Gönderen Konu: Allahü Ekber daglari ve Sehitlerimiz.  (Okunma sayısı 15341 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Allahü Ekber daglari ve Sehitlerimiz.
« : 27 Temmuz 2005, 02:02:01 »

Allahuekber Dağları


Allahuekber Dağları, Doğu Anadolu Bölgesi'nde, Erzurum'un bir ilçesi olan Şenkaya'dan Kars'a doğru uzanan bir dağ silsilesidir. Kars, Göle, Selim, Şenkaya ve Sarıkamış arasında uzayıp giden bu dağ silsilesinin zirve noktası 3200 metredir. Bu dağlarda Birinci Dünya Savaşı'nda şehid olan doksan bin vatan evladı yatmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı ordusunun savaştığı cephelerden biri de Kafkas cephesidir. Bu cephede savaş, 1 Kasım 1914'te Rusların saldırısı ile başladı. Ruslar, bir taraftan Eleşkirt'e, diğer taraftan da Pasinler'e doğru ilerlemeye başladılar. Ancak, Rus ordusu, 6 Kasım'da başlayan ve altı gün devam eden "Köprüköy Savaşları" ile püskürtüldü. 11 Kasım'da yapılan "Azapköy Savaşı" ile bir defa daha yenildi. Bunun üzerine Rus ordusu, sınırın ötesine çekilmek zorunda kaldı.
Harbiye nazırı Enver Paşa, Kafkaslardan yapılacak bir taarruzun ayaklanacak Müslümanların yardımı ile başarılı olacağını ve böylece Rus cephesinin çökertileceğini düşünüyordu. Almanlar da onu bu harekete teşvik ediyorlardı. Kafkas cephesine gelen Enver Paşa, bu düşüncesini Üçüncü Ordu komutanı Hasan İzzet Paşa'ya açtı. Hasan İzzet Paşa, şiddetli kış sebebiyle bu fikre karşı çıktı. Ve Harbiye nazırının emrine itiraz etti. Enver Paşa, Hasan İzzet Paşa'yı görevinden azlederek kumandayı bizzat üzerine aldı ve orduya taarruz emrini verdi.
"Sarıkamış Harekâtı" olarak anılan bu taarruz, 21 Aralık'ta başladı ve 25 gün sürdü. Beraberindeki komutanların itirazlarına rağmen, ileri harekâtı ağır kış şartları altında sürdüren Enver Paşa, Allahuekber Dağları'nı aşarak Selim'e inmek ve düşmanı arkadan çevirmek niyetindeydi. Bunun için de o, Narman, Oltu, Bardız ve Şenkaya güzergâhını takip ederek ordusunu Allahuekber Dağları'na yönlendirdi. Doksan bin kişilik ordu mevcudunun büyük bir bölümünün Selim'e ulaşamadan dağlarda can vermesi ile Allahuekber Dağları şehitler yatağı haline geldi. Enver Paşa da 20 Ocak 1915'te cepheden ayrılarak İstanbul'a döndü.
Birkaç yıldan beri Erzurum Kalkınma Vakfı (Er-Vak), "Allahuekber Şehitlerini Anma Etkinlikleri" düzenliyor. Bu etkinlikler, şehitlerimizin toprağa düştüğü Ocak ayında bir de Temmuz ayında yapılıyor. Ocak ayında yapılan anma programına katılamayanlar, yaz aylarında Allahuekber Dağları'nı ve bu dağlarda yatan şehitlerin üzerinde onları temsilen biten binbir renkteki çiçekleri görsün ve koklasınlar diye Temmuz ayında yapılan programa katılıyorlar. Bu sene yapılan program 16 Temmuz Cumartesi gerçekleştirildi. Bu güzel faaliyet Er-Vak ve Şenkayalılar Derneği'nin ortak organizesi ile yapıldı. Askeri ve sivil kuruluşlar, programın en güzel şekilde gerçekleşmesi için katkıda bulundular. Allahuekber Dağları'na çıkan insanlar, manevi bir hava ve insanı çepeçevre kuşatan bir atmosfer ile karşılaştılar. Şehitlerimizin ruhlarına Fatiha'lar gönderdiler.
Biz, köksüz bir millet değiliz. Vatanımız da yalın bir toprak parçası değildir. Zaten yalın toprak parçaları vatan olamaz. Kökü mazinin derinliklerine inen bir geçmişimiz var. Vatanımızın her karış toprağında da şehit kanı var. Toprak altında yatan şehitler, gaziler, toprak üstündeki camiler, minareler, kümbetler ve tarihi eserler bu vatanın tapusudur. Vatanımızın tapusuna iyi sahip çıkalım. Evlerinin, arsalarının, gayr-i menkullerinin tapularını en güzel şekilde saklayan, muhafaza eden bir millet, vatanının tapusuna neden sahip olmaz? Bu vatanı elimizden almak isteyen düşmanlarımızın var olduğunu bilmeliyiz. Ve yine bilmeliyiz ki, "Su uyur düşman uyumaz."
 Vatanımızın batısındaki Çanakkale Şehitleri ile doğusundaki Allahuekber Şehitleri bizi korumaktadır. Yeni yetişen neslimizin bu tarihi mirası tanımasını istiyorum. Lise son sınıf öğrencilerinin, tarih derslerindeki ilgili konuları Allahuekber Dağları'nda ve Erzurum Tabyaları'nda işlemeleri çok güzel olur diye düşünüyorum. Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki liselerimiz böyle ders işleseler, bu tarihi mekânlar her gün cıvıl cıvıl olur. Bu güzel mekânların çok güzel restore edildiğini, oralara tarihi, dini ve milli bir hava kazandırıldığını düşünün, ne kadar güzel olur değil mi? Batı illerimizin öğrencilerini de Çanakkale'ye yönlendirelim. Gençlerimiz geçmişlerini, dedelerini, bu vatanı kendilerine miras bırakanları tanısın. Tanısın ki, kendisinin de kim olduğunu bilsin                                      

Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek, Türkiye nüfusunun otuzbeş milyon olduğu altmışlı yıllarda verdiği konferanslarda şöyle derdi: "Ben, Türkiye'yi yerin üstündeki otuzbeş milyon ölünün değil; yerin altındaki otuzbeş milyon dirinin koruduğuna inanırım." Dirileri yerin altında, ölüleri de yerin üstünde olan bir ülkenin halini varın siz düşünün
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı duha

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 5144
  • ѕησωƒℓαкє
Allahü Ekber daglari ve Sehitlerimiz.
« Yanıtla #1 : 14 Aralık 2006, 15:28:44 »
Allah Razı Olsun Hocam
söz Hayâtî'dir; İnanç taşıyoruz.....

[/center]

Çevrimdışı telecafe

  • Moderatör
  • araştırmacı
  • *****
  • İleti: 261
    • http://www.antoloji.com/mevlut_bicik
Allahü Ekber daglari ve Sehitlerimiz.
« Yanıtla #2 : 14 Aralık 2006, 16:37:19 »
Bu nesil gecmisini/ecdadini anladigi gün,
Atlar kisineyip, ruh-u osmani canlanacak.
Yataklar atin eyeri olup, olmadiginda yün,
Nice beldeler; sehid kanlariyla kanlanacak.

selam ve muhabbetlerimle

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Allahü Ekber daglari ve Sehitlerimiz.
« Yanıtla #3 : 19 Mart 2012, 01:30:34 »

sarıkamışta kaç kişi öldü



KAÇ KİŞİ ÖLDÜ

Birinci Dünya Savaşı'nda Kafkas Cephesi 4 yıl sürmüştür. Doğu Beyazıt'tan Karadeniz'e bir çizgi çekerseniz 400 km. genişlik, Erzurum'dan itibaren 150 km. uzunluğunda bir cephedir.

 

 Bu gün kamuoyunda bu uzun savaştan sadece 22 Aralık 1914 - 05 Ocak 1915 arasındaki 2 haftalık bir süreç konuşulmaktadır.

 

Askerin ancak % 5' inin okuma yazma bildiği bir ortamda karargâh notlarının ne kadar başarılı tutulacağı da malumdur. Tümenlerin, alayların Ruslara esir düşecekleri belli olduğunda askeri teamüller gereği karargaha ait tüm evrakı yakarak imha ettiklerini de Kafkas Cephesinde bizzat bulunmuş subaylarımızın anılarında yer almaktadır (Şerif İlden, Ziya Yergök, Ali İhsan Sabis, Halil Ataman). Askerlik şubelerinde seferberlik ilanını takip eden günlerden itibaren nüfus kayıtlarındaki eksiklik ve hatalardan dolayı yaşanan akıl almaz karışıklıkları ve bunların sonuçlarını bizzat Genelkurmay Merkezindeki Türk subayları anılarında belirtiyor. (Kazım Karabekir Paşa, Tuğgeneral Ziya Yergök, Yedek Subay Faik Tonguç vd...)   

