Gönderen Konu: Bal ve Faydaları  (Okunma sayısı 28058 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Hâsıl-ı Kelam

  • Moderatör
  • yazar
  • *****
  • İleti: 678
Bal İle Tedavi
« Yanıtla #15 : 05 Aralık 2010, 20:38:01 »

Bir hadîs-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Sizin için şifa iki şeydedir: Bal ve Kur’an.”(İbn-i Mâce, Tıbb 7)

Bal ile tedavi konusunda Kütüb-i Sitte kitaplarında birçok hadis varit olmuştur. Nitekim konu ile ilgili olarak Müslim, Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’dan şöyle bir rivayette bulunmaktadır:

Bir adam Rasûlullah (s.a.v.)’e gelerek;

- "Kardeşim ishal oldu (ne yapayım?)" diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.);

- "Ona bal (şerbeti) içir!" buyurdu. Adam içirdi. Bilahare aynı şahıs tekrar gelip;

- "Ben bal (şerbeti) içirdim. Ancak, bu onun ishalini artırmadan başka bir şeye yaramadı." dedi. (Adamın bu gidip gelmeleri) üç kere tekrar etti. Sonunda Rasûlullah (s.a.v.); "Allah doğru söyledi. Kardeşinin karnı yalan söyledi (hata etti)" buyurdu. Sonra bir kere daha içirdi. Bu sefer kardeşi iyileşti."(Buhârî, Tıbb 4)
Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu son sözden muradı; “Onda insanlar için şifa vardır.”(en-Nahl, 16/69) âyet-i kerimesidir.

Peygamberimiz’in yalanı kardeşinin karnına nispet etmesi ise mecazdır. Çünkü yalan, söze mahsustur. Kardeşinin midesine bal, kâr etmeyince yalan isnat etmiştir. Nitekim Araplar, “kezib” kelimesini “hata ve fesat” manasında da kullanırlar.

Bir diğer hadiste ise şöyle buyurmuşlardır: “Bal şerbetinden daha üstün bir ilâç bulunmaz.”(el-Menavî, Feyzü’l-Kadîr, V, 454)

Enes b. Mâlik (r.a.) ise; “Peygamber (s.a.v.) hasta olduğu zaman, ağzına bir avuç çörekotu atar, üzerine de su veya bal şerbeti içerdi.” demiştir.(Mecmau’z-Zevâid, V, 87)

Balın Tedavide Kullanılması

Tedavi için balın en iyi ilaç olduğunda bütün tabipler ittifak halindedirler. Çünkü bal;
Midedeki fazlalıkları dışarı atar.

Vücuda kuvvet verir.

Mideyi kuvvetlendirir.

İştahı açar.

Yaşlılar ve balgam tükürenler için faydalıdır.

Bal ile göze sürme çekmek göz kararmasını giderir.

Bal ile dişleri fırçalamak diş etlerini korur ve dişleri beyazlatır.

Mideyi, bağırsakları, böbrekleri ve mesaneyi temizler.

Bal yemek insanı gençleştirir, ruhu kuvvetlendirir, güzel ve düzgün konuşmaya vesile olur.

Bal bütün hastalıklara şifa mıdır?

Bu konuda iki görüş vardır. Bazı bilim adamları bütün hastalıklar için şifadır derken, bir kısmı da bazı hastalıklar için şifa olduğunu söylemişlerdir. Bazılarına göre de bal, Kur’ân-ı Kerim’de şifalardan bir şifa olarak vasıflanmıştır. Bu ise “bal, bazı hastalıklar için şifadır” anlamında değildir. Şifa niyetinde bulunan herkes için şifadır, yeter ki şifa Allah Teâlâ’dan istenmiş olsun.

Balın faydalı olduğu bazı hastalıklar

Bal, böbrekler ve karaciğer için gayet faydalıdır. Çünkü balın hazmı kolay, artığı ise yoktur.

Bal, yara ve iltihaplı yaralara merhem gibi sürülürse gayet faydalıdır.

Bal, ateş yanığı olan yerlere gerek sade olarak ve gerekse başka bir madde ile karıştırıldıktan sonra merhem gibi sürülürse gayet faydalıdır.

Balın nar ile birlikte devamlı olarak -belirli bir miktarda- yenilmesi, kalp hastalıklarına karşı pek faydalı bir ilaçtır.

Bal, midenin en güzel dostudur. Hatta bal, tüm vücudun dostudur. Bal, mide yaraları (ülser) için çok faydalıdır.

Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (r.anhümâ), vücudunda herhangi bir yara, çıban vs. gibi bir şey çıktığında üzerine merhem olarak bal sürerdi.

Bal, süt, un ile yapılan telbine çorbası hastaya içirilirse kalbini ferahlatır, sıkıntısını giderir.

Hz. Ali (r.a.); “Helal para ile alınan bal, yağmur suyu ile karıştırılıp içilirse, birçok hastalık için şifadır.” demiştir.

Bal, yatağını ıslatan çocuklar için gayet faydalı bir ilaçtır.

Balda bulanan maddeler
Su % 18,
Meyve şekeri % 40,
Üzüm şekeri % 34,
Kamış şekeri, arpa şekeri ve diğer şekerler % 0,4,
Protein maddeleri % 0,3,
Madeni tuzlar % 0,2,
Diğer maddeler % 7,1 dir.

Hz. Allah (c.c.), balda saydığımız bunca şifadan başka şifalar da yaratmıştır. Ayrıca yılanın zehrine şifa gizleyen Cenâb-ı Allah, bal arısının zehirli iğnesine de şifa saklamıştır. Bal arısı iğnesi, zehirli olmakla beraber az miktarda kullanılması, bazı hastalıklar için şifadır. Mesela bal arısının zehirli iğnesi, vücuttaki ağrı sızı, mafsal ağrıları, romatizma, siyatik, bel ve ayak ağrıları için, ciltteki çıban ve sivilceler için gayet faydalıdır.

Hüsamettin BOLAT-Rehber

Faydalanılan Eserler:
1. DAVUDOĞLU Ahmet, Sahih-i Müslim Terc. ve Şerhi, Sönmez Neşriyat.
2. KARABULUT Ali Rıza, Tıbb-ı Nebevî Ansiklopedisi, Mektebe Yay.
3. VEFA Lokman, Peygamberimiz’den Hastalara 99 Tavsiye, Beyda Yay.
4. Bağdâdî, et-Tıbbu’n-Nebevî, Beyrut.
5. Abdulkerim Necip el-Hatip, Aselü’n-Nahl.
6. M. Muhammed Haşim, el-Edviyye ve’l-Kur’ânu’l-Kerim.

Nefsinle değil, kalbinle düşün ve karar ver!

