Gönderen Konu: “Köpeklere Arap diyen anlayıştan geliyoruz!”  (Okunma sayısı 2941 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
“Köpeklere Arap diyen anlayıştan geliyoruz!”
« : 09 Şubat 2010, 03:11:27 »

Geçen hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ulusal Stratejik Araştırmalar Kurumu’nun (USAK) düzenlediği konferansta, Türkiye’de Arap ülkelerine karşı bir ön yargı olduğunu belirterek, konuşmasında şu görüşlere yer verdi:

“Arap ülkeleriyle Türkiye’nin geliştirdiği ilişkilere ön yargılı bakmak çok yanlış. Arapları ihanetle suçlamak, onlara ön yargı ile bakmak çok yanlış bir tutum. Biz köpekleri bile ‘Arap’ diye çağıran bir anlayıştan geliyoruz maalesef. Türkiye geçmişte savaştığı (Batılı) ülkelerle sonradan çok sıcak ilişkiler kurmuştur. Maalesef uygulanan yanlış politikalar neticesinde birçok Arap ülkesiyle ilişkide ön yargılarla karşılaştık. Bizim Avrupa ve Batı ülkeleriyle ilişkilerimiz ne kadar önemliyse Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerimiz de o denli önemlidir.”

SİNSİ DİN DÜŞMANLIĞI!..

Sayın Başbakan önemli bir yaraya parmak bastı. Hatta neşter vurdu, diyebiliriz. Osmanlıyı yıkan güçler, Osmanlının tekrar tesis edilmemesi için, Türkiye Müslümanları ile diğer Müslüman ülkelerin insanlarını birbirlerine sinsice düşman ettiler. Taraflar, basın yoluyla, ders kitapları yolu ile devamlı aleyhte yayın yaparak İngilizlerin oyununa gelindi. Şimdi artık gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Geçenlerde Mısır Dışişleri Bakanı, artık ders kitaplarımızdaki Osmanlı aleyhindeki ifadeleri çıkartıyoruz, dedi.

Osmanlıyı yıkan güçler, parçala ve yönet metodunu kendilerine yöntem olarak seçmişlerdi. Geçmişte, asırlarca birlik ve beraberlik içinde yaşayan aynı inançtaki bu ülke insanlarının bir araya gelip Osmanlıyı tekrar kurarlar diye ödleri kopuyordu.

Türkiye’deki Müslüman halka, “Araplar size ihanet etti” diyerek onları Araplara karşı kışkırtıyorlar; diğer taraftan da onlara gidip, “Osmanlılar, Türkler asırlardır sizi sömürdüler” diyorlardı. İhanet meselesini yarına bırakarak bugün, ülkemizde geçmişte Arap düşmanlığı adı altında yapılan İslam düşmanlığından kısaca bahsetmek istiyorum...

Osmanlıyı yıkan güçler, Anadolu halkının İslami değerlerini hissettirmeden tahrip ederek, sinsi bir şekilde din düşmanlığı aşıladılar. Açıkça İslam düşmanlığı yaparak Müslüman mahallesinde salyangoz satamayacaklarını bildikleri için, bunu dolaylı bir şekilde yaptılar.

Örneğin, halkı Peygamber Efendimizden soğutmak için, önce Arapların siyah olduğunu yaydılar, sonra da Arapları kötüleyerek, aşağılayarak dolaylı yoldan Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama düşmanlık, en azından soğukluk elde etmek istediler. Bunun için de kara kedileri, köpekleri, Arap, Arap diye çağırdılar; gazete ve dergilerde yaptıkları siyah resim ve karikatürlere Arap diyerek, gençliğe, Arap’ı siyah olarak tanıttılar. Hatta hamam böceğine Kara Fatma diyerek Efendimizin mübarek kızlarını da karalama kampanyasına dahil ettiler. Arap saçı, Arap sabunu gibi tabirlerle Resulullahın kavmini aşağıladılar.

ÜSTÜNLÜK TAKVADADIR

Halbuki, gerçek Araplar siyah tenli değil, beyaz, buğday tenliydiler. Siyah olan Habeşistan halkı, esmer olan da Mısır halkıdır. Bilhassa Peygamberimizin sülâlesi beyaz ve çok güzel idi. Zaten dedeleri Hazreti İbrâhim, beyaz olup, Basra şehri halkından, Târuh isminde beyaz bir müminin oğlu idi. Resûlullahın babası Abdullah’ın güzelliği, Mısır’a kadar şöhret bulmuştu.

Buradan, dinimizin siyah tenli insanları aşağıladığı manası çıkartılmamalıdır. Bu yoldan Peygamber Efendimiz kötülendiği için bu izahları yapmak zorunda kaldık. Yoksa dinimizde siyah, beyaz ayırımı yoktur. Siyah bir Müslüman beyaz bir kâfirden kat kat daha üstün, daha kıymetli ve sevimlidir.

İnsanın siyah olması îmanın şerefini azaltmaz. Bilâl-i Habeşî hazretleri ve Resûlullahın çok sevdiği Üsâme siyah idiler. Ebû Leheb ve Ebû Cehil kâfirleri beyaz idiler. Bu ikisinin kötülükleri ve aşağılıkları herkesçe bilinmektedir. Allahü teâlâ insanın rengine değil, îmanının kuvvetine ve takvâsına kıymet vermektedir.

Mehmet Oruç

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: “Köpeklere Arap diyen anlayıştan geliyoruz!”
« Yanıtla #1 : 09 Şubat 2010, 13:37:28 »
Gale Rasulullah(s.a.v.) ; Arapları üç şey için sevin: Ben Arabım, Kur'ân Arapçadır ve Cennet ehlinin konuşma dili Arapçadır...

