Gönderen Konu: Bir Kulpu neden eksik  (Okunma sayısı 4771 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kenz

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1129
Bir Kulpu neden eksik
« : 15 Aralık 2007, 21:35:22 »

Bir zamanlar Beni İsrail'de genç bir abid vardı, güzellik ve cemal sahibi biriydi. Geçimini el emeğiyle temin ederdi. Eli ile sele yapar, sepet örer ve satardı. Bir gün yaptığı bu sepetleri satmak için dolaşırken zamanın hükümdarının sarayının kapısı önünden geçiyordu. O sırada hükümdarın hanımının cariyelerden biri onu gördü. Onun güzelliğinden başı döndü. Bu güne kadar böylesine güzel bir erkek görmemişti. Hemen koştu hanımının yanına gitti ve ona şöyle dedi:
–"Hanımım az önce dışarıda el yapımı sepet satan bir adam gördüm. Öyle bir güzelliğe sahip ki, vAllahi şimdiye dek onun kadar yakışıklı bir erkeğe rastlamadım, onu mutlaka görmelisiniz."
–"Git onu alışveriş gayesiyle hemen içeri al," deyince, cariye kapıya çıkarak onu içeri aldı. O abid elinde sattığı sepetlerle içeri girince, hükümdarın hanımı onu baştan ayağa süzdü. Cariyesi gerçekten çok haklıydı. Bu adam dünyalar güzeli bir insandı, kimsede olmayan hüsnü cemale sahipti. Onda Yusûfî bir güzellik vardı. Züleyha'nın Hz. Yusuf'a gönlünü kaptırdığı gibi, oda ilk bakışta görür görmez ona vurulmuştu. Ona karşı önüne geçilmez bir aşk ateşiyle yandı kavruldu. "Ondan nefsimin muradını mutlaka almalıyım, Onu kendime râm etmeliyim" diye düşündü. Hemen cariyesine emir verdi,
–"Git güzel elbiseler, güzel kokular getir de, önce onun üstüne başına bir çeki düzen verelim," dedi. Cariye hemen gidip pahalı ve süslü elbiseler getirince, sarayın hanımı o genç adam seslendi:
–"O elindeki sepetleri bir kenara bırak da şu elbiseleri giyip, güzel kokuları sürün. Sen böylesine bir güzelliğe sahipken, bu pejmürde kıyafetlerle, sokaklarda sele sepet satmaya layık değilsin. Artık, seni sepet satmaya muhtaç bırakmayacağım."
Tabi adam, kadının halinden tavrından onun kötü niyetini anlamıştı. Elbette onun bu yaptığı teklif karşılıksız değildi. Belli ki kadın onu harama çağırıyor, Allah'a isyana davet ediyordu. Bunu kesinlikle kabul edemezdi. Ve kadının bu teklifini şiddetle reddederek,
– "Derhal bana sarayın çıkış kapısını gösterin! hemen gitmek istiyorum!" dedi.
Fakat kadın kolay vazgeçecek gibi değildi. Ne pahasına olursa olsun yanıp tutuştuğu bu delikanlıyı yatağına almaya kesin kararını vermişti. Ona:
"Bak delikanlı şayet dediklerimi yapmayacak olursan, seni hapislerde çürütürüm, başına büyük belalar sararım, gel bu işe itiraz etme, gönül rızasıyla kabul et!" diyerek tehdit etti. Sonra emrederek sarayın kapılarını kilitletti. Kadının bu konudaki kesin tavrını anlayan genç abid, bir çıkış yolu aradı. Acaba buradan nasıl kaçabilirim diye düşündü. Bu niyetini kadına belli etmeden yumuşak bir tavırla, elini yüzünü yıkamak ve getirilen o süslü elbiseleri giyinmek için izin istedi. Bunun için de müsait bir oda rica etti.
Kadın sevinçle cariyesine emretti.
"Onu hemen al yukarı benim odama çıkar. Orada elini yüzünü yıkasın, giyinsin, süslensin, hazırolunca da beni çağırırsın."
