Öncelikle aramıza hoş geldiniz. Bankaların insanları nasıl sömürdüğünün ve kanlarımızı nasıl emdiklerinin bize kısada olsa anlatan yukarıdaki paylaşımlar için teşekkürler. Acizane ben de konuya katkıda bulunmak istiyorum.
İşin İslami kısmı bizleri yakından ilgilendiriyor.
Alacak ve faiz ilişkisi Selamun aleyküm hocam; birisine para verdim, o parayı zaman aşımından dolayı faizli verdi.. Ben bunu istemiyorum; bu faizi başkasına versem, bana ya da verdiğim kişiye bir günahı var mı? Veya bu faizi ne yapmalıyım? Sevabı lazım değil, günahından kurtulayım. Yardımcı olursanız sevinirim hocam. Bir arkadaşımın sorunu bu. Yıldızım Hasret - facebookVe aleyküm selam kardeşim; Alacağınızı sabit değer üzerinden hesap edersiniz. Mesela verdiğiniz parayla o tarihte ne kadar altın alınabiliyor idiyse, alacağınızı tahsil ederken de o miktar altının karşılığı olan meblağı alırsınız. İmam Ebu Yusuf’un (rh.) içtihadı bu yöndedir. Tabii fazlasını da kendisine iade edersiniz. Bu işin en sağlıklı en adaletli ve en kestirme yolu budur; böylece faiz derdinden de kurtulmuş olursunuz. Yoksa, sen bana sıkıntılı anımda yardımcı olmuştun, ben de bunu sana faiziyle ödeyeyeyim demek caiz olmaz. Buna dinimiz müsaade etmez. Kısacası alacaklar tahsil edilirken, borçlar ödenirken enflasyon farkının da ödenmesi gerekir. Enflasyon farkı faiz hükmünde değildir. Aksi halde alınan borç eksik ödenmiş, alacaklının hakkı yenmiş olur. Ancak şu olabilir; borçlu ana parayı yani aldığı meblağı öder, ayrıca kendi içinden geldiği şekilde belirleyeceği bir miktarı ya da herhangi bir şeyi, memnuniyetinden dolayı hediye olarak verebilir. Bu da caiz olur. Bilindiği üzere dinimiz, hedileşmeyi hem tecviz hem de teşvik etmiştir. Dolayısiyle borçlunun kendiliğinden vereceği fazlalık veya başka bir cins maldan tek yanlı istekle ilave edeceği bir hediye faiz sayılmaz. Meselâ; ödünç bir parayı verirken, “yıl sonunda yüzde şu kadar fazlası ile geri alırım” demek, bu fazlalığı faiz yaparken, böyle birşey konuşulmaksızın, borçlu yıl sonunda kendiliğinden fazla bir şey verse bu faiz olmaz. Çünkü ödemek zorunda olmadığı bir fazlalığı kendi isteği ile üstlenmiş ve bir teberru olarak vermiş / bağışlamış olur. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimizin de borcunu ziyade ederek ödediği ve “Sizin en hayırlınız, borcunu en güzel şekilde ödeyeninizdir” [Buhârî, Sahih, İstikrâz, 4] buyurduğu nakledilmiştir.
Fakat enflasyona ve bütün bu cevaz hükümlerine rağmen yine de ben yalnızca TL üzerinden verdiğim miktarı almak isterim diyecek olursanız, bu da sizin cömertliğiniz, iyilikseverliğiniz-yardımseverliğiniz olur ki, İmam-ı Azam (rh.) hazretlerinin içtihadı da böyledir, yani boçlunun lehinedir.
]Ama borçlu illa da fazlalığı takdim eder, bir teberru olarak vermek isterse; gönlünün öyle rahat edeceğini söyler ve siz de almak durumunda kalırsanız, onu kendinize ve çoluk çocuğunuza harcamayıp fakirlere yahut bir hayır kurumuna verirsiniz/verebilirsiniz. Bu da aliyyü’l-a’lâ olur. Sizin de kalbiniz huzur bulmuş olur. ***************************************
Bankalardan ortaklık olarak alınan para faiz olur mu? HÜRMETLER.. İslâm hukukunun bir yerde uygulanıp uygulanmamasına göre o ülkenin hukuk lisanındaki aldığı isimler ve o isimlere göre bazı fıkhî hükümlerin tatbikindeki farklılıklar söz konusudur.
