Gönderen Konu: Binaların Harcına Ahlak Koymak  (Okunma sayısı 3359 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Binaların Harcına Ahlak Koymak
« : 19 Kasım 2011, 08:24:13 »

Binaların Harcına Ahlak Koymak

MEŞHUR Çin seddinin bir kısmı topraktandır, bir kısmı taştan. Bu taştan kısım yapılırken bir imparator zamanında, her günün sonunda müfettişler ellerinde birer çivi kontrol eder ve duvarda çivinin gireceği kadar delik bulurlarsa yapan ustayı hemen idam ettirirlermiş.

Doğru veya değil, bu rivayet bize çok önemli bir ölçü veriyor.

Yüzde 95'lik bölümü zelzele bölgesi olan ülkemiz son elli yılda göz göre göre çürük çarık milyonlarca bina ile dolduruldu.

Mimarlık insanlığın belki de en eski mesleği. Bu sanatın Romalı pîri Vitruvius bir binada üç ana unsur olmalı diyor: Sağlamlık, hangi iş için kullanalıcaksa ona uygunluk ve bir de güzellik.

Biz üçünü de ihmal ettik.

Ülkemizi çürük, kullanışsız, çirkin binalarla doldurduk.

Mimarlık konusunda Bizans'ın ve Osmanlı'nın eline değil, ayağına su dökemez modern yapı ustalarımız.

Eskilerin nice anıt binasında altın oran var. Yenilerde yok.

Osmanlı'nın en son yaptığı ve hizmete açtığı âmme binası Sultanahmet'teki hapishanedir. Şimdi beş yıldızlı bir otel olarak hizmet veren bu binanın önünden geçiniz ve giriş kapısına, cephesine dikkatle bakınız. Mermerler, işlenmiş taşlar, kitabeler, çiniler, balkon, pencerelerdeki ve kapıdaki sanat... İçeriye giriniz, o harika iç bahçeyi görünüz. Osmanlı, can çekiştiği bir zaman dilimi çinde, süflî bir hizmet verecek olan bu binayı bir sanat şaheseri olarak dikmiştir.

Bendeniz gençliğimde tutuklu olarak burada kaldım, içini de dışınız da iyi bilirim.

Yapı işleriyle kültürün ve ahlakın ilgisi var mıdır? Kesinlikle vardır.

Kültür ve ahlak yetersizse sağlam ve güzel bina yapılamaz.

Eskiden büyük camilerin harcında yumurta akı kullanıldığı söyleniyor. Zamanla demir gibi sert ve sağlam bir harç olurmuş.

Son elli altmış sene içinde deniz kumuyla çürük binalar yapanlar ne mimarlık, ne de ahlak konusunda geçer not alabilir.

Sekiz katlı lök gibi bir apartman. Altında büyük bir mağaza yahut teşhir yeri oluşturmak için kolonları kaldırıyorlar. Bunu yapanlar hem cahil, hem katildir.

Hatırlıyor musunuz, Konya'da bir Zümrüt apartmanı vardı, durup dururken yıkılmış, yassı kadayıf gibi olmuş, enkazının altında yüzden fazla vatandaş can vermişti.

Tabancayla adam öldürmek.

Bıçakla adam öldürmek.

Trafik kazasıyla adam öldürmek.

Zehirleyerek öldürmek.

Ve çürük çarık binalar yaparak adam öldürmek.

Tabancaya aynı anda birkaç kişi öldürülebilir ama Zümrüt apartmanı ile aynı anda yüz kişi öldürüldü.

Mimarlığın ve şehirciliğin en büyük düşmanı rantlar ve rantçılardır.

Rantçı ne demektir?.. Onun dini imanı paradır, maddî çıkardır, kolay kazançtır.

Bilgeliğin temel prensiplerinden biri "Emanetlerin ehline verilmesidir". Emanetleri ehline vermezseniz binalar çürük olur.

İstanbul'un nüfusu 4-5 milyonu geçmemeliydi, geçirilmemeliydi. Biz ne yaptık? On üç milyon diyenlere/gösterenlere aldanmayınız, şu anda yirmi milyonu geçmiştir.

Nüfusu bizden fazla olan Almanya'nın Berlin'i beş milyon, İstanbul yirmi milyon...

Türkiye'nin en geniş, en kârlı sektörü hangisidir? Yapı, bina, mesken, inşaat sektörüdür.

