Gönderen Konu: Asrı Saadetteki Gazveler Uhud  (Okunma sayısı 7441 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Asrı Saadetteki Gazveler Uhud
« : 28 Mart 2005, 03:00:45 »

UHUD

Yarın Uhud Gazvesi'nin yıldönümü... Miladi takvim ile 625 yılında olan bu savaştan günümüze tam 1380 sene geçti. Bunca sene geçmesine rağmen, sonucu ilk bakışta mağlubiyet gibi gözüken bu savaşı anlamak ve anlatmak gibi bir vazifemizin olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu savaş sıradan bir savaş değil, mü'minin hayatında önemli bir yeri olan ve her an sonuçları hatırda tutulması gereken ve bu sonuçlarla hayatını tanzim etmesi gereken bir savaştır.
Peki, bu savaşı önemli kılan etken nedir acaba? Bizi bu savaşın mantığını anlamaya iten sebebler nelerdir? Bu sorunun cevabını ben gökteki yıldızlardan birine, Sa'd bin Muaz'a bırakıyorum. Diyor ki; "Biz çocuklarımıza Kur'an sûrelerini nasıl öğretiyorduk ise, aynı hassasiyetle Peygamber Efendimiz'in gazvelerini/savaşlarını da öylece öğretiyorduk." Yani Kur'an'ın öğretimi kadar siyerin içerisindeki bu olayları da önemsiyor, çocuklarımızın da öğrenmesini sağlıyorduk. Neden? Çünkü, sahabenin zihnini Kur'an inşa etmişti. Onların ehem-mühimlerini, önemli-önemsizlerini, öncelikli-daha önceliklilerini vahiy belirliyordu. Onlar yangında kurtarılacak öncelikli eşyalar listelerini vahiyden almışlardı.
Vahyin olaylara bakış açısı insan üstüdür. İnsan olaylara tek bir cepheden bakarken, İlahi Kelâm olayları birçok yönden değerlendirir. Eğer insanlar gibi baksaydı, vahiy mutlak galibiyet olan ve bir destan olan Bedir Gazvesi'ni yüzlerce âyetle anlatırdı. Ama bunu yapmadı. Bedir, sonu galibiyet ile biten bir savaştı. O halde insanlara galibiyetin ahlâkı anlatılmalıydı. Ve o anlatıldı. (Enfal Sûresi, 41-50)
Ama bir savaş düşünün ki, sonucu mağlubiyet olsun. Ordunun komutanı (Salât ve selâm ona olsun) rubai dişlerini kaybedip yaralansın. Ordunun en üst askerî otoritesi olan Hz. Hamza şehit düşsün ve yine ordunun sancaktarı bir Kur'an âşığı olan Musab b. Umeyr şehit olsun. Yetmiş tane kayıp verilsin, düşman gülsün, münafık sevinsin, mü'min ise ağlasın.
Ve İlahi Kelâm, koca Âl-i İmran Sûresi'nin büyük bir bölümünü (121-174) bu savaşa ayırsın. Altmışa yakın âyetle Uhud Gazvesi'ni anlatıp dursun. Eğer vahiy Uhud Savaşı'na bu kadar önem veriyorsa, zihnini vahye teslim etmek isteyen bizler de önem verip, bu önemin maksad ve maksudunu öğrenme çabasını vermeliyiz. O halde Uhud Gazvesi bize ne vermek istiyor? İşte bazı ipuçları?
Uhud; İslâm liderine itaatin önemini, isyanın ise nelere yol açacağını öğretiyordu.
Uhud; şahsi çıkarların, davanın menfaatlerinin önüne geçirildiğinde nasıl acı sonuçların ortaya çıkacağını gösteriyordu.
Uhud; imanın isbat edilmesini istiyor, iman ile inkâr, ihanet ile samimiyet, teslimiyet ile nifakın birbirinden ayrılmasının imkânını ortaya çıkarıyordu.
Uhud; niyetlerin sorgulanması gerektiğini öğretiyordu. "Kim nerede, ne amaçla duruyor?" sorusunu soruyordu. "Ganimet varsa biz varız" mantığının yerine, "Her an Hakk'ın rızası için varız" mantığını yerleştirmek istiyordu.
Uhud; mağlubiyetin de bir ahlâkının olduğunu öğretiyordu. Günlerin Allah'ın otoritesinde olduğunun bilincinde, bir gün iktidarda, bir gün zindanda olabileceğinin bilincinde olması gerektiğini öğretiyordu.
Uhud; komutanı Peygamber, neferi Sahabe bile olsa, ?Eğer bir ordu temel kuralları çiğnerse o da yenilir' ilkesini mü'minlere öğretiyordu.
Uhud; istişarenin bir sorumluluk olduğunu öğretiyordu. İstişare edilenin de, edenin de çıkan sonuç ne olursa olsun o sonuca uymak gibi bir zorunlulukla karşı karşıya olduklarının altını çiziyordu. Velev ki; istişare edilenler farklı şeyler söylese de, liderin görüşünün aksi istikametinde görüşler ileri sürseler de onlara uymalı, ama çıkan sonuç olumsuz olduğunda onları rencide etmemelidir. Mağlubiyetin faturasını hiç kimse başka birine kesmeye kalkışmamalıdır.
Uhud; cihad meydanlarından önce nefis ile mücadelenin önemini belirtiyor, o gizli ve sinsi düşmanı yenemeyenin cihad meydanlarında başarı sağlayamayacaklarını öğretiyordu.
Uhud; Âdem gibi adam olmanın ne anlama geldiğini öğretiyordu. Eğer siz de olacaksanız, ya da olmak istiyorsanız, hadi bir Hamza da siz olun, kanınızın son damlasına kadar savaşın. Bir Mus'ab olun, taşıdığınız sancağın yere düşmemesi için vücudunuzu o sancak uğruna Allah'a teslim edin. Bir Ebû Dücane olun, bağlayın kırmızı sarığınızı başınıza "Bu kılıcın hakkı nedir?" diye haykırın ve onun hakkının ödenmesi için elinizden geleni yapın. Bir Enes bin Nadir olun, "Muhammed öldü" şayiasına karşı "Muhammed'in öldüğü bir dünyada yaşamanın ne anlamı var!" deyin. Ve Uhud'un arkasında duyduğunuz o cennet kokusuna koşun. Bir Abdullah b. Cahş olun, "Herkes siperi terketse de ben terketmeyeceğim, etmemeliyim" deyin. Durduğunuz yerde esas duruşunuzu bozmadan sözünüzün eri olun. Ve bir Nesibe olun, yaralanan eşinize ve oğlunuza aldırmadan Muhammed'in dini uğruna O'nu savunun. O'nun yolunda ve O'nun uğrunda ölmeyi kendinize ideal edinin.
Uhud; işte bu sebeblerden dolayı mağlubiyet değil, bize bunca dersi veren önemli bir kazançtır.
Ve Uhud; "Bir dağdır, o bizi sever, biz de onu severiz" diyen Nebi (sav)'nin bize en büyük hatırasıdır. Hatıraları yaşatalım, yaşatalım ki yaşayabilelim.
« Son Düzenleme: 20 Mayıs 2008, 17:02:12 Gönderen: mystic »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı vedat1980

