Gönderen Konu: Bir Dili Öğrenmek Neyi İfade Eder  (Okunma sayısı 10552 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Bir Dili Öğrenmek Neyi İfade Eder
« : 07 Eylül 2009, 01:51:31 »


Bir dili öğrenmek; dilin kelime dağarcığını, gramerini ve bu dilde iletişim kurmaya yarayan mesajları anlayabilmek için gerekli olan dilin ses yapısını öğrenmeyi de ifade eder.

Bu düşünceyi biraz daha detaylandıralım. Diyelim ki Türkçe’yi ana dil olarak konuşuyorsunuz ve Çince öğrenmek istiyorsunuz. (Linguistler burada Türkçe’yi L1'iniz, Çince’yi de L2'niz olarak adlandıracaklardır) Eğer başlangıç seviyesindeyseniz Çince’ye ilişkin olarak size söylenen şeyleri, düşüncelerinizi Türkçe olarak yürütebilir ve size Türkçe söylenen şeyleri anlayabilirsiniz fakat, Çince olarak düşünemez veya size söylenenleri Çince olarak anlayamazsınız.

Çince çalışan ve öğrenen birisi olarak bu yazı, size bunu daha etkili olarak gerçekleştirmenin yollarını gösterecek, yeni fikirler verecektir. Çince düşünebilme yeteneğiniz ve size Çince söylenenleri anlayabilme kaabiliyetiniz şüphesiz zamanla gelişecektir.

Bu tabi bir neticedir çünkü Çince’yi çalıştıkça ve öğrendikçe, bu dilin kelime dağarcığını, gramerini ve ses sistemini daha iyi kavramış olacaksınız. Asla mükemmel derece de Çince öğrenemeyeceksiniz fakat, Çince konuşan birisiyle diyalog kurdukça bu dilde iletişim kurmayı öğrendiğiniz için kendinizi kutlayacaksınız.

Ayrıca Çince konuşan birisinin anlatmaya çalıştığı düşünceyi tüm boyutlarıyla anlayamayabilirsiniz de. Bununla birlikte Linguistlerin “communicative competence” (iletişimsel kaabiliyet) dedikleri üzere, Çince’yi kullanma ve anlama bilginiz gelişecektir. Peki hangi seviyeye geldiğinizde gerçekten Çince konuştuğunuzu söyleyebilirsiniz?

“ingilizce konuşabiliyorum” ya da “Çince biliyorum” ifadeleri, bunu kullanan her bir kişinin kültürel alt yapısı ve kişiliğine bağlı olarak farklı şeyleri ifade eder. Bu çeşitlilikten dolayı dili kullanma becerisini ölçen farklı sistemler geliştirilmiştir. Bunlardan bazıları International Language Roundtable (ILR) ölçeği ve önceleri kullanılan ancak hala popüler olan Foreign Institute Service (FSI) ölçeğidir.

FSI ölçeği, dil öğrenme yeterliliklerini altı seviye üzerinden düşünür. Aşağıdaki seviye tablosuna bakarak öğrendiğiniz dil(ler)de hangi seviyede olduğunuzu söyleyebilir misiniz?

Seviye 0 - DİLLE İLGİLİ HİÇBİR BİLGİNİZ YOK: Yarış çizgisinin henüz başında olduğunuzu ifade eden durum

Seviye 1 - İLK YETERLİLİK: Yemek siparişi verebilir, kibarlık cümleleri kurabilir, isim, zaman gibi çok aşina olduğunuz konularda soru sorabilir ya da cevap verebilirsiniz. Telaffuz konusunda ciddi problemleriniz vardır

Seviye 2 - SINIRLI KULLANIM YETERLİLİĞİ: İşe ilişkin ve sosyal konularda dili kullanabilirsiniz. Güncel olaylar, kendiniz, aileniz hakkında konuşabilirsiniz. Belirgin bir yabancı aksanıyla konuşursunuz.

Seviye 3 - PROFESYONEL KULLANIM YETERLİLİĞİ: Gerek resmi gerekse gayri resmi olarak sosyal ortamlarda ve iş ortamında dili kullanabilirsiniz. Normal seviye ve hızdaki bir konuşmayı anlayabilecek kadar kelime bilginiz gelişmiştir. Hala aksanınız vardır, ancak bu sizinle konuşan kişiyi rahatsız edecek derecede değildir.

Seviye 4 - TAM KULLANIM YETERLİLİĞİ: Dili doğru olarak kullanabilir ve hemen her konuda dili konuşabilirsiniz. Dili hem konuşurken hem de dinlerken doğru şekilde yorumlayabilirsiniz. Nadiren telaffuz ya da gramer hatası yaparsınız.

Seviye 5 - ANAL DİL YA DA ÇİFT ANADİL YETERLİLİĞİ: Öğrendiğiniz dili ana dil olarak kullanan eğitimli birisi gibi konuşabilirsiniz. Konuşurken kültürel konuları ve deyimleri de ustalıkla kullanabilirsiniz. (Bu seviye genellikle sadece çocuklar tarafından elde edilebilir)

Yukarıdakiler kesin birer ayrım olmamakla birlikte 3+ veya 2- vs. gibi tali yeterlilik durumları da olabilir. Dil öğrenen birisi olarak tam kullanım yeterliliğine kadar giden seviyeleri kat etmenin çok zaman alacağını bilmeniz gerekir.

Mesela Seviye 0'dan seviye 1'e geçişiniz 12 hafta sürerken, Seviye 3'ten Seviye 4'e geçişiniz 4 yıl sürebilir. Ayrıca ana diliniz ve öğrendiğiniz dil arasındaki akrabalık ilişkisinin varlığı / yokluğu, dili öğrendiğiniz çevre de bu gelişimin ne kadar zaman alacağı üzerinde etkili olacaktır. Yaşayan bir dil değil de, Latince, Antik Yunanca ya da Sanskritçe gibi ölü dillerden birisini öğreniyorsanız bu seviyeleri yeniden belirlemek gerekebilir.