Meselenin aslı şudur: “Daru’l-harb’de yani İslâm hukukunun uygulanmadığı yerlerde Müslümanla gayrimüslim arasındaki fazlalıklar faiz hükmünde değildir.” Bu mealde bir hadis ve bu hadisten müçtehitlerimizin istinbat ettikleri hüküm vardır. Aksi yönde farklı değerlendirmeler, değişik hükümler de var tabii. Hanefi mezhebinin öne çıkan görüşü budur.
Ancak şunu hatırdan çıkartmamak lazım; Müslümanla Müslüman arasında faiz, her yerde her zaman her şart altında haramdır, bütün fazlalıklar faiz hükmündedir. ***
Daru'l-harb mevzuunda Hanefîlerde İmam-ı Azam ve İmameyn'in (rahımehumullah) içtihatları olmak üzere iki farklı görüş vardır. Tercih edilen/öne çıkan İmameynin (rahımehumAllah) görüşüdür. Onlara göre 'daru'l-islâm'da İslâm ahkâmı yürürlükten kaldırıldığı an orası daru'l-harb'e inkılâp eder.
Hal böyle olunca, düşünün bakalım; içinde yaşadığınız ülke dahil, dünyada 'daru'l-İslâm' denilebilecek bir memleket var mıdır?
İkinci olarak içinde yaşadığınız/yaşadığımız ülkeyi ve bu ülkede faaliyet gösteren söz konusu kurumları düşünün... Mesela banka/bankalar tüzel kişi olarak İslamî esaslara göre mi çalışıyor? Böyle bir derdi-tasası-endişesi-gayreti var mı bu müesseselerin? Mesele bu kadar basit.
Tabii ki -ekonomik ve ticari şartlar dışında- kimse sizi bu kurumlarla çalışmaya, ortaklık senetlerini almaya da icbar etmiyor, etmez, edemez de... Bu sizin bileceğiniz, sizin karar vereceğiniz bir iş.
***
Âcizane kanaatimi sorarsanız; hayatınız boyunca hiçbir şekilde faizin hiçbir türlüsüne bulaşmayınız derim... Mevcut şartlar muvacehesinde alıp vermeniz dinen caiz olsa bile... Dinde takva-azimet-ihtiyat bunu gerektirir. Ve bunun maddi-manevi faydasını da mutlaka görürsünüz. Ancak mecbur kalırsanız da, ruhsatlarla amel etmekten, fetvaya göre ticari muamelelerden kaçınmamalısınız. Yoksa hem zora, hem dara-sıkıntıya düşersiniz. Müslüman hem akıllı, hem mantıklı, hem idrakli, hem şuurlu olması, şartlara ve ahvale göre gardını alabilmesi gerekir.
Her şeyin en doğrusunu bilen Allah Teala’dır.
Rabbim (c.c.) sözlerimizde, fiillerimizde, muamelelerimizde, tavır ve davranışlarımızda hikmetten-maslahattan, istikametten ve sadakatten ayırmasın.
Halisece.com
Hocam, bankaya çek-senet kırdırmak caiz midir? *******
Senet veya çek, başkasında olan bir alacağı sağlama bağlamak için birer teminattır. Vadeli borçlanmaların yazıyla tespit edilmesi ise, Kur’an-ı Kerim’de Rabbimizin (c.c.) bize bir emridir.
Buyruluyor ki:
“Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur…” [Bakara suresi, 282]
Bildiğiniz gibi ‘senet veya çek kırdırma’, vadesinden önce üzerindeki miktardan daha az peşin bir bedelle bu senet ve çeki başkasına ciro etmektir. Bir borcun ödenmesi veya vadeli mal alımında kendimize veya başkasına ait olan fakat bize havale edilmiş bulunan senet veya çeki kullanmak mümkün ve caizdir. Çünkü senet veya çekin arkasında imzası bulunanlar, birbirinin kefili olarak müteselsil borçlu sayılmaktadır. Ancak senet veya çekin parasını önceden eksiği ile alıp onu devretmek cirodan farklı bir muameledir. Bu yüzden de faizdir.
