Gönderen Konu: Anneliğinden utanan kadın  (Okunma sayısı 3887 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Anneliğinden utanan kadın
« : 07 Mart 2012, 12:55:41 »

Kadın, kırkın üstünde gösteriyor. Beş çocuğunu evde bırakmış, Kızı için veli toplantısına katılmış. Veli toplantıları ailelerin birbirlerini tanımaları bakımından da önemli... Zira anneler burada tanışıyor ve çocuklarıyla ilgili yorumlar yapıyorlar. Kadın çekingen bir yapıya sahip olduğundan, köşeye çekiliyor. Fakat toplantı daha başlamadan hemen yanındaki hanım ona dönüyor ve soruyor:

Kaç çocuğun var? Kadının yüzü kızarıyor, bakışlarını tavana dikiyor ve sorulan soruya cevap vermek istemiyor. Kadın tekrar sorduğunda çekingen bir ses tonuyla "beş tane" diyor. Sonra da "cahildik, bilemedik, bu kadar çocuk sahibi olduk" diyor.

Konuşulanlara şahit olan diğer kadın "eşiniz ne iş yapıyor, beş çocuğun geçimini sağlamak kolay değil, siz de çalışıyor musunuz?" diye soruyor. Kadın yine başını eğiyor ve utangaç bir yüz ifadesiyle "ben evdeyim, çocuklara bakıyorum. Fırsat buldukça oya yapıp satıyorum..." diyor.

Bu fotoğraf uzun süre zihnimden gitmedi. Sonra kendi kendime sordum. Kadın anneliğinden neden utanıyordu? Çünkü toplumda, bir ya da iki çocuktan fazlası cahaletle, geri kalmışlıkla açıklanıyor hatta doğum kontrolü için çeşitli çalışmalar yapılıyordu. Kadın beş çocuğunun kendisi için bir hata olabileceğine inanmaya başlamıştı. Okumuş insanlar böyle diyorlarsa bir bildikleri vardı!

İkincisi, kadın bir anne olarak evinde çocuklarının bakımıyla ilgileniyordu, peki bundan neden utanıyordu? Çünkü çalışmayan kadınlar, düşük bir statüde görülüyor ve değersizleştiriliyordu. Modern zihniyete göre, annelik kaydadeğer bir iş olarak düşünülmüyordu.

Oysa kadın dünyanın en değerli işini yapıyordu ama bunun farkında değildi. Kadın, kendisine lanse edilen hayat tarzından etkileniyor ve anneliğinden utanıyordu. Oysa kadın, beş çocuk annesiydi ve onları hayata hazırlıyordu. Kadın onuruyla yaşıyor, evinde oya örüyor ve ailesine katkı sağlıyordu. Fakat kadın ne yaptığı işin öneminden ne de yaşadığı onurlu hayattan haberdar değildi. Nedense kadın utanıyordu...!

Fatma Tuncer

Çevrimdışı mapman06

  • FURKAN
  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 26
  • )
Ynt: Anneliğinden utanan kadın
« Yanıtla #1 : 07 Mart 2012, 13:08:52 »
güzel bir yazı ve güzel bir konu..maalesef hedefimiz batı  toplumunu yakalamak onlar gibi olunca bizde böyle oluyoruz...
bir insanda yok ise edep neylesin medrese mektep..

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Anneliğinden utanan kadın
« Yanıtla #2 : 07 Mart 2012, 23:22:24 »
Ne diyelim.Batılaşma uğruna,aile müessesesi çökertilmeye çalışılıyor.Avrupalılar da yıllardır az çocuk politikası ile  insanları sömürdüler...
Sayıları azalmaya başlayınca teşvik verip ülkelerinin nüfuzlarını çoğaltmaya çalışıyorlar...Nasıl'mı?


Prof. Anıl Çeçen: Dünya Bankası, Kürtleri çocuk yapmaya teşvik ediyor
 
Hülya Karabağlı
 
T24/ ANKARA – TBMM Terörden Kaynaklanan Yaşam Hakkı İhlallerini İnceleme Komisyonu’nda görüşlerini açıklayan Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Anıl Çeçen, “Kürtlerin çok çocuk sahibi olmalarını” tartışma konusu yaptı. “Ulusal Sol” kitabının da yazarı olan Çeçen, “Neden bugün Türkiye’de Türklere yönelik doğum kontrolü yapılırken, işsiz ve yoksul Kürtlerin 10 çocuğu var. Araştırdım, Dünya Bankası fonlarından para yardımı yapılıyor. Burada bir plan, emperyal proje var. Kürt kardeşlerimizin bunu düşünmesi gerekir” dedi.





