O kelimeyi araştırdım ve şöyle bir sonuca vardım:
Buradaki kitabede "تشنكان" (teşnekân) sözcüğü "susuz, susamış" anlamındaki "تشنه" (teşne) ve "yurt, ocak" anlamındaki "كان" (kân) sözcüğünün birleşmesidir. Buradan "teşnekân alem" tamlamasının "susamış insanlar" anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
Not: Yanlışım varsa düzeltin.
Ellerinize sağlık. Ufak bir eksiklik var, bunu da biz izah edelim inşaAllah:
Farsça "
teşne", "
susamış, susuz" anlamındadır. Farsça'da çoğul "
ân" ve "
hâ" ekleri ile yapılır.
Pehlevî Farsça'da, canlılar için "
ân", cansızlar için "
hâ" eki kullanılırdı. Bu zamanda böyle bir ayrım yoktur, her ikisi için de genellikle "
hâ" eki kullanılır.
Mesela "
merd" (erkek), çoğulu "
merdân"dır. Ancak bugün "
merdhâ" da denebilir. Eskiden bu yapılsa, büyük hata olarak görülürdü ve kişi sopayı hakedebilirdi.
Farsça'da "
ân" eki, sonu "
he" ile biten bir kelimeye eklenirse, araya "
g" harfi girer. Gramer kaidesidir.
Mesela "
hâce" kelimesinin çoğulu "
haceân" değil, "
hâcegân"dır.
Burada da "
teşne" kelimesi, susamış insanları anlattığı için, çoğul eki olarak "
ân" kullanılmış, "
he" harfi ile bittiği için de araya "
g" harfi girmiştir.
Tabii, Osmanlı'nın "
kâf-ı fârisi" (iki çizgili kef harfi) dediğimiz harfi kullanmadığını, bunun yerine "
kef" harfini yazdığını unutmamalı. Bu sebeple, kelime "teşnekân" değil, "
teşnegân"dır. "
Susuzlar, susamışlar" demektir.
Burada "
'âlem" kelimesi ile bir izâfet mevcuttur. "
Teşnegân-ı 'âlem", yani "
alemin susamışları, susuz insanları."
Başlangıçta da "
Çeşme-i İslâmbol.." olduğunu hatırlatırım.
Selam ve dua ile..