Gönderen Konu: Bankalar İnsanları nasıl sömürüyor?  (Okunma sayısı 6093 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Akdeniz.

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 6
Bankalar İnsanları nasıl sömürüyor?
« : 17 Kasım 2012, 20:41:21 »

Arkadaşlar yeni olduğum  ilgilendiğim bu konuyu yanlış yapmadıysam  buraya yazmak istedim.Dini bir yazı değil ama ülkede insanları nasıl sömürüyorlar bir nebze olsun bilmemiz açısından izninizle iki ayrı yazıyı buraya ekliyorum

Sömürü sistemi, bankacılık ve faiz
Dünya genelinde artık ülkelerin sömürü için bir yerden başka bir yere gidip savaş çıkarması gerekmiyor. Öncelikle kullanmış oldukları banka sistemlerini ve para birimlerini ülkelere sokuyorlar. Ülkelerde bu sistemi kendi çapında yaygınlaştırıyor tüm vatandaşları öyle yada böyle bu sisteme dahil ediliyor. Böylece hiç yerlerinden kıpırdamadan tek bir bilgisayar tuşuyla, sistemi yerleştirdikleri ülkelerin para hareketlerini rahatlıkla kontrol edebiliyorlar. Kurdukları merkezler sayesinde isterlerse bir tek tuşla tüm sistemi kilitleyebilir tüm para hareketlerini durdurabilirler. Bankamatik kartlarımıza, kredi kartlarımıza bir bakalım onlarda visa, mastercard yazıyor değil mi? Bu kartlardan yapılan tüm hareketler bu merkezlerden geçiyor ve şuan dünya genelinde ortalama 1.5 milyardan fazla bu kart kullanılmaktadır. Tüm bankalar bu sisteme para ödemek zorunda. Her alışverişimizde biz de bu sisteme katkıda bulunmuş oluyoruz.

Yani günün birinde visa yada mastercard merkezinden dense ki biz sitemi sadece bir gün kapatıyoruz korkarım ki bir gün boyunca o kartlarla hiçbir işlem yapamayız. Hele deseler ki bir ay kapatıyoruz gerisini siz düşünün.

 Sistemle birlikte faiz ve faizcilikte geliyor. Özellikle zengin kesimi daha da zengin yapan ve fakiri de daha da fakir yapan bir sistem. Tamamen sömürü sistemidir. Zenginler, paraları durduk yere artsın diye bankaya para yatırıyorlar, ihtiyacı olanlar gidip bankadan para çektiklerinde bunu iki kat geri ödüyorlar. Bu da fakirin cebinden zenginin cebine giden para demektir. Sistem sermaye sahiplerinin işine geldiği için ve genelde sermaye sahipleri medya patronu olduğundan bu sistemi sürekli pohpohluyorlar.

 Fakirden alıp zengine iki kat olarak veren bu sistem sayesinde fakir daha da fakirleşirken zengin daha da zenginleşir. Bu da ülkedeki iç huzuru bozar, toplumsal ahlak seviyesi aşağılara doğru inmeye başlar. İnsanlar mutsuz ve saldırgan olmaya başlar. Sürekli bir tatminsizlik ve başkalarının parasında ve malında göz koymalar başlar….toplumsal çöküntüye kadar gider.

Yüzyıllardır sömürgecilikle beslenen Avrupa’nın durumu tam da buna örnek olacaktır. Üçüncü dünya ülkelerini sömürmelerine rağmen şu an da daha evvelden gıpta ile bakılan birçok Avrupa ülkesinin ekonomisinin çökme noktasına geldiği görülmektedir. Bu da beraberinde toplumsal huzursuzluk, iç kargaşa, isyan gibi birçok olayı getirmiştir. Yunanistan da şahit olduk. İtalya, İspanya ve birkaç ülke de sırada görünüyor.

   Bu sistemi ellerinde bulunduran ülkelerde diğer ülkeleri sömürüyor. Kurdukları İMF ve diğer benzeri yapılanmalarda yine aynı sistemin bir ürünü olup ülkelere yardım etmek şöyle dursun elindeki son lokmayı da almayı amaçlamaktadır. Bu sayede ülkeleri güçsüz düşürüp sürekli baskı ve emir altında tutmak istemektedirler.

Çok şükür IMF denen illetten kurtulduk sayılır. Böylece ülkemizin hem kendine güveni arttı hem ekonomisi de çökmekten kurtuldu. İnşAllah bu faiz sisteminde kurtulmak ümidiyle.

 A.Yılmaz.

ikinci yazı.