Türkiye ve dünya nüfusunu kim neden kontrol altına almak istiyor?
 



www.gidahareketi.org
 
Bu haberde iki video birde makale izleyeceksiniz. Video’nun biri 4 yıl öncesine ait bir haberi, diğeri ise Batılıların büyük bir korku ile hazırladıkları dünya nüfusundaki değişimi gösteren veriler.
 Batılıların içinde bulunduğu durumu ister kendi kazdıkları kuyuya düşmek olarak olarak, isterseniz de başka şekillerde yorumlayınız. Ancak Kemal Özer’in “Türkler, 22. yüzyılı göremeyebilir” makalelesindeki verilerle birlikte yorumladığınızda Türkiye’yi bekleyen akıbetin Batınınkinden farklı olmadığını görmek mümkün olacak.
 
Başbakan Erdoğan’ın üç çocuk şeklinde haklı talebi kuşkusuz kurtaracak değil. Erdoğan’a düşen, başta GDO’ya izin vermemek, katkı maddeleri, aşılar ve radyasyon gibi kısırlaşmayı artırıcı sorunlara karşı önlemler için çözüm üretmektir.

Türkiye’de her 100 kişiden 25′i kısır !
 
Türkiye’de 1975 yılında %2 olan kısırlık; 2004′de %10, 2005′de %15 2009′da %25′lere ulaştı. Kısırlık için öne sürülen birçok nedenin yanısıra en önemli neden, GDO’lu meyve ve sebzeler ile gıdalara eklenen katkı maddeleri gösteriliyor. Türkiye’de kısırlaşma bu hızla ilerlerse 2020′de yüzde 50′leri bulacak. 2030′larda ise %100′lere dayanabilecek. Daha şimdiden Türkiye’de nufus artışı eksi seviyelerde.

İşte video’da geçen metin ve veriler:
 
“Dünya değişiyor. Çocuklarımızın miras alacağı küresel kültür, bugünden oldukça farklı olacak. Dünyadaki değişen nüfus verileriyle ilgili bir rapora şahit olmak üzeresiniz. Araştırmalara göre, bir kültürün 25 yıldan uzun bir süre devamlılığını sağlayabilmesi için, aile başına düşen doğurganlık oranının 2.11 olması gerekmektedir. Bu sayının altında düştüğünde, kültür yok olacaktır. Tarihsel olarak 1.9 altına düşen hiçbir kültür kendini yenileyememiştir. Bu sayı 1.3 olduğunda ise düzelme imkansızdır. Çünkü böyle olduğunda kültürün kendini düzenlemesi, 80 ila 100 yıl alır. Ve bu kadar süre bir kültürü ayakta tutacak hiçbir ekonomik model yoktur.

Başka bir deyişle eğer 2 çiftin birer çocuğu olursa, ebeveyn sayısının yarısı kadar çocuk var demektir. Eğer bu çocukların da birer çocuğu olursa, büyükanne-büyükbaba sayısının 1/4’ü kadar torun olur. Eğer 2006 yılında sadece 1 milyon bebek doğarsa, 2026 yılında iş gücüne katılacak 2 milyon yetişkin bulmak zor olur. Nüfus geriledikçe, kültürde geriler.
 2007 verilerine göre Fransa’daki doğurganlık oranı 1.8’di. (2008 verilerine göre Türkiye’de de durum böyle.)
 İngiltere 1.6
 Yunanistan 1.3
 Almanya 1.3
 İtalya 1.2
 İspanya 1.1
 
Avrupa Birliği’nde 21 ülkede, doğurganlık oranı yalnızca 1.38’dir. Tarihsel araştırmalar, bize bu sayılarla kültür devamınn imkânsız olduğunu söylemektedir. Bir süre sonra Avrupa varlığını yitirecek. Neden mi? Göç yani Müslüman göçü yüzünden. 1990 yılından bu yana Avrupa’da meydana gelen nüfus artışının yüzde 90’ını Müslüman göçü oluşturmaktadır.
 Fransa’da aile başına düşen çocuk sayısı 1.8’dir. Müslümanlarda ise 8.1 Geleneksel olarak dünyanın en büyük nüfuslu kilise bölgelerinden biri olan Güney Fransa’da artık kiliseden fazla cami vardır. 20 yaş ve altındaki çocukların yüzde 30’u Müslüman’dır. Nice, Marsilya ve Paris gibi daha büyük şehirlerde bu oran yüzde 45’i buluyor. 2027 yılı itibariye, 5 Fransız’dan biri Müslüman olacak. Sadece 39 yıl içinde Fransa, bir İslam Cumhuriyeti olacak.

Son 30 yılda Büyük Britanya’daki Müslüman nüfusu 82.000’den 2.5 milyona çıkmıştır. 30 katlık bir artış. Yaklaşık 1000 cami ve bunların birçoğu eski kiliselerdir.
 
Hollanda’da yeni doğanların yüzde 50’si Müslüman’dır. Yanlıca 15 yıl içinde nüfusun yarısı Müslüman olacak.