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
'Deli bal' ağrıyı önlüyor
« Yanıtla #16 : 25 Ocak 2011, 01:18:12 »
'Deli bal' ağrıyı önlüyor
 
Karadeniz'de 'deli bal' olarak bilinen balın, yapılan deneylerde ağrı kesici etkileri olduğunu belirledi. Ama yalnızca 1 çay kaşığı...

Karadeniz Teknik Üniversitesinde (KTÜ) bilim adamları, özütündeki grayanotoksin nedeniyle zehirleyici etkiye sahip olduğu için Karadeniz'de ''deli bal'' olarak bilinen balın, fareler üzerinde yaptıkları deneylerde ağrı kesici etkileri olduğunu belirledi.

Bilim adamları, balın, epilepsi ve şeker hastalığı ile cinsel gücü artırıcı, tansiyonu düşürücü, nabzı yavaşlatıcı etkileri olup olmadığını da araştırdıkları ''deli bal''ın günde 1 çay kaşığı tüketilmesi, fazlasının zehirlenmeye hatta ölüme yol açabileceği uyarısında bulundu.

KTÜ Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Abdülkadir Gürbüz, yaptığı açıklamada, ''bal tutması'' veya ''deli bal'' zehirlenmesinin, Karadeniz kıyısı boyunca uzanan yaşam alanlarında geçmiş yıllardan beri bilindiğini, ''deli bal''ın yörede ''kestane balı'' olarak da adlandırıldığını belirtti.

Kestane balının hak arasında birçok sağlık sonununa iyi geldiğinin söylendiğini ifade eden Gürbüz, ''Bu nedenle deli bal olarak da bilinen kestane balı özellikle yörede yaygın şekilde tüketiliyor. Biz bunun bilimsel temeli olup olmadığını araştırıyoruz. Bu konular hakkında laboratuvar çalışmalarımız yürüyor. Elimizde önemli veriler var, ancak tamamlanmış çalışma henüz yok. Elimizdeki verilerden bazıları olumlu yönde. Ağrı kesici özelliği konusunda yaptığımız çalışmalarda ağrının üzerinde önleyici olduğuna dair elimizde bilgiler var'' dedi.

TARİHTEKİ İLK BİYOLOJİK SİLAH; ''DELİ BAL''

Abdülkadir Gürbüz, Karadeniz Bölgesinin denize bakan yamaçlarındaki bitki örtüsünden elde edilen balların bir kısmının insanları zehirlediğine dair gerek efsanevi gerekse anonim bilgilerin kuşaktan kuşağa aktarıldığını söyledi.

''Deli bal'' zehirlenmesinin ilk defa MÖ 401'de Atinalı tarihçi ve ordu komutanı Xenephon tarafından tanımlandığını ifade eden Gürbüz, ''Xenephon, 'Anabass' adlı eserinde Pers Kralı Ataxerses II'ye karşı yapılan bir seferde, Türkiye'nin Doğu Karadeniz bölgesinde konakladıkları yerde deli bal yiyen askerlerin zehirlendiğini rapor etmiştir'' diye konuştu.

Gürbüz, Xenophon tarafından ''deli bal'' zehirlenmesinin, şu şekilde aktarıldığını anlattı:

''Onların arzularını kışkırtan tek şey içleri bal ile dolu sayısız peteklerdi. Ballardan tadan askerler ishal ve kusmadan harap düştüler ve bacaklarının üzerine kalkamaz hale geldiler. Sarhoş olmuş, delirmiş ve ölümün kapısında yere kapaklanmış şekildeydiler. Yüzlercesi yere yığılıp kaldı. Ertesi gün ise hiçbiri ölmedi ve hemen hepsi balı yedikleri saatten tam bir gün sonra aynı saatte güçlerini toplamaya başladılar. 3 ve 4. gün bacakları üzerinde durur hale geldiler.''

Yine deli balın MÖ 67'de Kral Mithradates IV tarafından Kuzeydoğu Anadolu'da Pompeyin ordularına karşı kullanıldığını belirten Gürbüz, ''Başdanışman, Yunanlı tabip Kateus'un tavsiyesi üzerine, ilerleyen Romalıların yolu üzerine içi deli bal ile dolu petekler yerleştirilmiş ve taktiksel bir geri çekilme yapmıştır. Bu peteklerden yiyen Romalılar bitkin düşerek kolayca etkisiz hale getirilmiş. Bu olayda görülmektedir ki deli bal, tarihte kullanılan ilk kimyasal silahtır'' dedi.

''ZEHİRLENMELERDE ALINAN BAL MİKTARI 5 İLE 30 GRAM''

Gürbüz, arıların ''deli bal''ı komar çiçekleri ile zifin çiçeklerinin özütlerinden elde ettiklerini ifade ederek, ''Bu çiçekler, Anadolu'da Karadeniz'e kıyısı olan bütün yüksek alanlarda mevcut. Mayıs sonu itibariyle yaylalar rengarenk komar ve zifin çiçekleriyle kaplanıyor. Bu çiçeklere konan arıların yaptığı baldaki çiçeklerin özütünde grayanotoksin adlı kimyasal sebebiyle, bal zehirleyici etki gösterebiliyor. Zehrin etkisi söz konusu çiçeklerin açtığı dönemdeki hava şartlarıyla da ilgili. Şayet çiçeklerin açtığı ilk günlerde yağmur yağarsa grayanotoksin etkisi azalıyor. Dolayısıyla çiçeklerden üretilen balın da tüketicileri zehirleme ihtimali düşüyor'' diye konuştu.

Deli balın herkeste zehir etkisi meydana getirmeyebileceğini belirten Gürbüz, şunları söyledi:

''Fakat büyük çoğunluk baldan etkilenir. Zehirlenme tansiyonun düşmesi ve kalbin yavaş çarpması en sık görülen belirtilerdir. Bu iki bulgu zehirlenmeye maruz kalanların yüzde 90'ından fazlasında gelişir. Diğer sık görülen semptomlar terleme, sersemlik ve bilinç değişikliğidir. Ani şuur kaybı, çift ve bulanık görme, salya üretiminin artması görülebilir. Bildirilmiş olguların hemen tamamında kardiyak ritm sorunu bildirilmiştir.''

Zehirlenmelerde ortalama alınan bal miktarının 5 ile 30 gram olarak rapor edildiğine dikkati çeken Gürbüz, ''Semptomlar alımdan sonra 20 dakika ile 2 saat içerisinde başlar. Alınmış bir çok bal örneğinde keskin, yakıcı bir tat vardır. Hafif zehirlenmelerde 2-6 saat gözlemden sonra hasta güvenli bir şekilde taburcu edilebilir. Tedavi edilmemiş ciddi zehirlenmelerde önemli semptomlar ve belirtiler en geç 24 saat içinde kaybolur. Bu sürenin sonuna kadar tüm bulgular normale döner'' diye konuştu.