 

Genelkurmay Sarıkamış'tan döndüğünü kabul ettiği 12. 000 askerin de  yanlarında getirdiği hiç bir belge yoktur. Genelkurmay bugün şehit sayısı olarak  65. 000 rakamını verirken bu şehitlerin yalnızca 17. 000'inin isimlerini belirleyebilmiştir. Yani tipide kaybolan, çıldırıp uçurumlara düşen, Ruslara esir düşen (sadece Hamamlı'da kurulan bir esir kampında  yaşamını yitiren Türk askeri sayısının 7 bin olduğu mevcut anıt üzerinde belirtilmiştir), kimi zaman cephede şehit düşen, yaralı olduğu halde kağnılarla hastanelere taşınmak üzere yola çıkıp yollarda ölen, hastane köşelerinde tifüsden ölen isimsiz kahramanların kayıtlarının kimi  zaman tutulamadığı bizzat cephede ya da hastanelerde görevli Türk askerlerinin anılarında tarihe not düşülmüştür. 10. Kolordunun Erzurum'dan çıkarken 45. 000 mevcudu olduğu, Allahuekber Dağı eteklerine geldiği sırada bunun 28.000 mevcuda indiği, o müthiş dağ 4 günde aşıldığında Başköy ve Beyköy’e sadece 1200 (bazı anılarda 3000) Mehmetçiğin ulaşabildiği yazılmaktadır. Onların da çoğunun ayağı donuktur.

 

Eğer bugün Sarıkamış’ta şehit olduğundan emin olduğunuz bir dedenizi ararsanız, bu dedenin şehadetine şahit olan geri dönen arkadaşları olmasına rağmen Genel Kurmayın çoğunlukla size vereceği cevap “Yapılan karye muayesinde askerde gaip(hiçbir defterde ismine rastlanmamış)” olacaktır.

 

Gündeme gelmeyen ve tartışılmayan diğer bir konu şu anda hiç konuşulmayan sivil halkın yaşadığı dramdır.

 

Osmanlı çekildikten sonra geri gelen Ruslar “36 yıl tabyalarımızda ekmeğimizi yediniz, Osmanlı gelince askerine alkış tuttunuz” diyerek 12-80 yaş arasındaki sivil halkı (aralarında kadınlar da vardır-Halil Ataman’ın anıları) sürgüne göndermişlerdir. Bu esirlerin çoğu yollarda katledilmiştir ve genelkurmayın şehit kriterlerine uymadığı için şehit listesinde yer almamışlardır.

 

Nargin Adası'na 1915-1917 yılları arasında 40.000 esirin aralarında 2-15 yaşındaki çocukların bulunduğunu dönemin Azerbaycan  gazetesi Açıksöz yazmıştır.  Sibirya yollarında  ve esir kamplarında ölen askerlerimizin ve sivillerin sayısını da ne yazık ki hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.  Sadece Nargin Adası’nda günde 10 -15 esirin yaşamı yitirdiği ve adanın batı ucuna götürülüp defin bile edilemediği anılarda yazılmaktadır. Bu kahramanların hiçbirisi ‘şehit kriterlerine’ uymadığı için resmi kayıtlardaki ne isimleri bilinen 17 000 nede kabul edilen 65.000 sayısının içinde yer almamaktadır.