Rusya’da 23 Milyon civarında Müslüman vardır. Bu da Rusya’nın 5’de biri eder. Kısa süre de, Rus ordusunun %40’ını Müslümanlar oluşturacak.

Halihazırda Belçika’da nüfusun yüzde 25’i ve yeni doğanların yüzde 50’si Müslüman. Belçika Hükümeti 2025 yılında Avrupa’da çocukların üçte birinin Müslüman ailelerde doğacağını açıklamıştır. Sadece 17 yıl sonra.
 
Bundan açıkça söz eden Almanya, yakın zamanda şöyle bir bildiri yayınladı. “Alman nüfustaki azalma artık engellenemez. Düşül, geridöndürülemez durumda. Almanya 2050 yılında bir Müslüman Devlet olacak. (Federal Almanya İstatistik Ofisi)
 
Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi diyor ki: “Allah’ın, İslamiyet’e Avrupa’da kılınçsız, silahsız, fetihsiz bir zafer bahşedeceğinin işaretleri mevcuttur. Bizim teröristlere ihtiyacımız yok. İntihar bombacılarına ihtiyacımız yok. Avrupa’daki 50 milyondan fazla Müslüman, orayı birkaç on yıl içerisinde bir Müslüman kıtasına dönüştürecektir.”
 Şu an Avrupa’da 52 milyon Müslüman bulunmaktadır. Alman hükümeti bu sayının 20 yıl içerisinde iki katına çıkarak 104 milyona ulaşacağını tahmin etmektedir.

ABD’de buna benzer bir hikaye anlatmaktadır.
 Şu an Kanada’nın doğurganlık oranı 1.6’dır. Kültürün devamlılığını sağlayacak 2.11’den neredeyse bir puan aşağıda. Ve İslam, en hızlı büyüyen din. 2001 ve 2006 yılları arasında, Kanada’nın nüfusu 1.6 milyon arttı. Bunun 1.2 milyonu, göçtü.

Birleşik Devlerde ise Amerika vatandaşlarının doğurganlık oranı 1.6’dır. Latin akınıyla bu oran 2.11’e yükselmektedir. Yani kültürün sürdürülebilirliği için gereken asgari oran. 1970 yılında ABD’de yalnızca 100.000 Müslüman vardı. Bugünse 9 milyon civarında. Dünya değişiyor. Artık uyanma zamanı!

3 yıl önce Chicago’da, 24 İslami Organizasyon’un katıldığı bir toplantı düzenlendi. Toplantının raporları bize, Amerika’ya İslam’ı anlatma konusunda planları detaylı olarak gösteriyor. Gazetecilik, politika, eğitim ve daha fazlası. Dediler ki: “Kendimizi, Amerika’da 30 milyon Müslüman’ın yaşayacağı gerçeğine hazırlamamız gerekiyor.” Çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşayacağı dünya, bizim yaşadığımız dünya olmayacak. Katolik Kilise’si yakın zamanda, İslamiyet’in kendi üye sayılarını geçtiğini bildirdi.

Bazı çalışmalar, İslamiyet’in bu büyüme hızıyla, 5 ila 7 yıl içinde dünyadaki hakim din olacağını gösteriyor. İnanalar olarak sizi, hakikat mesajını değiştirmekte olan dünyayla paylaşmaya davet ediyoruz. Bu bir Hareket Çağrısı’dır!”
 
Batılıların hazırladığı bu videodaki verilerin onları endişelendirdiği ortada. Hatta Almanya ve Hollanda’daki son iki Müslünan cinayetini hatta Belçika’daki işkence cinayetini bu nedenlere ve bu tür videolara bağlamamak için hiç bir neden de yok gibi. Bu veriler ışığında elbette bizde siyasi iradeye benzer bir çağrı yapıyor ve diyoruz ki: Önlem almazsanız Türkler, 22. yüzyılı göremeyebilir.
alıntı

Çevrimdışı Himmet

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 849
Ynt: Anneliğinden utanan kadın
« Yanıtla #3 : 08 Mayıs 2012, 17:21:06 »
Şu yalan dünyada evlat nimeti gibi insani mutlu eden başka şey varmıdır? İleride Almanya gibi Türkiye'de de Türk nüfusu azalacak ve kürt nüfusu çoğalacak gibi görünüyor.Hele batı illerimizde iki çocuktan fazlası yüz kızartıcı bir olaymış gibi görülüyor.Dizilerle vs. insanların beyinleri uyuşmuş ve yıkanmış durumda.Sağlık ocaklarında zorla ve ısrarla aile planlaması için baskılar yapılıyor.Uyutulmuş beyinlerimiz bir gün uyanacak ama çok geç olmuş olacak.
Zâtının, Sıfâtının, Esmâının, Efâlinin Hudutsuzluğunca Şükürler Olsun Yâ RABBİİM..