Gönderen Konu: Bir Çocuğun İmtihanı  (Okunma sayısı 2757 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Bir Çocuğun İmtihanı
« : 19 Ağustos 2008, 03:18:23 »

Güneşin, dağların ardına çekilmeye meylettiği vakitte, pencereden baharın sarılı-beyazlı ilk çiçeklerinin esen hafif rüzgârla salınışlarını seyre dalmıştım ki, oda kapısının vurulmasıyla kendime geldim. Bir hastanenin psikiyatri servisinde hafta sonu nöbetçiyseniz ve hastalarını ziyarete gelenlerin sizinle de görüşmek istediklerini biliyorsanız, doktor odasının kapısının da sık sık çalınacağını biliyorsunuz demektir.

Baharı seyrederken bir an için, birkaç metre ötemde, kimi hayatına kendi elleriyle son vermeyi denemiş, kimi takıntılarına yenik düşmüş, kimi sağlıklı düşünme kabiliyetini yitirmiş bir sürü insanla beraber olduğumu aklımdan çıkarıvermiştim. Oda kapısını çalan da bunlardan biriydi. Halime Hanım, yaklaşık sekiz yıldır kafasından atamadığı şüphelerle uğraşıyordu. Etrafındaki herkesin, kendine kötülük yapmak için işbirliği hâlinde olduğunu zannediyordu. Evinin her tarafında sadece kendi gözüne görünen muskalar bulunduğunu, bunları kocasıyla arasını bozmak için kardeşlerinin koyduğundan emin olduğunu söylüyordu. Ona göre kardeşleri, babasından kalan mirasına el koymak için, onu öldürme plânları da yapıyordu; çoğu zaman kocası da bu suçlara ortak oluyordu. Bütün komşuları bu hâdiselerden haberdârdı ve onların da bu işlerde parmağı vardı. Sokakta gördüğü herkesin îmâ ettiği bir şey oluyordu ve bazıları düşüncelerini de okuyordu.

Sekiz yıl boyunca sadece birkaç defa, bunların hiçbirinin olmadığını itiraf edebilecek kadar iyi olabilen Halime Hanım’ın yaşadıkları, aslında beynindeki bir rahatsızlıktan kaynaklanıyordu. O bir şizofrendi. Hastalığı altından kalkılamayacak kadar ağırlaşınca, eşi ile dayısı tarafından, biraz da zorla, hastanemize yatırılmıştı. Eşi ile evlendikten dört sene sonra, bizim dünyamızdan, kafasında oluşturduğu tuhaf ve korkutucu bambaşka bir dünyaya göç etmişti sanki. Evliliklerinin oldukça güzel geçen ilk dört yılında üç çocukları olmuştu: Nesrin, Okan ve Hakan. En büyük çocukları olan Nesrin, on bir yaşındaydı. İşte şu an Nesrin annesiyle beraber odanın kapısında mahcup bir edayla duruyor; korku, heyecan ve merak karışımından oluşan bir ifade ile yüzüme bakıyordu. Hastaneye yatalı dokuz gün olan ve buna paralel olarak son günlerde biraz olsun mantıklı düşünmeye başlayan Halime Hanım, bir gün önce kızının geleceğini söylemiş; onun da psikolojisinin düzgün olmadığını belirterek kızıyla biraz konuşmamı rica etmişti. Halime Hanım, hastalığının küçük kızına çok tesir ettiğini düşünüyordu.

Nesrin’den annesinin dışarıda kalması için izin aldım ve kapıyı kapatarak ona oturması için yer gösterdim. Biraz utangaçtı; ama vakur görünüyordu. Kısa ve zayıf olduğundan, yaşından küçük gösteriyordu. Aslında onunla ne konuşacağımı ve sorularına nasıl cevap vereceğimi bilemiyordum. Annemi düşündüm. Hayatımın belki de en önemli insanıydı. O olmasaydı ne yapardım? Nesrin’in de annesi vardı; fakat belki de o, dünyayı anlamaya başladığı andan itibaren annesinin davranışlarındaki tuhaflığı sezmiş ve bunun üzüntüsünü yaşamıştı. Hangi sözlerle, nasıl teselli edebilirdim bu küçük yavrucağı? Annesinin hastalığının, ilâçlarını düzenli kullanmadığı takdirde belki de ömür boyu süreceğini; ilâçlarını düzenli kullansa bile, tam iyileşemeyebileceğini ona nasıl söylerdim? Bir yerden başlamalıydım.