 

Büyükelçi Behiç Erkin 1. Dünya Savaşı'nda Genelkurmay Merkezi'nde, Asker Alma Dairesi’nde üst rütbeli bir asker olup, Ankara'da Türk Tarih Kurumu'na bağışladığı anıları bugünlerde torunu Emir Kıvırcık tarafından yayına hazırlanmaktadır. Erkin''in anılarının bir bölümünde "Seferberlikten evvel III. Ordu'nun mevcûdu takrîben 100.000 kişi idi. Sarıkamış Muhârebesini müteâkıp III. Ordu mıntıkasında silâh altına alınabilecek ne kadar erât var­sa hepsini aldık; ordunun mevcûdu yine takrîben 100.000 kişi oldu. Hâlbuki o mıntıkada silâh altına alınan efrâdın yekûnu 800 bin kişi idi. Bu hesâba göre, zâyiâtımız aşağı yukarı 800 bin ere baliğ oluyor demektir. Bunun dörtte birini kayıt yanlışı diye kabûl etsek dahi, yine 600 bin kişinin esir olmuş, donmuş, yara­lanmış, ölmüş ve firâr etmiş bulunduğu netîcesine varırız".

 

Şevket Süreyya Aydemir'in Enver Paşa isimli 3 ciltlik eserinin 3. cildinin yanı sıra, 1976 yılında basılan 1. Dünya Savaşı Ansiklopedisi'nde de yayınlanan, TTK Kazım Orbay Arşivi'ne ait olduğu belirtilen bir belgenin imza bölümünde: Taltifat, madalya; Süleyman Paşa, Ferik (Divan-ı Harb Reisi); Behiç Bey, Miralay (Harbiye Nezareti Ordu Dairesi Reis Vekili yazmaktadır. Bu çizelge Behiç Bey'in iddialarını destekler niteliktedir. Sadece bu belge bile Sarıkamış Harekâtı’ndaki şehit (ve diğer zaiyat) sayısına dair anlatımların çeşitliliğine bir örnektir

 

"Genelkurmay Başkanlığı 1933'te Sarıkamış yitiklerini 108 bin kişi olarak açıklamıştır. Geri dönen on iki bin askerin kaçının tifüsten öldüğü bilinmemektedir. Bazı yazarların alaycı bir şekilde yaklaştıkları 75 000 kişilik ordunun 90 000 şehidi olur mu sorusunun cevabı çok basittir: Bu sayı tüfekli asker sayısıdır, bu savaşa giden istihkamcı, topçu, ikmal, levazım ve sıhhiyeci olup yaşamını yitirenlerin de bu savaşın askerleri sayılması gerekmez mi?

 

 Ayrıca Kafkas Cephesinin başında (Kasım 1914) asker sayısı General Fahri Belen Tarafından 189 562 olarak gösterilmiştir (Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi). Köprüköy ve Azap savaşlarında gerek ileri giderken, gerekse çekilirken verilen onbinlerce şehidi ne yapacağız. Şu anda yapıldığı gibi yok saymak doğrumudur?

 

 !916 da tekrar saldırmaya başlayan Ruslar açılan Anadolu kapılarından 250 km içerilere girdiği zaman katlettikleri ve esir aldıkları onbinlerce sivil ve askerimizi nereye tasnif edeceğiz. Liman von Sanders Sarıkamışa giden 90 bin Türk askerinin 12 bininin geri döndüğünü yazmıştır , Hüsamettin Tugaç'a göre şehit ve esir sayısı 40 bindir. Rus yazar Paul Muratoff Türk kayıplarını 75 bin olarak tahmin etmiştir , Türk Kültürü Dergisinde de Türk ordusunun kayıpları 75 bin olarak verilmiştir. İlhan Selçuk Yüzbaşı Selahattin'in Romanı'nda 112 bin kişilik Türk ordusundan 53 bin askerin donarak öldüğünü, 7 bininin esir düştüğünü, 30 bininin hastalanarak savaşamaz hale geldiğini yazmıştır.  General Hüseyin Işık Harekata katılan 118 bin askerden 18 bininin geri döndüğünü, hasta ve yaralılardan 10 bin askerin daha kurtarıldığını belirtmiştir.

İngiliz binbaşı M.Larcher

Türk Ordusunun harekat sırasında Kafkasya'da 40 binden fazla esir, 90 binden fazla kayıp verdiğini yazmıştır. Necati Ökse Türk kayıplarını 60, Rus kayıplarını 32 bin olarak verirken, Ergünöz Akçora Allahuekber Dağları'nda 20, Sarıkamış civarında 78 bin Türk askerinin donduğunu ifade etmiştir ”

 

Bu konudaki verilen rakamların farklılığı dikkate alındığında ortaya çıkan sonuç şudur; bizler bu savaşta ne kadar asker kaybettiğimizi korkarım hiçbir zaman kesin olarak öğrenemeyeceğiz. Kanımca, şehit sayısı tartıştırılarak bazı gerçekler saptırılma yoluna gidilmektedir. 90.000 rakamının patenti kimseye ait değildir; Sarıkamış'ı Enver Paşa'nın sansürüne, akademisyenlerin - tarihçilerin konuya olan ilgisizliğine rağmen ağıtlarıyla, türküleriyle unutmayan, unutturmayan halkımıza aittir.