Şimdi “bir dili konuyorum” demenin neyi ifade ettiğine tekrar dönelim. Şahsen eğer öğrendiğim dilde FSI Seviye 3'te isem bu dili konuştuğumu söyleyebilirim - bunun altındaki bir seviyede ancak bu dili öğreniyor olduğumu söyleyebilirim.

Daha da önemlisi dil gelişim sürecinizi düzenli olarak test etmeniz, bu konuda nasıl bir mesafe kat ettiğinizi anlamay çalışmanız ve asla boşvermemeniz gerekiyor.

Kaynak : Reid Wilson’un Language Learning Dergisinde yer alan makalesinden uyarlanmıştır.

Derleyen ve Uyarlayan: Ebru ÖZEL
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı mardin

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 406
Ynt: Bir Dili Öğrenmek Neyi İfade Eder
« Yanıtla #1 : 07 Eylül 2009, 16:21:05 »
bir lisan bir insan başka ne denir
ibadetin eftali devamlı olanıdır.

Çevrimdışı lalegül

  • yazar
  • ****
  • İleti: 513
    • Sidre.net
Ynt: Bir Dili Öğrenmek Neyi İfade Eder
« Yanıtla #2 : 09 Eylül 2009, 16:07:34 »
bir lisan bir insan başka ne denir
Şu rahmete bakın ki,
insanlar bütün azalarıyla günah işlerken,
sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)

Çevrimdışı meftun

  • okur
  • *
  • İleti: 57
  • Bu Kültür Senin !
Okuyorum Ama Konuşamıyorum
« Yanıtla #3 : 30 Mart 2014, 00:32:15 »
Bir çok ilim ehlinin duygularına tercüman olsa gerek. Her türlü dilbilgisini bilip, herhangi bir Ayetin ya da Hadisin manasını incelikli verecek kadar gramere hakim ama en basit bir konuşma alışkanlığı kazanamamış olmak.

Okuyorum Ama Konuşamıyorum



“Ama ne usulde bir nâkısa vardı ne de kullanılan müfredâtta…”

Elindeki formun “Bildiğiniz Yabancı Diller” kısmını nasıl dolduracağını düşündü genç adam. Yıllarını Arapçaya vermişti… Evet… Tabii olarak Arapçayı yazmalıydı bildiği diller kısmına.

Yazdı da. Formu görevliye teslim ettiğinde içinden gelen mütereddid sese kulak verdi :

-Ben ne kadar Arapça biliyorum? Anadili öz be öz Arapça olanların anlayamadıkları kadîm kitapları okuyabiliyorum. Kendilerini anlamak bir yana; Şerhlerini haşiyelerini de anlıyorum.

-Ama ne konuşabiliyorum. Ne de konuşanı anlıyorum. Hem uydudan yayın yapan Arapça haberlere rast gelen babam “Türkiye” kelimesini duyunca bana bakmıştı. “Sen Arapça biliyorsun, ne diyor ?” demişti. Ben de “Mühim bir şey değil, baba” demiş geçiştirmiştim. Yine içimde yara. Arapça. Ve ben. Ben Arapça biliyor muyum?

Siz de böyle bir sızı hissettiniz mi hiç, en az ömrünüzde bir kez. Arapça biliyorum diye düşünüp bir Arap ile karşılaştığınızda karşınızdakinin hâlini hatırını, İngilizce olarak sorduğunuz oldu mu? Aslında hem tarifi hem de halli çok ama; çok basit bir mesele ile karşı karşıyayız. Yıllarca Arap lisanının dilbilgisi ve edebi tarafı ile meşgul olanların Arapça konuşamaması ve Arapça konuşan birini anlayamaması son derece normal, bilimsel (ilmî) bir durum ve de kendi içerisinde hiçbir nâkısa ihtiva etmiyor.

Avrupalıların Latince ve Grekçe edebi ve dini metinleri öğretebilmek için geliştirdikleri “Grammar-Translation Method” ( Dilbilgisi-Tercüme usulü) aslında bu isimlendirmeden yüzyıllar evvel İslam mekteplerinde mühim bir Arapça tedris usulü olarak kullanılıyordu.

Ders esnasında hocanın rolünün oldukça fazla olması, öğrenilen dilin edebi eserlerinden birinin
ders kitabı olarak takip edilmesi, öğrenilen dilden daha çok ana dilin derse hâkim olması gibi temel unsurları içeren bu metoda göre, lisan öğreniminde bulunanlar öğrendikleri lisanın temel edebi eserlerini rahatlıkla okuyabiliyor, anlayabiliyorlardı ama konuşamıyorlardı.

Ama ne usulde bir nâkısa vardı ne de kullanılan müfredatta.

İslamî ilimler ile meşgul olanların Hazreti Kur’ân ve Kur’ân ilimlerine ait eserleri anlayıp anlatmaları için tesis edilen bir lisan öğretim metodu yıllar sonra Avrupalılar tarafından kendi dini eserlerini aynı şekilde öğrenme metodu olarak taklit edilecek ve hatta bilimde bir metot olarak yıllarca üzerinde tartışılacaktı.

Yani bu usûl bir konuşma ve konuşulanı anlama usulü değil okuma, okuduğunu anlama ve dahi yazma usulüydü.

Bu usul sayesinde ki merhum Ebû’s – Suûd Efendi (v.1574 ) “ İrşâdu’l – Akli’s- Selîm ilâ Mezâye’l – Kitabi’l – Kerîm “ adlı 7 ciltlik tefsirini Arapça olarak kaleme almıştı. Bu tefsir İslâm âleminde hâlâ makbul ve mütalaa edilen tefsirler arasında. Kendisinin Arapça şiirde de mütebahhir olduğu mâlum.