Bizde deprem edebiyatı yapanlar mangalda kül bırakmıyor ama uygulamada, realitede durum dehşet vericidir.

17 Ağustos depremi gözümüzü açamadı.

Rant ve bina hırsı vicdanlarımızı kararttı.

Büyük bir depremde evsiz kalan halkın çadır kurabileceği alanlar bile binalaştırıldı.

Müzmin bir sarhoş bilemediniz yarım kilo rakı içer, zom olur, sızar.

En azgın bir zampara günde bir kadınla birlikte olur, o da bir kenara çekilir.

Bir eroinman bir miktar toz alır, keyfini bulur.

Lakın azgın ve azılı rantçılar için sınır yoktur. Bir milyon kazansa doymaz, yüz milyonu olsa yeter demez, milyarder olsa yine doymaz. O, kudurmuş gibidir, para ve rant uğrunda yapmayacağı yoktur.

Ülkemizi bir uçtan öbür uca çürük, sanatsız, şekilsiz binalarla dolduran asıl suçlular kimdir?

Bozuk düzendir.

Bozuk düzenin adamlarıdır.

Bozuk zihniyet ve bozuk kültürdür.

Bozuk ideolojidir.

Bozuk eğitimdir.

Cumhuriyet rejiminin ana/temel prensibi erdemdir.

Erdemin olmadığı yerde gerçek cumhuriyet de yoktur.

Bugünkü haliyle İstanbul'da büyük bir deprem olursa Türkiye bütünüyle yıkılabilir ve çökebilir.

17 Ağustos depreminden sonra harekete geçilseydi, gereken bütün tedbirler alınsaydı böyle olmazdı.

Yapılan binaların harcına gerekli miktarda yüksek kültür, yüksek ahlak, bilgelik, vicdan, insanlık konulmazsa işte böyle olur.

Binalar sadece çimentoyla, demirle, taşla, ahşap malzeme ile sağlam ve güzel yapılamaz.

İlle de medeniyet ve kültür lazımdır.

Deniz kumuyla bina yapanlar, o binalara ruhsat verenler, şehri kaçak ve çürük yapılarla dolduranlar katildir.

Mehmet Şevket EYGİ - 19 Kasım 2011 Cumartesi

mazhar

  • Ziyaretçi
Muhafazakâr sermaye asansörde kaldı!
« Yanıtla #1 : 10 Eylül 2014, 07:50:41 »

10 can gitti be 10 can…


Ekmek parasını çıkarttıkları yer mezarları oldu.


Sönen ocaklarda yükselen feryatlar ise hiç yabancı değil!


Mazlumun çığlığı da sonu gibi hep aynı oluyor.


Rezidansınız batsın, para hırsınız batsın!


Sizi eleştirir gibi gözüküp emek hırsızlığı yapan zihniyet batsın…


Paralel yapı asansör faciasını bile kullanarak hükümeti köşeye sıkıştırıyormuş, evet bunu yapıyor, her acıyı alçakça aynı sona bağlıyor… Ancak bu gerçek ona inşaat malzemesini sağlayanların suçunu hafifletmiyor.

Ortaçağ’dan kalma bir iş ortamını hazırlayan kapitalist sistemin dişlilerini yağlayanların, o işçilerin kanı kurumadan yargı karşısında başkasının kulağına küpe olacak şekilde hesap vermesi gerekiyor.


Torunlar GYO, asansörün sahibi Geda Major ve inşaat şirketinin iş güvenliğine bakan NCA başta olmak üzere tüm sorumluların hesabı dün de kalarak tarihe karışmamalı.


“İhmal, kusur nerede var ise bunların üzerine gidilecek” cümlesi acıların tekrar etmesini engelleyecek nitelikte değilse işçilerin sırtından para kazananlara hayat şimdiye kadar dar edilmemiş demektir.


Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşmasında “Türkiye'nin gençliği Hz. Hamza gibi yürekli bir gençliktir. Bizim gençliğimiz elif gibi dimdik, Hakk'ı hatırlayan, Hakk'ı hatırlatan bir gençliktir” demişti.