Gürbüz, deli bal zehirlenmesi, tanısı, tedavisi, alternatif tıpta kullanım nedenlerinin artık modern tıbbın bulguları ışığında daha iyi anlaşılmaya başlandığını anlatarak, ''Hekim zehirlenmeden şüpheleniyorsa, hastadan gün içinde ne yediğine dair detaylı bilgi almalıdır. Yerel marketlerden alınmış işlenmemiş bal tüketip tüketmediği sorgulanmalıdır. Şüpheli ballardan, polen ve toksin tespiti için örnek alınmalıdır. Zehirlenmiş hastalar uygun sıvı desteği ve atropine genelde iyi cevap verirler'' dedi.

''BİR ÇAY KAŞIĞI BAL İNSANA YARAR SAĞLAR''

Doç. Dr. Abdülkadir Gürbüz, Acil Tıp Anabilim Dalı, Fizyoloji Tıp Anabilim Dalı ve Biyoloji Anabilim Dalından da görevlilerin yer aldığı ekiple, ''deli bal''ın ağrı, epilepsi, şeker hastalığı ve cinsel güç üzerine etkilerini araştırdıklarını söyledi.

Fareler üzerinde yürüttükleri çalışmalarda somut bilgilere henüz ulaşmadıklarını ifade eden Doç. Dr. Gürbüz, şunları kaydetti:

''Ama önemli gelişmeler elde ettik. Alternatif tıpta kullanılan verileri artık tıp tarihinde yerini almasını istiyoruz. Dünyada sadece bu bölgede olan ve cinsel gücü artırdığını tespit için çalışmalarımız devam ediyor. Bir çay kaşığı deli bal insana yarar sağlar, fazlası ise zehirlenmeye hatta ölüme bile götürebilir.''

ZEHİRLENME HALİNDE YAPILMASI GEREKENLER

Karadeniz'de üretilen her balın bu özellikte olmadığını da belirten Gürbüz, şunları kaydetti:

''Balın kişiyi tuttuğu anlaşıldığında, tansiyonu düşmüşse ayakları yukarı kaldırılmalı ve en kısa zamanda hastaneye getirilmesi gerekir. Hastaya serum desteği sağlanması ve ''Atropin'' adlı ilacın verilmesi gerekir. Bilinçsizce tüketim ölüm derecesinde sorun yaratabiliyor. Bunu halk sağlığı sorunu olarak ele alıp önlemlerin alınması gerekir.''

Gürbüz, Karadenizde her yıl 5-10 bin vakanın baldan kaynaklı zehirlenmeye maruz kaldığını tahmin ettiklerini sözlerine ekledi.

iyibilgi
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Arılar neden yok oldu?
« Yanıtla #17 : 25 Nisan 2011, 01:04:06 »
Arılar neden yok oldu?

Arıların Katili Tarımda Kullanılan Kaçak Kimyasallar

Bal üretiminde dünyada ikinci sırada yer alan Türkiye'de, son beş yılda yaşanan toplu ölümler sebebiyle 100 binden fazla arı kolonisi yok oldu.
 
Bu durumu araştıran Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi'nde görevli bilim adamları, katilin, Tarım Bakan- lığı'nın yasakladığı, ancak çiftçilerin kaçak olarak kullandığı kimyasal ilaçlar olduğunu tespit etti.

Bunun üzerine harekete geçen bakanlık, tohum ıslah projesi başlattı. 120 bin koloni arının yaşadığı Trakya'da 10 bin koloni arı korumaya alındı. Çiftçilere, üniversitede eğitim verilmeye başlandı.
 
Namık Kemal Üniversitesi'nin 5 yıllık araştırması, arı ölümlerinin ayçiçeği tohumuna uygulanan 'imidacloprid' adlı maddeden kaynaklandığını ortaya koydu. Tohumu haşerelerden koruyan maddenin, çiçeğe konan arıları zehirlediği belirlendi.

Söz konusu kimyasal, ekosisteme zarar verdiği için hâlihazırda Türkiye dâhil dünyanın birçok ülkesinde yasak. İmidacloprid'in bal arıları üzerinde zehir etkisi yaptığının kesinleştiğini belirten arı uzmanı Yrd. Doç. Dr. Devrim Oskay şu bilgiyi veriyor: "Bu kimyasala maruz kalan arılar hemen ölmüyor. Salgı sistemi bozulup yön bulma yetenekleri kayboluyor."
 
Sorunu masaya yatıran Namık Kemal Üniversitesi, Tarım Bakanlığı, Arı Yetiştiricileri Birliği, Ziraat Odası ve Önder Çiftçi Derneği'nin katıldığı toplantıda arıların kurtarılması için acil eylem planı hazırladı. Türkiye genelinde çiftçilerin zararlı kimyasalları kullanmaması için bilinçlenme kampanyası ve kayıpların en çok yaşandığı Trakya'da tohum ıslah çalışması başlatıldı.

Bu çerçevede 'Trakya arısı' olarak bilinen 'Karniol' için koruyucu bir alan oluşturuldu. Yalıtılmış alanda arıların direncini geliştirme uygulamasına geçildi. Çiftçileri bilinçli üretim dersleri için üniversiteye davet ettiklerini kaydeden Rektör Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü de uyarıda bulundu: "Zehirli kimyasalların kullanımı acilen önlenmeli. Bitkisel üretimde verimliliği yüzde 40 artıran tozlaşmayı sağlayan arıların yok olması, tarımı da olumsuz etkileyecek."
 
Kaynak: Zaman Gazetesi
〰〰〰〰🐠

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Bal ve Faydaları
« Yanıtla #18 : 16 Mayıs 2011, 00:00:01 »
Peygamberimiz SallAllahu aleyisselatü vesselam buyuruyorlar'ki: Helal bir para ile satın alınan bir bal,yağmur suyu ile karıştırılıp içilerse,her hastalığa şifa olur.

(Deylemi)
Fazilet Takvimi 07-08-1993

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Alerjiye Ballı Tedavi
« Yanıtla #19 : 03 Haziran 2011, 15:23:14 »
ALERJİYE BALLI TEDAVİ

Alerjik hastalıklar için modern tıp dışı tedavi yöntemleri değerlendiren plasebo kontrollü-randomize araştırmaların sayısı çok azdır.

Bunlar ilaç endüstrisinin esiri olmuş modern tıp mensupları tarafından üzerinde bir saniye bile düşünülmeden, herhangi bir araştırma yapmaya gerek duyulmadan peşinen “tu-kaka” edilir.

Oysa yüzlerce hatta bazıları belki binlerce yılın tecrübelerinden süzülerek günümüze kadar ulaşmış modern tıp dışı tedaviler içinde pek ala bugün kullanılan ilaçların yerini alabilecek olanlar çıkabilir.