‘‘DÜNYADA BÖYLE KAR YOK’’

Bankalar, En basit ifadeyle mevduat karşılığı topladıkları parayı, şirketlerin ve vatandaşların kredi talepleri ile buluşturan ekonomik birimlerdir. Bankacılık da dediğimiz bu asli görev nedeniyle bankalar ülke ekonomimizin önemi tartışılmaz imtiyazlı birer aktörüdürler. Bütün dünyada kendini gösteren ekonomik kriz özellikle Avrupa’da ciddi işsizlik ve küçülmelere buda toplu kemer sıkma politikalarına, bu politikalar da ülke çapında toplu protestolara yol açmıştır. Avrupa’da bankaların küresel yavaşlama ile Euro bölgesi borç krizi karşısında yeterli dayanıklılığa sahip olmadıkları ve erimekte oldukları görüşü hakim bulunmaktadır Ülkemizde ise %50’nin üzerinde bir yabancılaşma yaşayan bankacılığı çok ciddi riskler beklemektedir. Örneğin Ulusal Bankacılığın yok olması giderek ulusal sermayenin de yok olması sonucunu yaratacaktır. (İsveç, İtalya, Almanya, İspanya ve Fransa’da bankacılıktaki yabancılaşma oranı %9 ile %12 arasındadır.) Türkiye’de uygulanan sıkı para –yüksek faiz politikası, ekonomide üretici ve tüketiciyi zora sokarken, bankaların tarihi karlara imza atmasına sebep olmuştur. Toplam bankacılık sisteminin 2012 Eylül ayı itibariyle karı % 17’lik bir artışla 17,1 Milyar Lira tutarında rekor bir tutara ulaşmış bulunmaktadır. Büyümenin askıya alındığı yavaşlayan bir ekonomide KOBİLER, Esnaf, Çiftçi, Memur, İşçi, Emekli herkes bu yavaşlamadan nasibini alırken bankacılık sisteminin kırdığı bu kar rekorlarını hepimiz hayretle izlemekteyiz. Alınan BDDK verileri bize bu yılın ilk yarısında mevduat ve katılım bankalarının toplamında sektörün ulaştığı faiz geliri 54,8 Milyar Liraya ve 13,9 Milyar Liralık faiz dışı gelirle birlikte toplam gelirin 68,7 Milyar Liraya ulaştığını göstermektedir. Toplam faiz gelirinin % 25,36’sı oranında tahsil edilen bu yüksek faiz dışı gelirin aslında; bankaların asli görevlerinden ne kadar uzaklaştığını göstermesi bakımından çok dikkat çekicidir. Masa başında üretilen bu faiz dışı gelirler banka mudilerinin tüm şikayetlerine rağmen komisyon ve masraf adı altında çeşitlendirilerek sayıları 31 adete çıkartılmıştır.

Tüketiciden kredi kart borcu yoktur yazısına bile ücret talep eden bankalar, bilgisayarın yapabildiği sıradan işleri bile ücretlendirerek bu işin cılkını çıkartmış bulunmaktadırlar. Bugün en yetkili ağızların belirttiği gibi bir havale işlemi için talep ettikleri ücretin taksi ile gitmekten yüksek kaldığına şahit olmaktayız. BDDK ve Merkez Bankasının bu gidişata sessizliklerini koruyarak adeta seyirci kaldıklarını üzülerek söyleyebilirim. Tüketici şikayetlerinin çığ gibi büyüdüğü bu ortamda Gümrük ve Ticaret Bakanlığı geç de olsa 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunda bir değişiklik yapabilmek için çalışmalara başlaması tüketiciler adına sevinmemize yol açmıştır. Çıkması muhtemel yeni tüketici yasa tasarısı özellikle bankalarla ilgili şikayet konularını ortadan kaldırmaya yönelik olarak hazırlandığını ancak bankalarla yapılan görüşmelerde ciddi tırpanlar yiyeceğini düşünmekteyim. Ancak yasa koyucuların çoğunluğun sesine kulak vererek dik durmalarını umuyor, tüketicimizin rahatlamasına yönelik, köşeli ve ciddi tedbirlerin uygulamaya koyulmasını tüm tüketiciler adına diliyorum.

S.M.M.M.
Ulvi Kırlağaç





mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Bankalar İnsanları nasıl sömürüyor?
« Yanıtla #1 : 18 Kasım 2012, 00:15:08 »
  
Öncelikle aramıza hoş geldiniz.

   Bankaların insanları nasıl sömürdüğünün ve kanlarımızı nasıl emdiklerinin bize kısada olsa anlatan yukarıdaki paylaşımlar için teşekkürler. Acizane ben de konuya katkıda bulunmak istiyorum.
İşin İslami kısmı bizleri yakından ilgilendiriyor.


