Gönderen Konu: 'Anne-baba yarısı' olmak kolay değil  (Okunma sayısı 3437 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
'Anne-baba yarısı' olmak kolay değil
« : 01 Eylül 2012, 07:42:15 »

Duygusal olarak pek çok değişimi bir arada yaşatan bir tecrübe, kardeş çocuğunu kucağa almak. Peki neyi gerektirir teyze, hala, amca, dayı olmak? Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (sas) mübarek öğütleri ve yaşantısından örnekler her konuda olduğu gibi bu meselede de bize rehberlik ediyor...

"Bir-iki nesil sonra tek çocuklu ailelerde ne amca, ne hala, ne teyze kalacak." Bu cümleyi geçtiğimiz yıllarda Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürü Doç. Dr. Ayşen Gürcan dile getirmişti.

Henüz teyze, hala, dayı olmayan biri için okunup geçilesi sıradan bir haberdi belki. Ancak, yeğen sevgisini tatmış, o küçücük bedenle sanki dünyaları kucaklamış biri için çok daha fazlasının ifadesiydi. Onca güzel duygunun kazanılmadan kaybedileceğinin habercisiydi mesela!

Yalnızca yetişkinler mi? Çocuklar için de durum benzerdi. Ebeveynden sonra varlığına en çok şükredilen, acı tatlı her olayda sırtı yaslayacak dağ gibi bilinen insanların hayatlarında hiç olmayacağının işaretiydi...

Evet, anne-babadan sonra çocuğun hayatında en etkin rolü olan bireylerdir teyze, hala, dayı, amcalar. Bu yüzden teyze anne, amca baba yarısı bilinir. Oğlanda dayıdan, kızda haladan izler aranır. Ne de olsa kardeşlik bağlarını sonraki nesillere aktaran onlardır.

Aile danışmanı ve eş terapisti Nimet Kirişçi Zenginer bu akrabalar için "amca, baba yarısı" lafının boşuna söylenmediğine dikkat çekiyor. Kaynağında ise kan bağı kadar kültürel öğretilerin de olduğunu dile getiriyor. Kültürel öğretilerin temeline indiğimizde ise kendimizi İslam tarihinde buluyoruz. Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (sas) yaşantısından örnekler bu meselede de bize rehberlik ediyor...

Kişinin amcası babası yerindedir

Türk toplumunda yakın akrabalarla bağlar kuvvetli olsa da değişen hayat şartları bu bağları biraz etkiledi. Oysa Efendimiz'in (sas) hadisi şeriflerinde akrabalık bağlarının gözetilmesiyle ilgili pek çok tavsiye ve örnekle karşılaşıyoruz. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nden Prof. Dr. Vecdi Akyüz bir yeğen olarak Peygamberimiz'in (sas) amcaları, halaları ve teyzesiyle iyi ilişkiler kurduğuna dikkat çekiyor.

Bilindiği üzere Efendimiz'in (sas) on amcası, altı halası var. Teyzeleri konusunda kaynaklarda farklı bilgiler olsa da öz teyzesi olmadığı, teyzeyle ilgili sözlerini, başkalarının durumları için söylediği biliniyor. Annesi Hz. Amine'nin, baba bir, anne ayrı kardeşi olan Furey'a binti Vehb ise Hz. Peygamber'in (sas) tek teyzesi. Onunla ilgili çok fazla bilgi bulunmuyor.

Ancak Peygamberimiz'in amcalarına yaklaşımı ve amcalarının Efendimiz'e (sas) olan ilgisi, şefkati ve hassasiyeti bizlere yakın akrabalık bağlarıyla ilgili önemli ipuçları veriyor.

Örneğin, Vecdi Akyüz Hz. Muhammed'in (sas) amcası Abbas ile yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor: "Hz. Abbas, öfkeli bir şekilde Hz. Muhammed'in (sas) yanına girdiğinde, bu öfkenin sebebini sordu. Kureyş'in kötü davranışı olduğunu söyleyince, bu duruma öfkelenen Hz. Muhammed (sas) şöyle buyurur: "Canımı elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, Allah ve peygamberi için sevmediğiniz sürece, hiçbirinizin kalbine iman girmez. Ey insanlar! Her kim amcama eziyet ederse, bana eziyet etmiş demektir. Çünkü, kişinin amcası, babası yerindedir."

Yeğenin amca açısından konumunu gösteren en güzel örnek ise Efendimiz'in (sas) diğer amcası Ebu Talib ile yaşadıkları. Anne ve babasından sonra dedesi Abdülmuttalib de vefat edince Efendimiz (sas) amcası Ebu Talib'e emanet edilmişti. Ebu Talib yeğenine evladı gibi sevgi ve şefkat göstermişti.

Prof. Dr. Vecdi Akyüz, onun Efendimiz (sas) olmadan yemek sofrasına oturmadığını, ev halkına da "Biraz bekleyin de oğlum gelsin." dediğini anlatıyor. Ebu Talib'in Peygamberimiz'in ticaret hayatına girmesindeki gayreti de yeğenine olan bağlılığının göstergesi. Peygamberimiz'in (sas) yalnızca amcası değil, yengesi, yani Ebu Talib'in eşi Hz. Fatıma'yla olan karşılıklı muhabbeti de olması gereken aile bağları konusunda bizlere yol gösterici.