Ben bu modern tıbbın kabul etmediği geleneksel tedavi yöntemlerine körü körüne karşı değilim. Bu yöntemler içinde mantığa ve bilime aykırı olmayanların ilaç araştırmalarında kullanılan bilimsel yöntemlerle incelenmesi ve bunlar hakkında araştırma sonuçlarına göre karar verilmesi gerektiğine inanırım.   

Finlandiyalı bilim adamları da benim gibi düşünmüşler ve halk arasında çok itibar gören “balın alerjik göz nezlesi ve saman nezlesi belirtilerini hafiflettiği” şeklindeki geleneksel tedavi yaklaşımını bilimsel yöntemlerle değerlendirmişler (1).

Araştırmada bala huş ağacının polenlerinin eklenmesiyle elde edilen “huş poleni balı” ile standart balın alerji mevsimi başlamadan önce kullanılmasının huş polenine alerjisi olanlardaki etkileri incelenmiş.

Ortalama yaşları 39 olan ve bir doktor tarafından huş poleni alerjisi teşhisi konmuş olan 44 hasta 2008 kasım ayından 2009 mart ayına kadar artan miktarlarda ya huş poleni balı veya standart bal yemişler.

Ortalama yaşları 36 olan ve mutad alerji ilaçlarını kullanan 17 hasta ise kontrol grubu olarak alınmış.

Hastalar her gün göz ve burunla ilgili olan şikâyetlerini ve varsa diğer şikâyetlerini ve kullandıkları ilaçları her gün kaydetmişler.

Araştırmayı 50 hasta tamamlamış.

Sonuç: 2009’ da huş polenlerinin atmosfere yayıldığı dönemde “huş poleni balı” yiyenlerin şikâyetlerinin kontrol grubuna göre yüzde 60 oranında az olduğu, hiç şikâyetlerinin olmadığı gün sayısının iki misli fazla olduğu, ağır belirtilerin olduğu günlerin yüzde 70 oranında daha az olduğu ve antihistaminik ilaç kullanımının yüzde 50 daha az olduğu belirlenmiş.

Buna karşılık huş poleni balı yiyenlerle standart bal yiyenler arasında bir farklılık belirlenmemiş ama huş poleni balı yiyenler standart bal yiyenlere göre daha az ilaca ihtiyaç duymuşlar.

Netice: Huş poleni mevsiminden önce huş poleni balı yiyenlerin şikâyetlerinin sadece klasik alerji tedavisi görenlere göre çok daha iyi, standart bal yiyenlere göre ise kısmen daha iyi kontrol altına alındığı sonucuna varılmış.

Finlandiyalı bilim adamları bunun bir ön-çalışma olduğunu ama elde edilen sonuçların balın huş ağacı polenlerine alerjisi olanlarda tamamlayıcı bir tedavi olarak işe yarayabileceğini gösterdiğinin söylüyorlar.

Yorum

BİR: Bu araştırma bilimsel yöntemlere göre yapılmış olsa da gene de pek çok eksikleri var. Araştırmanın plasebo kontrollü olmamasını, hasta sayısının azlığını, araştırmanın hastalar tarafından bildirilen şikâyetlere göre değerlendirilmesini önemli eksik ve kusurlar olarak görüyorum.

Araştırmada hiçbir objektif parametrenin olmaması da sonuçların güvenilirliği konusunda ciddi şüpheler yaratıyor.

Sadece bu araştırmaya dayanarak balın alerji tedavisinde işe yaradığını söylemek doğru olmaz.

Zaten daha önce yapılan bir araştırmada da balın böyle bir etkisinin olmadığı sonucuna varılmıştı (2).

İKİ: Artan miktarlarda bal yemenin bir çeşit aşı işlevi yaparak alerji belirtilerini gidermesi mantıklı olsa da ağızdan alınan polenlerin bağırsaklarda parçalanacağı düşünülürse bunun bir aşı gibi etki etmesi beklenemez.

Şayet bu tedavi polenlerin mide-bağırsak sistemine girmeden solunum yoluyla veya damar içine verilmeleri suretiyle yapılabilmiş olsaydı böyle bir etki söz konusu olmazdı.

Buğday, arpa, çavdar gibi tahılların polenlerine alerjileri olanla bu tahıllardan yapılmış yiyecekleri herhangi bir sorunla karşılamadan yiyebilirler.

ÜÇ: Bal yiyen her iki grubun şikâyetlerinin bal yemeyen sadece ilaç kullanan kontrol grubuna göre daha iyi olması doğrudan bal içinde bulunan ve bağışıklığı destekleyebilecek bazı maddelerle ilgili olabilir.

Bunun ötesinde bal özellikle çocukların gelişiminde vazgeçilmez yeri olan bir besindir.

DÖRT: Balın çok seyrek de olsa duyarlı kişilerde anaflaksiye kadar giden alerjik tepkilere sebep olabileceği ve früktoz miktarının da çok yüksek olduğu unutulmamalıdır.

Gelelim neticeye

Finlandiyalılar gücenmesinler ama bu araştırmanın birçok eksik ve kusurları dikkate alınacak olursa balın bir tedavi yöntemi olarak tavsiye edilmesi mümkün değildir.

Ancak, bal çok değerli bir besindir ve bala alerjisi olmayanların makul miktarlarda bal tüketmelerinde hiçbir sakınca olmadığı gibi tam aksine genel vücut sağlığı ve gelişimi için de çok faydalıdır.

Bal da dâhil antioksidanlardan, vitamin ve minerallerden, omega-3’ den zengin tabii besinlerin alerjiler dâhil pek çok hastalığa karşı koruyucu etkisi olduğundan şüphe duymuyorum.

Finlandiyalı meslektaşlarımı bu araştırmalarından dolayı kutluyor, çalışmalarını tenkitlerimin ışığı altına tekrarlamalarının çok iyi olacağını hatırlatmak istiyorum. 

Prof.Dr.Ahmet Rasim Küçükusta

http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2011/05/30/yazilar/tip-yazilari/alerji/allerjiye-balli-tedavi/
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Öldürücü Bakterilere Karşı Arı
« Yanıtla #20 : 11 Ekim 2011, 01:44:04 »
ÖLDÜRÜCÜ BAKTERİLERE KARŞI ARI

Hacettepe Üniversitesi'nde yapılan araştırmalarda bal arılarının ürettiği propolisin, besinlerle bulaşan Listeria, EHEC ve Salmonella bakterilerini büyük oranda yok ettiği belirlendi.

HÜ Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Temiz, üniversitede yaptıkları araştırmalarda, bal arılarının kovanlarındaki çatlakları kapatmak ve kovanını zararlılardan korumak için ürettiği propolisin, besinlerden bulaşan Listeria, EHEC ve Salmonella bakterilerini büyük oranda yok ettiğini tespit ettiklerini söyledi.

