Gönderen Konu: Ashâb-ı Kirâm'ın Hayatımızda İz bırakan sözleri, hayatlarından kesitler  (Okunma sayısı 75846 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Şehîd oğlu şehîd: Ammâr Bin Yâser
« Yanıtla #30 : 10 Ağustos 2010, 16:45:44 »



Şehîd oğlu şehîd: Ammâr Bin Yâser

Ammâr bin Yâser, ilk Müslümanların otuzuncusudur. Ammâr bin Yâser hazretleri, Mekke devrinde gördüğü işkenceler karşısında Habeşistan'a hicret edenler arasında bulunmuştur. Bilâhare tekrar Mekke'ye dönmüş, bir müddet orada kaldıktan sonra Medîne'ye göç ederek, Hz. Münzir bin Abdülmübeşşir'in misâfiri olmuştur. Daha sonra Peygamber Efendimiz onu, Ensârdan Huzeyfe bin Yemân ile din kardeşi yapmıştır.

Hz. Ammâr, Medîne-i münevvereye gelince, Resûlullah için bir ibâdet ve istirâhat yerinin gerekli olduğunu söyledi. İslâmda mescid yapılmasına ilk teşebbüs eden o idi ve bu sâyede Kubâ mescidi yapıldı.


Ammâr bin Yâser, Mescid-i Nebevî'nin de yapımında bulundu. Ammâr bin Yâser, Bedir başta olmak üzere, Uhud, Hendek ve Tebük gazâsı dâhil, Resûlullah efendimizin bütün gazâlarına katıldı. Her savaşta şecâat ve cesâretiyle tanındı. Resûlullah'ın yanından hiç ayrılmadı.



 


Resûlullah Efendimizin vefâtından sonra, Hz. Ebû Bekir devrinde yapılan savaşlarda da aynı şecâat ve cesâretle döğüştü.

Sıffîn muhârebesinde  94 yaşında şehîd oldu. Hz. Ali, Ammâr bin Yâser'in şehîd olduğunu öğrenince, çok üzüldü buyurdu ki:

- Allahü teâlâ Ammâr'a rahmet eylesin. O, Resûlullah'ın (SallAllahu Aleyhi Vesellem) etrafında birkaç kişi varken Müslüman olmuştu. Kendisi hiç şüphesiz magfirete kavuşacaktır. Çünkü Allahü teâlânın Resûlü, Ammâr âilesini Allahın magfiretiyle müjdelemişti.

Cenâze namazını bizzat kendisi kıldırdı ve elbisesiyle, yıkanmadan Kûfe kabristanlığına defnedildi.

Ammâr bin Yâser, ahlâken yüksek bir zâttı. Az konuşur, çok kerre hüzünlü ve kederli olurdu. Son derece doğru ve hakka riâyetkâr idi. Zühd ve takvâ sahibi olup sâde yaşardı. Gâyet belîğ (açık) ve veciz bir hitâbete sahipti. Namazına çok dikkat ederdi.

Ammâr bin Yâser, hadîs-i şerîfleri en doğru bilenler arasında sayılmaktadır. Şöhretini; dünyaya düşkün olmamasına ve harâmlardan sakınmasına, insanlar üzerinde bıraktığı i'timâda, da'vâsına sadâkatle bağlılığına borçludur.

Cennet üç kişiyi arzû eder

Hz. Ammâr hadîs-i şerîflerle medholundu:

"Cennet üç kişiyi şiddetle arzû eder. Bunlar; Ali, Ammâr ve Selmân'dır."

"Ammâr'a düşman olana, Allahü teâlâ düşman olur. Ona buğzedene, Allahü teâlâ buğzeder."

Ebû Vâil şöyle anlattı:

Ammâr bin Yâser bize kısa bir hutbe okudu. Hutbeyi okuyup, indikten sonra kendisine; hutbeyi gâyet kısa okuduğunu söyledik. Bunun üzerine şöyle dedi:

- Resûlullah efendimizin, "Bir kimsenin namazının uzun, hutbenin kısa olması, onun fıkıh bildiğine alâmettir. Namazı uzun, hutbeyi kısa yapınız" buyurduğunu duydum.



Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)





Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Meşhûr Arab dâhîlerinden: Amr Bin Âs
« Yanıtla #31 : 28 Ekim 2010, 04:21:38 »


Meşhûr Arab dâhîlerinden: Amr Bin Âs


Amr bin Âs, İslâmiyeti kabûl ettikten sonra, eski hatâlarına çok pişman oldu. İslâma hizmet etmeyi, müşriklere karşı savaşmayı şiddetle arzû etti. Böylece İslâm dîninin yiğit bir mücâhidi oldu. Birisi, Amr bin Â(s.a.v.)ordu:

- Siz akıllı adamdınız. Niçin İslâma girmekte geciktiniz?

- Biz yaş ve bilgi bakımından, bizden üstün kabûl edilen insanlarla beraberdik. Onlar, Resûlullah Efendimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem) Peygamber olarak gönderilince, O'nu kabûl etmediler. Biz de onlara tâbi olduk.

Onlar gidip, sıra bize gelince, düşündük, inceledik, hakkın çok açık olduğunu gördük. Böylece İslâmiyet kalbime yerleşti. Resûlullah Efendimiz'in, iyilik yapana öldükten sonra iyilik, kötülük yapana kötülük yapılacağı, sözünü içimde doğru buldum. Bozuk ve bâtıl olan bir şeye devamda, hiç bir fayda görmedim.


Amr bin Âs, Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti sırasında, önce Umman'daki mürtedleri, sonra Benî Kudaa mürtedlerini yola getirdi. Bundan sonra Hz. Ebû Bekir tarafından Şam'ın fethine gönderildi. Başkumandan Hâlid bin Velîd'in idâresinde cereyan eden Yermük Muharebesinde büyük kahramanlıklar gösterdi ve Şerahbil bin Hasene ile beraber ordunun sağ kanadını idâre etti.
 


Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)








Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Arıların koruduğu sahâbî: Âsım Bin Sâbit
« Yanıtla #32 : 29 Ekim 2010, 05:20:55 »





Allah kulunu korur

Arıların, Âsım'ı korudukları hâdisesi zikredildiği zaman Hz. Ömer buyurdu ki:

- Allahü teâlâ elbette mü'min kulunu muhâfaza eder. Âsım bin Sâbit, sağlığında müşriklerden nasıl korundu ise Allahü teâlâ da ölümünden sonra onun cesedini muhâfaza edip müşriklere dokundurmadı.

Bunun için Âsım bin Sâbit anılırken, "Arıların koruduğu kimse" diye anılırdı.

Eshâb-ı kirâmın muhâriblerden olan Âsım'ın, babası Sâbit, künyesi Ebû Süleymân'dır. Annesi Şemûs binti Ebî Âmir'dir. Doğum tarihi belli değildir. Âsım, hicretten önce îmân etmiştir. Ensârdan, ya'nî Medînelidir.Akabe bî'atından önce Müslüman olmuştur. Âsım bin Sâbit Bedir savaşına katılmış, büyük kahramanlık göstermişti. Âsım bin Sâbit, Uhud'da da bulundu ve Resûlullahın has okçularından idi. Bu savaşta Resûlullah'ın (SallAllahu Aleyhi Vesellem) yanından bir an bile ayrılmayan, O'nunla beraber sebât eden bahtiyarlardandı. Bu gazâda müşriklerin sancaktarlarından Müsâfi bin Talhâ ile kardeşi Hâris bin Talhâ'yı ok ile öldürdü.
 


Uhud savaşında ba'zı yakınları ölen müşrikler de, Müslümanlardan bunların intikamını almak istediler. Alçakça bir plân hazırladılar. Hemen de plânı tatbike koydular. Bu maksatla bir heyet Medîne'ye giderek Resûlullahın huzuruna çıkıp ricada bulundular:

- Yâ ResûlAllah! Bizim kabîlelerimiz, İslâmiyeti kabûl ettiler. Yalnız Kur'ân-ı kerîm öğretmenine ihtiyâcımız var. Lütfen bize; İslâmiyeti, Kur'ân-ı kerîmi öğretecek kimseler yollar mısınız?