Alacak ve faiz ilişkisi


   Selamun aleyküm hocam; birisine para verdim, o parayı zaman aşımından dolayı faizli verdi.. Ben bunu istemiyorum; bu faizi başkasına versem, bana ya da verdiğim kişiye bir günahı var mı? Veya bu faizi ne yapmalıyım? Sevabı lazım değil, günahından kurtulayım. Yardımcı olursanız sevinirim hocam. Bir arkadaşımın sorunu bu. Yıldızım Hasret - facebook

Ve aleyküm selam kardeşim;
 
Alacağınızı sabit değer üzerinden hesap edersiniz.

Mesela verdiğiniz parayla o tarihte ne kadar altın alınabiliyor idiyse, alacağınızı tahsil ederken de o miktar altının karşılığı olan meblağı alırsınız. İmam Ebu Yusuf’un (rh.) içtihadı bu yöndedir. Tabii fazlasını da kendisine iade edersiniz. Bu işin en sağlıklı en adaletli ve en kestirme yolu budur; böylece faiz derdinden de kurtulmuş olursunuz. Yoksa, sen bana sıkıntılı anımda yardımcı olmuştun, ben de bunu sana faiziyle ödeyeyeyim demek caiz olmaz. Buna dinimiz müsaade etmez.
 
Kısacası alacaklar tahsil edilirken, borçlar ödenirken enflasyon farkının da ödenmesi gerekir. Enflasyon farkı faiz hükmünde değildir. Aksi halde alınan borç eksik ödenmiş, alacaklının hakkı yenmiş olur.
 
Ancak şu olabilir; borçlu ana parayı yani aldığı meblağı öder, ayrıca kendi içinden geldiği şekilde belirleyeceği bir miktarı ya da herhangi bir şeyi, memnuniyetinden dolayı hediye olarak verebilir. Bu da caiz olur. Bilindiği üzere dinimiz, hedileşmeyi hem tecviz hem de teşvik etmiştir. Dolayısiyle borç­lu­nun ken­di­li­ğin­den ve­re­ce­ği faz­la­lık ve­ya baş­ka bir cins mal­dan tek yan­lı is­tek­le ila­ve ede­ce­ği bir he­di­ye fa­iz sa­yıl­maz. Meselâ; ödünç bir pa­ra­yı ve­rir­ken, “yıl so­nun­da yüzde şu kadar faz­la­sı ile ge­ri alı­rım” de­mek, bu faz­la­lı­ğı fa­iz ya­par­ken, böy­le bir­şey ko­nu­şul­mak­sı­zın, borç­lu yıl so­nun­da ken­di­li­ğin­den faz­la bir şey ver­se bu faiz olmaz. Çün­kü öde­mek zo­run­da ol­ma­dı­ğı bir faz­la­lı­ğı ken­di is­te­ği ile üst­len­miş ve bir te­ber­ru ola­rak ver­miş / bağışlamış olur. Ni­te­kim Sevgili Pey­gam­berimiz (s.a.v.) Efendimizin de bor­cu­nu zi­ya­de ede­rek öde­di­ği ve “Si­zin en ha­yır­lı­nız, bor­cu­nu en gü­zel şe­kil­de öde­ye­ni­niz­dir” [Buhârî, Sahih, İstikrâz, 4] bu­yur­du­ğu nak­le­dil­miş­tir.
 
Fakat enflasyona ve bütün bu cevaz hükümlerine rağmen yine de ben yalnızca TL üzerinden verdiğim miktarı almak isterim diyecek olursanız, bu da sizin cömertliğiniz, iyilikseverliğiniz-yardımseverliğiniz olur ki, İmam-ı Azam (rh.) hazretlerinin içtihadı da böyledir, yani boçlunun lehinedir.

]Ama borçlu illa da fazlalığı takdim eder, bir teberru olarak vermek isterse; gönlünün öyle rahat edeceğini söyler ve siz de almak durumunda kalırsanız, onu kendinize ve çoluk çocuğunuza harcamayıp fakirlere yahut bir hayır kurumuna verirsiniz/verebilirsiniz. Bu da aliyyü’l-a’lâ olur. Sizin de kalbiniz huzur bulmuş olur.
***************************************

Bankalardan ortaklık olarak alınan para faiz olur mu? HÜRMETLER..

 
İslâm hukukunun bir yerde uygulanıp uygulanmamasına göre o ülkenin hukuk lisanındaki aldığı isimler ve o isimlere göre bazı fıkhî hükümlerin tatbikindeki farklılıklar söz konusudur.


Meselenin aslı şudur: “Daru’l-harb’de yani İslâm hukukunun uygulanmadığı yerlerde Müslümanla gayrimüslim arasındaki fazlalıklar faiz hükmünde değildir.” Bu mealde bir hadis ve bu hadisten müçtehitlerimizin istinbat ettikleri hüküm vardır. Aksi yönde farklı değerlendirmeler, değişik hükümler de var tabii. Hanefi mezhebinin öne çıkan görüşü budur.

