Gönderen Konu: Neden Türbelere Saldırılıyor?  (Okunma sayısı 3298 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Neden Türbelere Saldırılıyor?
« : 03 Nisan 2014, 17:22:06 »

Neden Türbelere Saldırılıyor?


Son yıllarda türbelere saldırı konusu Türkiye’de cok sık gündeme gelmese de uluslararası medyada ve hadiselerin yaşandığı yerlerde gündemden düşmüyor. Özellikle Mısır, Tunus ve Libya gibi ülkelerden sık sık türbelere saldırı haberlerini okuyoruz. Ayrıca Mali ve Pakistan gibi doğrudan Ortadoğu’da olmayan İslam ülkelerinde de bu tür olaylar son yıllarda artmakta.

Batı dünyasındaki tasavvuf, “sufiler” olarak algılanıp İslam’ın toleranslı bir grubu olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Bunda tasavvufun kapsayıcı, davetkâr ve kucaklayıcı olma özelliklerinin büyük oranda tesiri olduğu söylenebilir. Bu meyanda Mevlana Celaleddin Rumi’nin şiirleri ve dünya görüşü özellikle Amerika’da ciddi bir ilgi uyandırmıştır. Birçok Batılı din bilimci ve araştırmacı Arap coğrafyası ile Mali, Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerde sert görüşleri ve uygulamaları ile öne çıkan radikal Selefiliğe kıyasla kendi deyimleriyle “sufilerin” çok daha Batı değerlerine yakın bir dünya görüşüne sahip olduğu tespitini yapmışlardır. (1)

Selefilik

Bu noktada biraz da Selefilikten bahsetmek gerekebilir. İslam coğrafyasında mutasavvıf âlimlerin türbelerine yönelik saldırıların hemen hepsi Selefi veya diğer adı ile Vahhabi kökenli gruplardan gelmektedir. Bunun en önemli sebebi Selefilik’te “türbe ziyaretinin” caiz olmaması ve bid’at olarak görülmesidir. Bu kimseler, Peygamberimiz ve sahabeden sonra gelen birçok din âliminin görüşlerini yok saydıkları gibi, hak mezhepleri de kabul etmezler. Kişinin Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden kendi görüşünü çıkarabileceğini söylerler ki, bu Ehl-i Sünnet akidesine uymaz.

Müslümanlar arasındaki bu ihtilaf Türkiye, Bosna-Hersek, Arnavutluk ve Azerbaycan gibi ehl-i sünnetin daha yaygın olduğu ülkelerde şiddete başvurmaz. Bu ülkelerdeki Selefi varlığı Arap coğrafyası veya Uzak Asya’daki Müslüman ülkelerdeki kadar yoğun olmadığından son yıllarda şahit olduğumuz tekkelere saldırılar yaşanmamaktadır. Bununla birlikte yine son yıllarda Selefi ve Vahhabi inanışına sahip ülkelerin Balkanlarda ve Kafkaslarda hayır kurumları yaptırarak ve maddi imkânları kullanarak yayılmaya çalıştıkları, taraftar toplayarak bu coğrafyalarda da varlık göstermek istedikleri gözlemlenmektedir.

Selefiler tekkelere saldırıyor

Rifaiye, Nakşibendiye, Bedeviye ve Şazeliye başta olmak üzere 74 grubun bulunduğu Mısır’da yaklaşık 15 milyona yakın kişinin kendisini tasavvuf ehli olarak tanımladığı belirtilmektedir. Hüsnü Mübarek döneminde avantajlı pozisyonda olan ve rejim tarafından desteklenen Sufi grupları 25 Ocak 2011 Devrimi’nin ardından ülkede hatırı sayılır bir güce ulaşan şiddete meyilli Selefi gruplarca tehdit edilmiştir. Hadiselerin üzerinden aylar geçmişken başta Sufi nüfusun yoğun olduğu iskenderiye olmak üzere birçok şehirdeki Sufi tekkelerine saldırmıştır. Bunlardan en göze çarpanı 13. yüzyılda yaşayıp Şandili tarikatını kuran Ebu’l Hasan El-Şandili’nin talebesi El-Mursi Ebu’l Abbas’ın türbesine yapılan saldırıdır. Şehrin merkezinde bulunan bu cami ve içerisindeki türbenin hedef alınması Mısır’daki Sufilerce tepkiyle karşılanmıştır. Sufi tarikat liderleri tekkeleri korumak için gönüllülerden oluşan birlikler kurduklarını açıklamış ve Selefi gruplara bu tür saldırılara son vermeleri çağrısında bulunmuşlardır. (2)