Sevgili Peygamberimiz kendilerine, 10 kişilik bir öğretmenler heyeti yolladılar. Başlarında, Âsım bin Sâbit hazretlerinin bulunduğu bu heyette, Mersed bin Ebî Mersed, Hâlid bin Ebî Bükeyr, Hubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Târık, Muattib bin Ubeyd de bulunuyordu.

Bu öğretmenler kâfilesi, geceleri yürüyerek, gündüzleri gizlenerek Hüzeyl kabîlesi topraklarında, Reci' suyu başında, seher vakti konakladılar...

Bu sırada yanlarında bulunan Adal ve Kare kabîlesi heyetinden biri, bir bahane ile yanlarından ayrıldı. Hemen Lıhyanoğularına gidip haber verdi.

Çok geçmeden kâfilenin etrâfı sarıldı. 200'den fazla silâhlı eşkıyâ oradaydı. "Bize öğretmen lâzım!" diyenler, çekip gittiler. O güzîde Müslümanları, eşkiyâ ile karşı karşıya bıraktılar...

Hz. Âsım'ın sadağında yedi ok vardı. Attığı her ok ile bir müşriki öldürdü. Oku bitince birçok müşriği mızrağıyla delik deşik etti. Öyle bir an oldu ki mızrağı da kırıldı. Hemen kılıcını sıyırdı, kınını kırıp attı. Bu, "ölünceye kadar döğüşeceğim, teslim olmayacığım" ma'nâsına gelirdi. Sonra da şöyle duâ etti:

- Allahım! Ben bugüne kadar senin dînini koruyup hıfzettim, sakladım. Senden bu günün sonunda, benim etimi, vücudumu koruyup, hıfzetmeni niyâz ediyorum.

Âsım bin Sâbit'in ve diğer Eshâbın Allah Allah nidâları, dağları inletiyordu. İkiyüz kişiye karşı on mücâhid ölesiye çarpışıyor, yanlarına yaklaşanlar yaptıklarının cezâsını görüyorlardı. Âsım bin Sâbit en sonunda iki ayağından yaralanıp yere düştü. Kâfirler, Âsım bin Sâbit'ten o kadar korkmuşlardı ki yere düşünce bile yaklaşamadıkları için uzaktan ok atarak şehîd ettiler.

O gün orada mevcut bulunan on sahâbîden yedisi şehîd oldu, üçü esir edildi. Lıhyanoğulları Sülâfe binti Sa'd'a satmak için Âsım bin Sâbit'in başını kesmek istediler. Fakat Allahü teâlâ, Hz. Âsım bin Sâbit'in duâsını kabûl buyurdu ve mübârek cesedine müşrikler el süremediler.

Allahü teâlâ bir arı sürüsü gönderdi. Bulut gibi Âsım bin Sâbit'in üzerinde durdular. Hiç bir müşrik yanına yaklaşamadı.

- Bırakın akşam olunca arılar onun üzerinden dağılır, biz de başını alırız, dediler.

Akşam olunca Allahü teâlâ hiç bulut yok iken bir yağmur gönderdi. Görülmemiş bir yağmur yağdı. Sel geldi ve Âsım bin Sâbit'in cesedini alıp götürdü. Cesedin nerede olduğu bilinemedi. Ne kadar aradılarsa da bulunamadı. Bunun için müşrikler Âsım bin Sâbit'in hiçbir yerini kesmeye muvaffak olamadılar.


Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradanokuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)








Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı omur

  • ömür
  • yazar
  • ****
  • İleti: 651
Allah razi olsun kardesim.

Çevrimdışı cennet_nuru

  • Cennet ucuz değil Cehennem dahi lüzumsuz değil...
  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 485
  • Her nefesimi SANA yönelmiş dualar eyle ...
    • sadakat.net
O göremediğin koskoca derya gönlümdür...Gördüğün sahil ise dilim...Kıyılarıma vuran dalgalara şaşırma...!!Onlar aşktan gel-git'im...Beni kendinde,kendimde arama...Ben hem bende hem sende bir gizim...!!Beni Mecnun'dan Leyla'dan sorma...!!Ben sadece MEVLA'dan bir izim ... !!!