  • okur
  • *
  • İleti: 86
ASRI SAADET DEKI GAZVELER UHUD
« Yanıtla #1 : 28 Mart 2005, 12:30:50 »
Alıntı

Uhud; Âdem gibi adam olmanın ne anlama geldiğini öğretiyordu. Eğer siz de olacaksanız, ya da olmak istiyorsanız, hadi bir Hamza da siz olun, kanınızın son damlasına kadar savaşın. Bir Mus'ab olun, taşıdığınız sancağın yere düşmemesi için vücudunuzu o sancak uğruna Allah'a teslim edin. Bir Ebû Dücane olun, bağlayın kırmızı sarığınızı başınıza "Bu kılıcın hakkı nedir?" diye haykırın ve onun hakkının ödenmesi için elinizden geleni yapın. Bir Enes bin Nadir olun, "Muhammed öldü" şayiasına karşı "Muhammed'in öldüğü bir dünyada yaşamanın ne anlamı var!" deyin. Ve Uhud'un arkasında duyduğunuz o cennet kokusuna koşun. Bir Abdullah b. Cahş olun, "Herkes siperi terketse de ben terketmeyeceğim, etmemeliyim" deyin. Durduğunuz yerde esas duruşunuzu bozmadan sözünüzün eri olun. Ve bir Nesibe olun, yaralanan eşinize ve oğlunuza aldırmadan Muhammed'in dini uğruna O'nu savunun. O'nun yolunda ve O'nun uğrunda ölmeyi kendinize ideal edinin.
Uhud; işte bu sebeblerden dolayı mağlubiyet değil, bize bunca dersi veren önemli bir kazançtır.


Allah razı olsun

gerçekten çok güzel bir yazı olmuş

hakkıyla Allah a kul olabilenlere ne mutlu

selam ve dua ile
Bir insanı doyurmak istiyorsanız ona hergün balık vermeyiniz, balık tutmayı öğretin"

Çevrimdışı Evfacan

  • Moderatör
  • araştırmacı
  • *****
  • İleti: 441
ASRI SAADET DEKI GAZVELER UHUD
« Yanıtla #2 : 28 Mart 2005, 13:31:25 »
kardesim bizleri peygamberimizin ve eshabinin yasadiklarini ve Allahin
razi ve memnun olduklari zamani yasattiginiz yazilarinizdan dolayi
sükranlarimi sunar Allah.hepimize böyle asker olmayi nasip eylesin.AMIN
 :D  :D  :D  :D  :D
Yiğit yaralı olur - Yine dağ gibi durur