Bir genç olarak değil ama insan olarak vicdanına ve samimiyetine güvendiğim Erdoğan’a çağrı yapıyorum…


Sayın Erdoğan ülkemize kazandırdıklarınıza şahit olan biri olarak verdiğiniz mücadelenin her daim yanındayım. Birçoğumuz bu mücadele de zerre miktarı kar gütmeyen alnının terinin kurumasına alışık olan emekçileriz. Paralel hainlik kadar acı veren bazı gerçekler için ise sizden çözüm beklemekteyiz.


Medyadan inşaat sektörüne kadar her alanda muhafazakâr ama orta ölçekli yapıların zenginleşince nasıl kapitalist birer sisteme dönüştüğünü tespit etmek Yeni Türkiye’nin önceliklerinden olmalı.


Halkın büyük bir çoğunluğu için yaşam çok zor! Emeğinin karşılığını alamamak bir yana geçim sıkıntısı inançlı insanları dahi intihara sürükleyecek duruma geldi.


Çalışma koşulları, iş güvenliği ve sağlığı işverenlerin ilgi alanına girmiyor.


Ağır iş yükünün karşılığında ise ödenemeyen kiralar, bankalara olan borç, sofraya konulamayan ve sadece TV’ler de görülen yiyecekler ise adaletsizliğin en bariz örneği.

Soma faciasının ardından Türkiye’de iş güvenliğini yine tartışmaya açmıştık. Ama gelinen nokta da Soma Holding’in sahiplerinin ne ceza aldığını değil de güvenlik gerekçesiyle üretimi durdurulan o madenin yeniden işbaşı yapacak olmasını konuşuyoruz!


Taşeron sisteminin kaldırılmayacağı, disipline edileceği söyleniyor! Disipline uyması gerekenler ise canını yakan cezalar olmadıkça tecrübeyle sabittir ki o disiplini her defasında bozuyor.


Allah’ın varlığına inananlar ticaretlerini İslam’ın uygun gördüğü şekilde yapmadığı için ise Resulullah'ın “işçinin hakkını alın teri kurumadan ödeyin” buyruğu da yerine getirilmiyor.


Beyaz Türklerin yerini alan Muhafazar Elitlerin esmerliği artık sadece solaryuma girme oranlarıyla belirleniyor.


En acısı da Müslümanların zenginleştiği bir dünyada da mazlumların statüsü hiç değişmiyor!


"Onlar (işçiler), Allah'ın elinizin altında kıldığı kardeşlerinizdir; onlara yediklerinizden yedirin, giydiklerinizden giydirin, güçlerini aşan şeyi yüklemeyin, yüklerseniz de yardım edin" diyen Hz. Peygamberin bahsettiği mazlumlar bunlar!


https://twitter.com/ArzuErdogral.Habervaktim.com

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Binaların Harcına Ahlak Koymak
« Yanıtla #2 : 10 Eylül 2014, 22:04:00 »
Gökdelenler için deprem yönetmeliği yok!


İstanbul’da yaşanacak bir depremde olası hasarın ne olacağı tartışılırken, hızla yükselen gökdelenler için bir yönetmelik bulunmuyor. Eski İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) rektörü ve inşaat mühendisi Prof. Dr. Faruk Karadoğan, “20 kata kadar deprem yönetmeliği var. 2007 yönetmeliği, 20 kat ve 60 metreye kadar ihtiyacı karşılıyor. 20 kat ile 60 metre üzerindeki yapılar ise yüksek yapılar sınıfına giriyor ve Türkiye’de bir yüksek yapılar yönetmeliği yok” şeklinde konuştu.

İstanbul’da düzenlenen II. Avrupa Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı’nda bir sunum yapan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) eski rektörü inşaat mühendisi Prof. Dr. Faruk Karadoğan, olası bir İstanbul depreminde gökdelenlerin büyük bir riskle karşı karşıya olduğunu söyledi.

Burcu Ünal’ın Milliyet’te yer alan haberine göre, Karadoğan, “Çok kat yapıldıkça beton dayanıklılığının çok artması gerektiğini biliyoruz ama beton dayanıklılığı çok arttıkça da sistemin esnek olma özelliği azalıyor. Bunun ne kadar risk oluşturduğu da belli değil” dedi. İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe de, yüksek yapıların inşasına ilişkin bir yönetmelik bulunmadığını belirtti.   