Temiz, propolisin, bal arılarının kestane, kavak ve çam gibi ağaçların gövde, dal ve tomurcuklarından toplayarak kovanlarına taşıdıkları reçinemsi ve mumsu bir madde olduğunu belirterek, "Eski yıllarda propolisin antibiyotik yerine kullanıldığını, günümüzde de antimikrobiyal etkilerinden dolayı, gargaralarda ve spreylerde, diş macunlarında ve bazı kozmetik ürünlerinde yer aldığını görüyoruz. Propolisin mikrop öldürücü etkisini göz önüne alarak EHEC, Salmonella ve Listeria üzerine öldürücü etkisi var mı, yok mu, onu inceledik. Etil alkolde çözdüğümüz propolisi mikroplarla karşı karşıya getirdik ve propolisin önemli oranda Listeria'yı yok ettiğini, Salmonella'yı ise önemli ölçüde öldürdüğünü gördük" diye konuştu.

Listeria enfeksiyonunun, "Listeria monocytogenes" adı verilen bakterinin vücuda girmesiyle ortaya çıkan bir enfeksiyon türü olduğunu belirten Temiz şunları kaydetti:

"Bakteri toprakta, suda ve kanalizasyon sistemlerinde, gübrede, hayvan yemlerinde, taşıyıcı insan ve hayvanlarda yaşar ve buradan da evcil ve vahşi hayvanlara, kuşlara, sineklere ve kabuklu deniz hayvanlarına geçer. Bakteriyi taşıyan hayvanın gübresi ile bulaşmış sebze ve meyvelerde, pastörize edilmemiş sütte, kırmızı ette, tavuk etinde, deniz ürünlerinde, çiğ ve yeterince işlenmemiş sütlerden yapılan peynirlerde bulunan bakteriler insanlarda Listeria enfeksiyonuna neden olabilir. Bilindiği gibi ABD ve Avrupa'da çoğunlukla kavun ve karpuz dilimlenerek satılmaktadır. Dilimlenme anında kavunun kabuğunda bulunan Listeria bakterisi meyve kısmına geçmiş ve burada gelişerek zehirlenme yapacak düzeye erişmiş olabilir."

Temiz, bakterinin vücutta çok miktarda birikmesi halinde menenjite yol açabildiğine dikkati çekerek, hastalığın belirtilerinin yüksek ateş, baş ağrısı, boyun tutulması veya sertleşmesi ve mide bulantısı olarak görüldüğünü söyledi. Enfeksiyonun ilerlemesi durumunda hamilelerde düşük ve ölü doğumlara yol açtığını belirten Temiz, "Bakteriden en çok etkilenenler bağışıklık sistemi zayıf olanlar, HIV taşıyıcıları, kemoterapi görenler, hamileler, bebekler, küçük çocuklar ve yaşlılar. Hastalık ilerlerse ölüme de neden olabiliyor" dedi.

GIDALARDAKİ EKŞİME VE ÇÜRÜMELERİ DE ENGELLİYOR

Temiz, gıdalara uygulanacak propolisin küflenme, çürüme ve ekşime gibi mikrobiyel bozulmalara da etki ettiğini, bu bozulmaya sebep olan bakterilerin küflerin de propolis sayesinde öldürülebildiğini kaydederek, şöyle konuştu:

"Fakat yaptığımız çalışmalarda propolisin eklendiği ve kaplandığı gıdalarda reçinemsi bir tat ve koku bırakıyor. Bu etkinin kullanılacak propolis miktarının azaltılmasıyla giderilebileceğini düşünüyoruz. Bu konuda araştırmalarımız devam ediyor. Gıdalara propolisin direkt uygulanmasının yerine, içeriğindeki bakteriyi öldüren etken maddelerin ayrıştırılarak kullanılması tat ve koku için daha uygun olabilir. Bu maddenin antiseptik, antimikrobiyal ve antitümör (tümör oluşumunu engelleyici) gibi sayısız etkisi var. Şeker hastaları için faydalı. Aynı zamanda dokuların iyileşmesi ve onarımına da katkı sağladığı tespit edilmiş. Vatandaşlar ayrıca hem sağlıklı olmak hem de mikroplara karşı vücut dirençlerini güçlendirmek için propolisi tablet ya da şurup şeklinde kullanabilir."

ECZANEDEN ALINMALI, DOKTOR KONTROLÜNDE KULLANILMALI

Temiz, aktarlarda satılan propolis tablet ve türevlerinin kesinlikle güvenilir olmadığını da vurgulayarak, eczanelerde satılan Sağlık Bakanlığı'ndan onaylı ürünlerin de mutlaka doktor denetiminde alınması gerektiği uyarısında bulundu.

Propolisin gıdalara, sebze ve meyvelere henüz uygulanamadığını dile getiren Temiz, araştırmaların devam ettiğini gelecek günlerde sorunun çözüleceğini tahmin ettiklerini belirterek şunları söyledi: "O zamana kadar bu bakterilerden korunmanın en ideal ve ulaşılabilir yolu meyve ve sebze yüzeylerinin sirkeli suyla dezenfekte edilmesidir. 1 litre suya 1 çay bardağı sirke ekleyerek yapılacak karışımda sebze ve meyveleri 10-15 dakika beklettikten sonra bir kaç kez musluk altında yıkamak.

Böylece sebze ve meyvenin dış yüzeyindeki bakteri ve diğer mikroplar önemli oranda ölüyor. Ayrıca pastörize olmayan süt ve süt ürünlerinin tüketiminden de kaçınılmalı. Tüm endüstriyel gıda maddelerinin üzerinde üretim tarihi ve son kullanma tarihi ibaresi aranmalı ve tarihi geçmiş besinler yenmemeli. Çiğ yumurta, çiğ et (tavuk, kabuklu deniz hayvanları, balık, kırmızı et gibi) yeme alışkanlığı terk edilmeli."

xprodoksit.com
〰〰〰〰🐠

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Bal ve Faydaları
« Yanıtla #21 : 22 Ocak 2012, 07:58:43 »
Bizim televizyondan ‘bal’ akıyor! Ya sizinki…

Bizim televizyon eskiden ‘bal’ vermezdi. Ne olduysa anlayamadık, ‘bal’ vermeye başladı. Sorduk soruşturduk ‘bu ne hâldir’ diye…
 
Alilere sorduk, Velilere sorduk, sormadık kimse bırakmadık… Kimseden derde derman, yaraya merhem bir cevap çıkmadı. İşin garibi tek bizim ki değil, onların televizyonu da ‘bal’ üretiyormuş… Lakin onlar bunun hikmetini sual etmek şöyle dursun, ‘ne güzel oldu, reçel yiyeceğimize bal yeriz’ diye yumulmuşlar…
 
Sorup soruştururken bir ‘dost’ dedi ki: ‘Ayıp be kardeşim! Çok sorunlu birisin, televizyonun bal üretmeye başlamış, bunu bile sorguluyorsun. Zaten senin gibi adamlara iyilik haram, bal verirlerse ye, dayak atarlarsa kaç…’
 
Bir başka ‘dost’ ise; ‘Kardeşim, sen ‘Helal haram ver Allah’ım, bu ‘mazlum’ kulun yer Allah’ım!’ tekerlemesini hiç duymadın mı?’ diye sordu.
 