Kaynaklarda Hz. Fatıma'nın Hz. Muhammed'in (sas) evlerine gelişini sevinçle karşıladığı bilgisi yer alıyor. Yengesini çok seven ve minnetini her fırsatta dile getiren Efendimiz'in de (sas) vefatından sonra Hz. Fatıma'nın ardından "Ebu Tâlib'den sonra, bu kadıncağız kadar bana iyilik eden başka bir kimse olmadı. O, beni doğuran annemden sonraki annemdi." diyerek gözyaşı döktüğü biliniyor.

Kısacası, anne-babanın kardeşleriyle kurulan bağlara yalnızca duygusal ya da kültürel açıdan baksak da aslında bu bir Peygamber mirası. Meselenin bu boyutunu hatırlamak aradaki sorunların çözümünün belki de en iyi ilacı...

***

Şahsiyet gelişiminde yakın akrabalar da etkili

Aile danışmanı ve eş terapisti Nimet Kirişçi Zenginer, şahsiyetin oluşmasında ve şekillenmesinde 2-7 yaş arası ilk çocukluk döneminin (özellikle beş yaşına kadar) önemli bir safha olduğunu hatırlatıyor. Bu dönemde anne-baba başta olmak üzere dede, nine, amca, teyze gibi en yakındaki kişilerin ve sosyal çevrenin de önemli rol oynadığını söylüyor.

Bu açıdan bakıldığında, çocuğun şahsiyet gelişimi için ebeveyn kadar teyze, hala, amca gibi yakın çevreye de görevler düşüyor. Tabii her şeyin olduğu gibi aşırı sevgi ve ilginin de fazlası zarar. İlk torun veya yeğenlerin, yakın akrabalar tarafından şımartma derecesinde korunduğuna ve desteklendiğine hepimiz çevremizde şahit oluyoruz.

Nimet Kirişçi Zenginer, bu dönemin en tehlikeli anlayışının "Çocuktur; bırakın yapsın, alsın, istesin..." düşüncesi olduğunu söylüyor ve akrabaları uyarıyor: "Çocuğa böyle yaklaşarak ona iyilik değil, farkında olmadan kötülük yapılmaktadır. Çocuk, bu yolla ölçüsüz yaşamaya alışabilir. Anne ve baba dışındaki insanların çocuğu şımartması yüzünden, ana-babadan uzaklaşma ve başka insanlara karşı daha fazla yakınlaşma başlamaktadır."

Teyze ve amca, anne-babanın yerini almamalı!

Zaman zaman örnekleriyle karşılaşırız, bazı çocuklar gördükleri ilginin de etkisiyle teyzelerine uzunca bir süre anne der. Yaşı büyüyüp aklı erdikçe olması gerekeni kabul eder. Nimet Kirişçi, bu durumun sağlıklı olmadığını dile getiriyor.

Nasıl ki, çocuk büyürken, ebeveynlerin anne-babalığını unutmadan çocukla bütünleşmesi gerekiyorsa, teyze, dayı, hala, amcaların da bu sıfatlarını unutmadan anne-babanın yerini almaya çalışmamaları gerekiyor. Bu mesafenin iyi ayarlanması önemlidir. "Bu kişilerin varlığı ve çocukla kuracakları yakın ilişki çok önemli olmakla beraber, anne-babayı manipüle edecek kadar yakınlaşmaları da bir o kadar sakıncalıdır." diyor Kirişçi.

ASLIHAN KÖŞŞEKOĞLU/zaman

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: 'Anne-baba yarısı' olmak kolay değil
« Yanıtla #1 : 01 Eylül 2012, 08:59:58 »
Alıntı
"Bir-iki nesil sonra tek çocuklu ailelerde ne amca, ne hala, ne teyze kalacak." Bu cümleyi geçtiğimiz yıllarda Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürü Doç. Dr. Ayşen Gürcan dile getirmişti.

Bu güzel yazı için teşekkürler.Yukarıda da söylendiği gibi, 'çağdaş' modern ve batı zihniyetiyle yetişen yeni nesillere aile kavramını unutturmak için ellerinden geleni yapan batının misyonerleri,aile planlaması gibi bir takım kamuflaj propagandalarıyla Müslüman Türk aile yapısını bozmak için, nüfuz artışını engellemek ve için bütün gayretlerini gösteriyorlar...Başbakan Turgut Özal döneminde Semra Özal vasıtasıyla ve o günkü aileden sorumlu bakanlık vasıtasıyla yapılan aile planlamalarının neye hizmet ettği şimdi daha iyi ortaya çıkıyor...(AB.) Avrupa birliğinin kendi ülkelerinde kadın doğumunu teşvik amacıyla  çocuk başına 3000 avro gibi para verilmesinin sebebi anlaşılıyor.(İtalya,vatikan da bu uygulama var)" En az üç çocuk" ! Politikaları Türkiye'nin maddi ve manevi kalkınması için gerekli olan bir uygulamadır. Teyze,Dayı,Amca,Halamızın olmasını istiyorsak,Misyonerlere inat çok çocuk....