(1) Batı dillerinde karşılığı olmayan bir mefhum, çağdaşlaşma. Bu habis(2) kelimeyi, lügat hazinemizden tart etmedikçe(3) düşünce selâmetine ulaşamayız. Gerçi Avrupa da şuurumuzu bulandırmak için, nice lafızlar icat etmiş.
Ama hiçbir emperyalizm(4), çağı tek başına temsil etmek gibi abes bir iddiaya kalkışmamıştır. Hıristiyan dünyanın son keşfi azgelişmişlik. Asırlık hezimetlerin önünü almak için uydurulmuşa benzeyen bu sefil kelime müstağriplerimiz(5) tarafından hararetle benimsendi. Ne'de azgelişmiş, niçin azgelişmiş, kime göre azgelişmiş? Tarih sahnesine çıkan büyük medeniyetler birbirine eşit değerdedir ve Türk-İslâm medeniyeti bu medeniyetler içinde en parlak, en uzun ömürlü, en zinde medeniyetlerden biridir.
Medeniyetin tek ölçüsü vardır: İnsana verdiği değer. Türk-İslâm dünya görüşünde, insan, Tanrı'nın bir nusha-yı suğra'sıdır(6), tabiatın dışında imtiyazlı bir yeri vardır, bu itibarla mukaddestir. Türk-İslâm dünya görüşü, insan haysiyetine büyük değer veren, bu haysiyeti inancın ve düşüncenin bütün belirtilerinde görmesini bilen bir idraktir. Vazgeçilmez icapları: Adalet, eşitlik, hürriyet ve müsamahadır(7). Türk-İslâm medeniyeti bu idealleri gerçekleştirdikten sonra, her medeniyet için mukadder olan bir çöküş ve çözülüş merhalesine ulaşmıştır. Zaten Doğu'nun ve Batı'nın bütün büyük tarih felsefecileri medeniyetlerin, kavimlerin tarihinde böyle çıkış ve iniş merhaleleri olduğunu kabul ederler.
Demek ki, bizim için bir geri kalmışlık söz konusu değildir. Zirveye vardıktan sonra yükselecek başka irtifalar( olmadığı için, yürüyüşe devam etmek, ister istemez alçalmaktı. Batı'nın abeslerine itibar etmek bu alçalışı büsbütün hızlandırdı.Rodinson(9), çağdaş dünyayı sanayileşmiş ve sanayileşmemiş diye ikiye ayırıyor. Daha aydınlık yani daha ilmî bir sınıflandırış. Değer yargısı belirtmiyor, sanayileşmek iyi de olabilir kötü de. Daha doğrusu, sayısız mahzurları(10) olan bir mecburiyet-i elime(11). Azgelişmişlik yalanı ise sömürgecilerin kendilerine vesayet(12) hakkı kazandırmak için uydurdukları bir mahkumiyet kararı.
Ah bu Avrupa! İngilizler dünyanın en büyük medeniyetlerinden birini yok ederler; Hint'te kasırga gibi eser, tezgâhları söker, mabet taşlarını müzelerine aktarır, insanlığın yüzünü kızartacak zulümler icat ederler.Bu habasetler(13) insansever Marx'a(14) latifeler ilham eder: "Doğuda içtimai değişiklikler ancak Avrupa’nın istilası sayesinde gerçekleşebilir... Aferin İngilizlere, istikbalin büyük Hindistan'ını yaratmak, yani Hindistan'ı çağdaş medeniyete ulaştırmak için bu sıkıntılara katlandılar" der. Yine Marx'a göre "sanayi bakımından gelişmiş ülke, azgelişmiş ülkeye geleceğinin imajını sunar sadece".
Marx bunları niçin söylemiş? İngiltere'de kapitalizm(15) gelişmiş, sanayi inkılâbı(16) bütün ihtişam ve sefaletiyle ferman ferma(17), Almanya ise millî birliğini bile kuramamış henüz, sanayi alanında da geri mi geri. Yazar Alman okuyucusunun dikkatini çekmek istiyor konuya, sana anlattığım, kendi hikâyendir diyor, çünkü her toplum aynı merhalelerden geçecektir, yarın sen de İngiltere gibi olacaksın.
Bu hüküm çağdaş düşünceye Vico'nun(18) armağanı, Vico'nun ve Auguste Comte'un(19). Her ülkenin tarihi aynı istasyonlardan geçmek zorunda.
1- Kırk Ambar c.II. İletişimYayınları.İstanbul 2006. s. 29.
2- Habis: Kötü, alçak, soysuz (kimse).
3- Tart etmek: Tardetmek: Uzaklaştırmak, salmak.