Ancak şunu hatırdan çıkartmamak lazım; Müslümanla Müslüman arasında faiz, her yerde her zaman her şart altında haramdır, bütün fazlalıklar faiz hükmündedir.  
 
***
 
Daru'l-harb mevzuunda Hanefîlerde İmam-ı Azam ve İmameyn'in (rahımehumullah) içtihatları olmak üzere iki farklı görüş vardır. Tercih edilen/öne çıkan İmameynin (rahımehumAllah) görüşüdür. Onlara göre 'daru'l-islâm'da İslâm ahkâmı yürürlükten kaldırıldığı an orası daru'l-harb'e inkılâp eder.

Hal böyle olunca, düşünün bakalım; içinde yaşadığınız ülke dahil, dünyada 'daru'l-İslâm' denilebilecek bir memleket var mıdır?

İkinci olarak içinde yaşadığınız/yaşadığımız ülkeyi ve bu ülkede faaliyet gösteren söz konusu kurumları düşünün... Mesela banka/bankalar tüzel kişi olarak İslamî esaslara göre mi çalışıyor? Böyle bir derdi-tasası-endişesi-gayreti var mı bu müesseselerin? Mesele bu kadar basit.  
 
Tabii ki -ekonomik ve ticari şartlar dışında- kimse sizi bu kurumlarla çalışmaya, ortaklık senetlerini almaya da icbar etmiyor, etmez, edemez de... Bu sizin bileceğiniz, sizin karar vereceğiniz bir iş.  
 
***
 
Âcizane kanaatimi sorarsanız; hayatınız boyunca hiçbir şekilde faizin hiçbir türlüsüne bulaşmayınız derim... Mevcut şartlar muvacehesinde alıp vermeniz dinen caiz olsa bile... Dinde takva-azimet-ihtiyat bunu gerektirir. Ve bunun maddi-manevi faydasını da mutlaka görürsünüz. Ancak mecbur kalırsanız da, ruhsatlarla amel etmekten, fetvaya göre ticari muamelelerden kaçınmamalısınız. Yoksa hem zora, hem dara-sıkıntıya düşersiniz. Müslüman hem akıllı, hem mantıklı, hem idrakli, hem şuurlu olması, şartlara ve ahvale göre gardını alabilmesi gerekir.
 
Her şeyin en doğrusunu bilen Allah Teala’dır.
 
Rabbim (c.c.) sözlerimizde, fiillerimizde, muamelelerimizde, tavır ve davranışlarımızda hikmetten-maslahattan, istikametten ve sadakatten ayırmasın.
Halisece.com





Hocam, bankaya çek-senet kırdırmak caiz midir?

 
*******
 
Senet veya çek, başkasında olan bir alacağı sağlama bağlamak için birer teminattır. Vadeli borçlanmaların yazıyla tespit edilmesi ise, Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin (c.c.) bize bir emridir.

Buyruluyor ki:
 
“Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur…” [Bakara suresi, 282]

Bildiğiniz gibi ‘senet veya çek kırdırma’, vadesinden önce üzerindeki miktardan daha az peşin bir bedelle bu senet ve çeki başkasına ciro etmektir. Bir borcun ödenmesi veya vadeli mal alımında kendimize veya başkasına ait olan fakat bize havale edilmiş bulunan senet veya çeki kullanmak mümkün ve caizdir. Çünkü senet veya çekin arkasında imzası bulunanlar, birbirinin kefili olarak müteselsil borçlu sayılmaktadır. Ancak senet veya çekin parasını önceden eksiği ile alıp onu devretmek cirodan farklı bir muameledir. Bu yüzden de faizdir.

İmam Malik (rh.), Emevîler döneminde çek kırdırmaya benzer bir hadiseyi şöyle nakleder:
 
Mervan İbn Hakem devrinde bir çeşit çek çıkmıştı. Halk bunu, karşılığını almadan birbirine üzerinden yazılı olandan daha ucuza satmaya başladılar. Zeyd İbn Sâbit bazı sahabîlerle (r.anhum) birlikte Mervan’a giderek:

- “Faiz ile alış veriş yapmayı mübah mı kılıyorsun?” dediler. Mervan,

- “Allah’a sığınırım, bu ne demektir?” dedi. Sahabîler:

- “Halk karşılığını almadan bu çekleri satıyor” dediler. Bunun üzerine Mervan bu çekleri halkın elinden toplattı. [İmam Mâlik, Muvatta’, Bey’, 397]

***
 
Günümüze gelince…
 
Mesela, 10 bin liralık 6 ay vadeli bir çeki, birilerine veya bankaya kırdıran kimse, onlar bu iş için aylık %5 faiz uyguluyorsa peşin olarak sadece 7 bin lira teslim alacaktır. Burada karşı taraf 3 bin lira faizi peşin olarak kesecektir. Vade sonunda çek borçlusundan 10 bin lirayı tahsil edecektir. Bu uygulama tam bir faizli muameledir, tefeciliktir, caiz değildir.
 
