Gönderen Konu: Beslenme neden önemli ?  (Okunma sayısı 6783 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Beslenme neden önemli ?
« : 11 Aralık 2009, 01:31:44 »

Yaşınız ne olursa olsun, vücudunuza ihtiyaç duyduğu besin unsurlarını kazandırmanız lazım...

Genç bir insanda bile ihtiyaç duyulan temel besin maddeleri ile vitamin ve mineraller yeteri kadar kazanılmazsa er veya geç ama mutlaka bir problem çıkar.

Bunun tersi de doğrudur: ıhtiyacınızdan fazla besin maddesi tüketirseniz, hastalanırsınız. Ayrıca yiyip içtiklerine dikkat etmez, besinlerin seçiminde uyulması gereken asgari kurallara uymadığınız zaman da sağlığınız bozulabilir.

Kısacası beslenmenizdeki her yanlış size günün birinde ya hastalık ya da sağlık problemi olarak geri döner.

Beslenmenin sağlık üzerindeki kısa ve uzun vadedeki etkilerini araştıran bütün çalışmalar bu bilgiyi doğruluyor. Yani iyi bir hayat için “iyi, güzel ve doğru beslenmeyi” ya öğreneceğiz ya öğreneceğiz! Başka bir yol görünmüyor.

Peki, o zaman ne yapacağız? Bu sorunun cevabı son derece basit: Doğru besleneceğiz...

Sorun da aslında tam bu noktada başlıyor. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, hangi besinin ne zaman, ne miktarda, hangi yiyeceklerle ve nasıl tüketilmesi gerektiğini bilmek, bu işi hata yapmadan becerebilmek öyle pek kolay bir iş değil. Benim de bu işi hakkıyla beceremediğimi itiraf edeyim. Birçok şeyi bilseniz bile dikkatsizlik veya lezzetin o dayanılmaz çekiciliği sizi aldatabiliyor...

Neden yiyoruz?

İster “peynir-zeytin” yiyin, ister şölen sofralarında beslenin, yemek arzusunun temelde çok masum bir nedeni var: Yaşamak için yiyoruz! Hayatımızı sürdürebilmek için buna mecburuz.

Çünkü vücudumuz nefes alıp verebilmekten kanı damar sistemine pompalamaya, kaslarını hareket ettirebilmekten düşünebilmeye her işlevi için enerjiye ihtiyaç duyuyor.

Bu enerjinin tek kaynağı gıdalar, yani yiyip içtiğimiz şeyler. Arızalanıp bozulan, eksilip azalan, kırılıp dökülen vücut bölümlerimiz için de (tadilat-tamirat işleri) besinlere ihtiyacımız var.

Yanılgımız ne?

Fotoğrafın başka bir yüzü daha var. Çok iyi biliyoruz ki yaşlanmanın doğal sonuçları, hatta cezaları olarak düşündüğümüz bazı sağlık sorunlarından doğru besinler yiyip içerek uzak kalabiliriz.

Doğru beslenirsek bellek sorunları, güç kayıpları veya romatizmadan uzak bir yaşlılık sürebiliriz. Doğru beslenerek kanserden diyabete, hipertansiyondan kalp krizine kadar pek çok hastalıktan korunabiliriz. En azından bu hastalıkların etkilerini hafifletebiliriz.

Bunların tam tersi de doğrudur. Yanlış beslenerek (yani yanlış yiyecekleri fazla miktarda, doğru yiyecekleri az miktarda yiyip içerek) kansere, şekere, hipertansiyona, kalp hastalıklarına davetiye çıkarabiliriz. Gastrit, ülser, reflü hastası olabiliriz. Kilolu ya da şişman biri haline gelebiliriz. Sağlıksız bir hamilelik geçirebilir, sağlıksız çocuklar doğurabiliriz. Kansız kalabiliriz. Saçlarımız dökülebilir, tırnaklarımız çukurlaşıp kırılabilir.

Gaz, şişkinlik, kabızlık, hemoroid ve benzeri birçok sindirim sistemi sorununun arkasında beslenme yanlışları var. Uykusuzluk, yorgunluk, yemek sonraları ortaya çıkan bitkinlik ve dalgınlıklarımızın arkasında da yeme içme yanlışlarımız etkili olabiliyor. Yanlış beslenmek kemik erimesinden diş çürümesine kadar onlarca sağlık sorununa davetiye çıkarıyor.