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Kıblenin değiştiğini haber veren sahâbî: Berâ Bin Âzib
« Yanıtla #35 : 30 Ekim 2010, 05:48:50 »
Rabbim cümlemizden razi olsun.



Kıblenin değiştiğini haber veren sahâbî: Berâ Bin Âzib


Berâ bin Âzib, Resûlullah'ın (Aleyhissalatu Vesselam) hicretinden önce Medîne-i münevverede küçük yaşta iken Müslüman oldu. Babası Âzib de Sahâbî idi. Dînî hükümleri Peygamberimizden önce hicret eden Eshâb-ı kirâmdan ve babasından öğrendi.

Berâ bin Âzib, Resûlullah ile beraber onbeş savaşta bulundu. Bedir harbinde çocuk yaşta idi. Bu hususta kendisi demiştir ki:

- Resûlullah efendimiz ben ve İbni Ömer küçük yaşta olduğumuz için bizi Bedir savaşına göndermedi.

Hz. Berâ, kıblenin Ka'be'ye çevrilmesini bildiren sahâbîdir. Şöyle anlatıyor:

Resûlullah Efendimiz Medîne'ye teşrif ettikleri zaman onaltı veya onyedi ay kadar Mescid-i Aksâ'ya doğru namaz kıldı. Allahü teâlânın emriyle kıble Ka'be'ye doğru oldu. Peygamberimizin Ka'be-i Muazzamaya doğru kıldırdığı ilk namaz ikindi namazı idi.

Peygamberimizle namaz kılanlardan birisi mescidden çıktı. Yolda giderken bir mescidde cemâ'atle namaz kılanlara rastladı ki, onlar rükü'da idiler. Onlara:

- Resûlullah Efendimizle beraber Mekke'ye doğru namaz kıldığıma Allah için şehâdet ederim, deyince, namazlarını bozmadan oldukları gibi Ka'be-i Muazzamaya döndüler.

Peygamberimiz Mescid-i Aksâ'ya doğru namaz kılarken Yahûdîlerle diğer Ehl-i Kitâb bundan hoşlanırdı. Kıble değişip yüzünü Beyt-i şerîfe doğru döndürünce bunu beğenmediler.

Kıble değişmeden önce Mescid-i Aksâ'ya doğru namaz kılıp, vefât eden kimseler vardı. Bunlarla ilgili olarak Allahü teâlâ; "Allah sizin îmânınızı, ibâdetinizi boşa çıkarmaz" [Bekara:143] meâlindeki âyet-i kerîmeyi indirdi.
 


Yedi şeyi emretti

Berâ bin Âzib buyurdu ki:

Resûlullah Efendimiz bize yedi şeyi emredip, yedi şeyi de yasakladı. Emrettikleri:

Birincisi, cenâzeye katılıp kabre kadar gitmek. İkincisi, hastaları ziyâret etmek. Üçüncüsü, da'vete icâbet etmek. Dördüncüsü, mazluma yardım etmek. Beşincisi, yeminin gereğini yapmak. Altıncısı, selâma cevap vermek. Yedincisi, aksırdığında Elhamdülillah diyene, Yerhamükellah demek. Yasakladıkları:

Birincisi, gümüş kap kullanmak. İkincisi, altın yüzük takmak. Üçüncüsü, erkeklerin ipekli elbise giymesi. Dördüncüsü, erkeklerin ipekli dîbâ giymeleri. Beşincisi, erkeklerin ipek ibrişimli elbise giymeleri. Altıncısı, kalın ipek kullanmak. Yedincisi, ipek yatak kullanmak.

Berâ bin Âzib hayatının son zamanlarında Kûfe'ye yerleşti. 691 yılında Mus'ab bin Zübeyr zamanında burada vefât etti. Ölünceye kadar burada fıkıh ve hadîs-i şerîf öğretti.