Ben de kendisine, ‘sen bu tekerlemenin sıfatını değiştirmişsin, onun aslı; ‘Helal haram ver Allah’ım, bu ‘hıyar’ kulun yer Allah’ım!’ olacaktı’ dedim.
 
Hazır cevap arkadaşım, ‘hıyar mıyar beni ilgilendirmez kardeşim’ demez mi? Anlayacağınız, ne yaptıysam anlatamadım derdimi.
 
Temiz dönemlerde arılar, insan onu bir kovana koysa da koymasa da, kendilerine bir sığınak bulur. Bahar gelip çiçekler açınca yola revan olur, en erken açandan başlayarak, hem bitkiler arası döllenmeye aracılık ederek tabiattaki yaşamın devamını sağlarlar, hem de yaptıkları bu muhteşem hizmetin karşılığında -çiçeklerden- ödül olarak haklarını alırlardı. Sonra o ödülü, kendi yaptığı mimarı bir şaheser olan peteğe taşır ve bala dönüştürürlerdi.
 
Kış yaklaşana dek devam eden bu mücadele sonrasında, ürettiği ilacın/balın bir bölümünü kışlık erzak olarak ayırır, bir bölümünden oğul çıkarır, bir bölümünü de insan dâhil kurda kuşa armağan ederdi.
 
Çiçekler arılardan, arılar çiçeklerden memnun, dost hatta kardeşçe yaşayıp giderlerken, gel zaman git zaman binlerce yıl birbirini kovalar.
 
Ardından milattan sonra 20. asır denilen bir çağa gelinir. ‘Emperyalist endüstri’de denilen bu yeniçağda, iri yapılı, tuttuğunu koparan, el attığı her şeyi mundar eden ‘arı eşeği’ veya ‘eşek arısı’ lakaplı bir el uzanır kovana…
 
Derken bir haris karanlık el aç gözlülüğü nedeniyle, arının önüne petrolden ürettiği bir petek koyarak, onu sınar. Oyuna gelen arı önünde hazır bulduğu yapay peteği tamamlayıp doldurunca, sıra yeni sınamalardadır. Bu kez de şeker ve glikoz denilen kimyasallar koyarlar önüne. Ve oda, yenik düşer nefsine…
 
Hâsılı kelam; çiçekler arısız, rençper meyvesiz, toprak bitkisiz kalır…
 
Fıtratı bozarlar, -bazı- bitkiler ve tabiî ki hayvanlarda yok olur. Sonra para babaları uçsuz bucaksız tarlalarda tek tip bitkiler yetiştirmeye başlarlar Bu “mono ve nano dünya”ya uyum sağlayamayan arılar, temiz yerler ararlar kendilerine… Kaçabilenler kurtulup, hızla azalan kırlara, dağlara çekilirler…
 
Bu karanlık kapitalist el, ne yapıp ne edip orada da bulur onları. Kimini avlar, kimini kandırır, kimini zorlar, kimini de tehdit edip yine hapse mahkûm eder. Arı denilen ilaç üreticisinin, 60 güncük ömründe başına gelmedik kalmaz…
 
Onun ürettiği ilaçtır ilaç olmasına, fakat insanlar onu ilaç niyetine değil, haz için tüketmeye başlar… Hem artık o muhteşem ilacın yerini, emperyalist endüstrinin kimyasalları almıştır. Gerçek olan balsa bozulmuş, bozulmuş, bozulmuş, glikoza dönüştürülmüştür…
 
Arıların sarayı kovanların önüne, iri yapılı tankerler, mısırdan, pancardan elde edilen glikozlar taşır olmuş… Ve artık ‘bal’ tarihte kalmış olmuş…
 
* * *
 
Aslında bizim televizyondan akan da bal değil, glikozmuş… ‘Konvansiyonel bal’ denilen ve kilosunu 25 liraya sattıkları sündürmeli süzmeler, toptancılarda 26 kiloluk tenekelerde 180 liraya yani kilosu 7 liraya satılıyormuş… Bunların kimileri Çin’den, kimileri Rusya’dan gelir olmuş…
 
Kavanoza bir etiket, kerameti kendinden menkul birkaç ekran yüzü, 7 liralık glikozlu konvansiyonelin kilosunu 25 liradan akıtır olmuş…
 
Yanında verilen yıkama topları, pekmezler, polenler yani sair zerzevat ise büyük kârdan yapılan indirimmiş…
 
O günlerde ‘devrim’ diye sunulan tersine evrim mevzuat ise, öyle değerlerle hazırlanmış ki; ‘bal’ adıyla satılan aromalı kıvamlı şerbetleri de, glikozdan mündemiç olanını da bal sayıyormuş. İşin ehli gerçek bal üreticileri ise bu aymazlığı durdurmak için yırtınıyormuş…
 
Rivayet odur ki; onları duyacak, görecek, hissedecek ne kulak, ne göz, ne de vicdan kalmış…
 
Kimi uyanıklar ise organik sertifikaları olmadığı ve organik üretim yapmadıkları halde, markalarına “organik” kelimesini ekleyip tescil alarak, organik-morganik ayağıyla pazarlıyorlarmış…
 
Yine rivayet odur ki; bu işten iyi para kaldıran medya da bu işi görmemek, duymamak için körleşmiş, sağırlaşmış…
 
Bu masal ülkesinde bir de, Tarımsal Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü varmış…  Yayınladıkları 2010 verilerine göre; yılda sadececik 209 toncuk ‘organik bal’ üretiliyormuş ve bunun çoğunluğu da ihraç ediliyormuş…
 
Anlayacağınız şimdilerde gezegende emperyalist kimyasal endüstri çağı yaşandığından, masal ülkesi bakiyeyi Osmanlı da; bal, bal çağında kalmış…
 
Onlar yermiş glikozu, biz çıkacakmışız kerevetine!
 
.
Lokman Hekim

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Bal ve Faydaları
« Yanıtla #22 : 22 Ocak 2012, 22:19:18 »
Bal nasıl saklanır?
Kahvaltı sofralarının vazgeçilmez yiyeceği olan balın saklama koşullarına dikkat edilmezse besin değeri kaybolur.
 Bu nedenden bal kavanozunu sıcak olmayan serin ve karanlık bir yerde saklamak daha iyi olacaktır. Gün ışığı alan bal bozulur. Ayrıca kavanozun kapağı açık kalırsa nem alır ve tadı acımtrak olur.

alıntı

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Bir şifa deposu: Bal
« Yanıtla #23 : 27 Eylül 2012, 17:48:44 »
Bir şifa deposu: Bal...