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Hendek
« Yanıtla #3 : 06 Nisan 2005, 01:50:45 »
Hz. Peygamber (sav), 622 yılının Eylül ayında Mekke'den Medine'ye hicret etti. 624 yılının Mart ayında da Medineli Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler, bir yıl sonra (Mart 625) Medine'ye baskın yaptılar. Müslümanlar onları Uhud'da karşıladı. Müşrikler bu savaşta da umduklarını elde edemeden geri döndüler. İki yıl hazırlık yaptılar. Paralı askerler topladılar. 627 yılının yine Mart ayında, Müslümanlara öldürücü darbe vurmak için Medine'ye baskın planladılar. Kureyş ordusu hazırlanırken; Huzaâ kabilesinden bir Müslüman, normal şartlarda ondört günde alınan yolu dört günde alarak Medine'ye gelip durumu Hz. Peygamber'e bildirdi. Hz. Peygamber de ashâbını toplayıp onlarla istişare etti. Selmân el-Fârîsi'nin fikrine uyularak Medine'nin etrafına hendek kazılmasına karar verildi. Hendek kazılarak arazi bölümlere ayrıldı ve sahabeye paylaştırıldı. Üçbin Müslüman geceli gündüzlü çalışarak dokuz metre eninde ve dört buçuk metre derinliğindeki upuzun hendeği kazmayı başardılar. Bu çalışma, düşman ordusunun gelmesine kadar bir hafta devam etti.
Hendek kazılırken Hz. Peygamber işin başında bulunuyor, yapılan çalışmaları kontrol ediyor ve ashâbına yol gösteriyordu. Arazinin bir bölümü yumuşak olduğu için iş iyi gidiyor, kaya parçalarının bulunduğu yerde çalışanlar çok terliyordu. Selmân'a da taşlık bir bölge düşmüştü. Önüne çıkan kayayı kazmayla parçalamaya çalışıyordu. İşte o sırada Hz. Peygamber gelip, Selmân'ın yanında durdu. Ve "Bırakınız, o kayaya bir de ben vurayım" dedi ve kazmayı mübarek eline alıp "Bismillah" diyerek kayaya olanca gücüyle vurdu. Bu vuruşta kayadan bir kıvılcım çıktı ve kayanın üçte biri parçalandı. Hz. Peygamber, "Allahu ekber, Kâbe'nin Rabbi'ne yemin olsun ki, Sâsânîlerin sarayları göründü" diye buyurdu. Sonra bir darbe daha indirdi, taş yine parçalandı. Hz. Peygamber, "Allahu ekber, Kâbe'nin Rabbi'ne yemin olsun ki, Bizans'ın sarayları göründü" buyurdu. Orada bulunan münafıklar "Kuşatılmışız, hendek kazıyoruz; o kalkmış bize Bizans'ın ve İran'ın saraylarını vaad ediyor, o sarayların bizim olacağını söylüyor" diye dedikodu yaptılar.
Hendek savaşı öncesinde Müslümanlar çok zor durumdaydılar. Maddi bakımdan yoksuldular. Silah ve teçhizatları yeterli değildi. Kendileri üç bin kişi, düşmanları ise onbin kişi idi. İşte bu dar zamanda Hz. Peygamber onlara umut veriyor ve gelecekte çevredeki büyük imparatorlukları yıkıp, topraklarına sahip olacaklarını müjdeliyordu. İşte bunu münafıklar anlayamıyor, Müslümanlarla alay ediyorlardı. Ama ne var ki, netice onların zannettiği gibi değil, Hz. Peygamber'in müjdelediği gibi olmuştur. Müslümanlar zor şartlara rağmen, Hendek savaşını kazandılar. Hendek savaşından onbeş yıl sonra 642 yılında, Sâsâni imparatorluğunun topraklarını ele geçirdiler. Herhalde hendek kazılırken Hz. Peygamber'in verdiği müjdeyi duyan Müslümanlardan birçoğu Sâsâni topraklarını fetheden İslâm ordusunun içinde bulunuyordu. Ama Hz. Peygamber bu olaya yetişemedi. O, 632 yılında vefat etmişti. Kendisi yoktu, ama verdiği müjde gerçekleşmişti. Büyük insanlar, çevrelerine umutsuzluk vermezler. Onlar en dar günlerde bile müjdeli haberler verir ve insanların kalbine su serperler.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı mars

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 256
ASRI SAADET DEKI GAZVELER UHUD
« Yanıtla #4 : 21 Mayıs 2005, 22:34:02 »
Allah razı olsun. Bu yazı gözümden kaçmış olcakki okumamıştım. Bu konuyu gündeme getirip okumama vesile olanlardanda Rabbim razı olsun. Bu arada hancı kardeşim avatarınız hayırlı olsun. Durdunuz durdunuz turnayı gözünden vurdunuz. Çok güzel manalar ifade eden harika bi avatar. Yöneticiler sizi göreve çağırıyorum avatar bölümüne böyle güzel avatarlar istiyoruz.......... :)

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
ASRI SAADET DEKI GAZVELER UHUD
« Yanıtla #5 : 22 Mayıs 2005, 02:16:31 »
Alıntı yapılan: "mars"
Allah razı olsun. Bu yazı gözümden kaçmış olcakki okumamıştım. eden harika bi avatar.  :)


Bazi bende lüzumsuz yazilarla ugrasirken güzel faideli yazilari gözden kaciriyorum.Yine gecde olsa görüyoruz. Selamlarimla.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Asrı Saadetteki Gazveler Uhud
« Yanıtla #6 : 20 Mayıs 2008, 16:49:28 »
Hz. Peygamberin Uhud Günü Savaştan Sonra Yaptığı Dua
 

îmam Ahmed b. Hanbel, Mervan b. Muaviye el-Fezzarî kanalı ile İbn Rufaa ez-Zürkî rivayet etti İd, onun babası şöyle demiştir: Uhud gü­nü olduğunda müşrikler çekip gittikten sonra Rasûlullah (s.a.v.) buyur-duki: «Saf halinde dizilin ki, Aziz ve Celil olan Rabbime hamdü senada bulunayım.» Bunun üzerine ashab onun arkasında saf halinde dizildi. O da şöyle dua etti:

«Allahım, bütün hamdler sana mahsustur. Allahım, senin verdiği­ni kısacak kimse yoktur. Senin kıstığını da açıp verecek kimse yoktur. Senin saptırdığını doğru yola hidayet ettirecek yoktur. Senin hidayete erdirdiğini saptıracak kimse yoktur. Senin men ettiğini veren yoktur Senin verdiğini de men edecek yoktur. Senin uzaklaştırdığını yakın kı­lacak yoktur. Senin yaklaştırdığını da uzak kılacak yoktur. Allahım, rahmet, bereket, lütuf ve rızkını bize bol bol ver. Allahım, senden halden hale dönmeyen, zail olmayan, devamlı nimetini istiyorum. Allahım, muhtaçlık gününde nimet, korku gününde de güvenlik istiyorum sen­den. Allahım, bize verdiklerinin şerrinden ve bize vermediklerinin şer­rinden sana sığmıyorum. Allahım, bize imanı sevdir. Onu kalblerimizde süsle, küfrü, fasıklığı ve isyanı bize çirkin göster. Ve bizi doğru yolu bu­lanlardan eyle. Allahım, bizi Müslümanlar olarak öldür. Allahım, bizi Müslümanlar olarak yaşat. Bizi salih kimseler arasına kat. Bizi rüsvay olan ve fitneye düşen kimselerden kılma. Allahım, peygamberlerini ya­lanlayan ve insanları senin yolundan geri çeviren kafirleri öldür. Azap ve gazabım onların üzerine indir. Allahım, kendilerine kitap verilmiş olan kafirleri de öldür, ey hak olan Allah»[1]

 

Fasıl
 

Halk ölüleri ile meşgul olurken, Beni Neccar'm kardeşi Muham-med b. Abdullah b. Abdurrahman b. Ebi Sa'saa el-Mazinî'nin bana an­lattığına göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dedi:

- Sa'd b. Rebi'in ne yaptığını, diriler içinde mi, yoksa ölüler içinde mi olduğunu görüp bakacak bir kişi var mıdır ki, gelip bana bildirsin?

