Gönderen Konu: Alimler dünyayı severse ne olur?...  (Okunma sayısı 3972 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı muhabbeteri

  • okur
  • *
  • İleti: 98
Alimler dünyayı severse ne olur?...
« : 07 Ocak 2010, 22:49:42 »

Âlimlerin dünyâyı sevmesi ve ona düşkün olması, güzel yüzlerine siyâh leke gibidir. Böyle olan ilm adamlarının, insanlara fâidesi olur ise de, kendilerine olmaz. Dîni kuvvetlendirmek, islâmiyyeti yaymak şerefi, bunlara âid ise de, bazen kâfir ve fâsık da, bu işi yapar.

Nitekim, Peygamberlerin efendisi 'aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât' kötü kimselerin de, dîni kuvvetlendireceğini haber vermiş ve (Allahü teâlâ bu dîni, fâcir kimselerle de, elbette kuvvetlendirir) buyurmuşdur.

Bunlar, çakmak taşına benzer. Çakmak taşında enerji vardır. İnsanlar bu taşdaki kudretden ateş yapar, istifâde eder. Taşın ise, hiç istifâdesi olmaz. Bunların da ilmlerinden kendilerine fâide olmaz. Hattâ, bu ilmleri, kendilerine zararlıdır. Çünki, kıyâmet günü, bilmiyorduk, günâh olduğunu bilseydik yapmazdık diyemezler.

Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Kıyâmet gününde, en şiddetli azâb görecek kimse, Allahü teâlânın kendi ilminden, kendisini fâidelendirmediği âlimdir). Allahü teâlânın kıymet verdiği ve herşeyin en şereflisi olan ilmi, mal, mevkı' kapmağa ve başa geçmeğe vesîle edenlere, bu ilim zararlı olmaz mı?

Hâlbuki, dünyâya düşkün olmak, Allahü teâlânın hiç sevmediği birşeydir. O hâlde, Allahü teâlânın kıymet verdiği ilmi, Onun sevmediği yolda harcamak, çok çirkin bir işdir. Onun kıymet verdiğini kötülemek, sevmediğini de kıymetlendirmek, yükseltmek demekdir. Açıkçası, Allahü teâlâya karşı durmak demekdir.

Ders vermek, va'z etmek ve dînî yazı, kitâb, mecmû'a çıkarmak, ancak, Allah rızâsı için olduğu vakit ve mevkı', mal ve şöhret kazanmak için olmadığı zamân fâideli olur. Böyle hâlis, temiz düşünmenin alâmeti de, dünyâya düşkün olmamakdır.

Bu belâya düşmüş, dünyâyı seven din adamları, hakîkatda dünyâ adamlarıdır. Kötü âlimler bunlardır. İnsanların en alçağı bunlardır. Din, îmân hırsızları bunlardır. Hâlbuki bunlar, kendilerini din adamı, âhiret adamı ve insanların en iyisi sanır ve tanıtır. Sûre-i Mücâdelede, (Onlar, kendilerini müslümân sanıyor. Onlar son derece yalancıdır. Şeytân onlara musallat olmuşdur. Allahü teâlâyı hâtırlamaz ve ismini ağızlarına almazlar. Şeytâna uymuşlar, şeytân olmuşlardır. Biliniz ki, şeytâna uyanlar ziyân etdi. Ebedî saadeti bırakıp sonsuz azâba atıldı) meâlindeki âyet-i kerîme bunlar içindir.

Büyüklerden biri şeytânı boş oturuyor, insanları aldatmakla uğraşmıyor görüp, sebebini sorar. Şeytân cevâb olarak,

- Zemânın din adamı geçinen, kötü âlimleri, insanları yoldan çıkarmakda, bana o kadar yardım ediyor ki, bu mühim işi yapmama lüzûm kalmıyor, demişdir.

Doğrusu, zamânımızda islâmiyyetin emirlerini yapmakdaki gevşeklikler ve insanların dinden yüz çevirmesi, hep din adamı perdesi altında söylenen sözlerden, yazılardan ve bu adamların bozuk niyyetlerinden dolayıdır.


Dünyâya gönül kapdırmıyan, mal, mevkı', şöhret kazanmak, başa geçmek sevdâsında olmıyan din âlimleri, âhıret adamlarıdır. Peygamberlerin 'aleyhimüsselâm' vârisleri, vekîlleridir. İnsanların en iyisi bunlardır. Kıyâmet günü, bunların mürekkebi, Allahü teâlâ için cânını veren şehîdlerin kanı ile dartılacak ve mürekkeb, dahâ ağır gelecekdir. (Âlimlerin uykusu ibâdetdir) hadîs-i şerîfinde medh edilen, bunlardır.

Âhıretdeki sonsuz ni'metlerin güzelliğini anlıyan, dünyânın çirkinliğini ve kötülüğünü gören, âhıretin ebedî, dünyânın ise fânî geçip tükenici olduğunu bilen onlardır. Bunun için kalıcı olmayan, çabuk değişen ve biten şeylere bakmayıp, bâkî olana, hiç bozulmıyan ve bitmiyen güzelliklere sarılmışlardır.

Âhıretin büyüklüğünü anlıyabilmek, Allahü teâlânın sonsuz büyüklüğünü görebilmekle olur. Âhıretin büyüklüğünü anlıyan da, dünyâya hiç kıymet vermez. Çünki, dünyâ ile âhıret birbirinin zıddıdır. Birini sevindirirsen öteki incinir. Dünyâya kıymet veren âhıreti gücendirir. Dünyâyı beğenmiyen de, âhırete kıymet vermiş olur. Her ikisine birden kıymet vermek veyâ her ikisini aşağılamak olamaz. İki zıd şey bir araya getirilemez.

Tasavvuf büyüklerinden bazısı, kendilerini ve dünyâyı tamamen unutdukdan sonra, birçok sebebler, fâideler için, dünyâ adamı şeklinde görünürler. Dünyâyı seviyor, istiyorlar sanılır. Hâlbuki, içlerinde hiç dünyâ sevgisi, arzûsu yokdur.

Sûre-i Nûrda, (Bunların ticâretleri, alış verişleri, Allahü teâlâyı hâtırlamalarına hiç mâni' olmaz) meâlindeki âyet-i kerîme bunlar içindir. Dünyâya bağlı görünürler. Hâlbuki, hiç bağlılıkları yokdur.

Hâce Behâeddîn-i Nakşibend Buhârî 'kuddise sirruh' buyuruyor ki, (Mekke-i mükerremede Minâ pazarında, genç bir tâcir, aşağı yukarı, ellibin altın değerinde alış veriş yapıyordu. O esnâda, kalbi, Allahü teâlâyı bir an unutmuyordu).
i.rabbani mektubat 33 mektup

"KULUNA HIŞM EYLEMEZ HÜDASI
KULUN ÇEKTİĞİ HEP KENDİ CEZASI"

Çevrimdışı insirah

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1090
Ynt: Alimler dünyayı severse ne olur?...
« Yanıtla #1 : 08 Ocak 2010, 03:57:58 »
Allah razı olsun
Hayat başladığı noktaya, bittiğinde geri döner! Hayatta her şey noktayla başlar, noktayla biter... Sümeyra Denizli

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Alimler dünyayı severse ne olur?...
« Yanıtla #2 : 08 Ocak 2010, 10:48:46 »
Din asıl, dünya ve siyaset feri'dir. (ayrıntıdır) Dünya ve siyaset dinin inkişafına alet olabilir. Fakat din, dünya ve menfaat ve siyasetine alet olamaz. Alet edenlere lanet vardır.

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399