Bal son derece özel, besleyici ve sağlıklı bir gıda maddesidir.

Balın yararları nedeniyle her gün düzenli olarak tüketilmesi sağlık açısından çok önemlidir.  Önemli bir nokta ise; allerji, diyabet, obezite gibi özel durumlarda balın tüketiminin dikkatli ve kontrollü yapılması konusudur.
 
Bal; bitkilerin çiçeklerinde bulunan nektarların ya da bitkilerin canlı kısımları ile bazı eşkanatlı böceklerin salgıladığı tatlı maddelerin bal arıları tarafından toplanması, organizmalarında bileşimlerinin değiştirilip petek gözlerine depo edilmesi ve buralarda olgunlaşması sonucu meydana gelen koyu kıvamda tatlı bir üründür.
 
Tüm hayatını nektar arayarak geçiren tek bir küçük arı, sadece bir çay kaşığının on ikide biri kadar bal üretebilir. Arılar nektarı çiçeklerden toplar, nektar arının tükürüğündeki enzimlerle karışır, sonra bunları kovanlarına taşır ve biriktirmeye başlar. Bu işlemi birkaç yüz arıyla çarptığınızda bir petek oluşmuş olur.
 
Balın yüzde 17.10'unu su, kalanını katı madde oluşturmaktadır. Katı madde içinde fruktoz, glukoz, maltoz ve sakkaroz olmak üzere  şekerler önemli bir paya sahiptir. Ayrıca az miktarda protein, bazı B grubu vitaminler, C vitamini ve çeşitli mineraller de bulunmaktadır. Bal, içerdiği başta glukonik asit olmak üzere bütirik, asetik, formik, laktik, süksinik, malik, sitrik ve okzalik asitler gibi organik asitler nedeniyle asidik bir gıdadır. Ortalama olarak asitliği yüzde 0.57 (%0.017-1.17) olup, pH'sı 3,9 (3.4-6.1)'dur.
 
PASTÖRİZE VE İŞLENMİŞ BALDA DAHA AZ BESLEYİCİ ÖĞE VAR

Bu, çok önemli bir ayrım. Baldaki çoğu fitobesin ve enzim pastörizasyon ve yüksek sıcaklıkla yapılan işlemden dolayı kaybolur. En iyi bal 40 C derecenin üzerinde bir sıcaklığa maruz kalmamış baldır ve birçoğuna göre, en iyi bal hiç ısıtılmayandır. Balın ısıtılma ve süzülme işlemi, her ne kadar onu şeffaf yapsa da aynı zamanda birçok besin ve arı poleni barındıran işlenmemiş balla peteğin bir kısmını da kavanozda satarlar.
 
BAL NE KADAR YOĞUNSA O KADAR İYİDİR

Arıların polenlerini topladığı bitki türleri balın rengi, besin seviyesi, güzel kokusu ve tadını belirler. Aşırı derecede  soğuk bölgelerden elde edilen ballar, tropik bölgelerden gelenlere kıyasla çok daha açık renktedirler. Bal ne kadar kıvamlı ve sert olursa, o kadar iyidir.
 
Ham bal bozulmaz. Arıların kovana getirdikleri nektarın yaklaşık yüzde altmışı sudur ve arılar bunun yaklaşık yüzde on sekiz ile on dokuzunu "sağlatırlar." Bu seviyedeki su ve 3 ya da 4 'lük bir PH ile bal çok dengelidir ve yüzyıllar boyu öylece kalabilir. Mısır lahitlerinde bala rastlanmıştır. Tabii ki eğer havaya maruz kalırsa eninde sonunda fermante olur ve hoş olmayan bir tat alır. Arılar balı petekte muhafaza ederek fermantasyonu önlerler.
 Bal, flavonidler olarak adlandırılan bir bitki polifenol sınıfının çeşitli üyelerini içerir ki bunlar meyve ve sebzelerde de oldukça  fazla bulunur. Flavanoidler antioksidan özellikleriyle bilinir ve insan sağlığı için önemlidir. Hastayken aldığımız sıcak içeceğinizin içine biraz bal koyma fikrini en az bir araştırma desteklemektedir. Journal of Medicinal Food' da yayımlanan bir araştırmada balın birinci ve  ikinci bağışıklık tepkileri süresince antikor üretimini uyarabileceği iddia edilmektedir.
 
500'E YAKIN HASTALIĞI TEDAVİ EDER

Balın ülser ve diğer mide hastalıkları, kalp yetmezlikleri, çarpıntı, kemik hastalıkları, öksürük, allerji, bronşit, kansızlık, boğaz ağrısı, sinir hastalıkları, bazı cilt ve sinir sistemi hastalıkları gibi 500'e yakın hastalığın tedavisinde olumlu etkileri saptanmıştır. Ayrıca kabızlığı giderdiği, vücuttaki kanı temizlediği, damarları genişlettiği ve kan dolaşımını kolaylaştırdığı, kalbi güçlendirdiği, yağhazmını kolaylaştırdığı, yara ve yanıkları iyileştirdiği de bilinmektedir .
 
HASTALIKLARI VE ENFEKSİYONLARI ÖNLER

Hastalık ve enfeksiyonlara neden olan birçok  mikroorganizmanın gelişimi bal tarafından inhibe edilmektedir. Yapılan laboratuar araştırmaları balın Escherichia coli, Staphylococcus aureus, ve Salmonella enterica, Ser. typhimurium  gibi yaralarda bulunan bakterilere karşı etkili olduğunu göstermektedir (Mundo ve ark. 2004). Mundo ve ark (2004) değişik floradan ve coğrafi bölgelerden 27 bal örneği üzerine yaptıkları mikrobiyolojik analizlerde; balın 7 gıda bozucu mikroorganizma (Alcaligenes faecalis, Aspergillus niger, Bacillus stearothermophilus, Geotrichum candidum, Lactobacillus acidophilus, Penicillium expansum, Pseudomonas fluorescens) ve gıda zehirlenmesine neden olan 5 patojen (Bacillus cereus, Escherichia coli O157:H7, Listeria monocytogenes, Salmonella enterica, Ser. typhimurium,  ve Staphylococcus aureus) üzerinde inhibe edici özellik gösterdiklerini tespit etmişlerdir.
 
Bal binlerce yıldır güncel bakteriyel enfeksiyonlara ve gastrointestinal hastalıklara karşı tıbbi olarak kullanılmaktadır. Balın antimikrobiyal özellik göstermesinin insan sağlığı açısından önemi; gıda patojeni ve bozulma yapan mikroorganizmalarının gelişmesine izin vermemesi ve enfeksiyonların iyileşmesine yardımcı olmasından ileri gelmektedir. Günümüzde ise bunun yerini antibiyotikler almıştır. Fakat antibiyotiklerin devamlı olarak kullanımı  vücudumuzda antibiyotiğe dayanıklı etmenlerin oluşmasına neden olmaktadır.
 
