Gönderen Konu: Antakya ve Habib Naccar  (Okunma sayısı 6198 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı racül

  • Moderatör
  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1267
Antakya ve Habib Naccar
« : 01 Ekim 2005, 11:00:42 »

ALİ BULAÇ
 01.10.2005  CUMARTESİ

Antakya ve Habib Naccar

“Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti. Hani onlara iki (elçi) göndermiştik; fakat ikisini yalanlamışlardı.


Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: “Şüphesiz biz, size, gönderilmiş elçileriz.” (36/Yasin, 13-14) İki sorumuz var: Bu ayette geçen şehir “Antakya” mı, Habip Naccar Kur’an’da haber veriliyor mu?

Güvenilir olmayan Hıristiyan kaynaklarına dayanarak bilgi veren ilk müfessirlere göre, bu şehir Antakya’dır, olay Kral Antiochus zamanında vuku bulmuştur. Antakya, o zaman nüfusu 500 bin civarında Roma’nın önemli birkaç şehrinden biriydi. Şehir halkını uyarmak üzere gelen elçiler de Hz. İsa’nın üç havarisi olup, bunlar da Yuhanna, Pasla (Pavlus) ve Şem’unü’s-Safa (Simun Petrus)’dır. Bugün Antakyalılar onlara Yahya, Yunus ve Şem’un Safa diyorlar.

Fakat bu kurguda önemli boşluklar var: 1) Antakya’da Antiochus unvanıyla 13 kral M.Ö. 65 yılına kadar hüküm sürmüştür. 2) Hz. İsa’nın dünyada iken buraya elçiler gönderdiğine ilişkin elimizde bilgi yoktur. Hz. İsa’nın göğe çekilmesinden sonra ilk tebliğcilerin bu şehre geldiğini biliyoruz. 3) Ayette sözü edilen zatların bir “peygamberin elçileri” değil, “Allah’ın elçileri peygamberler” olduğu anlaşılıyor. Kur’an, onlar için “gönderilmiş (mürsel)” sıfatı kullanıyor, “Biz gönderdik” diyor. Burada söz konusu olan herhangi bir yerleşim biriminin olması daha kuvvetli bir ihtimaldir. Muhammet Esed, bu şehrin belli bir yerleşim merkezinden çok, verilmek istenen mesaj dolayısıyla “temsili bir yer” olduğunu söyler ve önce gönderilen iki elçinin Hz. Musa (as) ve Hz. İsa (as), onların sonraları üçüncü ve son elçi olan Hz. Muhammed (sas) olduğuna işaret eder.

Bu ikna edici görünmüyor: İlki, Mekke halkının da bir parça aşina olduğu bu olayın Hz. Muhammed (sas)’in nübüvvetinden çok önce vuku bulduğu ima ediliyor. İkincisi, Allah’ın yaşanmış tarihî olaylar dururken, temsili, farazi, kurgusal senaryolar üretmesine ihtiyacı yoktur. Bu türden yüzlerce olay vuku bulmuş, yani bir halk kendilerine gönderilen peygamberlerini yalanlamış, sonra da büyük bir azaba maruz kalmıştır.

“Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: ‘Ey kavmim, elçilere uyun’ dedi.” (36/Yasin, 20) Müfessirlere göre, kıssada, şehir halkından sadece birinin, elçilerin tebliğine olumlu cevap verdiği anlatıyor, o da şehrin uzak bir semtinde ve belki muhtemelen dış mahallelerinde veya şehrin hayli dışında yaşayan bu tek kişi, Habip Naccar isminde bir şahıstır. Bu mü’min zat, Habip b. Musa, Habip b. İsrail ve Habip b. Mer’i isimleriyle de anılmaktadır. Bazılarına göre, dülgerci, kassar (bez ağartan), ipekçi veya ayakkabıcı idi. İmanını açıkladığı, elçilere destek verdiği için öldürüldüğü, ölümünün olağanüstülüklerin tezahürüne sebep olduğu anlatılır.

Habip Naccar, Antakya’da Peygamber’imizin irtihalinden 600 yıl önce yaşamış. Antakya, 636’da Hz. Ömer zamanında fethedilince, Anadolu sınırları içindeki bu ilk camiye bu zatın adı verilmiş. İnanışa göre, bugün camide Habip Naccar ve Hz. İsa’nın üç havarisi birlikte yatıyorlar. Burada anlamlı olan husus, Müslümanların bir mescide kendilerinden önce ve kadim zamanlarda yaşamış bir mü’minin ismini vermeleridir. Habib Naccar, ‘Son Peygamber’in tebliğ ettiği İslamiyet’ten çok önceleri yaşamıştır; ama filhakika bütün peygamberlerin tebliğ ettiği İslamiyet’e teslim olmuş bir muvahhid idi. Bu yüzden ismi bir mescide verilmeye değerdi.

Ancak yukarıda belirtildiği gibi, söz konusu olayın sahiden Antakya’da vuku bulup bulmadığı kesin değildir. Kıssa ise temsili değildir, vuku bulmuştur; kıssada sözü geçen şahıslar gerçek olup bazı tipolojileri temsil etmektedirler. “Şehrin uzak yeri”nden gelen kişinin, her dönemde azınlıkta olan, dışlanan; ama inancında, düşüncelerinde ve yaşama tarzında kararlı olan mü’min cemaatlerin simgesi olduğunu söyleyebiliriz. Her dönemde peygamberlerin çağrısını tekrar eden, doğru yolu, Hakikat’i ve kurtuluşu gösteren bir insan topluluğu olacak, bu topluluk içinde yer alanlar tebliğlerini sakınmadan yerine getirmeye çalışacak; adaletsizliğe, zorbalığa, tutkulara, ahlaki yozlaşmaya karşı çıkacaklardır.



01.10.2005


e-posta adresi:a.bulac@zaman.com.tr
Es ist keine Schande hinzufallen, aber es ist eine Schande einfach liegen zu bleiben.
                                                Theodor Heuss
                             ehemaliger Bundespräsident

Çevrimdışı racül

  • Moderatör
  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1267
Antakya ve Habib Naccar
« Yanıtla #1 : 01 Ekim 2005, 11:01:49 »
Ali bulamac bey bildigim kadariyla ehli sünnet hassasiyeti olmayan bir sahis..

Ama yazi icerik acisindan enteresan geldiginden forward etmis oldum...
Es ist keine Schande hinzufallen, aber es ist eine Schande einfach liegen zu bleiben.
                                                Theodor Heuss
                             ehemaliger Bundespräsident

Çevrimdışı Mstfx67

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 354
Antakya ve Habib Naccar
« Yanıtla #2 : 16 Ekim 2005, 14:00:03 »
eline saglik
BA$KASININ AYIBINI SÖYLEMEYi DÜSÜNDÜGÜN ZAMAN NEFSININ AYIBINI hATIRLA!!!

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Antakya ve Habib Naccar
« Yanıtla #3 : 20 Temmuz 2010, 20:20:52 »
Teşekkür ederiz.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim