Ahmet Şerif İzgören'in, "Avucunuzdaki Kelebek" isimli kitabindan;
Vehbi Koç, oğlu Rahmi Koç'a iki mektup verir; 'birini ben ölünce aç,
ikincisini de beni defnettikten sonra açarsın' der. Vefat ettiğinde Rahmi
Bey ilk mektubu açar. Mektupta, 'Oğlum, senden tek bir isteğim var; beni
çoraplarımla gömsünler'.
İmam tüm ısrarlara rağmen bu talebi kabul etmez. Rahmetli Vehbi Koç ister
istemez çorapsız defnedilir. Defin işlemi bittikten sonra Rahmi Koç ikinci
mektubu açar: 'Bak oğlum bir çift çorap bile götüremedim'.
"Bundan Üç dört yıl önce USA'da dünya spastikler olimpiyatı düzenleniyor.
Yüz metre yarışı; Down Sendromlu koşucular... Yarış başladığında
koşuculardan birinin ayağı takılıyor, düşüyor ve acıyla bağırmaya başlıyor.
Çok ilginç bir şey oluyor, diğer zihinsel engelli koşucular geriye
dönüyorlar ve düşen atleti kaldırıyorlar. Down Sendromlu bir kız, oğlanı
öpüyor: 'Bu onu iyileştirir' diyor. Kollarına girip teselli ediyorlar ve
hep beraber yürüyerek yarış çizgisini geçiyorlar.
Bize, 'başarı başarı' diye öğrettikleri şey belki de başarı değildir. Hani
şu eğitimler var ya, Amerikalılar'ın tüm üçüncü dünya ülkelerine
sattıkları... 'Birilerini modelle, onun yaptıklarını yap, sen de
başarırsın'... Acaba birbirini hırsla geçmeye çalışan bizler mi daha
insanız, yoksa düşen arkadaşlarını kaldırmaya çalışan engelliler mi? Belki
de o engelliler bizden daha gerçek bir hayatı yaşıyorlar. Biz, çok sahte,
tüketime ve birbirini ezmeye dayalı bir hayatı yaşıyoruz. Bize öğrettikleri
hayat, baştan sona sahtedir."
"Hayatı size Amerikan filmlerinin öğrettiği gibi yaşarsanız bittiniz. Çünkü
tüketmezseniz varolamazsınız ve o kültürde fiziksel özellikler her şeyin
önündedir."
"İnsanlar bir gün Tanrı katına çıkmışlar. 'Sana artık ihtiyaç kalmadı ey
Tanrı. Biz insan bile yapabiliyoruz'. 'Öyle mi, yapın da görelim' demiş
Tanrı.
İnsanlardan biri eğilmiş yerden insan yapmak üzere bir avuç toprak almış.
'Hoop' demiş Tanrı, 'kendi toprağınızdan, kendi toprağınızdan..."
***
"Bir akşam arkadaşlarım bize oturmaya geldiler. Yanlarında Fransız bir kız.
Kız, üniversitede ihtisas yapmak için ailesinden destek istemiş kabul
etmişler. Yalnız, "mirasından düşeriz" demişler. Kız bunu çok normal
görerek anlattı, biz gözlerimizi Singapur maymunları gibi açarak dinledik!
O yüzden bazen söylüyorum; o insanlarin öğretileri, felsefeleri ve
kitapları bana pek bir şey anlatmıyor. Kendi değerleriniz üzerinde
düşünmeniz ve onları belirlemeniz, benliğinizi fark etmenizi ve hayatınızla
ilgili karar vermenizi kolaylaştırır."
***
"Bir gelin kaynanasıyla hiç geçinemiyor. Araları o kadar kötü ki gelin
aktara gidip durumu anlatıyor: 'Onu mutlaka zehirlemeliyim ama bana öyle
bir zehir ver ki, kimse fark etmesin'
Yaşlı aktar geline bir toz vermiş. 'Bunu her gün yemeğine çok az karıştır,
fakat aranı çok düzgün tut, gülümse, iyi davran ki kimse senden
şüphelenmesin' demiş.
Kızgın gelin kaynanasının her yemeğine muntazam o beyaz tozdan karıştırıp,
bir ay ömrü kalan kaynanasına çok iyi davranmaya başlamış.
Aradan bir ay geçince tekrar aktara gelmiş gelin: 'Bu zehrin panzehirini
istiyorum. Zehirlediğimi anlamasın diye kayınvalideme farklı davranmaya,
gülümsemeye ve saygı göstermeye başladım. Bu sefer onun da bana tavrı
değişti, çok iyi bir insan oldu. Şimdi benim en iyi dostum. Onun ölmesine
müsaade edemem.'
Yaşlı aktar cevap vermiş: 'Panzehire ihtiyaç yok. Sana verdiğim zehir
sadece tuzdu. O bir parça tuz, bugüne kadar kaç insanın arasını düzeltti
anlatamam."
****
"Ayvalık'tayım, 2003 yazı. Kıyıda, bizi dalışa götürecek tekneyi
bekliyoruz. Üç genç kız yanımıza kadar geldi. Kızlardan biri topallıyor,
ayağının birini hep sürümek zorunda.
Durdular, bize Belediye Plajının olduğu yeri sordular. Biz de gösterdik;
bir kilometre ötede bir yer... Kızlardan sağlam olan ikisi: 'Yaaa hadi geri
dönelim, oraya kadar bu sıcakta yürünmez' diye fısıldandılar. Engelli olan
kız, 'Ne var bunda? Yürürüz' dedi...
Şaka gibi bir şey! Yürüme engelli olan kız, bizim gözümüzün önünde öbür
ikisini ikna etti, bize teşekkür etti ve devam ettiler. Biz gözlerimiz dolu
dolu onları seyrettik. Sizce hangisi daha engelli?
Hayatınızın zor anlarında güçtür mücadele ruhu. Ona sahipseniz hiç
korkmayın. Mücadele ruhunuz yoksa anlattığım her şeyi unutun, çünkü boştur
sizin için."
****
"Bir genç kız bilge adamı şaşırtmak istiyor. İki elinin arasına bir kelebek
koyacak ve bilge adama, 'avucumun içinde bir kelebek var, canlı mı ölümü?'
diye soracak. Ölü derse kelebeği salıverecek, canlı derse avucunu bastırıp
kelebeği öldürecek, bilge adam her ne derse tersini ispat etmiş olacak. Kız
kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatıyor: 'Avucumun içinde bir
kelebek var: Canlı mı, ölümü?'
Bilge adam cevap vermeden önce uzun uzun kızın gözlerinin içine bakıyor ve
cevap veriyor: 'Canlı da olması, ölü de olması senin ellerinde kızım, senin
ellerinde'...
"Orman müthiş bir hızla yanarken küçük bir serçe yolundaki gölden pençeleri
arasına su alıp ormanın üzerine bırakıyor ve tekrar göle uçuyormuş. Ormanın
yanışını çaresizlikle izleyen hayvanlardan biri gülümseyerek bağırmış: 'Ne
o, ormanı birkaç damla su ile mi söndüreceksin?' Serçe cevap vermiş: 'Benim
elimden gelen bu'...
Etrafınızda her şeyi para ve başarıya bağlayan bir sistem var. Oysa değerli
olan doğru bir amaç uğruna harcanan çabalardır."
you will be
d
as much as
you