ARI ÜRÜNLERİ HER ALANDA KULLANILIYOR

Farmasötik ürünlerin yanında, bakterilerin antibiyotiklere karşı direnci giderek arttığı ve sentetik ilaç ve antibiyotiklerin sonradan meydana getirdikleri olumsuz etkilerden dolayı kullanılmaması yönündeki görüşler giderek artmaktadır. Bu tür problemleri çözmek için araştırıcılar, sürekli araştırma yapmakta ve yeni ilaçlar sentezlemektedirler. Ne yazık ki, bu tür ilaçların fiyatı çok yüksek ve üretilme oranı düşük olmaktadır. Bu karışıklık; apiterapi (arı ürünleri ile tedavi) gibi alternatif tedavi yöntemlerine yeniden aktiflik kazandırmaktadır. Günümüzde doğaya dönüşün artması da bu durumu olumlu yönde etkilemektedir. Arıların ürettikleri ürünler, yaygın olarak gıda/sağlık katkısı, balın tıbbi kullanımını yeniden canlandırmaktadır
 
YANIKLARDA DA ETKİLİDİR

Enfeksiyon kapmış yaralarda ve yanıklarda balın tıbbi etkisi Mısır, Yunanistan ve Hindistan'da geniş bir  şekilde tıbbi amaçla kullanıldığı literatürlerde bildirilmektedir. Yanıklarda bal zeytinyağı ile karıştırılıp yaranın üzerine sürülürek kullanılmıştır.
 
Yaralar bal uygulayarak tedavi edildiğinde ölü hücreler kolayca yaradan ayrılmaktadır. Ayrıca yanıklarda oluşan ve kuru olmayan kabuklara da bal sürülebilmektedir. Bunların yanı sıra bir yaraya bandajla bal uygulandığında, bandaj sökülürken kirlerin de bandajla birlikte çıktığı, dolayısıyla yaranın temizlendiği belirtilmektedir.
 
Enfeksiyonlu yaralar, özellikle anaerobik bakteriler nedeniyle kötü kokabilmektedirler. Böyle durumlarda balın koku giderici özelliğinden de yararlanılabilir.
 
Kolon kanseri üzerinde çalışan bilim adamları balın içinde bulunan bir maddenin kanser hücrelerinin yok olmasına neden olabileceğini belirtmişlerdir (Swellam ve ark. (2003), Mesane kanserinde balın antitümor ve antimetastatik özellik gösterdiğini bildirmektedirler.
 
ŞİŞLİK VE AĞRILARI AZALTIR

Amerikan Dental Araştırmalar Birliği tarafından Chicago'da (Illinois) düzenlenen "Oral Sağlık İçin Yararlı Yiyecekler" konulu sempozyumunda, balın diş çürümesini önlediği açıklanmıştır. Yeni Zelenda Waikata Üniversitesi Bal Araştırma Ünitesinde çalışan Dr. Molan tarafından diş çürüğünden sorumlu bakterileRin ürettikleri asit miktarını balın önemli ölçüde azalttığını belirtilmiştir. Bu durumun balın dental plaktaki dekstran üretimini engellemesinden ve antibakteriyel etkisinden kaynaklandığı, dişetinin enflamatuar enfeksiyonlarının tedavisinde balın bu etkisinden faydalanılabileceği bildirilmiştir. Balın anti-enflamatuar bileşenleri sayesinde şişlik ve ağrı da azalmaktadır.
 
DİKKAT ETMEKTE FAYDA VAR !

Bal tüm faydalarına rağmen yine de bir şekerdir. Eğer kan şekeri sorununuz varsa, dikkatli davranmanız gerekir. Bal gerçek bir yiyecek olduğundan  ve içinde çeşitli besleyici öğeler içerdiğinden, mantıklı davrandığınız sürece, kullanılabilecek en iyi tatlandırıcıdır. Araştırmalardan biri doğal balın aslında hem sağlıklı hem de diyabet hastası deneklerde, C reaktif proteini (bir inflasyon ölçütü) ve homosistinin (kalp rahatsızlığı için bir risk faktörü) yanı sıra kan şekerini DE düşürdüğünü göstermiştir.
 
BANU TOPALAKÇI - BUGÜN GAZETESİ
〰〰〰〰🐠

mazhar

  • Ziyaretçi
Arılar mavi-yeşil bal yaptı, bilim adamları şaşkın
« Yanıtla #24 : 30 Kasım 2012, 08:20:02 »
Arılar mavi-yeşil bal yaptı, bilim adamları şaşkın
Fransa'nın Kuzeydoğusu'ndaki Ribeauville kentinde yaşanan bu olay akıllara durgunluk verdi

Bal arıları birden bire mavi ve yeşil renkli ballar yapmaya başladı. Bilim adamları bu şaşırtıcı gelişmeyi incelemeye aldı.

Bilim adamları günlerce arıların bu şaşırtıcı eyleminin sebebini çözmeye çalıştı. Sonunda sır aydınlandı. Meğer arılar bir atık tüketmiş ve bu atık ballarını maviye çevirmiş.

ŞEKER FABRİKASININ ATIKLARINI TÜKETMİŞLER


Bilimadamları Mars şirketine ait bir şekerleme fabrikasının atıklarının gaz üretimi için Ribeauville yakınlarındaki bir biogaz tesisine getirildiğini ve arıların bu atıklardan beslendiğini ortaya çıkardı.
Bunun üzerine biogaz tesisi işletmecisi Agrivalor artık atıkların hava geçirmeyen konteynerlarda saklanacağını ve hızlı bir şekilde işleneceğini açıkladı.

ARILARI YOK EDEN İLAÇ


Arıların bal üretmek için şeker atıklarına gitmesi herkesi şaşırtıyor olabilir, fakat bu durum biyolojik çeşitlilik ve yaşam döngüsü açısından küçük bir sorun.

Tüm dünyada arı kolonileri hızla azalmakta ve bunun sebebini araştırmacılar böcek ilaçlarına bağlamakta. Bu nedenle Fransa thiamethoxam içeren tarım ilaçlarını yasakladı. Fakat hala ABD ve İngiltere başta olmak üzere birçok ülke bu tarım ilacını kullanıyor. Ayrıca bu ilacı kullananlar arasında Türkiye'de yer alıyor.
Gazetegıda.com

*****************************
Canlı yayında sahte bal yaptı
http://www.gazetegida.com/video/9-genel-canli-yayinda-sahte-bal-yapti.html
« Son Düzenleme: 30 Kasım 2012, 08:36:45 Gönderen: mazhar »