Ensâr'dan bir adam dedi ki:

-Ya RasûlAllah, ben senin için gidip Sa'd'm ne yapmakta olduğuna bakarım."

Gitti, baktı ve onu ölmek üzere olan maktuller arasında yaralı ola­rak buldu. Adam dedi ki:

"Ona şöyle dedim: « Rasûlullah (s.a.v.), bana senin diriler arasında mı, yoksa ölüler arasında mı olduğunu araştırıp bulmamı emretti."

Sa'db. Rebidediki:

"Ben ölülerin içindeyim. Rasûlullah (s.a.v.)'a benden selam söyle ve ona deki: Sa'd b. Rebi sana şöyle diyor: «Allah bizden yana. Seni ümme­tinden bir peygamber olarak en hayırlı mükafatla mükafaatlandırsın. Kavmime de benden selam ilet ve onlara de ki: Sa'd b. Rebi size şöyle diyor: «Bir an peygamberinize düşmanlar tarafından yol bulunursa, Al­lah katında sizin için hiçbir mazeret kalmaz."

Ensâr'dan olan adam dedi ki: Sonra ölmesine kadar orada kaldım. Rasûlullah (s.a.v.)'a geldim ve durumunu ona anlattım.»

Ben derim M: Sa'db. Rebi'i ölüler arasında arayan kişi Muhamnıed b. Mesleme idi. Çünkü, Muhammed b. Ömer el-Vakidî, bana bu yönde haber vermişti. Muhammed b. Mesleme, ağır yaralı olan Sa'd b. Rebi'e iki kez seslenmiş, ama Sa'd ona cevap vermemiş. Fakat ona: «Rasûlul­lah, senin durumuna bakmam için bana emir verdi.» deyince Sa'd, zayıf bir sesle ona cevap vermiş ve durumunu anlatmış.

"el-îstiab" adlı eserde Şeyh Ebu Ömer demiş ki: Sa'd'ı ölüler arasın­da arayan kişi Übey b. Ka'b'dır. Doğrusunu Allah bilir. Sa'd b. Rebi, Aka­be gecesinde Rasûlullah'a bey'at eden Ensâr temsilcilerinden (nakible-rinden)'dir. Rasûlullah'm Abdurrahman b. Avf ile kardeş kıldığı kimse­dir.

İbn İshak dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.), Hamza b. Abdülmuttalib'i aramaya çıktı. Onu vadinin çukurunda, karnı ciğerinin hizasından ya­rılmış ve kendisine hakaret edilmiş, burnu ve kulakları kesilmiş bir hal­de buldu.

Muhammed b. Cafer b. Zübeyr'in bana anlattığına göre Rasûlullah (s.a,v.) şöyle demiştir:

«Gördüğüm o manzarayı müşahede ettiğimde, Safıyye'yi hüzün-lendirmek ve benden sonra bir sünnet olur endişesi olmasaydı, elbette Hamza'yı o halde bırakırdım. Böylece, yırtıcı hayvanların karınlarına ve kuşların kursaklarına girsin. And olsun ki, eğer Allah, Kureyş'e karşı herhangi bir yerde beni muzaffer kılarsa, elbette onlardan otuz kişinin ölüsünün başına aynı şeyleri getireceğim.»

Müslümanlar, Rasûlullah (s.a.v.)'m üzüntüsünü ve amcasına hü-zünlendiğinden dolayı kızdığım gördükleri zaman dediler ki:

«VAllahi eğer Allah bizi herhangi bir zamanda onlara galip kılarsa, Arab'tan hiçbir kimseye yapılmadığı bir şekilde onların ölülerinin

burun ve kulaklarını keseceğiz!»

İbn İshak, Büreyde b. Süfyaıı b. Ferve el-Eslemî kanalı ile îbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder: Bu konuda Cenâb-ı Allah, şu ayet-i kerimeyi inzal buyurdu:

«Eğer ceza vermek isterseniz size yapılanın aynısı ile mukabele edin. Sabrederseniz andolsun ki bu, sabredenler için daha iyidir.» (cn-Nahl, 126.)

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), affetti ve sabır gösterdi. Bizi ölü­lere işkence etmekten de nehyetti.

Ben derim ki: Bu ayet Mekkidir. Uhud gazvesi ise hicretten üç sene sonra yapılmıştır. Bu ayette Uhud gazvesinde cerayan eden bir hadise arasında nasıl münasebet kurulabilir? Doğrusunu Allah bilir.

Hümeyd et-Tavil'in, Hasen'den naklettiğine göre Semüre şöyle de­miştir: Rasûlullah (s.a.v.), her nereye gelip durdu ve oradan ayrıldı ise mutlaka sadaka vermeyi emretmiş ve ölülere işkence yapmayı menet-mistir.

İbn Hişam dedi ki: Peygamber (s.a.v.), Hamza'nm cenazesi üzerine durup şöyle dedi: «Senin bu durumun gibi hiçbir musibet başıma gelmiş değildir. Ve burası gibi hiçbir yer bana bu kadar sıkıntılı gelmemiş-tir.»Sonra Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

«Cebrail bana geldi ve haber verdi ki: «Hamza b. Abdülmuttalib, ye­di kat göklerde "Hamza b.Abdülmuttalib, Allah'ın ve Rasûlü1 nün arsla-nıdır." diye yazılıdır.»

İbn Hişam dedi ki: Rasûllüllah (s.a.v.), Hamza ve Ebu Seleme b. Ab-" dil-Esed süt kardeş idiler. Bu üçünü Ebu Leheb'in cariyesi Süveybe em-zirmiştir.