Bu usul sayesinde ki merhum Ibni Kemâl (v.1534) başta Kur’an-ı Kerim tefsiri olmak üzere bir çok eserini Arapça olarak kaleme almıştı.

Bu usul sayesinde ki Osmanlı’nın son Şeyhülislâmı Mustafa Sabri Efendi (v.1954) sürgün yıllarının bir kısmını geçirdiği Mısır’da çeşitli gazetelere Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat akidesini müdafaa için Arapça yazılar kaleme almış ve özellikle büyük bir ilmî hazine evsafını hâiz 4 ciltlik, “Mevkıfu’l Akl ve’l – İlim ve’l – Âlim min Rabbi’l Âlemin ve Ibadihi’l Mürselîn” isimli eserini burada zikretmediğimiz birçok diğer eseri ile birlikte Arapça olarak kaleme almıştı.

Ve bu usûl sayesinde ki Ümmet-i Muhammed’in boğazın akıntılı suları gibi cehenneme aktığı bir vetirede bir nesil; Kur’an-ı Kerim ve ona müteallik ilimleri hayatlarına tatbik için başkalarına da tatbik ettirmek için seferber olmuşlardı.

Kısacası; bu kadîm usulün konuşulamaması bir nâkısa değil, bilâkis usûlün icâbıdır.

M Bilal YAMAK | 03 Ocak 2014 | http://insanvehayat.com/okuyorum-ama-konusamiyorum/
« Son Düzenleme: 20 Kasım 2014, 12:55:03 Gönderen: Mücteba »
Yandım ebedi hüsnüne meftun olarak
Kar etti dilim ruhuma efsun olarak..

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bu Yaşta Yabancı Dil Öğrenilir mi?
« Yanıtla #4 : 18 Nisan 2014, 11:35:33 »
Bu Yaşta Yabancı Dil Öğrenilir mi?


- Hocam. Ben bu yaşta yabancı dil öğrenebilir miyim acaba?

Biz yabancı dil öğretmenlerinin çok duyduğu bir sorudur bu. Bazı sebeplerden erken yaşlarda öğrenilemeyen yabancı dil ‘hangisi olursa olsun’ daha sonra ticari veya manevi maksatlar için bir ihtiyaç olarak arz-ı endam edince akla ilk gelen husus, yaş meselesidir. Dil öğrenmede yaş ile alakalı sorular, “kritik bir eşiğe” sahip olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Ana dilin ne kadar erken bir yaşta konuşulmaya başlandığı göz önünde bulundurulduğunda ve genel itibarı ile ikinci bir yabancı dili öğrenenlerin erken yaşta bu işe başladıkları gerçeği bu “kritik eşik” mefhumunu ortaya koymaktadır. Yani belli bir yaş vardır ve o yaştan sonra bu iş olmaz diyen bir kısım bilim adamları vardır batı dünyasında.

Diğer birçok ana bilim dalında olduğu gibi batıda yapılan bütün çalışmaları olduğu gibi kabul etme gibi bir nâkısamız var bizim. Aslında geçmişimize âit misalleri göz önünde bulundursak bambaşka neticeler ortaya çıkabilmektedir. Evet, kritik bir eşikten söz edilebilir. Evet daha erken yaşlarda daha hızlı bir şekilde yabancı dil öğrenilebilir. Ama azim, sebat,
hedef tespiti ve iyi bir program ile her dil rahatlıkla öğrenilebilir. Kendi geçmişimize ait misallerden bahsetmiştik, gelin beraberce bir göz atalım her türlü güzelliği içinde barındıran mâzimize:

Hemen her evde bulunan ve bulunması gereken “Hak Dini Kur’an Dili” isimli muhalled Kur’ân-ı Kerim tefsiri ile tanıdığımız Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Efendi Osmanlı’nın son devir alimlerindendir.. Sadece tefsir sahasında değil felsefî sahada da eserler veren merhum Elmalılı, Evkaf nazırıyken, Hüseyin Cahit’le aralarında şöyle bir mükâleme/konuşma geçer. Hüseyin Cahit ona, din adamlarının Arapçayı çok iyi bildiklerini, fakat Arapça bilgilerinin dörtte biri kadar bile yabancı dillerden birini bilmediklerini, şayet bilselerdi daha faydalı olacaklarını söyler. Sonra da hocalar arasında Fransızcayı hiç bilenin olmadığını, şayet misâli varsa tevbe edeceğini belirtir. Buna çok üzülen Hamdi Yazır, hemen sahaflardan Fransızca gramer kitapları alır ve çalışmaya başlar.

Altı ay sonra Hüseyin Cahit’le karşılaşan Yazır, bir vesileyle mevzuyu dile getirir ve Hüseyin Cahit’ten kendisini imtihan etmesini ister. Hamdi Yazır’ın çok iyi Fransızca bildiğini gören Hüseyin Cahit ona niçin daha önce bildiğini söylemediğini sorar. O da umursamadığını fakat zamanla kendisine ağır geldiğini belirttikten sonra, Hüseyin Cahit’i elindeki ağır bir Fransızca kitabıyla imtihan etmek ister. Hüseyin Cahit de işin zorluğunu dile getirerek Yazır’ın Fransızca bilgisini teslim eder.

Yine tarih, 35 yaşından sonra Allah’ın bir lütfu olarak en yüksek Arapça eserleri okuyacak derecede Arapça öğrenenleri de yazmıştır.

Evet. Yabancı dil için erken yaş mühimdir. Yabancı dil için daha taze bir zihin lazımdır. Fakat çok ama çok iyi tespit edilmiş bir hedef, o hedefe varmak için düzenlenmiş ciddi bir program ve içten gelen bir ilm-i iştiyak, yaşın beraberinde getirdiği meseleleri çok rahat halledecektir.


M Bilal YAMAK | 13 Mart 2014 | http://insanvehayat.com/bu-yasta-yabanci-dil-ogrenilir-mi/

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Asla Pes Etmeyin!
« Yanıtla #5 : 14 Mayıs 2014, 14:27:45 »
Asla Pes Etmeyin!