Mısır

Sufilerin tepkisine rağmen türbe ve tekkelere yönelik saldırılar son bulmamış, zaman zaman önde gelen Sufi şeyhlerinin türbelerine zarar verilmiştir. Sina’da bulunan Şeyh Zuveil kentindeki kente ismini veren şeyhin türbesi 2013 yılı içerisinde iki kez bombalanmış ve büyük hasar görmüştür. Türbelere zararın yanında tasavvuf ehlinin dikkat ettiği ve saygı duyduğu değerler de Selefilerce hedef alınmıştır. Mesela, mevlit merasimi Mısır’da Selefiler tarafından tepkiyle karşılanmakta, şeyhlerin ölüm yıldönümlerini anmak amacıyla yılda 100′den fazla tertip edilen mevlit törenlerinin yasaklanmasını dahi talep etmektedirler. (3)

Mısır’la birlikte Libya da benzer problemlerle karşı karşıya. Hadiselerin ardından ortaya çıkan iktidar boşluğunda ve kaos ortamında daha fazla silahlanan Selefi gruplar türbelere saldırmışlardır. 2012′nin Ağustos ayında önce Zlitan şehrinde 15. yüzyıl ulemalarından Abdüsselam El-Esmer’in kabrini yıkan ve içerisinde yüzlerce el yazması bulunan kütüphaneyi yakan silahlı Selefi gruplar, bir gün sonra da ülkenin kalbi sayılan Trablus’ta gün ortasında dozerlerle geldikleri içerisinde Libyalı âlimlerden olan Abdullah El-Şaab’ın ve 50 diğer kabrin bulunduğu Şaab Camiini ve etrafındaki mezarları yerle bir etmişlerdir. Hadise ülkedeki birçok grup tarafından tepkiyle karşılanmış, sonrasında ise içişleri Bakanı istifa etmek zorunda kalmıştır. (4)

Tunus

Türbelere yönelik benzer saldırılar son yıllarda Tunus’ta da artış göstermektedir. Birkaç aydan bu yana 14′ten fazla türbe, cami veya dergâh Selefi grupların saldırısına uğramış, kimileri ateşe verilirken kimileri de yıkılarak kullanılamaz hale getirilmiştir. Bunlarla birlikte en az 38 saldırı girişimi de yine güvenlik güçlerince tespit edilmiştir. (5) Bunlar arasında Manuba’daki Seyyide Ayşe türbesine yönelik birkaç ay arayla iki saldırının düzenlenmesi ülke çapında tepki ile karşılanmıştır. Tunus hükümeti sorumluları kısa bir sürede yakalamış, bu kişiler çıkarıldıkları mahkeme tarafından hapis cezasına çarptırılmışlardır. (6)

Afrika ve diğer bölgeler

Afrika ülkelerinde de saldırılar olmuştur. Son yıllarda gündeme gelen ülke Mali’de Ensar El-Din isimli Selefi grup uluslararası bütün çağrılara ve uyarılara rağmen 15. yüzyıldan beri Afrika’daki en önemli islami eğitim merkezlerinden birisi olan Timbuktu’daki mezarları yıkmışlar, camilere ait kütüphanedeki yüzlerce eseri de yakmışlardır. iran’da ise Sünnîlere baskı politikası izlenmekte, Şiraz ve isfahan gibi tarihi şehirlerdeki Sünnî dergâhları zaman zaman militanların saldırısına uğramaktadır.