- Nesrin, ben annenin doktoruyum. İsmim: Mehmet. Bana ‘Mehmet Ağabey’ diyebilirsin. Nasılsın?
- İyiyim, siz nasılsınız?
- Çok teşekkür ederim, ben de iyiyim.
Konuya girmeliydim, belki biraz da aceleyle sordum:
- Annenin hasta olmasına, hastanede yatmasına üzülüyor musun?
- Evet. Onu çok özlüyorum.

Sesi titriyordu. Küçük gözlerini yere çevirdi. Gözyaşlarını saklamak istiyordu; ama gözlerinden iki damla süzülerek odanın zeminindeki karoların üstüne düştü. Doğrusu benim de gözlerim dolmuştu. İkindi güneşinin ışıkları mâsum yüzünde dağılırken, verdiğim mendille gözyaşlarını siliyordu. Birden aklına bir şey gelmiş gibi doğruldu ve sordu:

- Annemi ne zaman çıkaracaksınız?
- Şimdilik bir şey söyleyemem; ama kısa zamanda annene kavuşacağını düşünüyorum. Ama merak etme, annene burada iyi bakıyoruz. Annenin niye burada olduğunu biliyor musun?
- Evet, annemin aklına şüpheler geliyor.
-Hep böyle miydi annen?
- Ben küçükken iyiymiş; ama ben annemi hep hastayken gördüm. Beni annem büyütmüş; fakat Okan’la Hakan’a babam bakmış. Zaten şimdi de babam yapar yemeğimizi. Evi de o süpürür. Ben de yardım ediyorum babama.
- Annen ne yapıyor peki?
- Annem evdeki eşyaları çöpe atıyor. “Okunmuş bunlar” diyor. Evin her yerinde muska arıyor. Babama da çok bağırıyor.
- Annen bunları hastalığı yüzünden yapıyor. İsteyerek yapmıyor, biliyorsun değil mi?
- Evet, biliyorum. Babam söyledi. Annem hasta olduğu için ne yaptığını bilmiyormuş. Annemin hastalığı bizim için imtihanmış. Biz sabredersek, Allah bizi cennetine alacakmış. Annemi üzmemeye çalışıyorum.

Bu mâsum yavruyu nasıl teselli edeceğimi kendime sorarken, bir anda bana hayatım boyunca unutamayacağım şeyler söyleyivermişti. Bu küçük kafada, çok büyük problemlerin çözüm kapılarını açan tılsımlı bir anahtar vardı. “İmtihan sırrı” onun körpe yüreğindeki yaralara merhem olmuştu. Hayatın, önüne gelen her şeyi öğüten amansız bir çark olmadığını, yaşanan her şeyin Kudret-i Sonsuz’un tasarrufunda olduğunu ve bu dünyada ağlamaların, ebedî hayatta güzelliklere vesile olacağını biliyor; acılarını böyle teskin ediyordu. Dertlerin bir imtihan sırrı olarak O’ndan (cc) geldiğini biliyor; sabırla yine O’na (cc) sığınıyordu.

Küçük yavru, minik adımlarla odadan çıktıktan sonra, içimde bir şeylerin yeniden uyanmış olduğunu hissettim. Her şeyin O’nun (cc) tasarrufu altında olduğunu bilmenin insana kazandırdığı büyük huzuru düşündüm. Pencereden çiçeklerin salınışına ve gurub eden güneşe tekrar baktım.

Mehmet Çağlayan (sızıntı dergisi)








Çevrimdışı ikra42

  • okur
  • *
  • İleti: 94
Ynt: Bir Çocuğun İmtihanı
« Yanıtla #1 : 22 Ağustos 2008, 11:17:36 »
teşekkürler isra..Allah inş bu bilinçle yaşamayı nasip etsin cümlemize..