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradanokuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)








« Son Düzenleme: 30 Ekim 2010, 05:50:46 Gönderen: Lika »
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Hz. Ebû Bekir'e ilk bîât eden sahabî: Beşir Bin Sa'd
« Yanıtla #36 : 31 Ekim 2010, 04:52:05 »


Hz. Ebû Bekir'e ilk bîât eden sahabî: Beşir Bin Sa'd


Beşir bin Sa'd Medîneli Müslümanlardan idi. İkinci Akabe Bîâtine katılmış, her türlü tehlikeye karşı, Resûlullah'ı (Aleyhissalatu Vesselam) koruyacağına dâir orada söz vermişti. Resûlullah'ın bütün savaşlarına katılmış, büyük fedâkarlıklar göstermişti.
 


Peygamber Efendimiz âhırete teşrif edince Eshâb-ı kiram, Benî Said gölgeliğinde toplanmış, halifenin seçilmesi mes'elesi üzerinde duruyorlardı. Ensardan olan Müslümanlar, Sa'd bin Ubâdeyi halife seçmek istiyorlardı. Hz. Beşîr ayağa kalkıp:

- Ey Müslümanlar! Muhammed aleyhisselâm, Kureyş kabîlesindendir. Halîfenin de, Onun kabîlesinden olması dahâ uygundur. Yerinde bir iştir. Evet biz önce Müslüman olduk. Malımızla, canımızla, İslâma hizmet şerefini kazandık. Lâkin bunları Allah ve Onun Resûlünü sevdiğimiz için yaptık. Bu hizmetimiz için dünyâda bir karşılık beklemiyoruz, dedi.

Hz. Ebû Bekir ise halifelik için Hz. Ömer ve Ebû Ubeyde'den birinin seçilmesini tavsiye buyurmuş, fakat her ikisi de bundan kaçınmışlardı. Hatta Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'e bîât etmek isteyince, Beşir bin Sa'd daha süratli hareket ederek ondan önce Ebû Bekir'in elini tuttu. Biat etti.

Beşir bin Sa'd hazretleri, Hz. Ebû Bekir'in hilafeti zamanında Ayn-ül-Temr muharebesinde şehid düştü.

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradanokuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)








Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Peygamber efendimizin müezzini: Bilâl-i Habeşî
« Yanıtla #37 : 02 Kasım 2010, 03:42:34 »


Peygamber efendimizin müezzini: Bilâl-i Habeşî


Bilâl-i Habeşî hazretleri, ilk îmân edenlerden olup, müşriklere karşı Müslüman olduğunu açıkça bildiren yedi kişiden biridir.

Bilâl-i Habeşî hazretleri, Peygamber Efendimiz'in vefâtından sonra, ayrılık acısına dayanamaz hâle geldi. Resûlullaha olan muhabbetiyle, yanıp tutuşuyor, devamlı gözyaşı döküyordu.

Medîne'de kaldığı müddetçe bu acının daha da artacağını biliyordu. Çünkü, gördüğü her şey Resûlullah'ı hatırlatıyor, kendini tutamayıp ağlıyordu. Bu sebeple Şam'a gitmeye karar verdi. Hz. Ebû Bekir'den izin aldı. Medîne'den, ayrılıp Şam'a yerleşti. Hz. Ömer'in hilâfetine kadar orada kaldı. Hz. Ömer ordusuyla Şam'a gelince, onlara katılıp orduyla beraber Kudüs'e gitti.

Ayrılık yetmedi mi?

Bir gece Rü'yâsında Resûlullah Efendimiz'i gördü. Sevgili Peygamberimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem) kendisine sitem ettiler:

- Bunca ayrılık yetmedi mi, yâ Bilâl? Hâlâ Kabrimi, ziyâret etmiyecek misin?

Zavallı yüreği, duracak hâle geldi. Heyecan ve ter içinde uyandı. Hemen hazırlığa başladı. Şafak sökerken, ince, uzun ve garip deveciğiyle; mübârek Medîne yollarına düştü. Biricik Efendisine yaklaştıkça havayı kokluyor, taşları toprakları okşuyor ve gözyaşı döküyordu. Issız çölleri yara yara, Medîne'ye ulaştı...

