Gönderen Konu: Birbirimizden giderken...  (Okunma sayısı 2638 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Birbirimizden giderken...
« : 29 Aralık 2010, 05:18:37 »

Ne yazık ki taktığımız altınlar boşa gidiyor. Her hafta sonu özenerek gittiğimiz düğünlerde bulup buluşturup götürdüğümüz altınlar, ilk bir yıl içinde çiftlerin ayrılmasıyla, düğün videolarında silik bir görüntüye dönüşüyor. Diyebilirsiniz ki koyun can derdinde, kasap et derdinde... Haklısınız, ben de olsam böyle derdim.

Boşanmayla ilgili son istatistikler, her dört çiftten birinin “ilk yıl” içinde ayrıldığını gösteriyor.İkincisi üç ile beş arasında ayrılma kararı veriyorken sadece üçüncü ve dördüncü onlu ve yirmili evlilik yıldönümlerini görebiliyor.

Daha da kötüsü önümüzdeki on yıl içinde her üç çocuktan birisinin on sekizine gelmeden ebeveynlerinin ayrılmasına tanık olacağı söyleniyor. Durum böyle olunca bize de “Kurtardığımız kârdır!” mantığıyla yaklaşmak düşüyor.

Bir yangın var evlerimizde şiddetli geçimsiziz. Ve boşanmalar bulaşıcı bir hastalık gibi yayılıyor. Boşanmayı sevmiyoruz ama kaçınılmaz olmuşsa da en iyi boşanmanın nasıl olacağına bakmak zorundayız.
Bu zorlu süreç kendinizi de daha iyi tanıdığınız bir sürece dönüşebilir.İnsanın insan olup olmadığı, boşanma sürecinde yaşadıkları ve yaşattıklarıyla daha iyi anlaşılıyor.

Boşanma kararı her şeyden önce iyi düşünülerek verilmesi gereken bir karar. Sağlıklı düşüncenin olmadığı bir süreçte kızgınlıkla verilen bir boşanma kararı büyük pişmanlıklar getirebilir.

Kişisel sorunlarımızı ve mutsuzluğumuzu evliliğe yüklemek ve boşanmayı tek çıkış yolu olarak görmek yanlıştır Kişisel mutsuzluğunu evliliğe yükleyen biri, boşandığında mutluluğu yakalayacağına, üzerinden tonlarca yükün kalkacağına ve yeniden mutluluktan uçacağına dair düşler kuruyorsa, bu sadece bir hayaldir!
Boşanmaya karar vermeden önce başka sorunlarımızı evliliğimize yüklemediğimizden emin olmak gerekiyor.

Sonrasında "Evliliğimizi kurtarmak için gerekeni yaptık mı?" diye bakmamız lazım. Gerekeni yapmadığımızda, sonra yaşanacak olan pişmanlık, boşanmanın yükünü daha da ağırlaştırıyor. Gereken derken, karşı tarafı anlamaya çalışmak, değişmeye çalışmışsa zaman vermek, değiştiyse değişmiş olmasına inanmak gibi şeyleri sayabiliriz.

Bazen de yardım almak gereklidir. Bireysel çabamızla aşamadığımız bir durum olduğunda görüşlerine güvendiğimiz bir hakeme gitmeyi denedik mi? Ya da bir uzman yardımına başvurduk mu? Yoksa tavan yapmış ümitsizliğimizle “Bu adamdan/kadından bir şey olmaz!” diyerek kendi kendimizin kuyusunu mu kazdık?

“Ben elimden gelen her şeyi yaptım!” demeden hâkimin sorduğu soruya “Evet!” dersek (kuvvetle muhtemel) pişman olacağız.

Bir başka şey de “Boşanma kararını ben mi veriyorum, bir başkasının etkisi altında mı veriyorum?” sorusuna yanıt vermekle ilgilidir. Bazen arkadaşlar dışarıdan bakarak bir konuda ileri-geri fikir yürütebilirler. Onların düşüncelerinden etkilenmiyormuş gibi davransak da bazen farkında olmadan etki altında kalmış olabiliriz. Şimdi düşünelim boşanma kararını biz mi, anne- babamız mı, arkadaşlarımız mı verdi?

Kimse boşanmak için evlenmez! Her insan da özünde iyidir. Ama iki insan arasındaki ilişki kötü olabilir. Bu o insanların kötü oldukları anlamına gelmez. Boşanma sonrasında da ilişkinin devam edeceği, hele de çocuklar varsa çocuklardan boşanmanın mümkün olmadığını tarafların etraflıca düşünmeleri gerekir.

Boşanmanın bir sürece yayılması ve tarafların bu yeni duruma uyum sağlayabilmeleri için birbirlerine desteklerini devam ettirmeleri önemlidir. Karar alınmadan önceki süreçte öfkeyle ve kızgınlıkla, acele davranmaktan kaçınılmalıdır. Evi boşaltmak, eşyaları dağıtmak, evden ayrılmak, hemen dilekçe vermek, ailelere durumu söylemek gibi...


Arada çocuklar varsa, boşanma kararının daha dikkatli düşünülmesi ve çocuğun boşanmanın sonuçlarına hazırlanması önceliklidir. Boşanma kararı, uzun bir süre düşünülerek alınmalı ama karar alındıktan sonraki süreç hızla tamamlanmalıdır.Evden ayrılacak olan taraf kim olacaksa hızlıca tahliye olmalıdır. Gel-git lerin yaşanmaması için bu gereklidir.

Boşanma her ne kadar istenmeyen bir süreç olsa da sadece bir durumdur ve hayatın sonu değildir.
Taraflar eğer yapamıyorlarsa ve beraberlik bedeli ağır bir yüke dönüşmüşse, boşanmak bir “virgül”dür yalnızca. Hayatın içinde yaşananlara konulmuş bir virgül… Hayata konulmuş bir “nokta” gibi düşünülmemelidir.

Hayat devam ettiği sürece insan olarak yaşamak ve seçimler yaparken karşımızdakini düşünerek davranmak her zaman kazançlı çıkmamızı sağlar.

İnsanca, karşılıklı anlaşarak boşanamayanların ikinci veya üçüncü evliliklerinde de mutlu olamadıklarını gösteren araştırma sonuçlarına da sahibiz. Yani boşanmak ciddi bir iştir. En az evlenmek kadar ciddidir ve hakkının verilmesi gerekir.

Kendimiz, eşimiz ve varsa çocuklarımız için en doğru kararın ne olduğu ve bu kararın nasıl uygulanacağı konusunda kalbi olan bir insan gibi davranabilirsek, herkesin daha az zararla atlatabileceği bir sürecin de önü açılmış olacaktır.

Son söz olarak diyebilirim ki hayat bu, her zaman güzel şeyler getirmiyor. Ama her güzel olmayan da içinde veya sonrasında ayrıca bir güzellik barındırıyor.

Nazlı Özburun