4- Emperyalizm: Lügat manası şu: Bir devletin, başka bir devlet ya da devletler topluluğu üstündeki iktisadi, askeri, kültürel vb. egemenliği. Kelime ilk olarak 1860’larda Fransa’da III. Napoleon’un siyasi ve askeri egemenliğini karşılamak amacıyla kullanılmıştır. Daha sonra genelde büyük devletlerin rekabetini( askerî üstünlük cağlama çabaları, Afrika ve Asya’da yeni sömürge topraklarını ele geçirme yarışı gibi) anlatmak için kullanılan bir terim. Emperyalizm terimi günümüzde gelişmiş ülkelerin sömürge ülkeler üzerindeki hakimiyetini ifade etmek için kullanılmaktadır. Bir anlamda sömürgeciliğin eş anlamlısı haline gelmiştir.
5- Müstağrip: Sözlükler, "garibine giden, şaşakalan, şaşkın" diyor. Ancak, Cemil Meriç bu yaygın kullanımın dışında daha özel bir anlam yüklüyor kelimeye. Bilindiği gibi Doğu milletlerinin dil, kültür ve tarihi ile uğraşan Batılı kişilere "müsteşrik" diyoruz. Cemil Meriç, "Garp" kökünden Batı milletlerinin dil, kültür ve tarihi ile uğraşan doğulu kişileri "müstağrip" kelimesi ile niteler. Cemil Meriç'in müstağrip kelimesini "Batıcı, içinde taşıdığı aşağılık duygusu ve çeşitli alanlardaki kifayetsizliğinden dolayı körü körüne Batı’ya hayran, Batı taklitçisi kişi" olarak kullandığını söyleyebiliriz. Tıpkı şu satırlarda olduğu gibi: "Tanzimat sonrası Türk aydınına en çok yakışan sıfat müstağrip. Edebiyatımız bir gölge-edebiyat; düşüncemiz bir gölge-düşünce. Üç edebî nev’i itibardadır: Taklit, intihâl, tercüme."
6- Nusha-yı Suğra: Görüntünün aksetmesi.
7- Müsamaha: Çömertlik, el açıklığı, iyilikseverlik gibi manasına gelen Arapça “semâhat” kelimesinden türeme gözyumma, tahammül etme, katlanma vb. manaları karşılamak için kullandığımız bir kelime. Hoşgörü diye bir kelime uydurmuşlar müsamahayı karşılamak için. Bu uyduruk kelime lügatlerin en bahtsız kelimelerinden biri. Uyduruk kelimeye uyduruk bir anlam da yükledik. Siyasî ve dinî bir anlam.
8- İrtifa: Yükseklik.
9- Rodinson: Maxine Rodinson. (1914-2004). Fransız Marksist tarihçi ve sosyolog. İsrail ve Araplar, Marksizm ve İslam Dünyası gibi çok sayıda eseri mevcuttur. “Batıyı Büyüleyen İslâm” isimli eserini Cemil Meriç Türkçe’ye tercüme etmiştir.
10- Mahzur: Sakınca, engel.
11- Mecburiyet-i elime: Acı mecbûriyet
12- Vesayet: Vasilik, tavsiye. Bir ölünün vasiyetini yerine getirmek. Bir yetimin veya akılca zayıf, hasta olan bir kimsenin malını idare etmek. Sosyoloji alanında: Paternalizm. Çoğunlukla hakim durumda olan tarafın, kendi astlarıyla arasında ihtiyatlı ve gözetici bir ilişki kurmasını ifade eden bir terim.
13- Habaset: Kötülük, alçaklık.
14- Marx: Karl Marks (1818 – 1883). Alman filozof ve kuramcı. Komünizmin kurucusu.
15- Kapitalizm: Sermayenin ve servetin belli ellerde toplanarak,sermayedar ile sermayeyi arttırmayı hedefleyen işçilerin ayrı olduğu ve dolayısıyla işçinin sömürüldüğü sınaî, ticârî ve mâlî merkezileşmeyi esas kabul eden iktisâdî ve içtimâi doktrinin adı.
16- Sanayi İnkılâbı: İngiltere’de 18. Asrın ikinci yarısından 19.asrın ilk yarısına kadar olan dönemde gerçekleşen hızlı içtimaî, iktisadî ve teknolojik gelişmeleri anlatmak için kullanılan bir terim.
17- Ferman Ferma: Hüküm süren, emir buyuran, emreden.
18- Vico: Giambattista Vico: (1668-1744). Ünlü İtalyan düşünürü.
19- Auguste Comte: (1798-1857) Sosyoloji terimini türeten Fransız kuramcı. Diğer bir ifadeyle sosyolojinin kurucusu olarak kabul ediliyor. Saint Simonun öğrencisi. Hocasının çalışmalarını aşırdığı ve onları yayınlayarak şöhreti bulduğu yaygın bir görüştür. Daha geniş bilgi için bkz. Cemil Meriç, Saint Simon İlk Sosyalist İlk Sosyolog, İletişim Yayınları.
Harun ŞAHİN - 07 Aralık 2011 Çarşamba