Evet, İmam-ı Azam Ebû Ha­nife ile İmam Muhammed’e (rahımehumAllah) göre, daru’l-harp’te bulunan bir Müs­lüman, o ül­ke­nin vatandaşıyla (kurum ve kuruluşuyla) faizli işlem yapabilir, bu mubahtır. Fakat, faizi Müslümanın alması helaldir, harbîye faiz verilmesi ise haramdır... [Bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, Mısır 1331, X, 28, 95, XIV, 56, 57; İbn Hümam, Fethu’l-Kadir Li’l-Âcizi’l-Fakir, Mısır, 1319, 6, 178; İbn Abidin, Bulak 1272, IV, 188]
 
Hal böyle olunca çek-senet kırdırma işinin caiz olduğu söylenemez.
 
Ancak borçlu, senet veya çek alacaklısına erken ödeme yapmak suretiyle indirim yaptırabilir. Asıl borçlu ve alacaklı arasında bu, senet-çek kırdırma hükmünde olmaz.

Nitekim Osmanlı dönemi uygulamasında memurların beytülmâlden veya vakıflardan aldıkları maaşa “Camekiye” denilirdi. Bazı memurlar ihtiyacından dolayı daha vakti gelmeden maaş çekme hakkını daha düşük bir para ile satmaya başlamıştı. İbn Âbidîn bu mevzuda şu fetvayı nakleder: “Alacaklı alacağını, borçlusundan başka bir kimseye satamaz.” [İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, Beyrut, b.t.y., IV, 14]
 
Sonuç
 
Bu hususta doğru olan usûl, borçlunun alacaklısı ile konuşup anlaşmasıdır.


halis ece.com


*****************************





Hocam ben sakarya da bi yurtta talebeyim. Arkadaşıma kredinin alınabileceğinin caiz olduğunu söylemişsiniz mülteka adlı kitapta bunun caiz olmadığı darül harp bi ülkede faizin alınacagı ama verilemeyeceği konusunda İMAMI AZAM VE İMAMI MUHAMMET ittifak halindeler bunun faiz yerine geçtiğini söyleyen hocalarımızda var. Sakarya bölgesinde Fahrettin AKYILDIZ hocamızda caiz olmadığını söyledi bu konuda bi karmaşa halindeyiz yardımcı olabilir misiniz? DArül Harp bir ülkede gayri müslimden faiz alınabilir ama verilemez şuan bu ülkenin anayasasına göre darül harp bi ülkedeyiz alınabilir ama verilemez çünkü müslümanların güçlenmesi için alınabileceği konusunda cevaz verilmiş biz alınabilir kısmına giriyoruz bi açıdan bakıldığında alan kişi eğitimini tamamlayıp iş hayatına girdiğinde daha fazlasını kazandığı için müslümanların kazançlı çıktığı ortaya çıkıyor fakat diğer yönden de faiz ödeyerek onları güçlü kılıyoruz. Hocalarımız genelde ihdiyatla amel edilmesi gerektiğini söylüyor ve alınmaması taraftarı bu konuda aklımız bizim çelişkiye düşüyor yardımcı olur musunuz lütfen. Selamlar...
***
 
Kıymetli kardeşim;
 
İmam-ı Azam Ebû Ha­nife ile İmam Muhammed’e (rahımehumAllah) göre, daru’l-harp’te bulunan bir Müs­lüman, o ül­ke­nin vatandaşıyla faizli işlem yapabilir, mubahtır. Ancak onlara göre, faizi Müslümanın alması helaldir ama, harbîye faiz verilmesi haramdır... Gene Hanefî mezhebine göre fâsit sayılan alışveriş ve ticarî muâmeleler de caizdir. O bakımdan bir Müslüman, dar-ı harpte meşru olmayan bir takım ticaret muameleleriyle harbînin malını alsa, buna mâlik olur. [Bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, Mısır 1331, X, 28, 95, XIV, 56, 57; İbn Hümam, Fethu’l-Kadir Li’l-Âcizi’l-Fakir, Mısır, 1319, 6, 178; İbn Abidin, Bulak 1272, IV, 188]

http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/613-devlet-kredisi.html