Yetmedi! Safra kesesi taşlarının, karaciğer yağlanmalarının, alerjik sorunların arkasında da beslenme yanlışları var. Yanlış beslenme boy kısalığı ve hormonal olgunlaşmada gecikmeye yol açabiliyor. Kötü ve yanlış beslenenlerde enfeksiyon hastalıkları daha sık görülüyor. Bu kişilerin bağışıklık sistemleri zayıf kalıyor, bozuluyor, ağır-aksak işliyor. Özetle kötü beslenerek pek çok sorun oluşturabiliriz. Yani beslenme konusu sizi vezir de rezil de edebilir!

Hürriyet / Prof. Dr. Osman Müftüoğlu

« Son Düzenleme: 11 Aralık 2009, 01:35:32 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Sağlıklı yaşamın formülü
« Yanıtla #1 : 23 Ekim 2010, 02:34:48 »
Sağlıklı yaşamın formülü: Yediğinizin yarısı, yaptığınızın iki katı

-Az yersek kolay kilo verir miyiz?

Tabii ki, az ye çok hareket et. Yediğinizin yarısı, yaptığınızın iki katı...

Su içsek yarar mı?

Yarar. Metabolizma bozuksa yediğiniz şeyler kilo aldırabilir.

Limon ve lahana suyu zayıflatır mı?

Hayır hayır, zayıflatmaz.

Zayıflama hapları ve light ürünlerle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Böyle bir hap yoktur, reddediyoruz. Böyle bir hap hâlâ icat edilmiş değildir. Reçeteli ve reçetesiz bütün zayıflama hapları yasaklanmalıdır. Light ürünler daha çok yedirir. Diyet yaparken light beslenmek sizi motive eder ancak.

Detoks ve anti-aging sözünden pişman oldum

-Verdiğiniz önerilerde pişman olduklarınız neler var?

Çok şey var. Hatta bu beslenme konusunu toplum yeteri kadar eğitimden geçmeden önerdiğim için mi bir sürü şarlatan ortaya çıktı diye de düşünüyorum. Ciddi bir pazar oluşturdum. İnsanların cebindeki parayla bir sürü ot, çöp ve taş alanları gördükçe ruhum sıkılıyor.

Detoks lafı da sizden çıktı?

Türkiye'de ilk detoks diyen benim ama pişman oldum. Uzun yaşamakla ilgili anti-aging sözünü kullandım. Bundan da pişmanım. Detoksu ilk bulanlardan birisi Miman Sinan'dır. Yapılarını tarif ederken 'Taşları elime verdiler, yalın hale getirdim, içinden bu çıktı.' demiştir.

Detoks bu. Felsefede de, edebiyatta da detoks lazım. Neden insanlar dünyanın en kirli ülkesi Hindistan'a gidiyor ruhsal arınma için? İnanç dünyaları zayıf olduğu için anahtarı Hollywood'da kaybediyor artistler, Nepal'de arıyorlar. Bulamazlar.

Detoks için yoga, meditasyon yapanlara ne diyeceksiniz?

Yapalım, ben de yazıyorum bunu. Ama imkânınız varsa dua edin, namaz kılın! Size ait olan değerlerle daha etkin detoks yapabilirsiniz.

 Kaynak: Zaman -Prof. Dr. Osman Müftüoğlu
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hangi besini nasıl tüketmeliyiz?
« Yanıtla #2 : 26 Ekim 2010, 02:26:14 »
Pancar: Bowden, pancarı kırmızı ıspanak olarak düşünün diyor. Çünkü pancarda, folik asitin yanı sıra kanserle savaşta önemli olan doğal kırmızı pigmentler bol miktarda bulunuyor.

Nasıl yenmeli: Taze, çiğ ve rendelenmiş olarak salatalarda kullanılabilir. Pişirmek antioksidan özelliğini düşürecek



Lahana: Kanserle mücadele eden enzimleri destekleyen sülforafen, lahana da bol miktarda bulunmaktadır.

Nasıl yenmeli: Asya usulü lahana salatası ya da burger ve sandviçlerde kıtır olarak tüketilebilir.



