Gönderen Konu: Ayakkabı Sanatçısı  (Okunma sayısı 3155 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ayakkabı Sanatçısı
« : 11 Mayıs 2015, 11:52:43 »

Ayakkabı Sanatçısı



Cumartesi günü başıma gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Önce o sabaha nasıl uyandım, onu anlatayım. Gözlerimi açtığımda annem karşımda duruyordu. Elindeki poşeti bana doğru uzatmış, kaşlarını çatmıştı. “Bu saate kadar uyunur mu?” diyordu. “Babanın bu saatte uyandığını hiç görmedim ben.”

Geç yattığım gecelerin sabahı annemden bu sözleri duymaya alışmıştım. Aslında çok de geç yatan biri değilimdir. Ayda en fazla üç gün. Ama geçen hafta öyle miydi? Neredeyse haftanın tamamı böyle geçti. Ah şu tez yok mu? Gece kuşu etti beni.

Annemin sözlerine alışmıştım; ama o elindeki poşet ne oluyordu, onu anlamadım. Bir ara uyku sersemliği ile hayal mi görüyorum yoksa bu manzara, gördüğüm rüyanın devamı mı diye düşünmedim değil. Gözlerimi ovuşturmama rağmen ne annemin çatık kaşları silinmişti gözümün önünden ne de bana uzattığı poşet kaybolmuştu.

Yataktan doğrulurken ne olduğunu anladım poşetin. “Ayakkabılarımı tamirciye götür.” diyordu annem. “Altından su alıyor bunlar.” Üstelik yarın olmaz, illa bugün diye ısrar ediyordu. Annemin ayakları hassastır. Yani öyle her ayakkabıyı giymez. Giydiğinden de vazgeçmez, vazgeçemez. Eh bir de yaşlılık tabi. insan yaşlandıkça eşyaya daha bir bağlanıyor galiba.

Fabrika malı ayakkabılar ya topuklarına vurur, ya tabanını ağrıtır. illaki usta bir ayakkabıcının elinde anneme özel olarak üretilen bir ayakkabı olacak. Bu poşettekileri de babam yaptırmıştı zaten. Hiç unutmuyorum, bir gün işten erken gelmiş, annemi özel bir polikliniğe götürmüştü. Tabi ben de peşlerine takılmıştım. Meğer bir ayakkabı ustası bulmuş babam. Adam özel sipariş üzerine çalışıyormuş. Hanım müşterilerini de anlaşmalı olduğu polikliniğe gönderiyormuş, alçıyla ayaklarının kalıbını alsınlar diye. Bir hafta sonra babam elinde bir kutu ile geldi. Annemin ilk defa bir ayakkabıyı gülerek giydiğini o gün görmüştüm. Daha sonra aynı ustadan ikişer sene arayla üç ayakkabı daha aldığımızı hatırlıyorum. Sonra ustanın öldüğünü söyledi babam bize. Şimdi bana uzattığı poşetteki o son ayakkabıları bu yüzden üç senedir giyiyordu annem.

Bütün bunları bildiğim için anneme “Bu devirde ayakkabı tamir ettirmek de neymiş, gıcır gıcır ayakkabılar vitrinleri süslerken, tamir ettirirken vereceğin paraya yenisini alırsın.” gibi cümleler söylemedim.

Sadece “Kime tamir ettireceğim?” diye sordum. “Dükkanı nerede?”

Cumartesi sabahını mükellef bir kahvaltı sofrasıyla değil, bir elimde ayakkabı poşeti diğer elimde zeytinli açma ile karşılaşmıştım. Ama anne sözü işte, başımın üstünde yeri var. Annemin tarif ettiği gibi Üsküdar çarşısındaki balıkçıları buldum. Sırtımı onlara verdim, ilk sağdan döndüm. Tarife göre karşımda iki katlı ahşap bir bina olacaktı. Değil ahşap, bina bile yoktu burada. Varsa yoksa, demir, kalıp, çimento… Çevre esnafa sordum. Taşındı dediler. Kimse nereye taşındığını bilmiyor. Sağ olsun biri insafa geldi herhalde, “Beşiktaş çarşısında bir ayakkabı tamircisi olacaktı.” dedi. “Tabi oraya kadar gitmeyi göze alırsan.” Beşiktaş dediğin ne kadar yer? Atladım vapura.

Beşiktaş çarşısında bir sürü esnaf var. Ama bizim ayakkabı tamircisini bilen yok. İşin garibi duyan da yok. Kime sorsam “Bir yanlışın olmasın?”diyor, “Burada ayakkabıcılar var, tamircisi değil.”