HELAL RIZKIN MAHİYETİ VE FAİZİN TOZU DUMANI

Soru: "-Bütün Müslümanlar; Allahu Teala'nın (cc) ticareti helal, faizi haram kıldığını bilmektedirler. Buna mukabil Türkiye, tam bir faizciler ülkesi haline gelmiştir. (..) Müslümanlar dükkanlarına "Rızkın Allahü Teala'dan" olduğunu belirten dini levhaları asıyorlar. Fakat bunun ne manaya geldiğini düşünmüyorlar. Bende onlardan birisiyim.(..) Bundan otuz yıl önce köyümde ziraat ile meşgul olurken, ellerim nasır tutuyordu. Belki zengin değildim. Fakat vicdanen huzur içindeydim. Şimdi o günlerimi arıyorum. Geçtiğimiz yıl; faizin haram olduğunu bildiğim halde (...) Bankası'ndan kredi çektim. İktisadi krizle birlikte, faiz yükünün altında inliyorum. (..) Bir Hadis kitabında, şu mealde bir hadis-i şerifi okumuştum: "Faiz yemeyen kimsenin kalmayacağı günler mutlaka gelecektir. Biri faiz yemeyecek olsa bile, yine de ona tozundan birşeyler bulaşacaktır" Bu hadis-i şerif sahih midir? (..) Sahih-İ Buhari'de yer alan ve el emeğiyle elde edilen kazancı öven Hadis-i şerifi nasıl anlamamız gerekir? Temiz kazancın ve rızkın mahiyeti nedir?"
http://www.sadakat.net/fikih/051.htm

DAR-I HARP'TE FAİZ:
Dâru'l-harp'te faiz olmaz, diyorlar. Türk bankalarından faiz alıp yiyebilir miyiz?

Dâru'1-harpte faizin cereyan edip etmemesiyle Türk bankalarından faiz alıp yemek ayrı ayrı şeylerdir. Önce bu hüküm sadece Imam Ebu Hanife ve Imam Muhammed'in kabul ettiği ve Imam Ebu Yusuf dahil, Şafiî, Malik ve Ahmed gibi diğer imamların karşı olduğu bir hükümdür. "Dâru'1-harp'te müslümanla harbî arasında faiz olmaz" anlamındaki bir hadise dayandırılır. Hadis, "Nasbu'r-râye" sahabi Zeyla'î'nin ve Allâme Ibn Hümâm'in tesbitlerine göre "âhad" bir haberdir ve garibtir (sahih değildir).(Zeyla'i, Nasbu'r-Râye, IV/44; Ibn Hümâm, Fethu'1-Kadîr, VN/39) Imam Şafiî böyle bir hadisin sabit olmadığını, binaenaleyh, delil olamayacağını söyler. Nitekim hadis, meşhur on hadis kitabında bulunmadığı gibi, "dâru'1-harb" ifadesi de bunun dışında Hadislerde geçmemektedir. "Dâru'1-harb", "Dâru'1-Islâm" gibi terimler sonradan müctehid imamlar döneminde ortaya çıkan terimlerdir. Nitekim Ibnü'1-Esîr de "en-Nihâye" adlı değerli eserinde "dâr" kelimesi ile ilgili böyle bir terimden söz etme-· mektedir. Işin bir yönü budur. Diğer bir yönü de bu hükmün usûl kaideleriyle çelişmesidir. Çünkü "haber-i vahidle ziyade, nesih sayılacağından caiz olmaz." Bu haber de haber-i vahiddir. Kabul edilmesi halinde faizi ayırım yapmadan (mutlak olarak) yasaklayan naslara ziyade bir hüküm getirmiş olur ki, bu caiz değildir. Işin, Allâme Ibn Hümâm'ın da irdelediği (Ibn Hümam, age. VN/39) bir üçüncü yönü vardır ki, sorunun cevabı açısından önemli olan da budur: Imam Azam ve Imam Muhammed bu hükmü verirken, parayı iktisadî bir silâh olarak düşünüp, müslümanın onu kafirin ülkesinde ve onun rızasıyla, herhangi bir yolla alabileceğini, böylece onu iktisaden zayıf düşüreceğini, müslümanın hiçbir surette faiz veremeyeceğini, yani fazlalığı müslümanın alması halinde bunun caiz olabileceğini kastettiklerini, arkadaşları olan imamlar açıklamışlardır. Nitekim Imamı Azam kumarı da aynı kategoriye sokmuş ve yüzde yüz kazanacağını bilmesi halinde müslüman Darü'1-Harpte bir harbî ile kumar oynayabilir, demiş ve mes'eleye Rum Sûresinin başında işaret edilen ve Hz. Ebu Bekr'in Şirk diyarı olan Mekkelilerle girdiği bahsi delil göstermiştir. Çünkü bahsin kumardan başka bir anlamı yoktur ama Hz. Ebu Bekr kazanacağını Allah Rasûlünün haber vermesiyle kesinlikle bilmektedir. Durum böyle olunca Imam Azam ve Imam Muhammed'in cumhurun karşısındaki bu görüşlerini alsak dahi, günümüzde müslümanın hiçbir yerde onların görüşüne göre de banka faizi alıp yiyemeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü faiz sistemi artık değişmiş ve fertlerin yerini müesseseler almıştır. Diyelim ki Almanya'da bir müslüman 100 markını bankaya yatırmış ve meselâ yılda: %10 faiz almış, sene sonunda da parası 110 mark olmuş olsun. Banka, hali hazırdaki sisteme göre bu sayede bu mevduatın (ankes hesabı ayrıldıktan sonra) yaklaşık 5 katıkredi verebilecek ve daha yüksek, meselâ % 15 faiz uygulayacağından 5x15=75 DM. kazanmış olacaktır. Yani müslüman Ahmet kendi kazandığı 10 DM karşılığında Alman Hans'a 65 DM. Kazandırılmış olacaktır. Görüldüğü gibi buna caiz diyen hiçbir Islâm Hukukçusu yoktur. Türkiye için durum daha da değişiktir. Darül-harp olduğunu söyleyen görüşten hareket etsek dahi, faiz müessesesi dediğimiz gibi bir banka olacaktır ve banka Yahudi Mason'un ve Masonlaşan Türkün olsa bile bir taraftan Ahmet Ağa yatırıp, öbür taraftan Mehmet Ağa almış olacağından, bir yönüyle müslüman faiz vermiş, öbür yönüyle de müslüman, müslümandan faiz almış olacaktır. Bu ise hiç caiz görülemez.