Pazı: Gözlerin korunmasında önemli olan Karatonaidle yüklüdür.

Nasıl Yenmeli: Doğranmış ve zeytinyağında sotelenmiş olarak yenilebilir.



Tarçın: Kan şekeri ve kolstrolün kontrolünde yardımcıdır.

Nasıl yenmeli: kahve gibi sıcak içeceklere serpilmelidir.



Nar: Kan basıncını yani tansiyonu düşürür ve antioksidant yüklüdür.

Nasıl yenmeli: Taze yenebilir ya da suyu içilebilir.



Erik kurusu: Antioksidant yüklüdür.

Nasıl yenmeli: Pestil olarak ya da pişirilerek yenebilir.



Kabak çekirdeği: Balkabağının en besleyici yeri çekirdeğidir. Kabak çekirdeği erken ölüm riskine karşı etkili magnezyum deposudur.

Nasıl yenmeli: Çerez olarak ya da salatalarda kullanılabilir.



Sardalye: Dr. Bowden, sardayeyi ‘sağlık konservesi’ olarak nitelendiriyor. Omega 3 yönünden zengin olan sardalye, doğal yollardan cıva içermez ve kalsiyum deposudur. Ayrıca demir, magnezyum, fosfor, potasyum, çinko, bakır ve manganezin yanı sıra B vitaminin tüm çeşitlerini içerir.

Nasıl yenmeli: Zeytinyağı ya da sardalye yağı içinde dinlendirilen sardalyeler tek başına ya da salata içinde yenilebilir.



Zerdeçal: ‘Baharatların süperstarı’ zerdeçal, kansere ve iltihaplara karşı güçlü özellikleri vardı.

Nasıl yenmeli: Sahanda yumurta ya da her türlü sebze yemeğinde kullanılabilir.



Yabanmersini: Pek çok meyve ve sebzeyi dondurarak saklamak, besleyiciliklerini azaltsa da bu durum yabanmersini için geçerli değildir. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda yabanmersininin daha iyi bir hafıza ile ilişkili olduğu görülmüştür.

Nasıl yenmeli: Yoğurt ya da sütle birlikte veya bademle beraber yenmesi tavsiye edilir

Ayrıca bakınız;
Yaban Mersini



Balkabağı: Az kalori ile uzun sure tok tutar. Ayrıca bu yüksek lifli sebze bağışıklık sistemini uyaran vitaminlerce zengindir.

Nasıl yenmeli: Tarçın, hindistancevizi ve çok az tereyağı ile karıştırılarak yenebilir.



ekolay
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Dondurulmuş meyve ve sebze
« Yanıtla #3 : 12 Ocak 2011, 21:08:01 »
Son yıllarda market raflarında daha fazla görmeye başladığımız dondurulmuş sebze ve meyveler sanayileşme süreci, kadınların iş dünyasının aktif birer üyesi haline gelmesi ve yalnız yaşayan bireylerin sayısındaki artış nedeniyle giderek artıyor.
 
Sebze ve meyveler insan geliştirmesi ve hastalık risklerinin azaltılmasında önemli besinlerdir. Bileşimlerinin önemli kısmı sudur. Bu nedenle günlük enerji, yağ ve prtein gereksinmesine çok az katkıda bulunurlar; ancak mineraller ve vitaminler bakımından zengindirler.

Folik asit, A vitaminin ön ögesi olan beta-karoten, E, C, B2 vitamini, kalsiyum, potasyum, demir, magnezyum, posa ve diğer antioksidan özelliğe sahip bileşiklerden zengin olan sebze ve meyveler vücuda zararlı maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı besinlerdir.

Günde en az 5 porsiyon tüketilmeleri önerilen taze sebze ve meyveler marketten, pazardan veya çarşıdan alındıktan sonra evde bekletildiğinde ya da tüketiciye ulaşma sürecinde çeşitli beklemelere maruz kaldığında besin değerlerinde kayıplar olur.

Özellikle dayanıksız olan taze sebzelerin hazırlama, pişirme ve tüketim sürecinde uygun yöntemler kullanılmadığında besin kalitelerinde azalmalar ve bozulmalar görülür. Dondurma işlemi, uzun süre depolama için çiğ besinlerin besin öğelerinin korunmasında en etkili yöntemlerden biridir.