Sokakta beş kişiyi durdurup kaç dil bildiklerini sorunuz. En az üç tanesi İngilizce bildiğini söyleyecektir. Arapça eğitimi veren lise ve üniversitelerin etrafında ise en az üç tanesi İngilizce en az dört tanesi de Arapça bildiğini ifade edecektir size… Turiste ismini sorabilen İngilizceyi sökmüş, Araplara keyfini hâlini sorabilen ise Arapça konuşur olmuştur.

Özellikle yabancı dil bilmenin bir özellik ve kariyer meselesi olduğu bir zaman diliminde çok karşılaştığımız bir durumdur bu. Oysa gerçek çok farklıdır. EF dil yeterlilik sıralamasına göre 60 ülke içerisinde Türkiye 43. sırada ve düşük yeterlilik seviyesinde bulunuyor.

Arapça için elimizde böyle bir veri yok ama şahsî bir gözlemimi ifade edebilirim. Eğer bir ülkedeki İlahiyat sempozyumlarında Arapça konuşan yabancı konuşmacıyı, İlahiyat akademisyenlerinin çoğu tercüman ve kulaklık aracılığı ile tâkip ediyorsa varın siz düşünün diğer Arapça biliyorum diyenleri. Kaç defa şahit olmuşumdur; yurtdışına mal satıp, yurtdışından mal satın almak anlamına gelen Türkçe ” ithâlat ve ihrâcat” kelimelerinin Arapça karşılığının da aynı olduğunu zannedenlere. Aslı öyle değildir. Bu kelimelerin Arapça karşılıkları farklıdır. Merak eden lügate bakabilir. Zaten bu yazıların bir gayesi de lügat ile ünsiyet kurdurmaktır. Çünkü okuma ve lügat, dil
öğrenmenin nirengi noktası, meselenin emsilesi ve lübbüdür.

Meselâ daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz, “Okuyabiliyorum ama konuşamıyorum” diyenler eğer gerçekten okuyabiliyorlarsa ne âlâ; ama okuyamıyorlarsa o zaman onları da güzel bir lisan öğrenme yolculuğu bekliyor demektir.

Arapça özelinde okuyabilmek, büyük bir medeniyetin yazılı dünyasına müthiş bir yolculuk demek iken, İngilizce özelinde okumak ise, özellikle akademik kariyer düşünenler için YDS sınavını geçebilmek ve uluslararası akademik metinleri anlayabilmek demektir. O zaman daha basitleştirerek bir okuma kılavuzu yapalım. Hem Arapça hem İngilizce için geçerli olsun.

Buyurunuz, okuyalım.

1- Masa üstüne güzel bir sözlük, çantaya güzel bir sözlük ( Elektronik değil, bildiğiniz kapaklı olacak ve işin ehli kitapçıdan alınacak.) Sözlükler hakkında bir yazı hakkımızı bâki tutarak sözlüklerin dil öğrenenlerin gözlükleri olduğunu ifâde edelim.

2- Masa üstüne güzel bir kitap, çantaya güzel bir kitap. Meselâ Arapça için masa üzerinde güzel ciltli bir kitap. Aheste aheste okuyorsunuz. Güzel bir defter ve güzel bir kalem ki ilmin olmazsa olmazlarıdır, size arkadaşlık ediyor. Yeni öğrendiğiniz kelimeleri o deftere not ediyorsunuz. Çantanıza da bir kitap. Arap âleminden ithâl edilenler bir yana (İthâl etmenin Arapçasına bakmış olmanız lazımdı.) Türkiye’de de artık yüzlerce Arapça hikâye kitabı yayınlanıyor. Daha ileri seviyede ise Arapçanız, neden bir İslam Tarihi ya da peygamberler tarihi cildi çantanızda yer almasın? İngilizce için de aynı şey geçerli. İngilizce kitap bulmak hâli ile daha kolay. Olmaz ya kitap bulmakta zorluk çekenler internet üzerinden buldukları metinlerin çıktılarını da alabilirler yanlarına.

3- Yeni öğrendiğimiz kelimeleri yazıyoruz, çiziyoruz, telefonumuza kaydediyoruz, uyurken sayıklıyoruz, kalkarken söylüyoruz.

4- Lütfen pes etmeyin, lütfen. Her gün 15 dakika çalışın. Görün bakalım nasıl hârikulade gelişmelere bizzat şahitlik edeceksiniz.

Hayırlı lisan yolculukları dileriz.


M.Bilal YAMAK | 07 Mayıs 2014 | http://insanvehayat.com/asla-pes-etmeyin/

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
YDS ile Nasıl Barışırım?
« Yanıtla #6 : 11 Haziran 2014, 13:36:22 »
YDS ile Nasıl Barışırım?


Elliye yakın kitabı, yüzlerce makalesi olan ama YDS dolayısı ile profesör olamamış o kadar çok akademisyen var ki. Birkaç sene önce ellibeş-atmış yaşlarında bir İlahiyat doktoru YDS’yi geçebilme ümidi ile bu satırların yazarı ile istişare etmişti. O kadar akademik çalışma ve başarının tam da ortasına saplanmış bir kıymık bu YDS.

Artık üniversitelerin birçoğunun yüksek lisans programlarına kabul için de yabancı dil şartı koymaları üniversite öğrencilerinin kâbusu olmuş durumda. YDS bir harp.. Akademik kariyer düşünenler ya da kariyerinde ilerlemek isteyenler ise birer süvari. Piyasayı dolduran irili ufaklı kitaplar da birer silah sanki. Elinde daha silah yok ( YDS hazırlık kitabı) ateş etmeye başlıyor. Ama maalesef genelde nişan almadan atış yapılıyor ve yine maalesef harp mağlubiyet ile neticeleniyor. Bir kafa karışıklığı var. Her kafadan ayrı ses çıkıyor. Bu kafa karışıklığını gidermek adına buyurun küçük bir

“YDS için kafa karışıklığından kurtulma kılavuzu” :

1- Özelde YDS’yi, genelde ise İngilizceyi daha doğrusu hangi yabancı dili öğrenmeye çalışıyorsanız onu HARP olmaktan çıkartın. Lisan Allah’ın en büyük ayetlerinden biridir. İman dahi kalp ile tasdik, dille ikrar ile oluyor.