Böylece cariye genç adamı hanımının odasına götürmek için sarayın en üst katına çıkardı. Genç adam üstünü değiştirmek için odaya girdi ve kapıyı içerden kilitledi. Hemen odanın camına koştu ve aşağı baktı, bayağı yüksekti. Oradan sarkılarak inmenin imkanı yoktu. Kendini aşağı atsa belki sağ olarak aşağı inerdi ama her tarafı kırılabilirdi. Acaba ne yapmalı ne etmeliydi de buradan kurtulmalıydı? Zira bu kadının nefsâni isteklerine boyun eğip Allaha asi olamazdı. Bu arada kendi kendisiyle de hesaplaşıyordu:
–"Ey nefsim! Yıllardır Allah'ın rızasını kazanmak için gece gündüz ibadet ettin. Haramlardan son derece kaçındın, hatta mubahların fazlasından bile uzak durdun. Fakat şimdi öyle bir durumla karşı karşıya kaldın ki, bu güne dek bütün yaptıklarını mahvedebilirsin. VAllahi şayet bu gün ipin ucunu elden kaçıracak olursan şimdiye kadar yaptığın tüm amelleri heder edip ahirette de Allah'ın huzuruna bu ayıpla çıkarsın."
Bu zor durumdan kurtulmanın başka çaresini bulamadığı için o yüksek yerden atlamaya karar verdi. Belki kırılmadık kemiği kalmayacaktı ama, bu durum Allah'a isyan etmekten daha iyiydi. Ve Allah'a sığınarak kendini aşağı bıraktı. İşte o esnada Allah–u Teala Cibril–i Emîne emir buyurdu
–"Ey Cibril! Filan kulum Bana karşı günah işlemekten kaçınmak için, kendini aşağı atmak istiyor. Kanatlarınla onu karşıla ki ona bir zarar gelmesin."
Bunun üzerine derhal gelen Cebrail kanatlarını açtı, kendini boşluğa bırakmış olan adamı kanadına bindirerek, tıpkı şefkatli bir annenin bebeğini yatağına koyması gibi, onu yumuşakça yere indirdi.
Bu olayı kazasız belasız atlatan adam Allah'a şükürler ederek evine döndü. Satmak üzere yanına aldığı sepetler sarayda kalmış ve o gün hiç satış yapamamıştı. Ne elinde malı vardı, ne de cebinde parası... Onun için eve ekmek bile götürememişti. Eve gelince hanımı sordu:
–Hani yiyecek bir şey getirmemişsin?
–Param olmadığı için alamadım.
–Peki sepetlerin parası nerede?
–Maalesef hanım, onlar para etmedi,
–O halde bu gece ne yiyeceğiz?
–Ne yapalım bu gece de sabrederiz, diye cevap verdi. Bundan sonra, hanımına dedi ki:
–Kalk tandırı yak. Komşularımız bu akşam tandırın yanmadığını görünce, bize üzülüp gönülleri bizimle meşgul olur. Böyle bir şeyin olmasını da hoş görmüyorum." Bunun üzerine hanımı çaresiz kalktı tandırı yaktı. Sonra gelip kocasının yanına oturdu ve sohbet etmeye başladılar. Bu arada komşularından bir kadın gelerek:
–"Ateşin var mı?" diye sordu, o da:.
–"Var! İçeri gir; tandırdan al," dedi. Kadın içeri girdi, tandırdan ateşi alıp çıkarken evin hanımına seslendi:
–"Sen orda oturmuş kocanla konuşuyorsun ama, tandıra bıraktığın ekmekler pişmiş, nerede ise yandı yanacak.! "
Komşularının bu sözüne çok şaşırdılar. Hamur hazırlayıp tandıra koymamışlardı ki, pişmiş olsunlar. Kadın hemen kalktı tandırın başına gitti. Bir de baktı ki, tandır ağzına kadar ekmek dolu. Sevinçle oradan ekmekleri toplayıp ekmek sepetine doldurdu ve götürüp kocasının önüne koyarak ona şöyle dedi:
