Aslında daha önce benzer konuda yazmıştım... Facebook’un hayatımıza girişi gibi hızlı oldu, değerlerimizi kaybedişimiz. İnternet; zaman geçirmenin en hızlı yolu oluverdi. Aile ile birlikte zaman geçirmenin yerini aldı örneğin.
Sokakta futbol maçı oynamanın yerine, Facebook’taki oyun sayfaları genç dimağların tercihi oldu. Akşam yemeğinden sonra soba sıcaklığının hemen yanı başındaki sohbet saatleri, Facebook’taki sayfa sohbetlerine yenildi. İnsanlar mutluluğu Facebook’tan aramaya başladı. Arkadaşlarını bile…
Sanaldaki samimiyet, reel hayattaki samimiyetin tadını dahi unutturdu. El sıkıp selam vermenin gelenekselliğini, adına “modernizm” dediğimiz “slm, naber, ii misin, waaoow” gibi güncel klişelerin arkasında bıraktık.
İş, okul, mahalle arkadaşları ile samimiyeti azaltıp; sanal ortamda tanıdığımız, yüzünü bile görmediğimiz, elini tutmadığımız insanlardan samimiyet bekledik.
İnternetin hayatımıza girişi böyle oldu. Facebook sayfalarındaki yüz binlerce kişi, hayatının anlamını profillerde arıyor. Muhtelif bir sebepten ötürü profil sayfasının kapatılışını dünyanın başına yıkılışı olarak değerlendiriyor, uzun bir süre de kendine gelemiyor. Facebook hesabındaki arkadaşlarının silinişi, cep telefonundaki numaralarının kayboluşu gibi bir şey oluyor.
Facebook’un gereksiz olduğunu düşünmüyorum elbette. Hatta kopmuş fakat eskimemiş arkadaşlıkların yeniden yeşermesi adına buna çok olumlu bakıyorum. Yeni birisini tanıyabiliyor olmayı bile bir “kazanış” olarak değerlendiriyorum. Ben, bu kazanışı hayatın tek gerçeğiymiş ve “olmazsa olmazıymış” gibi lanse edilmesine karşı çıkıyorum.
Gazete sayfalarında boy boy Facebook sebebiyle boşanan çiftlerin fotoğrafları yayınlanıyor. Aileler, ismi bile “sanal” olan bir yalan uğruna dağılıp gidiyor. Ardında ise gözyaşı ve sitem kalıyor. Facebook kullanımını dozunda bırakmayan eşler, kendilerini kapı önünde buluyor.
İnsanlar, yenilikleri önceden çok zor kabullenirken şimdi, gelenekçi olmaktan şikâyet ediyor. Televizyonun hayatımıza girişindeki sancının binde birini cep telefonu, internet ve internetteki Facebook gibi sosyal ağ siteleri çekmedi. Çekmesin de tabi ki. Ama yenilikleri kayıtsız ve şartsız kabul etmek, handikapları da beraberinde getiriyor.
Facebook’u amacının dışına çıkarabiliyor mesela… Bu sayfalarda “liseli kızların gizli tuvalet çekimleri” yayınlanabiliyor ve bunlar bir kısım aklı yetmezlerin reklam propagandası haline geliyor. Üstü Mekke, altı Paris bazı günümüz kızlarının yarı açık, yarı kapalı resimleri sahte hesaplarda “arkadaş toplamak” için kullanılıyor. Çoğu bundan şikâyetçi değil. “Güzelim ki alınıyor” palavrasıyla ekserisi kendisini avutuyor.
İnternet kullanımının edepleştirilmesi için ebeveynlere, eşlere ve arkadaşlara mühim vazifeler düşüyor. Gerçek hayatın tadının, sanaldaki tattan daha lezzetli olduğunu bir şekilde onlara anlatmamız gerekiyor. Yalan yerde aranan mutluluğun süresi de zaten kısa oluyor. Bu kısa mutluluk bile bir serap olmaktan öteye geçmiyor.
Velhasılıkelam; anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az. Vesselam!
Muaz KALAYCI- Haber Aktüel