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Araplar isyan ettiler mi, ettirildiler mi?
« Yanıtla #2 : 10 Şubat 2010, 03:32:42 »
Dün, Sayın Başbakan’ın, “Biz köpekleri bile ‘Arap, Arap’ diye çağıran bir anlayıştan geliyoruz maalesef...” sözünü ele almış; “Arapları ihanetle suçlamak, onlara ön yargı ile bakmak çok yanlış bir tutum” sözünü de bugün ele alacağımızdan bahsetmiştik...

Olumsuz olaylarda genel kaide şudur: Bir yerde bir olay olmuşsa, hiçbir zaman tarafların biri yüzde yüz haklı, diğeri yüzde yüz haksız olmaz. Şimdiye kadar biz hep Arapları suçladık. Peki o zamanki devleti temsil eden İttihatçıların hiç mi suçu yoktu? Önce konumuzla ilgili ibretli bir anekdot aktarmak istiyorum:

“SIĞINACAK YER ARADIK”


Osmanlıların son devirlerinde, Arap ülkelerinin İngilizlerle iş birliği yapıp Osmanlıyı arkadan vurdukları bir zamanda, Arabistan cephesi subayı Dr. Hayrullah Bey bir Arap aşireti tarafından esir edilmişti. Aşiret reisi doktora sordu: “Niçin böyle nefretle bakıyorsun?” Doktor hiç düşünmeden, “Çünkü siz, bizi arkadan vurdunuz! İngilizlerle birleştiniz!” cevabını verdi.

Aşiret reisi alçak bir sesle şu cevabı verdi: “Doktor bey! Biz Arap’ız ve Müslümanız elhamdülillâh. Osmanlı Devleti de Müslümandır. Dedelerimiz asırlarca bu din kardeşliği için Araplıklarını hatırlamadılar. Fakat hatırlamamak vazgeçmek değildir doktor bey. Osmanlılar âdildi ve kuvvetliydi. Adalet ve kuvvet! Bunların ikisi bir arada olunca mesele kalmaz. Bir başka ırkı veya kavmi elde tutabilmek için bunlar lâzımdır. Hem de tam olarak olması lâzımdır. Osmanlı Devleti ise uzun zamandır ne âdil, ne de kuvvetli. İttihatçıların, Cemal Paşaların yaptığı zulümler ortada. Sığınacak bir yer aradık, İngilizler, refah vâdettiler. Onlara kandık. Siz şimdi yalnız aldığımız paraları düşünüp bize hain, hem de din haini gözüyle bakıyorsunuz. Allah adına yemin ederim ki, biz hain değiliz, biz yaşamak, ayakta kalmak için böyle yaptık.”

Osmanlı himayesindeki milletleri ayaklandıran sebep; İttihatçıların Türkçülüğü, ırkçılığı öne çıkarmalarıdır. Sen Türkçülüğü öne çıkartırsan başkaları da kendi kavmini, ırkını öne çıkartır. İttihatçıların ihanet ile suçladıkları Şerif Hüseyin Paşa hiçbir zaman “Arap Bağımsızlığı” diye bir şey düşünmemiştir. Müslümanların, kutsal topraklarda küçük de olsa bir devletlerinin olmasını istiyordu. İttihatçıların hallerini görünce Osmanlıdan ümidini kesmişti.

İTTİHATÇILARIN AHLÂKSIZLIĞI!..

Neşrettiği beyannamede ümitsizliğe düşmesini şöyle anlatıyor: “İttihatçı komitenin önde gelenlerinden Cemâl Paşa, Şâm’da istediğini asmakta, dilediğini kurşuna dizmektedir. Şâm’da bir pavyon meydana getirmiş, bu fuhuş ve içki batakhânesinde, emirle getirdiği subaylarla birlikte yaptığı âlemde, şehrin ileri gelen Müslüman âilelerinin kızları soyulup oynatılmış, millî ve dînî hislerimizi yıkıcı konuşmalar yapılmış, nâralar atılmıştır. Bu alçakça hareketler, Türk ve Müslüman kadınının şeref ve haysiyyetini ayaklar altına almak değil midir? Cemâl Paşa’nın bu hareketi, ittihatçıların İslâm dînine saygılı olmadıklarını göstermiyor mu?..”

İttihâtçılar bu kadarla da kalmayarak, saltanat-ı seniyye-i Osmaniyye ile bütün Müslümanların arasında yegâne bağ olan Kitâbullah ve Sünnet-i seniyyeyi bozmaya kalkışmışlar ve (Saltanat-ı seniyyenin) başkentinde sadr-ı a’zam, şeyh-ül-islâm ve bütün vezîrlerin ve senatörlerin gözü önünde yayınlanan “İctihâd” gazetesi, Peygamberimize çirkin yazıları ile hakâret etmekten çekinmediği gibi, kimsenin ses çıkaramamasından yüz bularak, Kur’an-ı kerimin âyetlerini değiştirmeye dahî kalkışmış, miras bölümünü bildiren âyet-i kerime ile alay etmek küstahlığında bulunmuştur. (Alay eden İttihatçı Ziya Gökalp’tir)

Bu tür ahlaksızlıkları, dinsizlikleri Lawrencler çok iyi değerlendirerek, halkı isyan ettirmişlerdir. Aslında bu ahlaksızlıkları yapanlar da istismar edenler de kendileriydi.

Şerif Hüseyin Paşa’nın niyetinin hâlis, îmanının bütün olması ile beraber, en büyük hatâsı, İngilizlerin tarih boyunca, İslâmiyete karşı yaptıkları düşmanlıkları, saldırıları anlayamamış olmasıdır. Onların, Hicaz’da İslam devleti kurma sözüne kanmasıdır...

Mehmet Oruç