Gönderen Konu: Cemiyetin Yaralarına Merhem olan Vakıflar  (Okunma sayısı 4186 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Cemiyetin Yaralarına Merhem olan Vakıflar
« : 19 Ocak 2012, 11:27:56 »

Cemiyetin Yaralarına Merhem olan Vakıflar

İstanbul'da yardıma muhtaç insanlar (yaşlılar, talebeler, fakirler, yolcular, garipler v.s.) ile yardımları onlara ulaştıran müesseseler (câmiler, tekkeler, aşevleri, sebiller v.s.) ta fetihten itibaren vakıflar tarafından finanse edilegelmiştir.

İstanbul vakıfları tahrir defterine göre şehirde bulunan vakıfların (dükkân kiraları, han-hamam ve benzeri işletmeleri, arâzî icarları v.s.) dökümleri şöyledir:

(İlk verilen rakamlar 1546; ikinciler 1596 yılındaki adetleri gösterir.)

 - Ayasofya Vakfı 191, 345;
 - Mahmud Paşa Vakfı 152, 335;
 - Ali Paşa Vakfı 44, 76;
 - İbrahim Paşa Vakfı 106, 129;
 - Sultan Bayezid Vakfı 198, 319;
 - Ebu'l-Vefâ Vakfı 165, 306;
 - Sultan Mehmed Vakfı 372, 681;
 - Sultan Selim Vakfı 33, 90;
 - Murad Paşa Vakfı 119, 330;
 - Davud Paşa Vakfı 84, 264;
 - Mustafa Paşa Vakfı 65 227;
 - Topkapı Vakfı 13, 39;

Buradaki vakıf sayılarındaki artış, vakıf kârlarının işletmeye tahvîl edilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Meselâ, Sultan Selim Vakfı'nın 1546 yılında 33 olan vakıf geliri sayısı, 1596 yılında 90'a ulaşmaktadır. Belli ki Sultan Selim Hân hazretleri, hayatta iken kendi adına 33 adet vakıf tesis etmiş; vefâtından sonra ise mütevelli hey'et, bu 33 vakfın gider fazlasını yatırıma aktarıp, sözgelimi yeni dükkânlar satın alarak vakfı büyütmüşlerdir.

Yukarıdaki verilere göre İstanbul şehrinde, 1546 yılında 1594 adet; 1596 yılında ise, 3180 adet vakıf mevcut imiş. Düşününüz, böyle bir şehrin acaba aç ve açıkta kalan insanlarının sayısı, muhtaç durumdaki talebe adedi, fakirlikten dolayı tedâvi olamayan hasta durumu, kimsesiz kalmış yaşlıları şimdikine nisbetle ne kadardı?.. Düşünmeye değmez mi?!..

Fazilet Takvimi


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Baktığında İnsanı Gören Kurumlar: V A K I F L A R
« Yanıtla #1 : 30 Eylül 2014, 16:08:19 »
Baktığında İnsanı Gören Kurumlar: Vakıflar


Özel sektör gibi kamu sektörü de aslında insana baktığında bir kâr görür. Özel sektör, şahsi fayda sağlayan özel ihtiyaçları karşılar. Karşılığındaysa mal ve hizmetleri tüketenlerden “fiyat” adı altında bir bedel talep eder. Kamu sektörünün aldığı karşılık ise vergi ve harç gibi bedellerdir. Vakıf ise hiçbir bedel talep etmeden hizmet eden müesseselerdir.

Günümüz ekonomi anlayışına göre insan ihtiyaçları kamu sektörü ve özel sektör tarafından karşılanmaktadır. Kamu sektörü, devlet ve bağlı birimlerinden oluşmaktadır. Kamu sektörü sosyal fayda sağlayan adalet, savunma, eğitim gibi temel kamu hizmetlerini sunmaktadır. Bu hizmetlerin maliyetlerini ise vergi ve harç gibi cebre dayanan kamu gelirleri ile karşılanmaktadır. Dolayısı ile vakıf malının kamuya devredilmesi, karşılıksız hizmet veren bir kurumun artık karşılık talep eder hale gelmesi manasını taşır.

Piyasa ve kamu kesimi başarısızlıkları, insan ihtiyaçlarını karşılama konusunda bu iki sektörün yetersiz kalmasıyla sonuçlanmaktadır. Hal böyle iken hem şahsi ihtiyaçları hem de toplum ihtiyaçlarını karşılayacak üçüncü sektöre ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sektör, özünde vakıfların olduğu bir sektördür. Bu sektör insana baktığında onda kâr görmez, hizmet ve fayda görür.

Vakıf müessesesi

Vakıf kelimesi, Arabî lügatte “hapsetmek”, “alıkoymak” anlamlarına gelmektedir. Hukuki anlamı; “Allah rızası için bir malın devamlı olarak Allah’ın kullarının kullanımına tahsis etmek” demektir. Vakıf yerine kullanılan bir diğer kelime “habs” veya “hubs” kelimesidir. Allah yolunda gaziler için at vakfeylemek” veya “mutlak olarak mal vakfetmek” manalarına gelmektedir.

Vakıf müessesesi kaynağını kitabımız Kur’anı Kerim’den alan bir müessesedir. Vakfın Kur’anı Kerim’deki delili “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça tam hayra nail olamazsınız”. ( Al-i İmran Suresi, 92.Ayet ).

Vakfın Hadis-Şerif delili, “İnsanlar öldükleri zaman tabiatıyla amelleri kesilir; bunun üç istisnası vardır; birincisi sadakai cariye, ikincisi kendisinden sonra faideli bir ilim, üçüncüsü kendisine hayır dua eden evlattır.”(Riyazussalihin 3., 5.)

