Gönderen Konu: Bed-i Besmele 4 Yaş 4 Ay 4 Gün Merâsimi  (Okunma sayısı 48044 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ay Işığı

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1166
Bed-i Besmele Merâsimi
« Yanıtla #15 : 10 Aralık 2009, 00:09:32 »

Teşekkür ederiz. Ne güzel törenler. Ecdadın her hali muhteşemdi.
« Son Düzenleme: 11 Aralık 2015, 01:01:57 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bed-i Besmele Merâsimi
« Yanıtla #16 : 07 Aralık 2011, 02:08:12 »
Keyfiyeti son derece yüksek olan böyle bir paylaşımda bulunduğun için teşekkür ederiz tarihman.
Ellerine sağlık.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bed-i Besmele Merâsimi Resimleri
« Yanıtla #17 : 11 Aralık 2015, 01:58:32 »























Çevrimdışı leyya

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 116
  • şukran lillah
Ynt: Bed-i Besmele 4 Yaş 4 Ay 4 Gün Merâsimi
« Yanıtla #18 : 26 Şubat 2016, 23:49:09 »
Bu konu yedikita dergisindede yer almisti yanlis hatirlamiyorsam ama bulamadim.konu cok degerli ve anlamli emek veren herkese tesekkurler.
Başaramassan bir daha dene, bir daha dene..Bir daha..Bir daha..Bir daha dene...
Unutma ''pes etmek intihar etmek'' gibidir...

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Âmin Alayı...
« Yanıtla #20 : 27 Şubat 2016, 22:03:47 »
Âmin Alayı...



Osmanlı’da çocuklar dört- beş yaşlarına geldiklerinde ilk mektebe başlarlarken yapılan merasime ‘bed-i besmele’ ya da ‘amin alayı’ denilirdi.

Bazı kaynaklarda da ‘Dua alayı’ olarak da  geçen ‘Amin alayları’ genellikle pazartesi, perşembe ya da kandil günlerinde tertip edilirdi.

O dönemde her cami ya da mescidin yanına inşa edilen yüksek kubbeli mektepler ya taş mektep ya da sıbyan mektebi olarak anılırdı. İslam adap ve erkanını, Kur’an okuma ve yazmayı, namaz kılmayı, ilmihal bilgilerini öğreten bu mekteplerde çocuğun Kur’an okumaya başlaması ‘Mushaf’a çıktı’ denilerek sevinç kaynağı olurdu.

Amin alayları bir düğün töreni kadar önemsenir, çocuğun mektebe başlaması ailesi olduğu kadar akrabaları ve mahalle için de önemli bir olay olarak kabul edilirdi.

Çocuk için yumuşak ve güzel bir minder hazırlanır, mor kadife üzerine sırma işlemeli cüz keseleri çocuğun sağ omzundan sola doğru çapraz asılacak şekilde hazırlanırdı. Olabiliyorsa Elifba cüzlerinin altın yaldızlı basmaları çocuğu özendirmek için temin edilir, bazen de el yazması olanlar tercih edilirdi. Ki bunlar iyi muhafaza edilir, nesilden nesile devredilirdi.

Törenden önce hocaya haber verilir, uygun gün tespit edilirdi. Tören gününün kandil günleri ya da pazartesi ve perşembe olması tercih edilirdi.

Mektebin ilahi takımı tutulur, çocuk yeni kıyafetleri giydirilerek eğitim hayatında zihin açıklığı duasıyla Eyüp Sultan’a götürülürdü.

Tören günü çocuklar temiz kıyafetleriyle mektebe toplanır, önlerinde hocaları ilahi takımını takip eder, aminlerle çocuğun evine gelirlerdi.

Amin alayı yeni okula başlayacak çocuğu yanlarına alarak ilahiler ve büyük bir kalabalık eşliğinde yola koyulurdu. En önde hoca, ardında başının üstünde rahle taşıyan okul görevlisi yürürdü. Rahlede çocuğun minderi ve cüz kesesi bulunurdu. Mektebe başlayan çocuk yürümez, faytona ya da midilliye bindirilirdi. Diğer çocuklar ve ilahi takımı arkada, en arkadaysa kadınlar yürürdü...

 

Ve ilahiler... Dualar...

“Yâ İlâhî başlayalım ism-i Bismillâh ile

Bu duâya el açalum ism-i Bismillâh ile

Sen kabûl eyle duâmız Besmele hürmetine

İlmini eyle müyesser yâ İlâhe’l-âlemîn

Ol Muhammed hürmetine meded eyle yâ Mu’în

İlmini eyle müyesser yâ İlâhe’l-âlemîn

Kapuna geldik niyâza yâ İlâhe’l-âlemîn

Eyleyip mansûr muzaffer kullarına yâ Mu’în”

...