İmam Malik (rh.), Emevîler döneminde çek kırdırmaya benzer bir hadiseyi şöyle nakleder:
Mervan İbn Hakem devrinde bir çeşit çek çıkmıştı. Halk bunu, karşılığını almadan birbirine üzerinden yazılı olandan daha ucuza satmaya başladılar. Zeyd İbn Sâbit bazı sahabîlerle (r.anhum) birlikte Mervan’a giderek:
- “Faiz ile alış veriş yapmayı mübah mı kılıyorsun?” dediler. Mervan,
- “Allah’a sığınırım, bu ne demektir?” dedi. Sahabîler:
- “Halk karşılığını almadan bu çekleri satıyor” dediler. Bunun üzerine Mervan bu çekleri halkın elinden toplattı. [İmam Mâlik, Muvatta’, Bey’, 397]
***
Günümüze gelince…
Mesela, 10 bin liralık 6 ay vadeli bir çeki, birilerine veya bankaya kırdıran kimse, onlar bu iş için aylık %5 faiz uyguluyorsa peşin olarak sadece 7 bin lira teslim alacaktır. Burada karşı taraf 3 bin lira faizi peşin olarak kesecektir. Vade sonunda çek borçlusundan 10 bin lirayı tahsil edecektir. Bu uygulama tam bir faizli muameledir, tefeciliktir, caiz değildir.
Evet, İmam-ı Azam Ebû Hanife ile İmam Muhammed’e (rahımehumAllah) göre, daru’l-harp’te bulunan bir Müslüman, o ülkenin vatandaşıyla (kurum ve kuruluşuyla) faizli işlem yapabilir, bu mubahtır. Fakat, faizi Müslümanın alması helaldir, harbîye faiz verilmesi ise haramdır... [Bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, Mısır 1331, X, 28, 95, XIV, 56, 57; İbn Hümam, Fethu’l-Kadir Li’l-Âcizi’l-Fakir, Mısır, 1319, 6, 178; İbn Abidin, Bulak 1272, IV, 188]
Hal böyle olunca çek-senet kırdırma işinin caiz olduğu söylenemez.
Ancak borçlu, senet veya çek alacaklısına erken ödeme yapmak suretiyle indirim yaptırabilir. Asıl borçlu ve alacaklı arasında bu, senet-çek kırdırma hükmünde olmaz.
Nitekim Osmanlı dönemi uygulamasında memurların beytülmâlden veya vakıflardan aldıkları maaşa “Camekiye” denilirdi. Bazı memurlar ihtiyacından dolayı daha vakti gelmeden maaş çekme hakkını daha düşük bir para ile satmaya başlamıştı. İbn Âbidîn bu mevzuda şu fetvayı nakleder: “Alacaklı alacağını, borçlusundan başka bir kimseye satamaz.” [İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, Beyrut, b.t.y., IV, 14]
Sonuç
Bu hususta doğru olan usûl, borçlunun alacaklısı ile konuşup anlaşmasıdır.