Dondurulmuş sebze ve meyvede amaç mevsiminde toplanmış taze besini koruyucu katkı maddesi kullanmadan konserve ürünlerinden farklı olarak besinin değerinde, kalitesinde veya tadında bir azalmaya neden olmayacak şekilde hızlı bir dondurma işlemiyle tüketime hazır hale getirmektir.

Bu nedenle tüketim açısından  dondurulmuş sebze ve meyveler çocuk beslenmesinde kullanılabilecek alternatiflerdir. Her mevsimde ve her koşulda tazesine, organik veya doğalına ulaşılamadığında, besinlere ulaşımı kolaylaştırdığı için dondurulmuş sebze ve meyvelere çocuk beslenmesinde de yer verilebilir.

Önemli olan nokta dondurulmuş sebze veya meyvenin uygun alışveriş ve saklama koşullarını sağlayabilmektir. Market alışverişi esnasında alışveriş arabasında uzun süre bekletilme oluşabilecek çözülmelerin engellemek için alışverişte uygun düzenlemenin yapılması (en son dondurulmuş besinleri raftan almak gibi), dondurulmuş besin alınırken çok karlı ve buzlu olmamasına özen gösterilmesi, satın alınan bir dondurulmuş besinin kısa sürede çözülmeden dondurucuya aktarılması, çözülen besinin tekrar dondurulmaması dikkat edilmesi gereken en temel noktalardır.
 
hastane.com
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Formda Kalmak
« Yanıtla #4 : 11 Ekim 2011, 01:43:42 »
Mesela arada bir yaptığı sabah yürüyüşüyle formuna form kattığını düşünenler veya gecenin bir yarısı sokak aralarında kan ter içinde koşturup nefesini açmaya çalışanlar da form tuttuğunu zannedebiliyor. Peki nedir form meselesi? Ne zaman, hangi şartlarda ve kimlerin ‘formda’ olduğunu söyleyebiliriz...

Sağlığımızı etkileyen önemli şeylerden birinin de hayat tarzımıza ilişkin seçimler olduğunu öğrenmemiz, son yılların en faydalı bilgi edinimlerinden biri oldu. Yaptığımız basit bazı seçimler bile sağlam ya da hasta mı olacağımızı, çabuk ya da geç mi iyileşeceğimizi etkileyebiliyor. Bunların en başında besin tercihlerimiz geliyor. Bunu bedensel aktivite ile ilgili kararlarımız izliyor. Eğer söz konusu olan formda olmak/formda kalmak ise ikilinin önemi daha da artıyor.

Formda olmak ve kalmak aslında aynı şeyler. Biri olmadan öbürü olmuyor. Ayrıca form konusunda herkesin farklı bir fikri var. Pek çok kişi formda olmayı, her gün düzenli fiziksel aktivite yapmak, yağ oranını azaltıp, kaslarını çoğaltmak, hatta bazıları neredeyse tamamen yağsız, kastan ibaret bir bedene sahip olmakla aynı şey zannediyor.

Farklı düşünenler de var elbette. Mesela arada bir yaptığı sabah yürüyüşüyle formuna form kattığını düşünüp, eve dönünce çift yumurtalı sucuk, Çengelköy böreği, ekmek içi tulum peyniri ve gül reçeli ile kahvaltı yapanlar veya gecenin bir yarısı sokak aralarında kan ter içinde koşturup nefesini açmaya çalışanlar da form tuttuğunu zannedebiliyor.

Peki, nedir, nasıl bir şeydir aslında form meselesi? Ne zaman, hangi şartlarda ve kimlerin ‘formda’ olduğunu söyleyebiliriz? Nasıl form tutulur ve nasıl formda kalınır?

TAM BİR SAĞLIK HALİ

Formda olmakla formda kalmak arasında aslında pek bir fark yok. Her iki durum da tam bir sağlık halini ifade ediyor. Ama şu nokta çok önemli olsa da çoğumuzun dikkatinden kaçabiliyor: Sadece fiziksel olarak formda olmanız yetmiyor. Ruhsal ve zihinsel olarak formda olmamız lazım.