O'na rastlıyanlar, selâm veriyorlardı. Sonra da yanındakilere diyorlardı ki:

- İşte Bilâl, Bilâl-i Habeşî hazretleri. Peygamberin Müezzini. O'nun gibi ezân okuyan, bu dünyaya gelmemiştir.

Fakat O, hiçbirini duymuyor, görmüyordu. Sanki çok kuvvetli bir mıknatıs, onu kendisine çekiyordu. Peygamber efendimizin mübârek kabirlerine doğru ilerledi. Yüce mâkâma erişirken; Kur'ân-ı Kerîm okudu, okudu, okudu... En sonunda, sevgilisinin kabrine kapaklandı, bayıldı.

Katmerli gül kokularıyla ayıldığı zaman, başucunda, sevgilisinin sevgililerini görmez mi? Peygamber Efendimiz'in torunları, Hasan ve Hüseyin hazretleri; saçlarını okşuyorlardı. Sanki dünyalar onun oldu. Sarıldılar, kucaklaştılar.

- Ah yavrularım! Ne kadar da Dedeniz gibi kokuyorsunuz! diye inledi.

Sonra biraz toparlandı:

- Babanız (Hz. Ali) nasıl?

- Babamız seni görmek diler, dediler.

Sonra Hz. Hasan sordu:

- Dedemiz seni de çok severdi. Acaba O'nun hatırı için, bir şey istesek yapar mısın?

Hz. Bilâl çok şaşırdı:

- Bu ne biçim söz! Bu kölenizden ne emredersiniz de, yerine getirmem!

- Bin defa estagfirullah! Fakat bütün Medîneliler gibi, biz de senden, bir defa da olsa ezân dinlemek istiyoruz. Ricâmız sadece buydu.

- Anam, babam sizlere fedâ olsun! Başım, gözüm üstüne!
 


Medîneliler ayağa kalktı

Ertesi sabah Bilâl-i Habeşî, son Ezânını Mescid-i Nebevî'de okudu. Yanık ve hasret dolu sesiyle:

"Allahü ekber! Allahü ekber!" dediği zaman; bütün Medîne halkı ayağa kalktı.

"Eşhedü en lâ ilâhe illAllah!" ve "Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" deyince kadın-erkek, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk, hattâ yataklarındaki hastalar bile, sokaklara fırladılar. Sanki, Peygamber Efendimiz yaşıyor zannettiler.

O günden beri dünyada, bir daha öyle ezân okunmadı. Bilâl-i Habeşî hazretleri de başka ezân okumadı. 641 senesinde Şam'da vefât etti

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradanokuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)








Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Lika Allah Razı olsun Kardeş .
Ne güzel yazıp anlatmıssın , ınanki gözlerimiz doldu ,yüregimiz kabardı .
Allah binlerce kere Razı olsun ey mubarek emeklerine saglık .
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Hz. Allah cümlemizden razı olsun Rahmani kardeşim.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Resûlullahın sancaktarı: Büreyde Bin Hasib
« Yanıtla #40 : 28 Kasım 2010, 07:03:47 »


Büreyde Bin Hasib


Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden olup, Horasan taraflarında vefât eden en son sahâbîdir. İsmi Büreyde bin Eslem'dir.
 


Hz. Büreyde, Resûlullah Efendimiz (Aleyhissalatu Vesselam) ile beraber birçok savaşlara katılmış, Mekke'nin fethinde bulunmuştur. Ayrıca Resûlullahın Hz. Hâlid komutasında Yemen taraflarına gönderdiği orduda da yerini almıştır.

Hz. Büreyde Resûlullah'ın son zamanlarında Üsâme kumandasında Şam tarafına gönderdiği orduda da sancak taşımıştır. Böylece Resûlullah'ın sağlığında ilk ve son sancağını taşıyan sahâbi olmuştur.

