BİZ HAKİKATEN TEMBEL MİYİZ?
Bir Amerikan uzmanıyla beraber çalışıyorduk. Zamanla aramızda samimiyet artmıştı. Her ikimizde birbirimize karşı saygı sevgi gösteriyorduk. Bir gün bana şöyel bir sual sordu:
“Kanaatinize göre insanlar Amerika’da mı daha fazla çalışıyorlar, Türkiye’de mi?
Derhal cevap verdim: “ Tabi ki Amerika da.”
Amerikalı dostum güldü.
“ Böyle cevap vereceğinizi zaten tahmin etmiştim,” dedi. “Türkiye’de bulunduğum dört sene içerisinde kiminle konuşsam, bana yanındakilerin, memurlarının, ustalarının ve işçilerinin gereği gibi çalışmadıklarının söylemiştir. Bu beni çok düşündürdü ve ben bu meseleyi biraz incelemek lüzumunu hissettim. Kendi kendime ilk sorduğum sual şu oldu; “ Abaca, bu iklimin etkisi dolayısıyla güney memleketlerinde rastlanan tembellikle mi ilgilidir, yoksa şark felsefesinin insanlara bu dünyadan ziyade öteki dünyayı düşünmelerinin manevi sıhhatleri için daha uygun olacağını telkin etmesinden mi ileri gelmiştir?”
ilk iş olarak Türk memur ve işçi çalıştıran yabancı işletmelerin şef ve idarecileri ile konuştum. Ayrı ayrı fikirlerini sorduğum bu zatlar adeta oy birliği ile yanlarında çalışan bu elemanların genellikle çalışırken, işten anlar, vazifelerine bağlı, anlayışlı kimseler olduğunu söylediler.
Bir yabancı şirket müdürü yanında çalışan ve sonra ayrılan genç bir Türk için şöyle bir bonservis vermişti.
“ Kendisinden o kadar memnunduk ki, onun gitmesi ile işlerimizi aynı şekilde muntazaman nasıl devam ettireceğimizi düşünmek hepimizi üzüyor.”
Diğer taraftan sizin büro ve işyerlerinizi biliyorum. Boş duran birçok insan var. Siz belki bunların çalışmadıklarına hatta tembel olduklarına kanisiniz. Halbuki buradaki problemi çözmek için çalışkan veya tembel sıfatları kafi değildir. Kendini iyi hissetmeyen bir kimseye, “sen hastasın” veya “yok canım, bir şeyin yok” demenin bir kıymeti olmadığı gibi. Asıl mesele o şahsın kendini neden iyi hissetmediğinin sebeplerini bulmak. Onları birer birer tedavi etmek ve neticede onu iyi etmektir.
PROF. DR. NÜVİT OSMAY