Gönderen Konu: Kayıp Kitap  (Okunma sayısı 2753 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kayıp Kitap
« : 13 Haziran 2014, 16:40:30 »

Kayıp Kitap


Dün okuduğum kitabı, bu saatlerde, okulda, öğretmenler odasında kaybettim. Dakikasına kadar tam saatini hatırlamıyorum. Bilsem zaten nasıl ve ne şekilde kaybettiğimi de bilirim, ki o zaten kaybetmek olmaz.

Dün sabah, evden çıkarken her gün sırtımda taşıdığım bilgisayar çantasına koyduğumu, otobüste çıkarıp birkaç sayfa okuduğumu, okurken her satırda başka başka yerlere, çocukluk günlerime falan gidip geldiğimi hatırlıyorum. Hatta sonra midemin bulandığını, kafamın dağıldığını bahane ederek kitabı kapatmıştım. Aa bakın şimdi şüpheye düştüm. Acaba kitabı çantama geri koymadım mı? Otobüste mi unuttum yoksa yarısını geçtiğim heyecanlı kitabın?

Öğretmenler odasının en köşesinde oturuyorum. Kafam patlayacak gibi. Kendime kızmakta haklı değil miyim? Elbette haklıyım. Kaçıncı kitap kaybı bu. Daha önceleri de kitap kaybetmişliğim vardır. Mesela bir keresinde Antalya’ya arkadaşımın düğününe gitmiştim. Aslında düğün Burdur’daydı da düğüne gelen diğer arkadaşlarla “Bucak’a kadar gelmişiz Antalya’yı da görelim” demiştik. O gün yanıma sürükleyici bir polisiye almıştım. Giderken soluk soluğa okuduğum cinayet düğümlerini dönerken birer birer çözmeye başlamış, kitabın tadını çıkarıyordum. Tahminim katil ile çıkacak olan katilin aynı olup olmadığını merak edişim içime sığmayan bir coşku haline gelmişti. Okumayı hızlandırıp sonuna ulaşmak istedim. Dönüş yolu işte, yorgunluk, uyku düzensizliği, koltukların – rahat ve konfor nerede – resmen rahatsız ediyor oluşu bir araya geldiler ve beni zorla uyuttular. Alibeyköy’e indiğimde şaşkın gibiydim. Uyku sersemliği ile çantamı kaptığım gibi hemen bir taksi çevirdim, evin yoluna düştüm.

Öğretmenler odasında kimse yok. Kitabı otobüste unuttuğum yolda aklıma gelse taksiyi geri çevirir, otobüs Esenler’e yola çıktıysa bile peşine düşerdim; ama aklım başıma ertesi gün geldi. Yine okula hazırlık yaparken çantamda kitabımın olmadığını fark ettim. Kısa bir hatırlamaya çalışmadan sonra otobüste unuttuğumu anladım. Sonra firmayı aradım, hatta Esenler’e kadar gittim, otogar kayıp eşya bürosuna uğradım ama bir sonuca ulaşamadım.

Birazdan zil çalacak, sınıfa gireceğim. Başka bir kitabımı kütüphanede unutmuştum. Kendime neden kızıyorum sanıyorsunuz? Kütüphanede bile kitap kaybetmiştim ben. Üniversite yıllarında istanbul Üniversitesi kütüphanesinde beş arkadaş kitap okuma seansları düzenliyorduk. Beş kişi ile başladığımız bu etkinliğimizi bir hafta sonra otuz kişiyle, bir ay sonra ise yetmiş altı kişiyle yapıyorduk. Sınav dönemleri sınava çalıştığımız grubumuzla diğer zamanlar serbest kitap okuyorduk. işte bu vize, kitap, final üçgenindeki telaş günlerinden birinde çok sevdiğim bir romanımı rafların birine bırakmış, orada unutmuşum. Mesaiden sonra ortalığı toparlayan temizlikçiler masaların üstünde, yerlerde bırakılan çöpleri toplarken unutulan eşyaları da topluyorlarmış. Tuğla büyüklüğündeki kitabım da bu eşyaların arasındaki yerini almış. Dışarıda çok geçmeden kitabımı unuttuğumu fark ettimse de artık kütüphane kapandı, yarın alırım diye düşünerek evimin yolunu tutayım, ertesi sabah işe erken gelen işgüzar bir devlet memuru benim kitabımı “unutulan kitap kütüphaneye ayni bir bağıştır” deyip her tarafını mühürlesin. Sonradan öğrendim bunu, ama iş işten geçmişti artık. Zimmet defterine kaydedilen hiçbir eşya bir daha çıkarılamıyormuş. Bu ne acayip ki demirbaştan düşmek için yakmaktan başka çare yokmuş.