2- YDS çalışmaya başlamadan evvel mutlaka seviyenizi öğrenin. 80 soru sorulan imtihanın Türkiye geneli doğru cevap ortalaması 30. Teşhissiz tedavi olmaz. Önce teşhis sonra tedavi. Ama mutlaka bir yol gösterici. Reçetesiz alınan ilaçların yan etkileri varsa piyasada bulunan yüzlerce hatta binlerce kaynağın da elbet yan etkileri var. İtina gösterilmeden hazırlanan bir YDS kitabı akademik hayatınızı bitirebilir. Bu yüzden mutlaka işin başında, bir bilene sormalı.

3- Bu imtihan malum olduğu üzere anlama kabiliyetini ölçüyor. Onun için güzel bir dilbilgisi kitabı şart. Ama bu kitap YDS için hazırlanmış olacak ve bol örnek ile desteklenmiş olacak. Liseden kalma İngilizce dilbilgisi kitapları maalesef işinize yaramayacaktır.

4- Formüller ile YDS. Özel Teknikler ile YDS. Hokus-pokus ile YDS . Lütfen bunları unutunuz. Temel bir birikime sahip olmadan hiçbir teknik, taktik ve formül işe yaramayacaktır. İyi bir birikime sahip olanlar zaten bu taktik ve teknikleri kendileri oluştururlar.

5- YDS bir bilgi imtihanı değil birikim imtihanıdır. Ezber bilgiler değil, isteyerek öğrenilmiş bilgiler işe yarar. Bu süreci her zaman kontrol etmeye çalışmayın. Bazen akışına bırakın. Beyniniz siz farketmeden bu birikime aşina olacaktır.

6- Bol okuma yapılarak hazırlanılan YDS bir harp değil, sulhu salahtır. Mümkünse seviyenizin bir ya da iki altında kitaplar edinin ve durmadan bunları okuyun, ara vermeden okuyun. Bu okumalar esnasında mecbur kalmadıkça sözlüğe bakmayın. Bu okumalar zihninizi ağır ve uzun YDS paragraflarına ve diğer anlama sorularına hazırlayacaktır. Zihninizin İngilizce kaslarını kuvvetlendirecektir. Daha ağır metinleri kelime öğrenmek için daha yavaş okuyup yeni öğreneceğiniz kelimeleri güzelce not edebilirsiniz.

7- Bütün hayırlı işlerde olduğu gibi az da olsa devamlı çalışacağız. Bilgiye değil birikime ihtiyacımız olduğunu söylemiştik. Birikim de fasılasız elde edilen bir hususiyet. Bu yüzden sevmeye çalışarak her gün. Hobi haline getirilerek her gün. Ama her gün.

Daha bir sürü mühim noktadan bahsedilebilir. Ama özetleyelim.

İlim harp halinde değil, sulh esnasında yapılır.. YDS’den iyi bir netice almak için evvelâ kendileri ile lütfen barışın. O zaman çok şey değişecek.. Göreceksiniz.


M.Bilal YAMAK | 03 Haziran 2014 | http://insanvehayat.com/yds-ile-nasil-barisirim/

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dil Okulumu Lisan Öğretmeni mi?
« Yanıtla #7 : 11 Ağustos 2014, 17:18:09 »
Dil Okulumu Lisan Öğretmeni mi?


İngilizce Öğretmenliği 4. sınıfta okurken bir gazete ilânına tesâdüf etmiştim. Bugün bile hâlâ sağda solda reklamlarını görebileceğiniz bir İngilizce Kursu yarı-zamanlı öğretmen arıyordu. Mezun değildim henüz, onlar da muhtemelen mezun birini arıyorlardır diye düşündüm. Fakat sonra en azından bir görüşmüş olurum düşüncesi ile yola revân oldum.
Kurumdan içeri girer girmez merâmımı ifâde ettim. Görüştüğüm yetkili müdür yardımcısı daha adımı bile sormadan derhâl konuya girdi…
Hangi okul?
Marmara Üniversitesi ama daha mezun olmadım..
O önemli değil. Hazır bir grup var içeride hemen derse başlamaları lazım. Ders ücreti şu kadar, haftada şu kadar saat, kullanacağınız kitap bu, öğrencilere daha kitap vermedik.

Öğrencilere vermedik deyip benim elime tutuşturduğu kitap tabii ki korsan bir kitaptı. Kitabın korsanlığı bir tarafa benim dört yıldır gördüğüm bütün dil öğretim kuramları da korsandı artık. Şimdi olsa ne yapardım az çok biliyorum ama o zaman bilmiyordum. Kitabı alıp derse girdim. Karşımda iş adamından, ortaokul öğrencisine kadar yaklaşık 10 kişi. İngilizce öğrenmek için belki uzun zamandır arayış içinde olan, soran soruşturan sonra da bu bol reklamlı kursu bulan heyecanlı ve istekli 10 kişi. Benim içimde ise bu şartlarda İngilizce öğrenmelerinin mümkün olmadığını biliyor olmama dair bir vicdan azabı. İki hafta kadar devam eden bu maceradan aldığımız kesit bize aslında çok şey öğretiyor.