Sora sora Bağdat bulunurmuş. Ben de sora sora yeni bir adres buldum dolaşırken. Rota Eminönü. Beşiktaş’a gelmişken, Eminönü ne ki. Bindim tramvaya. Pek de kalabalıkmış. Ben hadi neyse de bu hengamede ayakkabıları kaybetmesek bari. Neyse sağ salim vardık köprüye.

Tahtakale’nin labirent sokaklarında ayakkabı tamircisi arayan tek kişi bendim herhalde. Herkes bana yardımcı olma telaşında. Hepsinin tarifi de aynı “Falanca caddeden hiç sapmadan yürü, bilmem kaçıncı soldan dön, orada kime sorsan gösterir.” Boncukçusu, iplikçisi, kornişçisi, perdecisi, gelinlikçisi, çeyizcisi bir yer tarif ediyor. Ama tamirciyi de bulduğum falan yok. Bir zaman sonra elimde ayakkabı poşetiyle başım döndü, bu kargacık burgacık sokakların arasında. Soluğu öğle namazını kılmak için Yeni Cami’de aldım. Bir abdest beni kendime getirdi.

Namaz çıkışı güvercinlerin arasında merdivenlerden inerken kendi kendime “Son olarak şu yemci teyzeye soracağım ayakkabı tamircisini.” dedim. “O da bilmiyorsa iskele şuracıkta, atlar vapura dönerim Üsküdar’a.”
Yeni istikametim Eyüp. Teyze adamakıllı tarif etti. İyi biliyormuş yerini. Hatta birkaç ayakkabı tamir ettirmişliği de varmış. Eli temiz bir ustaymış dediğine göre. İlk otobüse biniverdim. İçimde bir rahatlık. Sanki cumartesi gününe en başta bahsettiğim sofrada başlamışım da sabahtan beri sokak sokak gezen ben değilmişim gibi. Uzun zaman olmuştu Eyüp Sultan’ı ziyaret etmeyeli, her şeyde bir hayır vardır diye boşuna dememişler. Camiye vardım önce. Çıkışta ziyaretimi de yaptım. Sonra çarşının içinden Pierre Loti diye bilinen aslında büyük alim İdris-i Bitlisi sırtlarına doğru yürümeye başladım.

Teyzenin tarif ettiği adresi bulmam zor olmadı.

Üç katlı eski bir binanın bodrum katıydı burası. Kapı kilitliydi. Hava kararmaya başladığı için, iki elimi siper edip camdan bakmaya çalışırken yanıma birisinin yaklaştığını fark ettim. Aynı anda birbirimize baktık. “Burada bir ayakkabı tamircisi varmış, biliyor musunuz?” demeye kalmadan, adam “Bu dükkan kiralık mı?” dedi. “Ayakkabı tamiri ile uğraşıyorum, kiralamak istiyorum da.” O an adamın boynuna sarılabilirdim. Allah’a şükür, dedim. “Ben ev sahibi değilim ama boş görünüyor.” dedim. “Ama eskiden burada bir ayakkabı tamircisi varmış.”

Ardından sabahtan beri yaşadıklarımı bir bir anlattım. O da ne diyeceğini bilemedi. Oğlu liseyi kazanmış, onunla birlikte bunlar da tası tarağı toplayıp gelmişler İstanbul’a. Elbet bir dükkan bulurum diye düşünmüş. Bir haftadır hangi boş dükkana sorduysa ayakkabı tamircisi olduğunu duyunca kiralamaktan vazgeçmiş mal sahipleri. Kebapçı olsaymış, kasap olsaymış, hatta fırıncı olsaymış verirlermiş. Kusura bakmasınmış.

Ayaküstü epey dertleştik. Kısa sürede ahbap oluverdik. Birlikte o boş dükkanın sahibini bulduk. Kira için anlaştık, hatta beraberce pazarlık bile yaptık. Beni evine davet etti. Alet edevat evdeymiş. Annemin ayakkabısını yarım saatte tamir etti.

Tam bir ayakkabı sanatçısıydı. Teşekkürler ve “yine görüşürüz”lerle zor ayrıldım evden.

Eve geldiğimde ışıklar kapanmıştı. Çok yorulmuştum. Ayakkabıları yerine bırakıp çıt çıkarmadan odama gidiyordum ki annemin sesini işittim: “Bu saate kadar neredesin sen? Çabuk yat bakayım, yarın erken kalkıp beni Karacaahmet’e götüreceksin. Uzun zaman oldu babana gitmeyeli.”


Erhan GENÇ | 01 Mayıs 2015 | http://insanvehayat.com/ayakkabi-sanatcisi/


Çevrimdışı omur

  • ömür
  • yazar
  • ****
  • İleti: 651
Ynt: Ayakkabı Sanatçısı
« Yanıtla #1 : 12 Mayıs 2015, 18:38:47 »
Bu zamanda böyle evlatlar varmıymış hala..
Çok duygulandım. 😢