Gönderen Konu: Bir Peygamber Hasleti Misafirperverlik  (Okunma sayısı 7063 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ber-ceste

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
Bir Peygamber Hasleti Misafirperverlik
« : 05 Haziran 2008, 18:07:21 »

Başta peygamberler olmak üzere insanlıkta kemal noktasına varmış bütün zirve insanların ortak bir hasletidir, misafirperverlik. Özellikle Hazret-i İbrahim’in misafire düşkünlüğü dillere destan olmuş, bu büyük nebînin sofrasına misafiri olmaksızın bir kez dahî oturmadığı kaydedilmiştir.

Hazret-i İbrahim ve oğlu İsmail -aleyhimesselâm- vasıtasıyla Arap milletine de intikâl eden bu özellik, cahiliye Araplarının da ayakta kalmış nadir güzel hususiyetlerinden biriydi.

Cömertlik ve iyilik yapma duygusunun birleştiği misafirperverlik elbette İslâm ahlâkının en önemli prensiplerinden birini teşkil etti. Öyle ki meseleyi Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- îmana kadar bağlamışlardır:

“Allâh’a ve âhiret gününe inanan misafirine ikramda bulunsun.” (Buhârî-Müslim)

İmkânı bulunduğu hâlde bu güzel davranıştan haz etmeyenler hakkında ise şu ciddî ikaz, Hazret-i Peygamber’in s.a.v. mübarek dudaklarından sadır olmuştur:

“Misafir ağırlamak istemeyen kimsede hayır yoktur.”(Müsned)

Varlık Nûru Efendimiz de ikram etmeyi çok severlerdi. İkram etmeyi o derece severlerdi ki, bazı mûcizeleri ashâbına parmaklarından nefis tatlı bir su ve mahdut bir kaptan doyasıya yemek ikramı şeklinde gerçekleşti.

Misafir ağırlamakta da her şeyde olduğu gibi ihsanı, yani en güzeli aramalıdır Müslüman. Misafiri geleceği zaman güzel ve temiz giyinmeli ve elbette bunu güler yüzle taçlandırmalıdır.

Cömertliğin pîri Hazret-i İbrahim hakkındaki;
“Sana İbrahim’in ikram görmüş misafirlerinin kıssası geldi mi?” (Zâriyât, 27) âyeti, misafirlerin güler yüz ve temiz elbiselerle karşılanmalarının gerekliliğine işaret eder.

Bu ikram ve itibar, riyakârane bir sûrette sadece zengin, yüksek tabaka misafirlere değil, her konuğa gösterilmelidir. Yine davetlerimize sadece ait olduğumuzu düşündüğümüz içtimaî seviyede ve bunun üstünde olan kişileri çağırmakla yetinmemeli, fakirleri, yetimleri, kimsesizleri soframızdan eksik etmemeliyiz. Aksi hâlde sofralar, sırayla birbirlerini ağırlayan merhametten nasipsiz meclislerden ibaret kalırlar.

Ahlâkî meziyetleri sözleriyle dile getirdikleri gibi hâlleriyle de yaşayan büyüklerimiz misafire ikramın da en güzel misallerini göstermişlerdir.

Meselâ bir gün İmam Mâlik -rahmetullâhi aleyh- kendisine misafir gelen ve kendisinden yaşça hayli küçük olan talebesi İmâm Şâfiî’nin eline su dökmüş ve: “Sakın ha! Benden gördüğün hareket seni utandırmasın ve de şaşırtmasın. Zira misafire hizmet etmek farzdır.” demiştir.

Misafire ikramın ecir ve sevabı elbette âhirette karşımıza çıkacaktır. Fakat Cenâb-ı Hak dünyada da bu güzel hasletin bazı ikramlarını bizlere tattırmış ve bu şekilde «peşin ücretlerden» daha fazla ikna olan bizlere birer teşvik vermiştir.

Bu ikram ve teşviklerden biri; misafirin duasının, müstecab yani kabul edilmesi kesin olan dualar arasında zikredilmesidir (Ebû Dâvud-Tirmizî). Bu itibarla misafirlerine ikramda bulunan ev sahipleri, misafirlerinden bu dünyada yalnızca dua talep ederler.

İkinci ikram ve teşvik ise, misafirin kendi rızkıyla geldiği teminatının verilmesi, böylece nefsimizin cimriliğine aldanarak misafir ağırlamaktan geri durmamamızın sağlanmasıdır.

Bir başka hadîs-i şerifte şöyle buyurulur:

“Her misafir kendi rızkı ile gelir. Ve kimse kimsenin rızkını yiyemez, eksiltemez. Hattâ misafir bir evin bereketini artırır o evin rızkında artma olur.”

Kıssadan hisseyi çıkarmalı, gözümüzle görmesek de her misafirin Allâh’ın kendisine takdir ettiği rızkıyla evimize konuk olduğunu, ona ikram edeceklerimizin, bize ve çocuklarımıza takdir olunan rızkı eksiltmeyeceği gibi aksine hâlisane niyetlerin bereketiyle belki de nasibimizi artıracağını idrak etmeliyiz.

Yâ Rabbi! Bizlere misafiri sevmeyi, misafire ikram etmeyi, bu vesile ile rızânı kazanmayı nasip eyle. Sofralarımıza Hazret-i İbrahim bereketi, gönlümüze Halîlullah ve Habîbullah misafirperverliği nasip eyle...

Âmîn...

Naci ÖZTÜRK   -  Yüzakı Dergisi
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..