoksun Batı’nın soyut bilgisi dünyayı dönüştürmek için yetersiz kalmaktadır.Ahlaki, insani ve İslami değerlerin yozlaştırılması ve insanlığın bu değerlerden uzaklaştırılmasıyla toplumsal değişim müspet yönde değil menfi yönde ilerlemektedir. Ekolojik dengenin bozulması çevreyi kirletti, ahlaki değerlerin yozlaşması ise toplumun vicdanını kirletti. Bugün hem ekolojik ve hem de ideolojik bir toplumsal kirlenme ile karşı karşıyayız. Özü kirlenen insan, yaşadığı coğrafyayı da kirletti.Yeni bir medeniyet tasavvuruna ihtiyacımız var. İnsanlığı ortak bir havzada buluşturacak olan, farklı inançların müntesiplerine de saygı duyan İslam, aradığımız yegane sığınak limanıdır. Hangi medeniyet tasavvuru olursa olsun, her türlü fanatizmin, şiddetin ve terörün karşısında ortak bir duruş sergilemeliyiz. Silahların gölgesinde hiçbir düşünce barınmaz. Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı ülkelerde de düşünce adamı yetişmez.
Abdullah Şanlıdağ. Yeni Akit. Habervaktim.com
« Son Düzenleme: 14 Ağustos 2014, 02:24:02 Gönderen: mazhar »