ilk dersimizin ilk on dakikasını kitap okumaya ayırmıştık. Sınıfa girdiğimde öğrencilerim her zamanki gibi kitap okumaya çoktan başlamışlardı. Bir öğrenci hariç. O da Salih’ti. Oturduğu yerden parmak kaldırıyordu. işaret edince yanıma geldi. Kitabını kaybettiğini söyledi. Kitabına sahip çıkması gerektiği ile ilgili uzun bir konuşma yapabilirdim ama içimden gelmedi. Ben kitabıma sahip çıkamamışken öğrencime nasıl sahip çıkacağını pişkin pişkin nasıl anlatabilirdim? Tamam dedim. Sen de Türkçe kitabını oku. Tam yerine geçerken yine seslendim. “Salih, dün sınıfa geldiğimde elimde bir kitap var mıydı? Hatırlamıyordu. Belki öğrencilerimden biri hatırlar ümidiyle onlara sordum. Elimde bir kitap olduğunu hatta okuma saatinde beraberce okuduğumuzu söylediler ama hangi kitap olduğunu, adını, dış kapağının rengini falan hatırlayamadılar. Zil çaldı, birbirleriyle yarışarak sınıftan çıkan çocukların arasında umutsuzca tenefüse çıktım.

Merdivenlerin başına beni temizlikçi abla karşıladı. Elinde bir paket vardı. Adıma kargo geldiğini, imzasız teslim edilmeyen paketimi yalvar yakar görevliden aldığını söyledi. Hiç heyecanlanmadım. Ya bir yayınevinden tanıtım kitapçığı gelmiştir yahut üzerine kocaman ‘Örnektir parayla satılmaz’ damgası olan öğretmen kitaplarından diye düşündüm. Epey ağır paketi öğretmenler odasında açtım. içinden bir kutu ile bir mektup çıktı. Mektubun üzerinde aynen paketin üzerinde olduğu gibi bir veli, bir dost yazıyordu. Mektubu okumaya başladım.

“Okulunuz öğrencilerinden birinin velisiyim. Anne baba değilim, sadece yuvadan gelen çocuklar için gönüllü annelik yapan biriyim. Adımı vermeyeceğim, çünkü size karşı mahcup sayılırım. Dün akşam okul çıkışı herkes gibi çocuğumu almaya gelmişken masanızın üzerinde bir kitap gördüm. Sizin sınıftan çıkmanızı fırsat bilerek sınıfınıza girdim. Kitabı tanıyordum. Yayınevinde editör olarak çalışıyorum. Sizin unuttuğunuz kitabın editörlüğünü bin bir güçlükle ben yaptım. Yazar biraz sorumsuz davrandı açıkçası. Şimdi arkasından konuşmak gibi olacak ama. Bize yolladığı dosyanın ne virgülü vardı ne noktası. Normal bir düzeltmene verdiğimiz paranın iki katını verdik bu dosyayı düzeltmek için yine de istediğim gibi olmamış içime sinmemişti. Bizim patronun bir yakınıymış, o yüzden basıyormuşuz kitabı zaten. Hatır gönül işinin acısını ben çektim anlayacağınız. Neyse lafı uzatmayayım, sizin unuttuğunuz kitabın o kitap olduğunu görünce içini açtım biraz inceledim. Bir de ne göreyim. Her sayfaya notlar düşmüş, yazım yanlışlarından noktalamaya kadar her şeyi düzeltmişsiniz. inanamadım. Biz bu iş için çok paralar harcıyoruz. Hemen aldım ve sizin düzeltmelerinizi sabaha kadar bilgisayara girdim, hepsini düzelttim. Kitabınız kutunun içinde. Ve size teşekkür kabilinden yayınevimizin kitaplarından birkaç tane de hediye koydum içine. Kusuruma bakmayın, kitabınızı izinsiz almış oldum. Belki dünden beri kitabınızı arıyorsunuz, bunun için de özür diliyorum.”

Mektup bitince ne yapacağımı bir türlü kestiremedim. Müstear isimle yazdığı kendi kitabının ilk baskısını, gözden kaçanları işaretlemek için tekrar okuyan bir yazar olarak üzüleyim mi yoksa gerekli düzeltmeler yapıldığı bir sonraki baskının işleri şimdiden halledildiği için sevineyim mi bilemedim.


Erhan GENÇ | 03 Haziran 2014 | http://insanvehayat.com/kayip-kitap/