Ecdadımız bu emri ilahi ve hadisi şeriflerin gösterdiği istikamette ilerleyerek özü vakıf müessesesine dayanan devlet idareleri kurmuşlardır. Vakıflar, tarihimizde İslam medeniyetinin ulaştığı bütün coğrafyalarda, dallarıyla asırları gölgeleyen koca bir çınar gibi durmaktadır. Öyle ki memleket savunmasından eğitime kadar, şehirlerin inşasından hayvanların korunmasına kadar hayatın her cihetinde vakıflar kurulmuş, insanlara karşılıksız hizmetler sunulmuştur.

Sosyal ihtiyaçların karşılanmasında vakıf uygulamaları

Vakıf müessesesinin en yaygın olduğu alanlardan birisi, insanoğlunun günlük hayatında maruz kaldığı risklerin giderilmesi konusundadır. Modern bilim anlayışının “sosyal güvenlik” olarak ifade ettiği bu alanda fakirlerin gözetilmesi, kimsesizlerin korunması, hastaların tedavisi, borçluların borçlarının ödenmesi, yetimlerin ve dulların himayesi için vakıflar kurulmuştur. Bu vakıflara ilişkin bazı misaller aşağıda mevcuttur.

- Yavuz Sultan Selim Han’ın 947 H. (1540 M.) tarihli vakfiyesi; Her gün iyi cins undan 100 ekmek pişirilip fakir halka dağıtılması,

- Sivas’ta “Daru’r reha Vakfı’nın 1268 H. (1851 M.) tarihli vakfiyesinde; Hastalık ve benzeri afet ve olaylar nedeni ile geçim sıkıntısına düşerek ihtiyaç ve zaruret içinde bulunan yoksulların, yetimlerin ve dul hanımların ihtiyaçlarının giderilmesi,

- Manisa’da “Çakıroğlu Mehmet bin Hasan bin Mehmet Vakfı’nın 1316 H. (1908 M.) tarihli vakfiyesi; Talebelerin ders kitapları alınıp adı geçen köyün fakir, küçük öğrencilerine verilmesi, okuyan yetim çocukların yiyecek ihtiyacının karşılanması, bayram arifelerinde okuyan bu yetim çocukların giydirilmesi.

- Sivas’ta “Hattab İbni Saib Ahmet İbni Rahat Vakfı’nın 721 H. (1321 M.) tarihli vakfiyesi; Herhangi bir kaza veya bela sebebi ile borçlanma durumunda kalanlara kefil göstermek şartıyla borç verilmesi. Amalardan muhtaç olup da mahalle ve sokaklarda, çalışmayacak durumda olanlara yıllık 2050 dirhem tahsis edilmesi. Kadı ve Valinin hapsettiği kişiler için 120 dirhem ayrılarak bu paradan her ay hissesine düşen 10dirhem ile ekmek alınıp mahpuslara dağıtılması..

- İstanbul’da “Merhum Mevlâna Şah Ali Çelebi kızı Fatma Hatun Vakfı’nın 993 H. (1585 M.) tarihli vakfiyesi, Vakfeylediği evlerde fakirlerin ve dul hanımların oturması, adı geçenler otururken binada onarım gerekmesi halinde vakıfça bu onarımın yapılması.

- Konya’da “Abdullah oğlu Şazibey Ağa Vakfı’nın 828 H. (1424 M.) tarihli vakfiyesi, Gelip giden Müslüman fakirlerin konaklama ihtiyacını karşılamak üzere, sofa, mutfak, odunluk, birçok oda ve avludan oluşan bir konak yaptırılması.

- Kayseri’de “Abdullah oğlu Emir Alemüddin Vakfı”nın 500 H. (1106 M.) tarihli vakfiyesi, Kayseri’de bulunan fakirlere ve kimsesiz çaresizlere sarf edilmesi.

Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesi ve diğer vakfiyeler incelendiğinde, günümüzün refah devletlerinin büyük kaynaklar ayırarak çözmeye çalıştığı, buna rağmen yeterli başarıyı sağlayamadığı sosyal güvenlik hizmetlerinin sunumunda, bir kuruş kamu kaynağı kullanmadan kurulan vakıfların ne kadar önem arz ettiği anlaşılmaktadır. Vakıf sisteminin gönüllülük esasına dayanması ve zenginlerin ellerindeki kaynakların toplumun fakir kesimlerine dağıtılmasına vesile olması, gelir ve servetin dağılımını düzenlemektedir. Böylece zengin-fakir kesimler arasında çıkabilecek çatışmalar kendiliğinden azalacaktır.

Bugün küreselleşme olarak ifade edilen yeni ekonomik anlayış, çok uluslu şirketlerin ekonomik ihtiraslarına uygun olarak devam etmektedir. Fakat ne hazindir ki beraberinde fakirleşme, açlık, salgın hastalıklar, ekonomik krizler ve sosyal hayattaki bozulmalar da hızla yaygınlaşmaktadır. İşte tam bu noktada medeniyetimizin asli unsurlarından olan vakıf müessesesine olan ihtiyaç yeniden gündeme gelmektedir. Ancak buradaki muvaffakiyetin şartı dinimizin usullerine uygun vakıf sistemlerinin kurulup yaşatılmasının teminidir.

İnsanoğlunun hayatına hayat katan vakıf müessesemizin aslına uygun olarak devamının sağlanması temennisiyle.


Hilmi ERGİN | 03 Aralık 2012 | http://insanvehayat.com/baktiginda-insani-goren-kurumlar-vakiflar/