sadakat net


mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Bankalar İnsanları nasıl sömürüyor?
« Yanıtla #2 : 30 Aralık 2012, 09:06:02 »
Bankalar İnsanların kanını emmeye devam ediyor!




17 milyar TL haksız kazanç
29 Aralık 2012 Cumartesi 20:58
Tüketici Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Sıtkı Yılmaz, bankaların hukuksuz uygulamalarının devam ettiğini söyledi.


Yılmaz, bir babanın öğrenci oğlunun aynı bankadaki hesabına ATM'lerden para yatırdığında en az 4 TL havale ücreti ödemek durumunda kalacağını dile getirdi.
 
Sıtkı Yılmaz, konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada, bankaların 31 kalemde yaptığı kesintinin 32'ye çıktığını kaydetti. Bu yolla bankaların yılda yaklaşık 17 milyar TL haksız kazanç sağladığını savunan Yılmaz, tüketicinin yıllardır hukuk mücadelesi verdiğini vurguladı.
 
Yılmaz, şunları kaydetti: “Tüketici lehine yargı kararlarının sonuçlandığı bir dönemde, mevcut hukuksuz uygulamalara bir yenisinin eklenmesi bankaların açgözlülüğünden başka bir şey değildir. Bu uygulama ile 32. kalem de hukuksuzluk zincirine eklenmiş oldu. Bazı bankalar, ATM'ler üzerinden hesabın bulunduğu şubeye para yatırıldığında da artık ücret almaktadırlar. Tüketici, aynı şubeye kendi hesabı dışında hangi hesaba para yatırırsa yatırsın ücret ödemek zorunda kalmaktadır. Artık oğlunun aynı şubedeki hesabına da harçlık yatıran baba en az 4 TL ücret ödemek durumunda kalacaktır. Tüketici, bankalarda hesap açarken hesap açma bedeli, kredi alırken, dosya masrafı, hayat sigortası, konut sigortası, ekspertiz ücreti, ipotek, yapılandırma, hesap işletim ücreti ve ipotek fek ücreti gibi ödemelerle karşı karşıya kalmaktadır. Kredi kartı için yıllık ücret ödemekte ve ATM'ler üzerinden hesap görüntülemek başta olmak üzere birçok ödemeyi yapmaktadır.”
 
Sıtkı Yılmaz, Bankalar Birliği başkanına şu çağrıda bulundu: “Gelin bu sorunları konuşalım, tartışalım bir karara varalım. Aksi takdirde hukuk mücadelemiz sürecek ve bankalar birkaç personelini ve vekilini bizim şikâyetlerimiz için görevlendirmek zorunda kalacak ve banka önlerinde yapacağımız oturma eylemlerine katlanmak zorunda kalacaklardır. Tüketici Yasa Tasarısı taslağı tüm taraflar için bir fırsattır. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu düşünce ile Sayın Gümrük ve Ticaret Bakanı ve Sayın Başbakan'a da bir çağrıda bulunuyoruz. Tüketici Yasa Tasarısı taslağını bir an önce TBMM gündemine alınız. Ve piyasanın zayıf ve korumasız tarafı olan tüketiciyi koruyunuz.”
Basın


mazhar

  • Ziyaretçi
İnsani tarafını yitirmemiş bankacının hazin itirafı
« Yanıtla #3 : 15 Mart 2013, 22:14:11 »


    İnsani tarafını yitirmemiş bankacının hazin itirafı

 
   Bankaların sigorta ve komisyon kanalıyla haksız kazanç elde etmesine artık çalışanları da isyan ediyor. Müşteriyi tenhada kıstırın" talimatına uymadığı için işten atılan bankacı, 500 sayfalık dökümanla Hazine ve BDDK'ya başvurdu. Kurumlar inceleme başlattı.