Dünyadaki farklı islam coğrafyalarında tekkelere ve kabirlere yönelik saldırılar kimi zaman kanlı olmuştur. Pakistan’ın ikinci büyük kenti olan Lahor’da 2010 yılının Temmuz ayında Sufi dergâhına yapılan bombalı saldırıda 42 kişi hayatını kaybetmiştir. 2011′in Nisan ayında ise Penjab eyaletindeki Saki Server türbesine yapılan intihar saldırısında 41 kişi öldürülmüştür.

Türbeler üzerinden sufilere saldırı vicdanları sızlatıyor

Mısır’dan Pakistan’a, Libya’dan Rusya’ya (Kafkaslardaki Müslüman topluluklar), Somali’den Keşmir’e kadar islam coğrafyası özellikle Sufi geleneğe ciddi anlamda sahip çıkmaktadır. Son yıllarda ise artan Selefi ve Vahhabi faaliyetleriyle karşı karşıya kalınmaktadır. Selefilerin bazı kollarının keskin görüşleri, bazı ülkelerde Sufilere yönelik bir baskı ve saldırı ortamını özellikle doğurmuştur. Böyle bir manzara karşısında aklıselim her Müslüman, vicdanen rahatsız olmaktadır.


Kaynakça:

    Richard Schiffman, Sufis under Attack, Project Syndicate, 23 September 2012.
    Irfan Al-Alawi, Egyptian extremism sees Salafis attacking Sufi mosques, Guardian, 11 April 2011.
    Hassan Ammar, AP PHOTOS: Egypt’s Sufis thrive despite attacks, Associated Press, 14 June 2013.
    Liby a Minister Quits over Sufi Shrine Attack, Al Jazeera, 27 August 2012.
    Ines Oueslati, Salafist Arsonists Target Tunisian Heritage Sites, Al Monitor, 31 January 2013.
    Tunisia Jails 6 Salafists for Torching Sufi Shrine, Ahram Online, 18 June 2013.


İsmail Numan Telci | 13 Mart 2014 | http://insanvehayat.com/neden-turbelere-saldiriliyor/


mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Neden Türbelere Saldırılıyor?
« Yanıtla #1 : 19 Eylül 2014, 21:40:46 »
İslâm dünyasının 'püsküllü bela'sı: Neo-Selefîler
Arap Baharı olarak adlandırılan süreç, 'devrim' olarak adlandırılmıştı. Şimdi, Selefilik, sadece İslam dünyasında değil, Balkanlar, Türki Cumhuriyetler, Afrika ve Avrupa'da deyim yerindeyse 'ışık hızıyla' yayılıyor.
ARAP BAHARI 'DEVRİM'LERİNDEN, SELEFİ 'KARŞI-DEVRİM'LERE...
'Karşı-devrim' hareketinin önünde, eski ve yeni yerli aktörler, gerisinde ise sömürgeci ülkeler var.
Eski aktörler, diktatörlüklerin artığı, 'her türlü kullanıma elverişli' tipler: Özellikle de kaos ortamını fırsat bilerek, 'Arap baharı' yaşayan ülkeleri istikrarsızlaştırmak, yönetilemez hale getirmek isteyen ve güçlerini yitirmek istemeyen aktörler bunlar. Daha çok sol-seküler çevreler.
Ülkelerinin geleceğini değil, kendi geleceklerini düşünen, imtiyazlarını kaybetmek istemeyen, o yüzden de kaos ortamından en çok nemalanan sömürgecilerin kapıkulları.
SELEFÎLİK DEĞİL SELEFSİZLİK: YENİ-HÂRİCÎLER
Bir de yeni aktörler var: Selefiler. Selefiler, bütün 'Arap baharı' ülkelerinde pıtrak gibi bitmeye başladı ve hızla hortlatıldı bir kaç yıl içinde...
Selefiler, Suudların ihracı. Ama Selefilerin arkasındaki gerçek güç, İngilizler.
Selefiler, 'Arap baharı' yaşayan ülkelerde -kelimenin tam anlamıyla- terör havası estiriyorlar. Selefilerin hedef tahtasına yatırdıkları yegâne 'güç', Osmanlı kültür varlığı: Osmanlı eserlerini birer birer havaya uçuruyorlar her yerde!
Önce şunu söylemem gerekiyor: İslâm dünyasının, önümüzdeki süreçte başbelası hatta 'püsküllü belâ'sı, öncelikle, Selefiler olacak.
Sadece 'Arap baharı' yaşayan Arap ülkelerinde değil, Balkanlardan Kafkaslara, Türkî cumhuriyetlerden Afrika'ya ve Arap coğrafyasına kadar her yerde Selefiler, tarihte olmadığı ve gözlenmediği kadar hem Müslüman toplumları büyük istikrarsızlıkların eşiğine sürükleyecek hem de sömürgecilerin eski sömürgesi olan ülkelerdeki güçlerini tahkim etmelerine inanılmaz katkılarda bulunacak!
YENİ HAÇLI SALDIRISI DIŞARIDAN DEĞİL 'İÇERİDEN'
Neo-selefilik, selefsizlik demek. Selef 'biz'iz. Düz mantıkla bütün İslam medeniyetinin kurucu şahsiyetlerini ve şehirlerini havaya uçuruyorlar!
Bunu ancak Haçlı savaşları sırasında Avrupalılar yapmışlardı sadece. İslam'ın ruhunu yok eden, köklerini kurutan, izlerini silen bir haricî mantığı, İslam tarihinin hiç bir döneminde görülmemiştir. Bu, İslam'ın İslam'la vurulması projesinin sonucu.
Tam da bütün dinlerin, köklerinin kazındığı, fosilleştirildiği ve sadece İslam'ın diriliğini koruyabildiği, insanlığın İslam'a en fazla ihtiyaç duyduğu bir zaman diliminde, Selefilerin önünün açılması, İslam'ın tarih sahnesine çıkışının bu kez içeriden oluşturulan serseri mayınlarla ve mayın tarlalarında vurulması projesinin bir sonucu.
EŞ'ÂRÎLİK VE MÂTURÎDÎLİĞİN BİTİRİLMESİ VE ŞİA'NIN ÖNE SÜRÜLMESİ
İslâm dünyasını bekleyen iki büyük tehlike var: Şia'nın etki ve nüfuz alanının alabildiğine genişle/til/mesi ve Selefilerin önünün açılması.
Burada ana hedef: Sünnî omurganın çökertilmesi ve makro ölçekte İslâm dünyasının, mikro ölçekte ise Müslüman toplumların tam ortadan ikiye yarılması, Müslüman toplumların birbirine düşürülmesi ve böylelikle İslâm'ın yürüyüşünün durdurulması!
Lübnan'da, Irak'ta, Körfez ülkelerinde 'terör havası estiren' Şia'nın ve Libya, Tunus, Cezayir gibi ülkelerle, Balkanlar, Kafkaslar, Afrika ve Türkî cumhuriyetlerde Selefilerin önünün açılmasının özel hedefi ise, Türkiye'nin yürüyüşünün durdurulması ve vurulması.
Özetle: İslâm dünyasının omurgasını oluşturan Ehl-i Sünnet omurganın iki ana bileşeni Eş'arilik ile Maturidiliğe büyük darbe indirilmesi...
ŞİA'NIN VE SELEFÎ DALGANIN PANZEHİRİ: TASAVVUFÎ HAREKETLER
file:///C:/Users/PC/Desktop/Yusuf%20Kaplan%20-%20%C4%B0sl%C3%A2m%20d%C3%BCnyas%C4%B1n%C4%B1n%20'p%C3%BCsk%C3%BCll%C3%BC%20bela's%C4%B1%20%20Neo-Selef%C3%AEler-%20@yenisafak%20-%2014.09.2014.htm