Büreyde hazretleri demiştir ki:

- Benim damarlarımda cihâd kanı akmaktadır. Hayatım at sırtında geçer.

Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)







Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Sahâbenin en çok hadîs bildirenlerinden Câbir Bin Abdullah
« Yanıtla #41 : 29 Kasım 2010, 06:43:14 »


Sahâbenin en çok hadîs bildirenlerinden Câbir Bin Abdullah


Câbir bin Abdullah'ın babası Abdullah bin Amr, ikinci Akabe bî'atında İslâmiyeti kabûl etmiş ve Resûl-i Ekrem Efendimiz tarafından Benî Hasan'a temsilci olarak tâyin edilmişti. Bu sıralarda Câbir genç bir delikanlı idi. O da babası ile beraber Akabe'de bulunup bî'at etmişti.

Hz. Câbir yakışıklı, sevimli, güzel ahlâklı, sünnet-i seniyyeye uymakta çok gayretli, merhametli, nazik, gönül alıcı muhterem birisiydi. Hz. Câbir’in evi, Mescid-i Nebîden 2 kilometre uzak olmasına rağmen her namazı Peygamber Efendimiz'le, Mescid-i Nebîye gelerek kılardı. Hakkı söylemekte adâletten ayrılmaz, emr-i ma’rûf ve nehy-i münkeri bildirmekte çok gayret gösterirdi. Resûl-i Ekrem'in nasıl namaz kıldığını görmek isteyen ona gelir, Hz. Câbir de onlara ta’rîf ederdi.

 


Bir gün fitne çıkaran ba’zı kimseler karşısına çıktı. Tam o sırada Hz. Câbir’in ayağı kaydı. İki oğlu hemen sımsıkı babalarını kollarından kavrıyarak düşmesine mâni oldular. Bu sırada Hz. Câbir buyurdu ki:

- Resûlullah Efendimizi korkutmaya yeltenenlerin vay hâline!

Bunu işiten oğulları dediler ki:

- Peygamber Efendimiz (Aleyhissalatu Vesselam) vefât etmiştir. Onu korkutmak nasıl mümkün olur?

Hz. Câbir de şöyle cevap verdi:

- Peygamber Efendimiz'den işittim. “Medîne halkını korkutanlar beni korkutmaya çalışmış olurlar” buyurdu.

Hz. Câbir diyor ki:

“Yolculukta, arkadaşlarımdan birinin başı yaralandı. “Muska yapmak câiz olur mu?” dedi. “Câiz olmaz, başını yıka” denildi. Yıkadı ve öldü. Medîne’ye gelince, Resûlullah Efendimize haber verdik. Buyurdu ki:

- Onun ölümüne sebep oldular. Bilmediklerini niçin sorup öğrenmediler? Cehlin ilâcı, sorup öğrenmektir!”

Hz. Câbir’in künyesi Ebû Abdullah veya Ebû Abdurrahman’dır. Annesinin ismi Nesibe’dir. 601 yılında Medîne’de doğmuş olup, 694 yılında 95 yaşında Medîne’de vefât etmiştir. Cenâze namazını Medîne vâlisi bulunan Hz. Osman’ın oğlu Ebân kıldırmıştır.


Hz. Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)







« Son Düzenleme: 29 Kasım 2010, 06:45:32 Gönderen: Lika »
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Cennete uçarak giden sahâbî: Ca'fer-i Tayyâr
« Yanıtla #42 : 29 Kasım 2010, 20:15:07 »


Cennete uçarak giden sahâbî: Ca'fer-i Tayyâr


Peygamber Efendimiz, 36 yaşlarında bulundukları sırada Hicaz topraklarında şiddetli bir kuraklık ve açlık hüküm sürüyordu. Hemen herkes her geçen gün bunun ağırlığını daha çok, daha derinden hissediyordu. Peygamber Efendimizin amcası Ebû Tâlib, kalabalık bir ailenin reisiydi. Ailesini geçindirecek bir servete sahip değildi. Bunun için geçinmekte herkesten daha çok sıkıntı çekiyordu. Halkın, içinde bulunduğu kıtlık ve darlık kalkıncaya kadar, Ebû Tâlib'in çocuklarından Hz. Ali'yi Peygamber Efendimiz (Aleyhissalatu Vesselam) , Hz. Ca'fer'i de  Hz. Abbâs  yanına aldı.