“Ben bilmez idim gizli ayân hep Sen imişsin

Tenlerde ve cânlarda nihân hep Sen imişsin

Âmîn, âmîn

Sen’den bu cihân içre nişân isteridim ben

Âhir bunu bildim ki cihân hep Sen imişsin

Âmîn âmîn”

...

“Şol Cennet’in ırmakları,

Akar Allah deyu deyu,

Çıkmış İslâm bülbülleri,

Öter Allah deyu deyu.

Âmin, âmin!”

 

“Rabbi Yessir...” duası

Mahallede dolaşan alay tekrar eve gelir, burada ilahiler okunur, mektep gülbankı çekilir, daha sonra alaya katılanlar minder ve seccadelerle döşenmiş, öd ağacıyla tütsülenmiş odada çocuğun ilk dersi almasını beklerlerdi.Misafirler arasında ulemadan biri olduğunda hoca ona yerini bırakırdı.

Minderine oturup rahlesinin üzerine Elifba cüzünün ilk sayfasını açan çocuk, eline odun, kemik, pirinç, gümüş veya altından yapılmış ‘hilâl’ adlı çubuğu alarak, hocanın vereceği işareti ve söyleyeceği sözleri beklerdi. İlk derste çocuğa Elifba cüzünün en başındaki dua kısmı ile birkaç harf (genellikle sadece elif harfi) okutulurdu.

Daha sonra, “Yarabbi ilmimi, aklımı ve anlayışımı artır.” mânâsına gelen “Rabbi zidnî aklen ve ilmen ve fehmen” veya “Rabbi Yessir...” duası çocuğa tekrar ettirilirdi.

Böylelikle ilk dersini alan çocuk hocasının ve davetlilerin ellerini öperdi.

Talebelerden birisinin okuduğu ‘aşr-ı şerif’ten sonra, hocanın yaptığı dua ile tören sona ererdi.

Bu törenin ardından yemek ve lokma yenirdi.. En sonunda törene katılan çocuklara birer, ilâhi söyleyenlere ikişer, ilâhi grubunun başındaki kişiye üç kuruş, hoca, kalfa ve bevvaba münasip miktarlarda para ile mintanlık ve cübbelik kumaş verilirdi.

 

Hatıralar...

Bu kadar önemsenen mektebe başlama ve amin alayları törenleri dönemin yazarlarının da hatıratlarında kendilerine yer bulur...İşte onlar...

 

Halide Edip Adıvar anlatıyor:

O günlerde mektebe başlama merasimi çok cazipti.Kızlara ipekli, süslü esvaplar giydirirlerdi, göğüslerine sırma işlemeli içlerinde Elifba cüzleri bulunan keseler asarlar, arabaya bindirirler, ayaklarının altına ipekli bir yastık koyarlardı. Başlanacak mektebin çocukları, arabanın arkasından gelirler ve öndeki büyük çocuklar ekseriyetle;

‘Şol cennetin ırmakları’ diye çocukluğumuzun en meşhur ilahisini söylerler, her mısranın arkasından küçükler de ‘Amin, amin’ diye gırtlaklarını patlatıncaya kadar bağırırlardı. Sokaklarda alay geçerken başka çocuklar da sürüye katılır, mektebe kadar giderler.Mektebe başlayacak çocuk hocanın elini öperek elifbayı tekrar ederdi.       

Ondan sonra bütün çocuklara lokma ve çilpara dağıtılırdı.Artık ertesi sabahtan itibaren mektebin kalfası gelir, mahallenin mektebe giden diğer çocuklarıyla birlikte onu da alır, mektebe götürürdü.

Bu alay düğün merasimi kadar mühim sayılır, aileler çok para sarfeder ve Osmanlı devrinin sisteme bağlı içtimai yardım hissine uyarak o mahallenin birkaç fakir öocuğu da mektebe verilir, masrafları görülürdü.Bu alylar bende büyük bir heyecan uyandırır, fakat arabanın içine oturup, üzerime dikkat çekmek beni korkuturdu...

 

Yahya Kemal anlatıyor:

Üsküp’te İshakiye Mahallesi’nde mektebe başlayışım kadim ananeye tamamiyle uygun oldu.Erkenden muallim-i evvel Sabir ve muallim-i sani Gani Efendiler bizim selamlığa geldiler.Çarşıdan bana savatlı bir divit, boyundan geçirilen sırmalı bir cüzdanlık alınmıştı. Gani Efendi kalemi açtı, divitin mürekkebine batırdı. Bir Rabbi yessir (Allah’ım kolaylaştır) yazdı.Sonra üstüne şeker döktüler, bana o yazının mürekkebini şekerli şekerli yalattılar.