Bu güne kadar, Sarıkamış diye kırıldı 35 000 evin ocağı veya 65 000 evin ocağı şeklinde bir ağıta rastlanmamıştır. 90 bin rakamı ağıtlar ve manileriyle Türk halkına, şehit analarına, şehit yavuklularına aittir.

 

 

1 - Bugüne kadar Rus Arşivlerinde, Alman arşivlerinde, bırakın o kadar uzağa gitmeyi Osmanlı arşivlerinde Sarıkamış konusu ile ilgili araştırma yapan kaç tarihçi vardır? (SDG’nun katkıları ile 1935 yılında Rus Askeri Akademisi tarafından basılmış "Sarıkamış Operasyonu" isimli kitap Kafkas Üniversitesi Öğretim üyelerinden Nurhan Aydın tarafından tercüme edilmiş olup  yayına hazırlanmaktadır.)

 

2 - Türk Tarih Kurumu'nda bulunan Kazım Orbay, Behiç Erkin ve diğer askerlerimizin arşivlerinde henüz araştırmalar yapılmamıştır.

 

3 - Enver Paşa’nın 1908 yılına kadarki dönemi kapsayan el yazması anılarını ancak 2006 yılında yayınlandı.

Acaba Enver Paşanın ailesinin elinde  Bu anılardan başka; sonraki dönemlere ait bir evrak, anı, mektup, belge var mıdır?  Varsa bunları okumak, öğrenmek için daha kaç yıl beklememiz gerekmektedir?

.

 

5- –Murat Bardakçı kendisinde bulunduğunu birkaç kez köşe yazılarında kamuoyuna duyurduğu Sarıkamış Harekatı’nda 10. Kolordunun komutanı olan Hafız Hakkı Paşa’nın o dönemin karanlık kalan birçok bölümünü aydınlatacak olan (hastanede vefat ettiği zaman baş ucunda bulunup daha sonra ailesine teslim edilmiş olan) günlüğünü her hangi bir tarihçi incelemek amacı ile bu değerli tarihçiye müracaat bulunmuş mudur?

 

Bizler bu savaşta ne kadar asker kaybettiğimizi korkarım hiçbir zaman kesin olarak öğrenemeyeceğiz ama Liman von Sanders ‘in yazdığı raporun başına koyduğu cümleyi hepimiz çok iyi öğrenmeliyiz: “Bu (Sarıkamış) taarruzu haklı çıkarmak yolunda herhangi bir sebebi Harp Tarihi hiçbir zaman tesbit edemeyecektir”

 

Unutmayınız Çanakkale Savaşı’nda yitirilmiş şeçkin şehirli  gençlere karşın Allahuekber ve Soğanlı Dağları’nda yaşamlarını yitirenler 15-35 yaş arasında adları, suretleri olmayan, adeta sır olan yoksul köylü çocuklarıdır. Genç subaylar ise Balkan Harbinin onur kırıcı sonuçlarını telafi etmek için ölümüne savaşmış kahramanlardır.

Şehit sayısının ne önemi var. Bugün güneyde bir şehit verdiğimiz zaman kaç bin ananın yüreği yanıyor, kaç bin babanın canı gidiyor, görmüyor muyuz. Gelin tüm şehitlerimizi saygıyla ve FATİHALARLA ANALIM TARİHTEN DERS ÇIKARALIM..


muzaffertasyurek.Muzaffer Taşyürek




Çevrimdışı yurt2

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 118
Ynt: Allahü Ekber daglari ve Sehitlerimiz.
« Yanıtla #4 : 09 Haziran 2013, 15:37:13 »
İçiniz ferah olsun. Hz. Mevlana 'ne olursan ol yine gel demiştir' ama g"eldiğin gibi git" dememiştir.
Allâhü Teâlâ’nın takdîrine razı olmak, kalbi tedavi eder.
Hz. Ali (kv.)