Ben, form durumunun sadece yağ/kas oranı ile ilgili olduğunu düşünenlere katılmam pek. Formda olmanın birinin sadece az yağlı, çok kaslı biri olmak olduğunu düşünmem, düşünemem. Çünkü yağ kas oranı biraz da yaratılışınız (habitus), yapınız (constitutio), hormonal durumunuz, yaşınız ve de genetiğinizle ilgili bir durumdur.

Örneğin sumo güreşçileri fazlaca yağlı da olsalar mükemmel bir form grafiği içindedirler. Vücudunda 1 gram bile yağ bulunmayan (!) bir boksör korkunç bir formsuzluk içinde kıvranabilir. Kısacası formda olmak beslenme ve fiziksel aktivitesine aynı özeni göstererek, ama besleyip aktive ederek ikisini birlikte iyi hale getirmekten geçiyor.

NE YAPMALI

Beslenme form tutmak için çok önemli bir nokta. Hem forma girmenizi sağlıyor hem de formda kalmanızı sağlayıcı bir yakıt görevini üstleniyor. Aktivitenin de benzer etkileri var. Ne kadar çaba gösterirseniz gösterin sadece beslenmenize dikkat ederek ya da yalnızca aktivitenizi iyi planlayıp beslenmenizi es geçerek formda kalamıyorsunuz.

Sürekli egzersiz yapmalarına rağmen göbeklerinden bir türlü kurtulamayan ya da hep sağlıklı şeyler yemelerine rağmen sürekli hımbıl ve halsiz kalanların yaşadıkları sorun da aslında bu!

Ayrıca önemli bir noktayı daha hatırlamamızda yarar var: Her yaşta formda olabiliriz, formda olmanın yaşı yoktur.

NE KAZANIRIZ

Peki, neden bu kadar ısrarlıyız form tutma ve formda kalma konusunda? Nedeni kısaca şu: Formda olduğunuzda kendinizi daha iyi, daha güçlü hisseder ve görürsünüz. Daha az hastalanır, daha çabuk iyileşirsiniz. Şeker, tansiyon yüksekliği, kanser, obezite, kilo sorunu, romatizma gibi kronik hastalıklardan ciddi biçimde uzaklaşırsınız. Kolay kolay uyku sorununuz olmaz. Gelin bu pazarınızı şu formda olma/formda kalma konusuna biraz kafa patlatmaya ayırın!

Dört maddeyi alt alta yazın ve ısrarla, bıkıp usanmadan uygulayın:

- Doğru besleneceğim
- Ruhumu beslemeyi de ihmal etmeyeceğim
- Düzenli bir aktivite-egzersiz planım olacak ve bunu ısrarla sürdüreceğim
- Ruhsal egzersizlerimi de ihmal etmeyeceğim!

Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Çok yiyip yetersiz besleniyoruz
« Yanıtla #5 : 30 Eylül 2012, 13:30:49 »
Çok yiyip yetersiz besleniyoruz

Beslenme-sağlık ilişkisinde ‘yetersiz beslenme’ sorunu en öncelikli konulardan biri. Son günlerde sık konuşulan ‘gizli beslenme eksikliği’ sorununa gelince… Onun da ciddi sonuçları var ama çoğumuz halâ ne yanlış beslendiğimizin ne de gizli bir beslenme sorunu yaşadığımızın farkında değiliz...

Aşırı kilo-obezite probleminden bu kadar söz edilirken ‘yetersiz beslenme’ konusu birçoğumuza çok uzak bir kaygı olarak görünebilir. Ne var ki araştırmalar bize aşırı yiyip içmekle yetersiz beslenme sorunlarının iç içe olabileceklerini de hatırlatıyor. Özellikle bizim gibi hızla şehirleşen toplumlarda ‘gizli beslenme yetersizliği’ ve bu durumun yol açtığı sağlık problemleriyle beklenenden daha sık karşılaşılıyor. İşte onlardan bazıları…

Bazı vitamin, mineral ya da aminoasit veya elzem yağ asitlerini vücudumuza yeteri kadar kazandıramadığımız zaman ne kadar çok yeseniz de ‘boş şeyler’ yediğinizden yetersiz beslenir, daha sık hasta olursunuz. Örneğin, yeteri kadar iyot almadığınızda guatr, demir almadığınızda demir eksikliği kansızlığı, B12 vitamini kazanamadığınızda kansızlık, unutkanlık, sinir sistemi hasarı, yorgunluk sorunlarıyla daha sık karşılaşırsınız.