« Son Düzenleme: 20 Mayıs 2008, 17:01:43 Gönderen: mystic »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Asrı Saadetteki Gazveler Uhud
« Yanıtla #7 : 20 Mayıs 2008, 16:51:41 »
Hamza Ve Diğer Uhud Şehidlerinin Üzerine Cenaze Namazı Kılınması
 

îbn İshak, Miksem kanalı ile îbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder:

« Rasûlullah (s.a.v.), Hamza'mn getirilmesini emretti. Üzeri bir ku­maş ile örtüldü. Sonra Rasûlullah, onun üzerine namaz kıldı ve yedi tek­bir getirdi. Sonra diğer maktuller birer birer getirildiler. Hamza'nm ya­nma koyuluyorlardı. Rasûlullah (s.a.v.), onların ve onlarla beraber Hamza'mn namazını kıldı. Netice de Hamza'nm üzerine yetmiş iki na­maz kılınmış oldu.» Bu garib bir rivayettir. Senedi zayıftır.

Süheylî dedi ki: Ulemadan herhangi biri böyle birşeyin olduğunu söylemiş değildir.

İmam Ahmed b. Hanbel,Afîan ve Hammad kanalı ile îbn Mes'ud'un şöyle dediğini rivayet eder:

«Uhud günü kadınlar, Müslümanların arkasında idiler. Müşrik yaralıları tedavi ediyorlardı. Eğer o gün yemin etmiş olsaydım, umarım ki, yeminim yerine gelirdi. Ki, bizden hiçbiri dünyayı istemiyordu. Niha­yet Cenâb-ı Allah, şu ayeti inzal buyurdu:

«Sizden kimi dünyayı, kimi ahireti istiyordu, derken denemek için Allah sizi geri çevirip bozguna uğrattı.» (Âi-i imrân, 152.)

Rasûlullah'm ashabı, kendilerine verilen emre muhalefet edip kar­şı geldiklerinde Rasûlullah (s.a.v.), sadece dokuz kişi ile başbaşa kaldı. Bunların yedisi Eıısâr'dan, ikisi Kureyş'ten idi. Kendisi de onuncuları idi. Müşrikler kendisine hücum ettiklerinde: «Bunları bizden geri püs­kürtecek adama Allah rahmet etsin.» dedi. Yanındaki adamlardan yedi­si öldürülünceye kadar Rasûlullah, hep böyle dedi. Nihayet Rasûlullah yanındaki iki arkadaşına: «Ashabımız bize insaf etmediler.» dedi. Öte yandan Ebu Süfyan gelip:

- Ey Hübel yücel, dedi. Rasûlullah (s.a.v,) buyurdu ki:

- Siz de, Allah daha yüce ve daha üstündür, deyin. Ashab:

- Allah daha yüce ve daha üstündür, dediler. Ebu Süfyan:

- Bizim Uzza'mız var, sizin Uzza'nız yoktur, dedi. Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki:

- Siz de deyin ki, Allah mevlamızdır, sizin mevlanız yoktur. Sonra Ebu Süfyan dedi ki:

- Bugün, Bedir gününe karşılıktır. Bir gün bizim lehimize, bir gün­de aleyhi mi zedir. Bir gün üzülür, bir günde seviniriz. Bizim Hanza-la'mıza karşı sizin de Hanzala'nız gitti. Bizden falan adama karşılık, siz­den de falan adam gitti.

Rasûlullah (s.a.v.) dedi ki:

- Hayır, eşit değiliz. Bizim ölülerimiz Cennet'te diri olup Allah'tan rızıklanmaktadırlar. Sizin ölüleriniz ise Cehennem'de azap görmekte­dirler.

Ebu Süfyan dedi ki:

- Sizin ölülerinizden bazısının kulakları ve burunları kesilmiştir. Bu, bizim önde gelen adamlarımızın emri üzerine yapılmış bir iş değil­dir. Ben bunu yapmalarını ne emrettim, ne de yasakladım. Bundan ne hoşlandım, ne de tiksindim. Bu beni ne üzdü, ne de sevindirdi.

tbn Mesud dedi ki: «Ashab baktı ki, Hamza'nm karnı yarılmış, ciğe­ri çıkarılmış. Hind, o ciğeri alıp çiğnemiş ama yiyememişti. Rasûlullah (s.a.v.): «Hind, o ciğerden yedi mi?» diye sordu. Ashab: "Hayır" deyince Rasûlullah dedi ki: «Allah, Hamza'nm vücudunun hiçbir parçasını ateşe sokacak değildir.» Böyle dedikten sonra Rasûlullah (s.a.v.), Hamza'mn cesedini getirdi. Üzerine cenaze namazı kıldı. Ensâr'dan bir adam da ge­tirildi. Onun yanı başına konuldu. Onun üzerine de cenaze namazını kıl­dı. Ensâr'dan olan cenaze kaldırıldı. Hamza'nm cenazesi aynı yerde bı­rakıldı. Bir başka adamın cenazesi daha getirilip Hamza'mn yanma ko­nuldu. Onun da üzerine namaz kılındıktan sonra cenazesi kaldırıldı. Hamza'nın ki yine aynı yerde bırakıldı. Böylece o gün Hamza'nm üzeri­ne yetmiş kez cenaze namazı kılınmış oldu.»

« Son Düzenleme: 20 Mayıs 2008, 17:03:04 Gönderen: mystic »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Asrı Saadetteki Gazveler Uhud
« Yanıtla #8 : 20 Mayıs 2008, 16:56:51 »
kim cok kur´an okursa evvela onu kabre koyardi

Buharî'nin sahihinde de geçtiği gibi Rasûlullah (s.a.v.), Uhud savaşında iki ya da üç şehidi aynı mezara hatta aynı kefene koyarak defnedi­yordu. Müslümanlar, yaralı olduklarından her biri için ayrı ayrı mezar kazmak zor olduğundan Rasûlullah bu şekilde müsaade vermişti. Bu durumda şehidlerden hangisi daha çok Kur'ân bilgisine sahip ise önce onu mezara koyuyordu. Birbirleriyle arkadaş olan iki kişiyi aynı mezara defnediyordu. Nitekim Cabir'in babası Abdullah b. Amr b. Haram ile Amr b. Cemuh'u aynı mezara defnetmişti. Çünkü bunların ikisi arkadaş idiler. Rasûlullah, şehidleri yıkamadan, kanları ve yaraları ile defnet­mişti.