Yabancı dil öğrenmeye olan ihtiyacın had safhada
olduğu günümüz Türkiye’sinde insanların bu gayeye ulaşmak için ilk müracaat ettikleri yerler de İngilizce kursları ya da moda tabir ile dil okulları oluyor. Dil öğrenimi açısından ne kadar faydalı olup olmadıkları çok tartışmalı olsa da İngilizce ya da başka bir lisan öğrenmek için dil okullarına gideceklere dikkat etmeleri gereken birkaç nokta:
Reklâmlara aldanmayın… !

Şehrin en müstesna yerlerinde 3 ayda İngilizce konuşturduğunu söyleyen, ya da İngilizce için altın formül bulduklarını iddia eden kurumların hemen hepsi aslında aynı şeyleri sunuyorlar size. Ve maalesef o parıltılı reklam panolarında yazanların birçoğu aslında doğru değil. Bu yüzden lisan için, reklamlara bakarak dil okulu seçmek doğru olmayacaktır.
Eğitim Danışmanlarına dikkat. !

Genelde kuruma kaydettikleri öğrenci başına prim alan eğitim danışmanları iknâ edici olabilmek adına maalesef çoğu zaman dil okulu programlarını son derece yaldızlı bir şekilde anlatacaklardır size. Sorduğunuz her soruya sizin istediğiniz şekilde cevap verme kabiliyetleri çok kuvvetli olan bu arkadaşlar siz kuruma kayıt olduktan sonra ortaya çıkan meselelerde ise ilk karşılaştığınızda oldukları kadar samimi olmayacaklardır. İngilizce’yi nasıl öğreteceklerini ballandıra ballandıra anlatan bu arkadaşlarımızın önemli bir kısmı şahit olduğumuz kadarı ile İngilizce konuşamamaktadırlar. Bu yüzden eğitim danışmanlarına dikkat.
Önemli olan öğretmen. !

Hangi dil okuluna giderseniz gidin, mühim olan ne kurumun reklamları ne de bilumum teknik özelliklere sahip sınıfları.. Kurumda mühim olan tek şey var. Yabancı dili size sunma kabiliyetine sahip donanımlı bir öğretmen. Yazının başında bahsettiğimiz gibi abartılı reklamlar sonucu gittiğiniz ve sizin yılların tecrübesi diye düşündüğünüz bir dil kursunda mezun olmamış bir İngilizce öğretmeni ile de karşılaşabilirsiniz.

Aslında bu maddeleri uzatmak mümkün ama kısaca ifade etmek gerekirse, dil okulları değil, dil öğretmenidir esas seçilecek olan.


M.Bilal YAMAK | 06 Ağustos 2014 | http://insanvehayat.com/dil-okulumu-lisan-ogretmeni-mi/

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Lisan Öğreniminde İlk Durak Sözlükler
« Yanıtla #8 : 30 Eylül 2014, 10:41:42 »
Lisan Öğreniminde İlk Durak Sözlükler


İngilizce öğrenmeye başladığımızda çoğumuz, o küçük sarı renkli sözlüklerden kelime aramışızdır. Okulun karşısındaki küçük kırtasiyede bile bulunabilen bu minik sözlüğün akademik anlamda hiçbir değeri olmasa da kelime aramayı bize öğretmesi açısından hatırası bâki.

Yeni bir heyecan ile yabancı dil öğrenmeye başlayan bütün kursiyerlerimizin bize ilk derste sordukları: “Hocam, hangi sözlüğü tavsiye edersiniz ?” sorusudur.

Bu soruya cevap vermeden evvel umumiyet ile “Kelime ezberleme” kavramının biz lisan eğitimcileri tarafından çok tavsiye edilen bir kavram olmadığını ifade ederiz…

Ezberleme değil öğrenmedir kelimede esas olan. Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi sözlükler her an yanımızda bulundurulacak kadar önemlidir dil öğretiminde. Mübalağa saymayınız ama şu ifade doğrudur : ” Öğrenmekte olduğu lisanın sözlüğünü kullana kullana parçalamayan o dile hâkim olamaz.”

Kıymetli öğrencilerimizin sorduğu yukarıdaki soruya mukabil cevap verirken sözlükleri dörde tasnif ediyoruz. Aşağıda bu tasnifi anlatırken kalıp olarak ingilizceyi kullandık ama siz hangi dili öğreniyorsanız ingilizce yerine o dili koyabilirsiniz.

İngilizce – Türkçe, Türkce-İngilizce Sözlükler:

ilk başlayanlar için hem taşınması açısından hem de fiyatı açısından kullanışlı olan bu sözlükleri iyi seçmek gerekiyor. Çünkü piyasada tamamen ticari maksatlar ile hazırlanmış onlarca sözlük var. Ama ilk zamanlarda yaşanabilecek dil öğrenimi kaygısını azaltacak olan bu sözlük türünün iyi seçilmesi için bu eserlerin “1 milyoncudan” değil, sizi yönlendirebilecek iyi bir kitapçıdan alınması mühim. Bu sözlüklerin çok daha fazla kelime içeren büyük boylarını da çalışma masanız için alabilirsiniz. Doğrudan ve sadece kelime anlamını veren bu sözlüklerin menfi tarafı ise çok boyutlu olan kelimeleri sadece bir kelime ile ifade edebilmesi. Meselâ “To stare: Uzun uzun bakmak”,
“To glance: Bakış atmak” gibi farklı manaları olan ingilizce kelimeler bu sözlüklerde sadece “Bakmak” olarak anlamlandırılabiliyor.

İngilizce – İngilizce Sözlükler

Aslında en çok tavsiye ettiğimiz sözlük türüdür bu. Bir kelimeyi en iyi kendi dilinde anlatabilirsiniz. Bu sözlükler sadece kelimenin anlamını vermekle kalmaz aynı zamanda bu kelimeleri size anlatır. Ayrıca genel olarak aranılan kelime ile alakalı örnek bir cümle de verir. Böylece kelime sadece mana olarak değil kullanım olarak da öğrenilmiş olur. Dilbilgisine ait küçük bilgiler ve deyimsel ifadeler de ihtiva eden bu sözlüklerin çanta ve masaüstü boyutları mevcut.. Genel itibarı ile yabancı yayınevleri tarafından hazırlananları makbul olan bu sözlükler dil öğrenim seyahatinize bambaşka duraklar katacaktır.