Eğer çocuklarınıza kafi miktarda çinko kazandıramıyorsanız bağışıklık sistemleri çok zayıf kalır. Proteinden, elzem aminoasitlerden fakir beslenen çocuklar ve büyüklerde bağışıklık sistemi zayıf düşer. Diş çürüklerinin, aşırı kilolu olmanın, karaciğer yağlanmasının, kemik erimesinin, gut hastalığı, şeker hastalığı ve benzeri sorunların da beslenme eksiklikleriyle de ilişkisi olabilir.

A vitamini yetersizliği görmeyi, C vitamini eksikliği bağışıklık gücünü, folik asit eksikliği kansere yakalanma olasılığını olumsuz yönde etkileyebilir. Omega-3 ve omega-6 yağlarını sadece besinlerle kazanabiliyoruz.

Bunlardan yoksun kaldığımızda cilt sorunları, hormonal problemler, bellek problemleri, psikolojik değişimler, hızlanmış damar yaşlanması ve daha pek çok problem ortaya çıkabilir. Kısacası ne kadar yediğiniz kadar ne yediğiniz, ne çeşitlilikte beslendiğiniz de çok önemli noktalar.

Vitamin eksikliğinde neler oluyor

A Vitamini: Görme problemleri, cilt kuruluğu

B1 Vitamini (thiamin): Yorgunluk, depresyon, kramp, zihinsel fonksiyonlarda azalma
B2 Vitamini (riboflavin): Ağız ve dil yaraları, yorgunluk, depresyon, katarakt

B3 Vitamini (niacin): Dermatit (el ve yüz), iştah azalması, güçsüzlük, demans, anksiyete

B6 Vitamini: Güçsüzlük, iştah azalması, dermatit, kalp hastalığı, böbrek taş oluşumu, karpal tünel sendromu, depresyon
Folat: Kansızlık, mizaç bozukluğu, sindirim sorunları (gebelikteki eksikliği: bebekte sinir sistemi defekti)
B12 Vitamini: Kansızlık, bilinç bulanıklığı, bellek zayıflaması, depresyon

Biotin: Saç dökülmesi, dermatit, kansızlık, kas ağrıları, iştah azalması, depresyon
C Vitamini: Diş eti kanamaları, kolayca çürüme, cilt kuruluğu

D Vitamini: Çocuklarda raşitizm, erişkinlerde kemik ağrıları, kas zafiyeti, osteoporoz, artrit ve kanser üremesinde artma
E Vitamini: Çocuklarda kansızlık, su tutulumu, erişkinlerde denge bozukluğu, uyuşukluk, kansızlık
K Vitamini: Kolay kanama, morarma, pıhtılaşma sürecinde uzama

NE YAPMALI

Anlatmak istediğim şey şu: Özellikle çocuk doğurmayı düşünen ya da çocuk büyüten annelerin ama genelde gençler ve yetişkinlerin, öğretmen ve okul yöneticilerinin ‘yetersiz beslenme’ konusunda bilgili ve uyanık olmaları lazım.

Yiyecek deyince sosis, sucuk, hamburger, tavuk kanadı, döner, pizza; atıştırmalık denince bisküvi, cips, gofret; içecek denince de gazoz, kola, boyalı meyve sularını düşünen bir nesil geliyor ve ‘gizli beslenme yetersizliği’ sorunu en çok da bu nesli yani çocuk ve gençlerimizi tehdit ediyor. İçi boş, kalorisi yüksek, tadı hoş ama yapısı bozuk ve toksik besinler en çok da onları hasta ediyor.

Doktorların ve (neredeyse sadece zayıflama listeleri yapar hale gelen) beslenme uzmanlarının işte bu nedenle ‘hastalıklar ve beslenme tarzımız’ ilişkisine daha çok özen göstermeleri çocuk ve gençlerin besin seçimleri konusuna daha çok önem vermeleri gerekiyor. Özellikle onlar için beslenme her şey değilse bile çok önemli bir şey.

Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU 
〰〰〰〰🐠