İbn İshak, Zührî kanalı ile Abdullah b. Salebe b. Suayr'dan rivayet etti ki: Rasûlullah (s.a.v.), Uhud gününde şehidlerin yanından ayrılır­ken şöyle demiştir:

«Bunlara ben şahidim. Allah yolunda yaralanan her bir yaralı kıya­met gününde yarasından kanlar akarak Allah tarafından diriltilecek-tir. Yarasından akan şey, kan renginde olacaktır. Ama misk kokusu sa-, çacaktır.»

« Son Düzenleme: 20 Mayıs 2008, 17:02:41 Gönderen: mystic »
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ynt: Asrı Saadetteki Gazveler Uhud
« Yanıtla #9 : 20 Mayıs 2008, 17:05:36 »
Bir-İ Maune Seriyyesi
 

Bu seriyye, hicrî dördüncü senenin safer ayında yola çıkmıştır. Mekhul'un garip bir ifadesine göre bu seriyye olayı, Hendek gazvesin­den sonra olmuştu.

Buharı, Ebu Ma'mer kanalı ile Enes b. Malik'in şöyle dediğini ri­vayet etmiştir:

«Rasûlullah (s.a.v.), kendilerine kurra denen yetmiş kişiyi bir ih­tiyaç için göndermişti. Bir-i Maune denen bir kuyu yanında Beni Sü-leym'den Ri'l ve Zekvan adında iki kabile bunlara saldırdı. Bunlar: «VAllahi bizim maksadımız size saldırmak değildir. Biz Rasûlullah'm bir iş için gönderdiği kimseleriz. Yolumuza devam edip gideceğiz.» de­dilerse de o kabileler bunları öldürdüler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), bir ay boyunca sabah namazlarında o iki saldırgan kabileye beddua etti. Kunut duası bu şekilde başladı. Daha önce kunut oku­mazdık.»

Buharî, Abdu'1-Ala b. Hammad kanalı ile Enes b. Malik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Ri'l, Zekvan, Usayye ve Beni Lihyan kabi­leleri, düşmanlarına karşı Rasûlullah'tan yardım istediler. Rasûlul­lah da Ensâr'dan yetmiş kişiyi onlara yardım için gönderdi. Bu yet­miş kişiye biz, zamanlarında kurra adım verirdik. Bunlar gündüz odun topluyor, geceleyin namaz kılıyorlardı. Bir-i Maune denen kuyunun yanına vardıklarında bunları yardım için istemiş olanlar, hıya­net ederek öldürdüler. Bu haberi alan Peygamber (s.a.v.), bir ay bo­yunca sabah namazlarında Ri'l, Zekvan, Usayye ve Beni Lihyan gibi Arap kabilelerine beddua ediyordu.»

Enes dedi ki: Biz, bunlar için Kur'ân okuyorduk. Sonra bu hüküm kaldırıldı. «Bizden kavmimize bildirin ki, biz, Rabbimize kavuştuk. O bizden razı oldu ve bizi hoşnud kıldı.»

Buharî, Musa b. İsmail kanalı ile Enes b. Malik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Rasûhıllah (s.a.v.), Ümmü Süleymın kardeşi Haram'ı yetmiş ki­şilik bir süvari birliği başında yola çıkardı. Müşriklerin başı Amir b. Tufeyl, Hz. Peygamberi üç yol arasında muhayyer kılıp şöyle demişti: Ya ova ve kır sakinleri senin, şehir ve köy halkı da benim olacak, ya senden sonra halifen ben olacağım veya Gatafan kabilelerinden bin­lerce ve binlerce kişi ile sana karşı savaşacağım.

Böyle dedikten sonra bir kadının evinde veba hastalığına yakala­narak şöyle demişti:

- Develerin hastalığı gibi bir hastalıktan ve falanca kadının evin­de yatarak mı öleceğim. Bana atımı getirin.

Böyle dedikten sonra atma binip çıktıktan sonra atın sırtında öl­dü.

Ümmü Süleym'in kardeşi Haram da askerlerinden birisi topal ol­mak üzere iki kişiyi yanma alarak ilerledi ve düşmana yaklaşınca ya­nındaki iki adama:

- Siz burada durun. Ben düşmanın yanma varayım, eğer bana te­minat verirlerse, yakın olduğunuz için hemen gelirsiniz. Vermezlerse arkadaşlarınızın yanma dönersiniz, dedi ve düşmana doğru ilerleyip onlara:

-  Size Rasûlullah'm emrini tebliğ edinceye kadar bana teminat verir misiniz? dedikten sonra onlarla konuşmaya başladı.

Onlar da içlerinden birine işaret ettiler. Adam, Haramın arkasın­dan gelip sırtına bir mızrak vurdu. Hadisin ravilerinden biri olan Hemmam diyor ki; Ona çok kuvvetli bir darbe vurmuş olmalı ki; Ha­ram (r.a.) yerinde donup kaldı ve:

- Allahu Ekber! Kazandım, Ka'be'nin Rabbine yemin ederim, dedi.

Haram'm arkadaşları onun sesini işitince, olay yerine gelip sava­şa giriştiler ve topaldan başka hepsi şehid düştü. Bir dağın başında vuku bulan bu olayda şehid düşenler hakkında «Biz ve bizi de hoşnud kıldı» mealinde bir ayet nazil oldu ama bu ayet daha sonra neshedil-di. Hz. Peygamber de bu olay üzerine otuz gün üstüste her sabah Ri'l, Zekvan, Beni Lihyan ve Allah ile peygamberine isyan eden Usayye kabilelerine beddua etti.»