(Mürekkep yalamış tabirinin nerden geldiğini bu suretle öğreniyoruz)

Dışarda, bahçede, meydanda bekleyen mektep çocuklarına birer külah şeker dağıtıldı.Nihayet bu çocuk kafilesi “ Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu /Çıkmış Tanrı melekleri bakar Allah deyu deyu” ilahisini cumhurla ırlayarak yola düzüldüler.

“Davetliler vardı. Onlar şerbet içtiler, kuşaklarını ve ceplerini şeker külahlarıyla doldurdular. O aralık zahir ürkmeyeyim diye beni bir araba ile ayrı bir yoldan, Suat Bayırı’ndan mektebe ilettiler. Annemin hazırlamış olduğu bir şilteyi muallim Gani Efendi’ninhoca makamı olan yarım kavis, mihrabımsı yerin arkasına koydular. Maarif alemine ilk girişim budur”  (Bkz;Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım3.bs.1986)

 

Ercüment Ekrem anlatıyor:

“ Ailemiz çocukların mektebe başlama zamanları hakkında eski bir ananeye sadıktı.Dört yaşımı ikmal ettiğim gün evde hazırlıklara başlandı.Ben bunların bana aidiyetini seziyordum. Fakat esbabını anlayamıyor, daha doğrusu çocukluğa has bir kayıtsızlıkla araştırmıyordum.Bir kaç ay evvel bende hem acı hem de tatlı hatıralar bırakan bir geçit geçirmiştim...O da tıpkı böyle hazırlıklarla başlamış, bana cici esvaplar dikilmişti.Fakat o vakit ki telaşla bugünkü sukuneti mukayese ediyor, arada pek büyük farklar görüyordum...Mesela o vakit eve hallaç getirtilmiş, yorgancılar çalıştırılmış, benimle bir örnek büyük biraderim Nejat’a da entari yapılmıştı.Şimdi ise yapılan istihzarat daha sade idi.Evin içinde daha az telaş vardı; şahsıma karşı ev halkında o ilk hadiseden evvel izhar edilen merhametten, acımaktan eser yoktu.Bilakis önüme gelen beni okşarken müftehirane gülümsüyordu.Kezalik ölçü alınırken dikkat ettim: Biçilen şey entari değil, bayağı esvaptı. Pantolon ve gömlek!Hem de sade bana dikiliyordu.Ağabeyimi bu sefer her nedense ayırt etmişlerdi.

Arada bir içime bir tereddüt, bir endişe giriyordu. Sormak istiyordum; ‘Ne oluyor, ne var? Yine mi sünnet olacağım?

Fakat derakap oyuna dalıyor, unutuyordum.

Derken bir sabah yataktan fırlayıp bermutad kendimi bahçeye atacağım sırada ninem beni kolumdan tuttu.

“Bugün bahçeye inmek yok! dedi. Haydi dadın seni giydirsin de sokağa gideceğiz.

-Nereye?

-Eyüp Sultan’a.

-Niçin?

-Ziyarete

Bazı eylül sabahlarında Boğaziçi’ni sine sine kaplayan sis gibi ufacık gönlümü tedrici ezginlik istila etti. Öbür sefer de böyle Eyüp Sultan’a gitmiştik...Öbür sefer de koca kavuklu bembeyaz torbalı sakallı türbedarın heybetli huzuruna çıkmış toprak kokan türbenin içinde, iri taneli binlik tesbihten geçirilmiştim.

Ve pek iyi hatırımda kalmıştı; O gün ben içimde müphem bir kaygı ile eve dönmüş, dünyadan ziyade ahirete yakışan bu garip merasimin manasını kendi kendime anlamaya, mini mini yatağımda bile zihnimi istila eden karanlığı sıyırmaya çalışmıştım. Sonra arası çok geçmeden, üçbuçuk yıllık mevcudiyetimi ilk defa isyan ettiren hadise ile karşılaşmıştım.

Ben bir daha Eyüp Sultan’a gider miyim?Odadan kendimi dışarı attığım gibi doğru bahçeye koştum. Orada hamamın odunları yığılı duran sundurmanın kuytu bir yerine gizlendim. Evin içi çınlıyor, ninemin beni küçük adımla çağıran sesi kulağıma geliyordu...

-Ercümend Ercümend! Nerede bu çocuk?

Çok geçmeden ihtifagahımda (gizlendiğim yerde) yakalandım. Yarı tehdit ve yarı vaat ve vait ile beni giydirdiler, kuşattılar, nemli gözlerimi elimin tersiyle ikide bir silerek yola çıktım.

Ertesi sabah yeni elbisemi giymiş hazırdım. Bütün bu hazırlıkların mektebe başlamak için olduğunu akşamdan kulağıma fısıldayan dadım ruhumun tekmil endişelerini gidermişti. Kırmızı atlas minderim, içinde büyükbabamın  kırk sene evvel babam için bizzat yazdığı yaldızlı elifbe’yi ihtiva eden cüz kesem, beni evden almaya gelecek olan sıbyan mevkibini /alayını/ bekliyordu...

