Gönderen Konu: Sakın terk-i edebden  (Okunma sayısı 3274 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı sıddık-birgüvi

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 282
Sakın terk-i edebden
« : 23 Şubat 2006, 01:58:31 »

Sakın terk-i edebden [/size]
Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-i Hudâ'dır bu;
Nazargâh-ı ilâhîdir makam-ı Mustafâ'dır bu.!..

Felekte mâh-ı nev Bâbu's-selâm'ın sîne-çâkidir;
Bunun kandîli, cevzâ matla-ı nûr-i ziyâdır bu!

Habîb-i Kibriyâ'nın, hâbgâhıdır fazîlette;
Tefevvuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ'dır bu.

Bu hâkin pertevinden oldu, deycûr-i adem zâil;
Amâdan açtı mevcûdât, çeşmin tûtiyâdır bu.

Murââd-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha;
Metâf-i kudsiyândır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.!

Nâbî
Ümmetinden olduğu bizzat Gaye İnsan ve Ufuk Peygamber tarafından beyan edilen Nâbî'nin, bu naatının günümüz Türkçesiyle açıklamasını ve naatın yazılış sebebini aşağıda okuyacaksınız. "İnanç ve kültürümüzde hac ve bayram"ı konu edindiğimiz elinizdeki sayımıza bu naatla başlamanın uygun olacağını düşündük:

*Burası; Allah Sevgilisi'nin beldesi, Hazret-i Peygamber'in Cenab-ı Hakk'ın nazar buyurduğu Temiz Bahçe'si (Ravza-i Nebî)dir; (öyleyse) edep hatası işlemekten (tir tir titreyerek) sakın!

*Bu gökteki yeni ay, Selâm Kapısı'nın (Bâbu's-selâm) yüreği yanık aşığıdır; (Öyle ki, göklerdeki) Cevza Yıldızı bile ışığını, onun kandilinin nurundan almaktadır.

*Bu Allah'ın yüce Sevgilisi'nin mübarek İstirahatgâhı (Türbesi)'nın fazileti öyle yüksektir ki, Cenab-ı Hakk'ın izni ve rızasıyla arşına çıkartılmıştır.

*İnsanlık karanlıktan, bu toprağın ışığı sayesinde kurtuldu. Çünkü o, mevcudatın gözlerine şifa veren bir sürmedir; o nur sayesinde görmeyen gözler bile açılır.

*Nabi, (kimin huzuruna çıktığını bir düşün ve) bu dergâha; edep şartlarına eksiksiz riayet ederek gir! (Zira) burası meleklerin bile (çok büyük bir edep ve saygıyla) tavaf ettikleri ve Peygamberler'in (öpercesine) tecelli ettikleri bir yerdir.

17. yüzyıl (IV. Mehmet dönemi) Osmanlı şairlerinden Urfalı Nâbi, bir grup devlet erkânıyla hacca gitmek üzere yola çıkar. Medine-i Münevvereye yaklaştıkları gece, Peygamber Efendimiz'in (sav) huzuruna varma aşkıyla uyku uyuyamayan Nâbi, bir devlet adamının, ayakları kıbleye karşı uyuma gafleti üzerine, o anın ilhamıyla bu kasideyi söyler ve yazıya geçirir. Medine-i Münevvere'ye girdiklerinde sabah ezanının okunma vaktidir ve minarelerden Türkçe bir kaside okunmaktadır. Nâbî, dehşetle, okunanın kendi şiiri olduğunu farkeder. Hemen müezzine koşar ve bu şiiri nereden öğrendiğini sorar. Müezzin şöyle cevap verir: Bu gece rüyamda Efendimiz (sav)'i gördüm, bana 'Ümmetimden Nâbî adında bir şairin, benim hakkımda yazdığı bu kasideyi oku!' dedi. Ben de aynen okudum. Nâbî sevincinden bayılıp, düşer...
kardelen dergísí

Çevrimdışı sıddık-birgüvi

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 282
Sakın terk-i edebden
« Yanıtla #1 : 25 Şubat 2006, 01:55:59 »
EDEP
--------------------------------------------------------------------------------
 

Beklerim selamın verecek diye,
Yüzüme tebessüm edecek diye;
Vermeyince sordum, bilene niye?
Dediler ilk önce, ilk önce edep.

Kapıyı çalmakta edep diyorlar,
Sofraya varmakta edep diyorlar,
Oturup kalkmakta edep diyorlar,
Soruyu sormakta edep diyorlar.

Yürüdük yolların türlü halinde,
Bazan dikeninde, bazan gülünde;
Baktım bilenlerin daim üstünde,
Kendini gösterir evvela edep.

Hal hatır sormanın vardır edebi,
Sohbetin, gülmenin vardır edebi,
Kitabı açmanın vardır edebi,
Ve insan olmanın şarttır edebi!

Gördüm elbiseler çok şık duruyor,
Sahibi vakarla, bir hoş yürüyor;
Zengine, fakire aynı gülüyor,
En güzel elbise giyilmiş edep.

Zenginin üstünde edep ne güzel,
Fakirin üstünde dahada güzel;
Var olan her şeyde edep ne güzel,
İnsanın üstünde çok daha güzel.
Erdoğan Büyük