Buharî, Hibban kanalı ile Enes'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:

«Haram b. Milhan, benim dayımdır. Bir-i Maune günü vurulduğu zaman kanım eliyle yüzüne ve başına serpti ve: "Ka'be'nin Rabbine yemin ederim ki, ben kazandım." dedi.»

Buharî, Ubeyd b. İsmail tarikiyle Hişam b. Urve'den rivayet ede­rek, Urve'nin şöyle dediğini nakletmiş tir: «Bir-i Maune seriyyesine katılan sahabeler öldürülüp de Amr b. Ümeyye ed-Damrî esir alındı­ğında Amir b. Tufeyl ona: "Bu kimdir?" diye sormuş ve yerde ölü du­ran kimseye işaret etmişti. Amr b. Ümeyye de: «Bu, Amir b. Füheyre'-dir.» demişti. Bunun üzerine Amir b. Tufeyl şöyle demişti:

«Öldürülmesinden sonra onun semaya kaldırıldığını gördüm. Öy­le ki, ben onunla yer arasında bir mesafe bulunduğunu gördüm. Son­ra yere indirildi.»

Bunların haberleri Peygamber (s.a.v.)'e ulaştırıldı. Şehid düştük­leri bildirildi. Peygamber (s.a.v.) de:

- Arkadaşlarınız öldürüldüler. Onlar Rablerinden şu dilekte bu­lunmuşlardı: «Rabbimiz, senden hoşnud olduğumuzu, senin de bizden razı olduğunu kardeşlerimize bildir.» demişlerdi.

Allah da onların durumunu Müslümanlara bildirdi. Bir-i Maune gününde öldürülenler arasında Urve b. Esma b. Salt ile Münzir b. Amr da vardı.»

Vakidî, Mus'ab b. Sabit kanalı ile Urve'den şöyle bir rivayette bu­lunmuştur: Urve, Bir-i Maune faciasını, Amir b. Füheyre'nin durumu­nu, Amir'in öldürüldükten sonra semaya kaldırılışını anlattıktan son­ra, onu öldüren kişinin Cebbar b. Sehna el-Kilabî olduğunu söylemiş­tir. Cebbar, onu mızrakla vurup öldürürken Amir: «Ka'be'nin Rabbine yemin olsun ki, ben kazandım.» demiştir.

Cebbar, bu hadiseden sonra bazı kimselere sormuş:

- Amir b. Füheyre öldürülürken «Kazandım» dedi. Bu sözü ile ne­yi kazandığım kasdetti?

Dediler ki:

- Böyle demekle o, Cennet'i kazandığını kasdetti. Cebbar:

- VAllahi doğru söylemiştir, dedi ve bu sebeple kendisi de sonra Müslüman oldu.

Musa b. Ukbe'nin, "Megazi"sinde Urve'nin şöyle dediği nakledil­miştir: «Amir b. Füheyre'nin cesedi bulunamadı. Öyle sanılıyor ki, o-nun cesedini melekler defnetmişlerdir.»

Yunus, İbn İshak'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: «Rasûlullah (s.a.v.), Uhud gazvesinden sonra Medine'de şevval ayının kalan kısmı ile zilkade, zilhicce ve muharrem aylarım geçirdi. Sonra safer aynıda yani Uhud'dan dört ay sonra Bir-i Maune seriyyesine katılan adamları bu seriyye için göreve gönderdi. Babam İshak b. Yesar, Muğire b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam ve Abdullah b. Ebi Bekir b. Muham-med b. Amr b. Hazm ile ilim erbabından diğer bazı kimseler bana şöy­le haber verdiler:

Ebu Bera Amir b. Malik b. Cafer b. Mulaibu 1-Esinne, Medine'ye Rasûlullah (s.a.v,)'m yanına geldi. Rasûlullah (s.a.v.) da onu İslâm'a davet etti. O, Müslüman olmadı. Fakat İslâm'dan da uzaklaşmadı ve şöyle dedi: Ya Muhammed, eğer ashabından Necid halkına birtakım adamlar gönderirsen ve onlar da onları, senin emrine davet etseler, umarım ki sana icabet ederler.

Rasûlullah (s.a.v.) da:

- Ben, Necid halkının ashabıma kötülük yapmasından korkarım, dedi.

Ebu Bera:

- Ben onların kefiliyim. Ashabını gönder de halkı İslâm'a davet et­sinler, dedi.

Rasûlullah (s.a.v.), Münzir b. Amr'ı -ki bu Münzir, Beni Saide'nin kardeşi olup kendisine ölüme süratli koşan kişi anlamına gelen «Mu-niku'l-Yemut» lakabı takılmıştır- ashabından ve Müslümanların ha­yırlılarından kırk kişi ile birlikte gönderdi. Bunların arasında şu kim­seler vardı: Harise b. Simme, Haram b. Milhan (Beni Âdiy b. Nec-car'ın kardeşidir.), Urve b. Esma b. Salt es-Sülemî, Nafî b. Büdeyl b. Verka el-Hüzaî, Amir b. Füheyre (Ebu Bekir es-Sıddık'm mevlasıdır.). Bunlar seçkin Müslümanlarla birlikte gönderildiler.

Onlar da gittiler ve Bir-i Maune'de indiler. Burası Beni Amir'in yurdu ile Beni Süleym'in arazileri arasındadır.