Derken kapının önünde bir gürültü koptu. Alay hazırdı. Köy başındaki mektep yalıya yakın olduğu için oraya kadar yaya gitmem takarrur etmişti. Minderi kalfaya, cüz kesesini bana teslim ettiler. Mevkibi geride takip eden babamla ninemin ellerinden kurtularak çocukların arasına karıştım.Allah’tan isteyip de bulamadığım şey;Yirmi otuz yaramazın ortasındaydım.Bunlarla o günden sonra ne iyi oynayacak, neler icat edecek, ne muziplikler yapacak, nasıl eğlenecektim...Derhal birçoğuyla ahbap olmuştum.

- Senin adın ne?

-Hüseyin

-Senin ki?

-Mahmut

-Benim adım da Ahmet. Sen uçurtma yapmayı bilir misin?

-Yaparım ya!Hem de kulaklısını.

-Yaşa be Mahmut!

-Küçük bey şöyle gel.

Kalfa elimden tutup beni mevkibin önüne götürdü...Ne var? Ne oluyoruz?

Tam da Hüseyin bana cebinden çıkardığı mukavva kibrit kutusunun içindeki kunduz böceğini gösterecekti.İlahi kalfa! Sana ne diyeyim!

-Bismilllahirrahmanirrahim de bakayım.

-Bismillah.

-Şimdi evvela sağ ayağını eşiğe bas da içeriye öyle gir.

-Peki.

Loş rutubetli avludan geçtik. Basamakları kımıldayan dar bir merdiven çıktık. Genişçe bir odaya girdik, sağda kızlar oturmuş bekliyorlar. Benimle birlikte gelen erkekler de sol tarafa geçip yerleştiler.

Kalfa minderimi getirdi, hocanın alçacık bir çekmeceden ibaret olan kürsisinin önüne koydu. Sonra da beni onun üzerine diz çöktürdü. Kartal burunlu, siyah çember sakallı, şerabi renkte sof cübbeli hocaefendi Arapça bir sürü şeyler söyledikçe muttasıl hep bir ağızdan ‘amin’ diye bağırıyorlardı.

Bu aminlerin arkası kesilince yine kalfanın yardımıyla kesenin içinden elifbe’mi çıkardım, hocaya verdim.

-Rabbi yessir!

- Rabbi yessir!

-Vela tu’assir!

--Vela tu’assir!

-Rabbi temmim bi’lhayr!

--Rabbi temmim bi’lhayr!

(Allah’ım kolaylaştır, güçleştirme. Rab’bim hayırla tamamına erdir)

-Aferin!


Dalgınlıkla ben bu aferini de tekrar ettim. Çocuklar bir kahkahadır kopardılar. Göz kuyruğuyla hocaya baktım, kaşını bile kımıldatmamıştı. Kalın parmağını elifbe’nin üzerine koydu, benim üzerimde o ilk gün gök gürlemesi tesiri yapan gür sesiyle..

-Elif, be, te, se, cim dedi...

- Elif, be, te, se, cim!

Hoca başını kaldırdı.

-Bugünlük bu kadar yeter!


Yerimden kemal-i gururla kalktım. İlk dersimi kekelemeden şaşırmadan, benim yaşımdakilerde nadir bir pişkinlikle almış, tekrar etmiştim.

Sonra bir dua daha edilirken arkama dönmüş, arkadaşlarımı azametle süzüyordum. Dün akşama kadar kızıl bir cehl içinde puyan olan ben artık allame-i cihan kesilmiştim...O andaki halet-i ruhiyemi tarif edemem. Dört yıllık varlığımda azim bir inkilap olmuş ve ben bu inkilabın tesiri altına başkalaşmıştım. O kadar ki bu ilk dersten  dönüşün akabinde üç gün evet tam üç gün ben uslu oturdum.

(Güneş, Sayı 9, 1 Mayıs 1927)


Cumartesi, 26 Ekim 2013 | www.tarihgazetesi.net | http://tarihgazetesi.net/index.php/yazilar/basindan/125-amin-alay

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Ynt: Bed-i Besmele 4 Yaş 4 Ay 4 Gün Merâsimi
« Yanıtla #21 : 05 Mart 2016, 08:28:37 »
Allah razı olsun çok güzel bir konu paylaşmışsınız

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Bed-i Besmele 4 Yaş 4 Ay 4 Gün Merâsimi
« Yanıtla #22 : 14 Mart 2016, 12:24:17 »
Allah razı olsun çok güzel bir konu paylaşmışsınız

Cümlemizden...