Suça iştirak etmek istemediğini belirten 9 yıllık bankacı 'istenmeyen adam' ilan edildi. Banka yönetiminin "Müşterileri tenhada kıstırmaya devam edin" diye mailler atmasını içine sindiremeyen, bu nedenle de emirleri uygulamayan bankacı işten atıldı.

Hukuk mücadelesi başlatan eski bankacı Hazine Müsteşarlığı ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na (BDDK) 500 sayfalık belge gönderdi. Konuyla ilgili soruşturma başlatıldı. Yetkililer, bu belgelerin milat olabileceğini belirtti. Eski bankacı 5 Nisan'da ilk duruşmasına çıkacak. Aynı bankanın bir yöneticisi de benzer dilekçe gönderdi.

PERSONEL DE SORUMLU

İkinci şikâyet üzerine de BDDK ve Hazine soruşturmayı genişletti. Hazine konuyla ilgili tebliğ yayımladı. Buna göre, yapılan usulsüzlüklerden bölüm müdürleri ve üst yöneticiler kadar personelin de sorumlu olduğu belirtildi.

İŞTE O MEKTUP

Oğuz Bey, 9 Mart yayınlanan "Bankalar ve Siyaset" yazınız üzerine bu mektubu kaleme aldım. 9 yıllık bankacılık kariyerimde, sistemin hırsızlık üzerine kurulduğunu gördüm. Yapılan her türlü usulsüzlük ve soyguna 'dur' demek istediğimde karşıma yöneticilerim çıktı. "Biz bu işten prim ve para kazanıyoruz" diye olayları örtbas ettiler. Asıl konu müşterilere kredi kullandırılırken bilgi ve onayları alınmadan çeşitli sigortalar yapılmasıydı.

SAADET ZİNCİRİ

Örneğin emekli, memur ya da esnafa işsizlik sigortası yapılıyor. Müşterinin kullandığı kredi tutarı 10 bin TL. Bu sisteme 10 bin 500 TL olarak giriliyordu. Ama işlemler 10 bin TL üzerinden yapılıyormuş gibi bilgi veriliyordu. Aradaki 500 TL'ye çeşitli sigortalar yapılıyordu.

Bu sigortalardan haberi olmayan müşteri risk gerçekleştiği zaman tazminat talebinde bulunamıyordu. Bu yüzden sigorta şirketinin kasasına giren para tekrar dışarı çıkmıyordu. Saadet zinciri o kadar güzel işliyordu ki banka her yıl sigorta gelirlerini yüzde 100 artırarak yıllık kazancını 200 milyon TL'ye çıkarmıştı. Oysa Hazine Müşteşarlığı'nın konuyla ilgili yayınladığı bir tebliğ var.

Çünkü müsteşarlığa haberi olmadan sigorta yapılan müşterilerden çok sayıda şikâyette bulunulmuş. Bu tür işlemleri yapan kişi ve silsile yoluyla tüm amirleri hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulacağı belirtiliyordu. Ben bu tebliğe dayanarak işlem yapmadım.

Fakat amirlerim sigorta hedefleri olduklarını, bunlar tutmazsa zor durumda kalacaklarını, müşterilerin işine yarayıp yaramadığına bakmadan kredi kullanan herkese bu zorunlu olmayan sigortaları yapmamız konusunda ısrar ediyorlardı.

Konuyu Teftiş Kurulu'na ilettim. Bunun banka politikası olduğunu ve tarafsız davranamayacaklarını belirterek; belgeleri ilgili kurumlara vermemem konusunda baskı yaptılar. Bankanın CEO'suna maille bilgi verdim, daha sonra idari izne çıkartıldım.

Sonra da iş akdim feshedildi. Hazine Müşteşarlığı ve BDDK'ya gittim. Müşterilerden bu konularla ilgili binlerce şikâyet aldıklarını fakat belgeleyemediklerini söylediler.

"Bilgi ve belge verirseniz bu bankacılıkta bir milat olacaktır" dediler. Ben de 500 sayfalık dosyayı Ağustos 2012'de ilgili kurumlara ilettim. Soruşturma devam ediyor. Konu mahkemeye taşındı. Yukarıda anlattığım tüm olayların belgesi elimde mevcuttur. 8 aydır işsizim, 2 çocuğum var. Mağduriyetimin giderilmesi ve dolandırılan halkımızın zararlarının karşılanması için her platformda mücadeleye devam edeceğimden kuşkunuz olmasın.

Kaynak: Sabah
Haber7.com