Ashab, kuyunun yanı başına indikleri zaman Haram b, Milhan'ı Rasûlullah (s.a.v.)'m mektubuyla birlikte Amir b. Tufeyl'e gönderdi­ler. Ona geldiği zaman o, onun mektubuna bakmadı ve hemen ada­mın üzerine saldırdı. Onu öldürdü. Sonra bağırarak onlara karşı Beni Amir'den yardım istedi. Onlar da onun çağrısına icabet etmeye yanaş­madılar ve: «Ebu Bera'nın ahdini asla bozmayız.» dediler. Ebu Bera, onlar için sözleşme ve kefalet vermişti. Bunun üzerine Amir, onlara karşı Beni Süleynı'den Usayye, Ri'l ve Zekvan kabilelerinden yardım isteyerek çağırdı. Onlar da onun bu çağrısına icabet ettiler. Çıkıp sa­habeleri kuşatma altına aldılar. Sahabelerin yüklerinin etrafında çember tuttular. Onlar da bunları gördükleri zaman kılıçlarım çekip savaştılar ve son neferlerine varıncaya kadar öldürüldüler. Allah, on­lara rahmet etsin. Sadece Ka'b b. Zeyd (Beni Dinar b. Neccar'm kar­deşi) müstesna hepsini öldürdüler, yalnız onu can çekişme halinde bı­raktılar. O da ölülerin arasından yaralı olarak kalkıp yola çıktı. Hen­dek gününde şehid olarak öldürülünceye kadar yaşadı. Allah ona rahmet etsin.

Kavmin merasında Amr b. Ümeyye ed-Damrî ile Beni Amr b. Avf tan olan Ensârh bir adam vardı. Bu iki kişi arkadaşlarının başına gelen musibeti ancak askerlerin çevresinde dolaşan bir kuştan anla­dılar ve: «VAllahi bu kuşta bir iş var,» dediler. Dönüp baktıklarında sahabelerin kanlar içerisinde olduklarını gördüler. Başlarına getiri­len ihanetler gözle görülüyordu. Bunun üzerine Ensârlı adam, Amr b. Ümeyye'ye: «Ne dersin?» diye sordu. O da dedi ki:

-  Rasûlullah (s.a.v.)'a varıp durumu kendisine haber vermemiz gerektiğini uygun görüyorum.

Ensârî dedi ki:

- Fakat ben, kendisinde Münzir b. Amr'ın öldürüldüğü bir yerden yüz çevirip ayrılmam ve bunu başka adamlara da bildirmem.

Böyle dedikten sonra kavimle savaştı. Nihayet öldürüldü. Amr b. Ümeyye'yi de esir aldılar. Mudar kabilesinden bir kimse olduğunu on­lara söylediği zaman Amir b. Tufeyl onu serbest bıraktı. Perçemini kesti ve anasının bir köle azad etme adağını yerine getirmek için de onu azad etti.

Amr b. Ümeyye çıkıp da Karkaraya vardığı zaman, ki burası Ka­nat vadisinin yamacmdadır. Beni Amir'den iki adam geldi. Bu iki adam onun bulunduğu gölgeliğe gelip konakladılar. Amirlerin Rasû­lullah (s.a.v.) ile yapmış oldukları bir antlaşma ve kefaletleri vardı. Amr b. Ümeyye bunu bilmiyordu. Onlar oraya indikleri zaman onla­ra:

- Siz kimlerdensiniz? diye sordu.

- Onlar da:

- Beni Amir'deniz, dediler.

Onlara mühlet verdi ve uyudukları zaman üzerlerine saldırıp on­ları öldürdü. O, Rasûlullah (s.a.v.)'m ashabının başına getirdikleri şeyden dolayı Beni Amir kabilesinden bir intikam alarak bunu yaptı­ğını zannediyordu.

Amr b. Ümeyye, Rasûlullah (s.a.v.)'m yanma gelip de olanları ona anlattığında Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

- Öyle iki adamı öldürdün ki, onların diyetlerini Ödeyeceğim. Sonra Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dedi:

- Bu, Ebu Bera'nın yaptığı bir iştir. Ben bunun yapılmasını iste­mezdim ve korkuyordum.

Ebu Bera'ya bu haberi verdi. Amir b. Tufeyl'in onun antlaşmasını bozması ve Rasûlullah'm ashabma onun sebebiyle ve eman vermesiy­le bu durumun başa gelmesi, ağrına geldi.

Hassan b. Sabit, Beni Ebi Bera'yı, Amir b. Tufeyl'e karşı kışkırta­rak şöyle dedi:

«Ey Beni Ümmü'l-Benîn, siz Necid halkının ulularından olduğu­nuz halde Amir'in, Ebu Bera'nm akdini bozarak onu hafife alması, si­zi korkutmadı mı? Hata ise, kasıt gibi değildir.

Şeref ve fazilet peşinde koşan Rebla'ya bildir ki, benden sonra ha­diselerin içinde ne icad ettin?

Baban savaşların babasıdır, Ebu Bera'dır. Dayın ise şerefli bir kimse olan Hakem b. Said'dir.»

İbn Hişam dedi ki: Şiirde geçen Ümmü'l-Benin'den kasıt, Ebu Be-ra'nın annesidir, ki, o da Amr b. Amir b. Rebia b. Amir b. Sa'saa'nm kızıdır.

İbn İshak dedi ki: Rebia b. Amir b. Malik, Amir b. Tufeylin üzeri­ne saldırdı ve süngü ile vurdu. Süngü, uyluğuna isabet etti, ama can alıcı noktaya değmedi. Atından düştü ve şöyle dedi:

- Bu, Ebu Bera'nm işidir. Eğer ben Ölürsem benim kanım, amca­ma aittir. Kanımın peşine düşmesin. Eğer yaşarsam ben ne yapacağı­mı bilirim.

Musa b. Ukbe dedi ki: Kavmin emiri Münzir b. Amr'dır. Mersed b. Ebi Mersed olduğu da söylenir.

İbn İshak'm anlattığına göre Hassan b. Sabit, Bir-iMaune facia­sında öldürülen sahabeler üzerine ağlayarak şöyle demiştir:

«Maune'de öldürülenlere az olmayan bir döküşle gözyaşlarını dök. Ölümleriyle sabahleyin karşılaşan Rasûlullah'm süvarilerine ağ-

Bir kavmin akdi sebebiyle onlar yok oldular. Hainlik ile iplerinin düğümü çözüldü.

Münzir'e yazık ki, yüz çevirdi ve ölümüne sabredip süratle gitti.

İşte o sabahınızda çokları isabet almıştır.

  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik