İmam-ı Rabbani kuddise sirruh hazretleri de buyuruyor ki:
"Kitâba ve sünnete, ya'nî Kur'ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uygun
i'tikâd lâzım olduğu gibi, müctehidlerin Kitâb ve sünnetden
çıkardıkları ahkâma, ya'nî islâmiyyete uygun işlere, ahkâm-ı
islâmiyyeye uymak lâzımdır. Bu ahkâm, halâl, harâm, farz, vâcib,
sünnet, müstehab, mekrûh ve şübheli olan işler demekdir. Bu ahkâmı
öğrenmek de lâzımdır. [Müslümânlar iki kısmdır: Yâ (Müctehid)dir veyâ
(Mukallid)dir. Müctehid olmayan her müslümâna mukallid denir.]
Mukallidlerin, Kitâbdan ve sünnetden, müctehidlerin çıkarmış olduğu
hükmlere uymıyan hükm çıkarmaları câiz değildir. Kendi çıkardığı
hükmlere göre yapacağı işleri kabûl olmaz. Her mukallidin bir
müctehide uyması, ya'nî bir mezhebe girmesi lâzımdır. Bulunduğu
mezhebin muhtâr olan, ya'nî âlimlerin çoğunun uyduğu hükmlerine
uymalıdır. Ruhsatdan, izn verilen işleri yapmakdan sakınmalı, azîmet
ile amel etmelidir. Kendi mezhebine uymakla berâber, başka mezheblere
de uymağa çalışmalıdır. Böylece müctehidlerin sözbirliğine uyulmuş
olur. Meselâ, imâm-ı Şâfi'î "rahimehullah" abdest alırken, niyyet
etmek farz demişdir. Hanefîler de, abdest alırken niyyet etmelidir.
Bunun gibi, uzvları yıkarken sıra gözetmek ve birbiri ardına çabuk
yıkamak lâzımdır. İmâm-ı Mâlik, abdest uzvlarını uğmak farz demişdir.
Elbette uğmalıdır. Şâfi'î mezhebinde, elin yabancı kadına ve kendi
zekerine dokunması abdesti bozar. Hanefî olanın eli, kendi zekerine
veyâ onsekiz yakın kadınından başka bir kadına dokununca, abdestini
tâzelemelidir. Her işi, dört mezhebe de uygun yapmağa çalışmalıdır."
(Mektubat, 1. cilt, 286. mektub)
Azimet ile amel etmenin zıddı ise mezheblerin kolaylıklarını
toplamakdır ki, buna telfik denilir, sözbirliği ile yasakdır. Mesela,
kendi mezhebinde günah olan bir işi, dinen geçerli bir özür olmadan,
başka mezhebde helal olduğunu düşünerek yapması caiz olmaz.
İmam-ı Gazali şunları yazıyor:
"Fetva isteyen kimsenin, mezheblerden en genişini, en kolayını ve en
çok lehinde olanını aramak hakkı değildir." (İhya, c.2, s.290)
"Hiçbir müctehid, başka bir müctehidin sözü ile amel edemiyeceği gibi,
hiçbir mukallid, taklid ettiği, uyduğu mezheb İmamının sözünün dışına
çıkamaz! Çıkar diyen kimse yoktur. Alimlerin en faziletlisi sayarak
İmam diye tanıdığı mezheb kurucusuna bağlandıktan sonra, hoşuna
gidenleri başka taraflardan alamaz. Her yönden ona uyması lazımdır.
Uyduğu İmama muhalefeti münker bir harekettir ve bu muhalefeti
sebebiyle günahkardır. " (İhya, 9. Kitab, 2.Bab, Emir ve Nehyin
Şartları; c.2, s.803)
"İctihad mevkiine yükselemiyenler, bu asırda olanlar gibi, kendilerine
sorulan meseleye, ancak bağlı bulundukları mezheb imamından naklederek
cevap verirler. Eğer imamının ictihadını zayıf bulursa, onu terk
etmesi caiz değildir. Binaenaleyh başkasının ictihadıyla cevap
veremeyeceğine, mezhebi de bilinmiş olduğuna göre, daha mücadele
etmesinde ne kâr var? Eğer bir meselede şüphe ederse uygun olan (Ben
bunu anlayamadım, belki bağlı bulunduğum mezheb imamının bu babda bir
cevabı var, fakat ben bilemiyorum; çünkü ben başlı başına bir müctehid
değilim.) demesi lazımdır." (İhya, 1. Kitab, 4. bab, Hilaf İlmi ve
Münazaranın Afetleri; c.1, s.113)
Yukarıdaki sözler İmam-ı Gazali hazretlerine ait. Değişik
mezheblerdeki ictihadlardan işine gelenleri ve keyfine uyanları
toplamak, yani telfik ve mezhebsizlik, büyük günahtır.