İngilizce-İngilizce-Türkçe Sözlükler

Son yıllarda hem yerli hem de yabancı yayınevleri tarafından bir sürü nüshası basılan bu sözlükler ikinci maddede anlattıklarımıza ilâveten kelimenin Türkçe anlamını da ihtiva eder. Yani kelimenin hem ingilizce açıklamasını hem de Türkçe anlamını görebilirsiniz. Genelde sınıflarımızda yeni başlayanlara bu sözlükleri tavsiye ediyoruz. Dili hem ana mecrasında görmek hem de ana dilimizdeki karşılığını da öğrenmek açısından çok faydalı olan bu sözlükler kullanım örnekleri ile de dikkat çekiyor.

Teknolojik Sözlükler

Çoğu öğrencimiz bilgisayar ya da akıllı telefon sözlüklerini tercih ediyor. Bu sözlükleri tabi ki faydasız bulmuyoruz. Kelime bilgisi gibi çok önemli bir ilmi özensizce hazırlanmış portallara ya da uygulamalara teslim etmek çok mantıklı değil. Bu yüzden seçici olmak lazım. Aynı zamanda normal sözlüklerde bir kelimeyi ararken diğer kelimeleri de tekrar etmiş olmamızın faydasının yanı sıra teknolojik sözlüklerde aranan kelimelerin kısa süreli hafızaya alınması gibi bir durumda söz konusu. Bu yüzden bu mecralardan öğrendiğimiz kelimeleri teyit etmek en doğrusu.


M Bilal YAMAK | 09 Eylül 2014 | http://insanvehayat.com/lisan-ogreniminde-ilk-durak-sozlukler/

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Çocuğum Neden Yabancı Dil Konuşamıyor?
« Yanıtla #9 : 20 Kasım 2014, 12:43:11 »
Çocuğum Neden Yabancı Dil Konuşamıyor?



Öğretmenlik hayatı boyunca gördüğümüz kadarı ile ilk ve ortaöğretim öğrencilerinin sevemedikleri bir ders: İngilizce. Kalabalık sınıf ortamları, özensiz hazırlanmış kitapların kullanılması, yıllarca uzmanlık alanı İngilizce Öğretmenliği olmayan hocaların mecburiyetten derslere girmesi ve yoğun aile baskısı öğrencilerin İngilizce’yi sevememesinin bazı sebepleri arasında sayılabilir.

Aslına bakarsanız sosyal hayat ile bu kadar iç içe olan bir dilin, dersler sınıflandırması içinde olması başlı başına bir problem. Tamamen fıtri bir özellik olan dil öğrenme kabiliyetinin matematik ve tarih gibi bir ders olarak nitelendirilmesi işin başında öğrenimi engelleyici bir durum. İsterseniz çocuklarımızın İngilizceyi öğrenememelerinin sebebi olarak yukarıda saydığımız hususları biraz açalım:

Kalabalık sınıf ortamları

Diğer dersleri de etkileyen bir sorun olsa da bu olumsuzluktan en çok etkilenen ders İngilizce. Modern dil öğretim tekniklerinde kalabalık sınıflara artık yer yok. Dil öğretmeni ve öğrenci devamlı etkileşim halinde olmalı, öğretmen derste ana dili kullanmadan İngilizceyi kullanmalı ve kullandırtmalı. Bunun için pair work (çiftli çalışma) grupları ve group work (toplu çalışma) grupları oldukça önemli. Kalabalık ortamlarda ise öğretmen eline tebeşiri alıp dersi tahtada anlatmaktan başka bir şey yapamıyor maalesef. Bu da en eğlenceli geçmesi gereken bir saat diliminin sıkıcı geçmesine sebep oluyor.

Özensiz hazırlanan kitapların kullanılması

İngilizce sadece dil bilgisinden ibaretmiş gibi kalıp dil bilgisi konuları ve cümle kurulum tekniklerinden başka bir aktivite içermeyen kitaplar da öğrencileri bu dilden soğutan nedenlerden birisi. Bir nesil S+V+O cümle yapısı ve Simple Present Tense ile başladığı öğretim dönemini “S” takısını öğrenemeden bitirdi. Fillerin ikinci ve üçüncü hallerini ezberlerken çekilen eziyet İngilizceye olan sevgisizliği perçinledi. Bol aktiviteli, resimli, konuşturan bir kitap seçimi hâlbuki İngilizceyi sevdirmenin belki en önemli aracı olabilir. Ders kitabı kategorisine giren bir İngilizce kitabı maalesef bu sevdirme gayretine hizmet etmeyecektir.

Ehil olmayan ve Öğretmenler

Okuyucularımızın bazısı hatırlayacaktır. İngilizce Biyoloji Öğretmenliği bölümünden mezun olan İngilizce hocalarımız girerdi İngilizce derslerine kadro sıkıntısından dolayı. Ülkemizde işi ehline vermenin çok revaçta olmadığı hakikatine mebni bir hakikat bu. İngilizce bilmek kesinlikle İngilizce öğretmeye ehil olmak anlamına gelmiyor. İngilizceyi nasıl öğretmesi gerektiğini de bilmesi gerek bir öğretmenin. Sırtı öğrencilere dönük bir şekilde tahtaya bir şeyler yazarak İngilizce dersi işlemek, kıymetli annelerin yeni doğan çocuklarına Türkçeyi tahtada anlatması kadar fıtrat dışı. Fıtrata uygun olmayan her hususun müneffir yani nefret ettirici olacağı da bir hakikat.

Yoğun aile baskısı

Öğrencilerimiz anlatır. Memleketlerine gittiği zaman Türkçe konuşmakta dahi sıkıntı yaşayan akrabalarının İngilizce öğrenmelerini tavsiye ettiklerini. Artık vapurda simit attığınız martı dahi simidi kapmadan kulağınıza “Aman İngilizceyi hallet.” diyor bu devirde. Bu baskı da hem nefrete hem de fıtri öğrenmenin önüne engel oluyor. Özellikle baskıya ters tepkide bulunan bir nesle böyle bir yaklaşımda bulunmak dil öğrenme yolculuğunu daha ilk günden yarıda bıraktırıyor.

Netice itibarı ile daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi yabancı dil ancak severek ve düzenli çalışılarak öğrenilir. Baskı ve mecburiyet duygularının galebe çaldığı bir öğrencinin Yabancı dil öğrenmesi de onu sevmesi de mümkün değildir. Sevmeyerek yapılan hangi çaba neticeye ulaşabilir ki zaten?


M Bilal YAMAK | 21 Ekim 2014 | http://insanvehayat.com/cocugum-neden-yabanci-dil-konusamiyor/

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Okuyabiliyorum ve Konuşmak İstiyorum
« Yanıtla #10 : 20 Kasım 2014, 12:59:28 »
Okuyabiliyorum ve Konuşmak İstiyorum



“Aslında İmam-ı Rabbâni (k.s) hazretlerinin Mektûbât-ı Serîfe’sinde zikrettiği iki prensip, dil öğrenmek isteyenlerin yollarına ışık tutmaktadır.”

Genç adam yeni taşınan komşularına ziyarete gitmişti. Uzun yıllar Ürdün’de Arapça üzerine ders verdikten sonra memleketine profesör emeklisi olarak dönen beyefendiye hoş geldiniz demek ve tanışmak istemişti. Hasbıhal ettiler. Genç adamın islâmi ilimlere âşinâ olduğunu anlamıştı profesör.

Sordu: -Arapça biliyor musunuz?
-    Okuyabiliyorum ama konuşma noktasında zorlanıyorum.
–    Nasıl yani?
–    Özellikle klasik eserleri okuyabiliyorum ama konuşma noktasında.
–    Sıkıntı çekiyorsun.
–    Evet.

Yine mahcup olmuştu. Yıllarını vermişti ama bu soru kendisine sorulduğu zaman aynı mahcubiyeti yaşayıp duruyordu. Bu sefer bir çözüm bulmalıydı. işte karşısında yıllarını Arapça mükâlemeye vermiş bir profesör vardı. Yaşlı adam karşısındaki delikanlının ne hissettiğini anlamışçasına devam etti:

-    Ben de senin okuduğun kitapları okumakta zorluk çekerim elbet. Yüzyıllar evvel kaleme alınmış bir Arapça eseri alıp okuyabilmek büyük bir meziyet. Ama bu kadar küçülen bir dünyada Arapçayı günlük hayatta kullanmak, Arapça gündelik neşriyatı okuyabilmek, yeni insanlarla tanışıp sahip olduğunuz değerleri onlara da aktarabilmek çok mühim. Ve çok kolay aslında biliyor musun?

Genç adam sevindi. Kendi başlamadan komşusu konuya girmişti. Daha önce inandığının aksine Arapçayı günlük hayatta kullanabilmenin de gayet kolay olduğundan bahsediyordu, hemen sordu:

-    Ne yapmam gerekiyor? Aslında ben nereden başlayacağımı bilemiyorum.
–    Nereden başlamaman gerektiğini anlatmak isterim önce. Yabancı dil öğrenme çalışmalarının önündeki aşılması en zor engellerin başında maymun iştahlılık gelir. Kitaplar alınır, sözlükler dizilir, kelime defterleri seçilir ama bütün bu gayretler eninde sonunda yarıda kalır. Bunun sebepleri ise hem usul eksikliği hem de gündelik telaşların bu güzel gâyenin önüne geçmesidir.

Aslında imam-ı Rabbâni (k.s) hazretlerinin Mektûbât-ı Şerifesinde zikrettiği iki prensip dil öğrenmek isteyenlerin yollarına ışık tutmaktadır. Kendilerinin buyurdukları gibi : “Her başlanılacak iş için niyeti tashih etmek lazımdır.” Yani Arapça mükâlemeyi niçin öğrenmek istediğimiz sorusunun cevabı, yere öyle sağlam basmalı ki günlük hayatın meşgalesi bizi bu güzel gayeden alıkoyamasın. ikinci prensip ise “Ehemmi mühimme tercih etmektir” Arapça mükâleme isteği bizim için bütün ehemmiyetli işlerden daha ehemmiyetli bir hâle gelmelidir. Bu prensiplere sahip olmak demek aslında bu lisan harbinden galibiyetle ayrılmak demektir.

Genç adam rahatlar gibi oldu. Hemen masasına oturup çalışmak istiyordu. Evet, niyeti sağlamdı. Arapça konuşulan cemiyetlerde hakkı terennüm etmek istiyordu. Onun için belki halledilmesi gereken en mühim iş bu meseleyi halletmekti. Bu da tamamdı. Hemen merakla sordu:

-    Sonra ne yapmalıyım?
–    Lügat. Cemil Meriç ne demiş?
–    Kâmus nâmustur.
–    Aynen öyle. Dilbilimciler bir lisanın gramerin bile kelime bilgisi demek olduğunu ifâde ediyorlar. Lisan eşittir, kelimedir desek sezâdır. Nasıl ki fıkıh kitaplarını tam olarak okuyup anlayabilmek için belli başlı fıkıh ıstılâhatını bilmemiz icap ederse, günlük hayatta kullanılan Arapçayı rahatlıkla kullanabilmek için de etrafımıza yani çevremize âit kelime bilgimizi geliştirmemiz îcâp eder.


M Bilal YAMAK | 06 Şubat 2014 | http://insanvehayat.com/okuyabiliyorum-ve-konusmak-istiyorum/