–"Anlaşılan o ki, bu keramet senin hürmetine oldu. Allah–u Teala sana böyle bir ikramda bulunduğuna göre demek ki sen Onun katında makbul bir kulsun. O halde Allah'a dua etsen de kalan ömrümüzü bolluk içinde geçirmemiz için bize ihsanda bulunsa…"
Kadının bu isteğine karşı adam eşine her ne kadar:
–"Bu halimize sabredelim," dedi ise de kadın çok ısrar etti. Onun bu ısrarı karşısında adam çaresiz kalarak:
–"Peki, madem ısrar ediyorsun bunun için Rabbime dua edeyim. Bakalım O ne takdir eder," dedi. O gece hanımı uyuyorken kalkıp abdest aldı ve Hacet namazı kıldı. Arksından ellerini yüce dergaha uzatıp:
–"Ya Rabbi! Ben halimden çok memnunum, lakin eşimin ne istediğini biliyorsun. Kalan ömrü için ona bolluk ihsan eyle ve geçim sıkıntısı çektirme," diye dua etti.
Adamın duası biter bitmez birden oturdukları evin tavanı açıldı ve odaya yakutlar inciler dolu bir el uzandı. Öyle ki, o mücevherler adeta güneş gibi evin içini aydınlattı. Durumu gören adam duası kabul olduğu için Allah'a şükürler etti. Ve hemen yakınında yatmakta olan eşinin ayağına dokunup uyandırmaya çalıştı.
–"Hatun! Kalk bak, Allah duamızı kabul etti, dilediğin kadar mücevher al!" dedi.
Kadın üzüntü üçünde uyandı. Bu olanlara sevinmesi gerekirken nedense çok üzüntülüydü. Kocası:
–"İşte istediğin oldu. Sevineceğine seni üzen şey nedir? Hayrola yoksa kötü bir rüya mı gördün!"
Kadın dedi ki:
– Evet bir rüya gördüm. Bana cenneti gezdiriyorlardı. Orada yüksek kürsüler gördüm. Sıra sıra dizili idiler. Baktım bunlardan biri yakut ve zeberced kakmalı altından bir taht idi. Çok hoşuma gitti, fakat o tahtın kenarında bir kulpu yoktu. Merak edip:
–"Bu kürsü kimindir?" diye sordum.
–"Senin zevcine aittir" dediler. Yine sordum:
–"Peki bu kürsünün kenarındaki bir kulpu neden eksik? Şöyle dediler:
–"Bu noksanlık, senin acele edip zevcinden dünya nimeti istemiş olman sebebiyle oldu." Bende bunun üzerine 'Ben kocamın ahiretteki derecesini, makamını noksanlaştıracak dünya nimet istemiyorum.' dedim. İşte üzüntün bu sebeptendir.
Adam bunları duyunca çok sevindi. Tekrar Allah'a dua etti. Ve tavandan sarkan o mücevher dolu el tekrar geri gitti.


« Son Düzenleme: 17 Mayıs 2008, 01:40:42 Gönderen: isra »
İNSAN akli ile melekleşen nefsi ile iblisleşen bir aciptir İNSAN
İNSAN kendi kabahatini bilmeyen cehli ile dünyalara sığmayan bir mağrurdur İNSAN
İNSAN bütün zaaf ve acziyyetine rağmen kudrete kafa tutan taşkın bir şaşkındır İNSAN
İNSAN maziye bağlı hâle aldanmış istikbali gözler bir taştır İNSAN

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Bir Kulpu neden eksik
« Yanıtla #1 : 02 Aralık 2010, 00:27:49 »
Teşekkürler
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Bir Kulpu neden eksik
« Yanıtla #2 : 02 Aralık 2010, 00:41:37 »
Güzel bir hikaye. Tsk ler.
« Son Düzenleme: 02 Aralık 2010, 17:44:52 Gönderen: Rahmani »
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Bir Kulpu neden eksik
« Yanıtla #3 : 03 Aralık 2010, 16:31:15 »
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı güldem

  • okur
  • *
  • İleti: 92
Ynt: Bir Kulpu neden eksik
« Yanıtla #4 : 03 Aralık 2010, 19:58:52 »
çok güzellllmmiişşş...