halis ece.com
*****************************
Hocam ben sakarya da bi yurtta talebeyim. Arkadaşıma kredinin alınabileceğinin caiz olduğunu söylemişsiniz mülteka adlı kitapta bunun caiz olmadığı darül harp bi ülkede faizin alınacagı ama verilemeyeceği konusunda İMAMI AZAM VE İMAMI MUHAMMET ittifak halindeler bunun faiz yerine geçtiğini söyleyen hocalarımızda var. Sakarya bölgesinde Fahrettin AKYILDIZ hocamızda caiz olmadığını söyledi bu konuda bi karmaşa halindeyiz yardımcı olabilir misiniz? DArül Harp bir ülkede gayri müslimden faiz alınabilir ama verilemez şuan bu ülkenin anayasasına göre darül harp bi ülkedeyiz alınabilir ama verilemez çünkü müslümanların güçlenmesi için alınabileceği konusunda cevaz verilmiş biz alınabilir kısmına giriyoruz bi açıdan bakıldığında alan kişi eğitimini tamamlayıp iş hayatına girdiğinde daha fazlasını kazandığı için müslümanların kazançlı çıktığı ortaya çıkıyor fakat diğer yönden de faiz ödeyerek onları güçlü kılıyoruz. Hocalarımız genelde ihdiyatla amel edilmesi gerektiğini söylüyor ve alınmaması taraftarı bu konuda aklımız bizim çelişkiye düşüyor yardımcı olur musunuz lütfen. Selamlar... ***
Kıymetli kardeşim;
İmam-ı Azam Ebû Hanife ile İmam Muhammed’e (rahımehumAllah) göre, daru’l-harp’te bulunan bir Müslüman, o ülkenin vatandaşıyla faizli işlem yapabilir, mubahtır. Ancak onlara göre, faizi Müslümanın alması helaldir ama, harbîye faiz verilmesi haramdır... Gene Hanefî mezhebine göre fâsit sayılan alışveriş ve ticarî muâmeleler de caizdir. O bakımdan bir Müslüman, dar-ı harpte meşru olmayan bir takım ticaret muameleleriyle harbînin malını alsa, buna mâlik olur. [Bkz. es-Serahsî, el-Mebsût, Mısır 1331, X, 28, 95, XIV, 56, 57; İbn Hümam, Fethu’l-Kadir Li’l-Âcizi’l-Fakir, Mısır, 1319, 6, 178; İbn Abidin, Bulak 1272, IV, 188]
http://www.halisece.com/sorulara-cevaplar/613-devlet-kredisi.htmlHELAL RIZKIN MAHİYETİ VE FAİZİN TOZU DUMANI
Soru: "-Bütün Müslümanlar; Allahu Teala'nın (cc) ticareti helal, faizi haram kıldığını bilmektedirler. Buna mukabil Türkiye, tam bir faizciler ülkesi haline gelmiştir. (..) Müslümanlar dükkanlarına "Rızkın Allahü Teala'dan" olduğunu belirten dini levhaları asıyorlar. Fakat bunun ne manaya geldiğini düşünmüyorlar. Bende onlardan birisiyim.(..) Bundan otuz yıl önce köyümde ziraat ile meşgul olurken, ellerim nasır tutuyordu. Belki zengin değildim. Fakat vicdanen huzur içindeydim. Şimdi o günlerimi arıyorum. Geçtiğimiz yıl; faizin haram olduğunu bildiğim halde (...) Bankası'ndan kredi çektim. İktisadi krizle birlikte, faiz yükünün altında inliyorum. (..) Bir Hadis kitabında, şu mealde bir hadis-i şerifi okumuştum: "Faiz yemeyen kimsenin kalmayacağı günler mutlaka gelecektir. Biri faiz yemeyecek olsa bile, yine de ona tozundan birşeyler bulaşacaktır" Bu hadis-i şerif sahih midir? (..) Sahih-İ Buhari'de yer alan ve el emeğiyle elde edilen kazancı öven Hadis-i şerifi nasıl anlamamız gerekir? Temiz kazancın ve rızkın mahiyeti nedir?"
http://www.sadakat.net/fikih/051.htmDAR-I HARP'TE FAİZ:
Dâru'l-harp'te faiz olmaz, diyorlar. Türk bankalarından faiz alıp yiyebilir miyiz?