 


Birgün Ebû Tâlib, oğlu Ca'fer ile şehrin dışında yürürken Peygamber Efendimiz'i gördü. Hz. Ali ile beraber namaz kılıyorlardı. Ebû Tâlib, oğlu Ca'fer'e:

- Git, sen de kardeşinin yanına dur, namaza başla, dedi.

Ca'fer gidip, Hz. Ali'nin yanında namaza durdu. Namazdan sonra, Peygamber Efendimiz, Ona duâ ederek buyurdu ki:

- Hak teâlâ, sana iki kanat versin. Cennette onlar ile uçarsın.

Allahü teâlâ bu duâyı kabûl etti. Hz. Ca'fer, Mûte gazâsında, şehîd olmakla şereflendi. Allahü teâlâ, ona iki kanat verdi. Firdevs Cennetinde uçmaktadır. Bunun için Ca'fer-i Tayyâr diye meşhûrdur.

Mute savaşında sancağı elinde taşıdığı sırada iki kolu da kesilerek şehid olmuştur.

Cebrâil aleyhisselâmın gelerek, Hz. Ca'fer'in kesilen iki eli yerine Allahü teâlâ tarafından yâkuttan iki kanat ihsân olunduğunu, o kanatlarla Cennette uçmakta olduğunu haber vermesi üzerine Peygamber Efendimiz (Aleyhissalatu Vesselam) , Hz. Ca'fer'in ailesine;

- Ey iki kanatlı mesûd kimsenin çocukları, diyerek bu durumu müjdelemişti.

Bunun için, Hz. Ca'fer, Tayyâr=Uçan ismiyle tanınmıştır.



Hz. Allah ondan râzı olsun.

Hayatının tamamını buradan  okuyabilirsiniz.

Hz. Allah cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)







Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Müminlerin annelerinden: Cüveyriyye Binti Hâris
« Yanıtla #43 : 01 Aralık 2010, 06:59:27 »


Müminlerin annelerinden: Cüveyriyye Binti Hâris


Hz. Cüveyriyye, benî Mustalak kabilesi reisi Hâris bin Dırar’ın kızıdır.

Hz. Aişe demiştir ki:

- Ben Cüveyriyye kadar kavmine hayrı dokunan kadın görmedim.

Hz. Cüveyriyye, çok ibadet ederdi. Peygamber Efendimiz (SallAllahu Aleyhi Vesellem) onun yanına geldiklerinde, onu çok zikreder, kelime-i tevhid söyler bulurdu.
 


Hz. Cüveyriyye şöyle anlatır: “Bir sabah ibadetle meşgul idim. Resulullah uğradığında, sübhânAllah, sübhânAllah diye zikir çekiyordum. Resulullah bir ara dışarı çıktı. Öğle üzeri tekrar geldiler ve yine ben aynı zikir ile meşgul idim. Buyurdular ki:

- Sen hep böyle mi yaparsın?

- Evet.

- İstersen sana birkaç kelime öğreteyim de, bu kelimeleri söyleyesin.

Şu duâyı öğretti ve üçer defa tekrarlamamı söyledi: SübhânAllahi adede halkıhi. SübhânAllahi zînete Arşihi. SübhânAllahi ridâ nefsihi. SübhânAllahi midâde kelimâtihi.

Hz. Cüveyriyye 576 yılında Medine’de vefat etmiş, Bakî kabristanına defnedilmiştir.

Hayatının tamamını buradan okuyabilirsiniz.


Hz. Allah ondan râzı olsun, cümlemizi şefaatlerine nâil eylesin. (amin)










Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı enfa

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1543
Allah razı olsun Lika, bizleri de şefaatlerinden mahrum etmesin.

Zaman diyorum, biraz daha zaman.Dilimin ucundaki kelimeler bu kış donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler!