Rüzgârın yüzüme değer, okşar tenimi... Sarar, ferahlatır... Öylesine özlüyorum ki Cemâlini, bu ferahlık bile, beni ağlatır.
Beni bir sen sevdin... Başkaları sever gibi göründü... Ama daima, kendilerini sevdiler... Çünkü âcizdiler, fâniydiler... Kendilerine bile yetemediler ki, bana yetseler...
Hepsi Sana borçluydu varlığını. Hepsinin bir canı vardı... Ve onlar, kendi canları yanmadıkça, anlayamadılar acıyı... Anlayanlar da zaten, kendilerince bir mânâ çıkardı...
Bir Sen vardın bilen beni... Her şeyimle bilen, her şeyimle seven, bir tek Sen... Sevdiğini biliyorum, zira sevmemiş olsaydın, bu kadar kendinle meşgul etmezdin beni. Sevmemiş olsaydın, aratmazdın böylesi... Sen sevmemiş olsaydın, sevebilir miydim ki Seni?
Sen canımın Cânânı... Bir Sen'in sevginde vefâ buldum ben... O eşsiz vefâna, karşılık vermekten âciz oldum her zaman... Seni, Senin beni sevdiğin gibi sevmekten âcizim... Zira Sen yaratansın, ya ben? Ben, kul olmayı bile beceremeyen...
Yalnızca Sendeydi tatmin... Sadece Sende. Bir Sen yettin bana... Kimselerle yetinemedim...
Acı çekmeyi sever oldum Senin izninle. Dertlerin içinde gizlenmiş nice derman buldum...
Sevdirdiğince sevdim Seni... Buldurduğunca buldum... Bir Sen vardın gerçek olan... Geride ne varsa yalandı... Senden arta kalanların hepsi yalan... Kimi güzel, kimi çirkin, kimi vasat, ama işte her biri yalandı... Dallardaki çiçekler, göklerdeki bulutlar, çöller, nehirler hep yalan... Seraplar ve gölgeler yalan...
Çöllerde kalmayı sevdim Seninle... Yalnızdım, kalabalıklar içinde... Her şeyde Seni görmeyi sevdim ben... Herkeste Senden bir tecelli bulmayı sevdim... Yıldızlarda nûrunu, güneşte nârını, ateşte hârını bulmayı sevdim.
Sen, yarattıklarının hiçbirine benzemezsin.
Hiçbir şeye muhtaç olmayışını sevdim ben. Azîz oluşunu, Kâdir-i mutlak oluşunu sevdim. Settâr oluşunu sevdim. Öylesine güzel bir sırdaştın ki Sen, kimselere bir sırrımı vermedin. Günahıma rağmen yücelttin beni. Şeref ikram ettin. Ekrem-ül ekremînsin... Ben unuttum, unutmadın. Ben, adını anmadım, yine de bırakmadın. Yine de vazgeçmedin benden.
Sevdin beni, oysa, ben Sana kul bile olamadım. Nankörlük ettim. Yine de nimetlerini esirgemedin.
Şikayet eden, sızlanan, dert yanan hep ben oldum. Sen, sabrettin. Sen sevdin beni...
Şimdi, cemâlinin hasretiyle yanıyorum. O kadar ki, güneşin kavurucu sıcağında da, serinleten rüzgarda da, Senin hasretini kokluyorum.
Senin sadece sanatını seyretmek yetmiyor artık! Şahdamarımdan daha yakın olmanı sevdim. Ama bu bile yetmedi bana. Sen öylesine yakındın ve ben öylesine uzaktım sanki Sana. Cemâlin... Tüm derdim bu Sevgili!
Cehennemin ateşi, Senden ayrı kalmanın acısı yanında sönük kalır bilirim. Âşık, mâşukundan ayrı kalır da, güler mi, cennette olsa bile? Cenneti de istiyor değilim. Köşkler, ırmaklar arzum değil! Karşımda olsun da cemâlin...
Seni hak edecek gücüm yok benim. Seni hak edecek amelim yok. Hiçbir seyim yok ey en Güzel! Ellerim bomboş. Üstelik günah kirleriyle lekeliyim. Bembeyaz gelemiyorum Sana... Yarattığın gibi tertemiz degilim. Dünya kirletti beni, nefsim aldattı. Şeytana kandım. Müflisim. VAllahi hiçbir şeyim yok!
Sana duyduğum iştiyakın sebebi, yine Sensin. Sensin her yanımda... Sensin varlığım... Zenginliğim Sensin... Tüm sefilliğime rağmen yine de Seni isteyişim, sırlarındandır.
Bilmiyorum, bilen Sensin. Ve eğer, murâdıma, maksûduma, matlûbuma, yani Sana, yani Senin Cemaline kavuşursam bir gün, bu da sadece Senin merhametin.
Sermayem yok Sevgili! Tüm sermayem, rahmetin... Lokmanın bile derman olamayacağı derdimin, dermanısın Sen!
Yârsın!
Cansın!
Şifâsın!
Lokmanda değil ey Yâr, Sendedir benim devâm!
Sana kavuşmadıkça, huzur da bana haram!
Sermayem rahmetin, ilâcım Cemâlindir...
alıntı