Dâru'1-harpte faizin cereyan edip etmemesiyle Türk bankalarından faiz alıp yemek ayrı ayrı şeylerdir. Önce bu hüküm sadece Imam Ebu Hanife ve Imam Muhammed'in kabul ettiği ve Imam Ebu Yusuf dahil, Şafiî, Malik ve Ahmed gibi diğer imamların karşı olduğu bir hükümdür. "Dâru'1-harp'te müslümanla harbî arasında faiz olmaz" anlamındaki bir hadise dayandırılır. Hadis, "Nasbu'r-râye" sahabi Zeyla'î'nin ve Allâme Ibn Hümâm'in tesbitlerine göre "âhad" bir haberdir ve garibtir (sahih değildir).(Zeyla'i, Nasbu'r-Râye, IV/44; Ibn Hümâm, Fethu'1-Kadîr, VN/39) Imam Şafiî böyle bir hadisin sabit olmadığını, binaenaleyh, delil olamayacağını söyler. Nitekim hadis, meşhur on hadis kitabında bulunmadığı gibi, "dâru'1-harb" ifadesi de bunun dışında Hadislerde geçmemektedir. "Dâru'1-harb", "Dâru'1-Islâm" gibi terimler sonradan müctehid imamlar döneminde ortaya çıkan terimlerdir. Nitekim Ibnü'1-Esîr de "en-Nihâye" adlı değerli eserinde "dâr" kelimesi ile ilgili böyle bir terimden söz etme-· mektedir. Işin bir yönü budur. Diğer bir yönü de bu hükmün usûl kaideleriyle çelişmesidir. Çünkü "haber-i vahidle ziyade, nesih sayılacağından caiz olmaz." Bu haber de haber-i vahiddir. Kabul edilmesi halinde faizi ayırım yapmadan (mutlak olarak) yasaklayan naslara ziyade bir hüküm getirmiş olur ki, bu caiz değildir. Işin, Allâme Ibn Hümâm'ın da irdelediği (Ibn Hümam, age. VN/39) bir üçüncü yönü vardır ki, sorunun cevabı açısından önemli olan da budur: Imam Azam ve Imam Muhammed bu hükmü verirken, parayı iktisadî bir silâh olarak düşünüp, müslümanın onu kafirin ülkesinde ve onun rızasıyla, herhangi bir yolla alabileceğini, böylece onu iktisaden zayıf düşüreceğini, müslümanın hiçbir surette faiz veremeyeceğini, yani fazlalığı müslümanın alması halinde bunun caiz olabileceğini kastettiklerini, arkadaşları olan imamlar açıklamışlardır. Nitekim Imamı Azam kumarı da aynı kategoriye sokmuş ve yüzde yüz kazanacağını bilmesi halinde müslüman Darü'1-Harpte bir harbî ile kumar oynayabilir, demiş ve mes'eleye Rum Sûresinin başında işaret edilen ve Hz. Ebu Bekr'in Şirk diyarı olan Mekkelilerle girdiği bahsi delil göstermiştir. Çünkü bahsin kumardan başka bir anlamı yoktur ama Hz. Ebu Bekr kazanacağını Allah Rasûlünün haber vermesiyle kesinlikle bilmektedir. Durum böyle olunca Imam Azam ve Imam Muhammed'in cumhurun karşısındaki bu görüşlerini alsak dahi, günümüzde müslümanın hiçbir yerde onların görüşüne göre de banka faizi alıp yiyemeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü faiz sistemi artık değişmiş ve fertlerin yerini müesseseler almıştır. Diyelim ki Almanya'da bir müslüman 100 markını bankaya yatırmış ve meselâ yılda: %10 faiz almış, sene sonunda da parası 110 mark olmuş olsun. Banka, hali hazırdaki sisteme göre bu sayede bu mevduatın (ankes hesabı ayrıldıktan sonra) yaklaşık 5 katıkredi verebilecek ve daha yüksek, meselâ % 15 faiz uygulayacağından 5x15=75 DM. kazanmış olacaktır. Yani müslüman Ahmet kendi kazandığı 10 DM karşılığında Alman Hans'a 65 DM. Kazandırılmış olacaktır. Görüldüğü gibi buna caiz diyen hiçbir Islâm Hukukçusu yoktur. Türkiye için durum daha da değişiktir. Darül-harp olduğunu söyleyen görüşten hareket etsek dahi, faiz müessesesi dediğimiz gibi bir banka olacaktır ve banka Yahudi Mason'un ve Masonlaşan Türkün olsa bile bir taraftan Ahmet Ağa yatırıp, öbür taraftan Mehmet Ağa almış olacağından, bir yönüyle müslüman faiz vermiş, öbür yönüyle de müslüman, müslümandan faiz almış olacaktır. Bu ise hiç caiz görülemez.
sadakat net