Deprem Türk Milli Komitesi üyesi ve Uluslararası Deprem Mühendisliği Birliği ulusal delegesi olan Prof. Dr. Faruk Karadoğan’la, II. Avrupa Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı’ndaki sunumunun ardından konuştuk. Milliyet’in sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Karadoğan, gökdelenler ile 1975-1997 yılları arasında yapılan binalara ilişkin risklere dikkat çekti.

‘Şili örneği ortada’

İstanbul’daki yapıların ne kadarı beklenen büyük depreme karşı tehlike altında?

Gerek konut tipi gerek fabrikalar gibi endüstri tipi yapılarda 1999’dan bu yana bir iyileşme var, fakat denetimler bozulursa risk yineler. Fakat bu arada esas risk, çok katlı binalarda. Yani 30-40 katlı binalarda her ne kadar hesabında, kitabında ve üretiminde özen gösteriliyor olsa da bazı belirsizlikler nedeniyle risk söz konusu. Nedir bu belirsizlikler? Çok kata gidildikçe beton dayanıklılığının çok artması gerektiğini biliyoruz ama beton dayanıklılığı çok arttıkça sistemin sünek olma özelliği azalıyor. Bunun ne kadar risk oluşturduğu da belli değil. Son Şili depreminde benzer yapıların maalesef hasar gördüğünü biliyoruz.

Bu kadar yüksek binalar Japonya’da yok mu? Onlarda niçin hasar oluşmuyor?

Japonya ve ABD gibi zengin ülkelerle sınırlı kaynakları olan ülkelerin yapıya yatıracakları sermaye birbirinden farklı olabiliyor.

Bu binalara dikkat

İstanbul’da yaşa göre tehdidin daha yüksek olduğu binalar hangileri?

1975 ile 1997 yılları arasında inşa edilmiş yapılar. Bu yapılar 1975 deprem yönetmeliğinin kötü uygulandığı, hızlı kentleşmenin yaşandığı dönemde yapıldı. Bir de bunların bir kısmına kat ilave edildi, kolonu, kirişi kesildi; yapısında değişikliğe maruz kaldı. Bunlar risklidir. Bu yapıların maliyetlerinin 1/3’ü ya da 1/2’ye yakın bir maliyetle güçlendirilmesi mümkünse güçlendirilmesi yoksa yeniden yapılması yoluna gidilmesi gerekiyor. Ayrıca yine bu dönemde yapılmış çok katlı yapıların beton değerlerinin de çok düşük olduğunu hatta kabul edilebilir sınırların en altına yakın olduğunu biliyoruz.

 Peki, bu binaların yıkılmadan güçlendirilmesi mümkün müdür?

Değişik güçlendirme yöntemleri var. Bu yöntemler o kadar basitleştirilmiştir ki halkımıza yardım edilecek olursa bir mühendis hizmeti halkın ayağına götürülürse binalar aylar içerisinde toptan göçmeler, mal ve can kaybını önleyecek hale getirilebilir. Toptan göçmeyi önlemek yerel yönetimlerle, hükümetle ve vatandaşın ayağına hizmet götürmekle mümkündür. Kentsel dönüşüme İstanbul’daki 1 milyona yakın binadan yüzde kaçını dâhil edebileceksiniz? Mmkün değilse o zaman binaların toptan çökmemesi için önlem almak gerekiyor.

‘Hepimizi etkiler’

Peki, bu dediğiniz güçlendirme faaliyetleri ne kadara mal olur?

Binanın yeniden yapımı maliyetinin yüzde 30-50’si fiyatına bu mümkündür. Bu teşvik edilmeli, mesela bunun için düşük faizli krediler verilmelidir. Ayrıca mesela adamın binasının imarı yok ya da Kaçak kat var. Bu insanlar da belediyeye gidip, güçlendirme faaliyeti için başvurma konusunda çekince yaşamamalıdır. Zira deprem anında bu binanın yıkılması, yolu kapatabilir ve çok daha kötü sonuçlara neden olabilir. Belediyenin o yapının sahibini muhatap almaması hepimizi etkileyecek sonuçlar doğuracaktır.

‘Yasal boşluk sorun’

İnşaat mühendisleri ve mimarlar da olası büyük İstanbul depreminde gökdelen riskine karşı Prof. Dr. Karadoğan’la aynı görüşte. Uzmanların gökdelenlerdeki deprem riski konusundaki uyarıları şöyle:
http://t24.com.tr/haber/gokdelenler-icin-deprem-yonetmeligi-yok,268953