Gönderen Konu: Bosnanın Ağzı – Sida Kolar Nine  (Okunma sayısı 9598 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Bosnanın Ağzı – Sida Kolar Nine
« : 19 Kasım 2010, 23:18:03 »





“Bir gün Aliya İzzetbegoviç’in oğlu Bakir, beraberinde birkaç askerle bizim eve geldi. ‘Bu ev bize lazım’ dediler…” Bosna Savaşı’nın seyrini değiştiren, şehrin soluk almasını sağlayan, askerlere silah ve cephane, Saraybosna halkına yiyecek sağlayacak tünelin kazılacağını bilmiyordu …

4 ay 4 gün sürdü Boşnaklara hayat verecek tünelin yapımı. Sida Nine de ikinci aydan sonra öğrenmişti tünelin yapıldığını. Artık askerlere yardım ediyordu. Tünelden çıkartılan topraklar gece araziye dağıtılıyor, Sırpların tünel inşaatından haberdar olmaması için azami gayret sarf ediliyordu. Kocası, oğlu ve torunundan ayrı yaşadı bu süre zarfında. Sida Nine, askerlerin annesiydi artık. Kâh yemek yapıyor, kâh su getiriyor, kâh ateş yakıyordu tünelin ucundaki evde. Evini verdiği için Sırplardan hiç korkmamış; bilakis “Bosna’nın ağzı” olarak nitelediği tünelin yapımına vesile olduğu için sevinçten gözleri parlıyor Sida Kolar’ın.

Bir Mühendislik Harikası

Saraybosna’nın etrafındaki tepelere yerleşmiş son derece donanımlı Sırp Çetnikler vahşice katliamlarını gerçekleştirirken, Mitterand gibi bazı Avrupalı siyasetçiler: “Avrupa içinde Müslüman bir devletin varlığını hazmedemeyiz.” sözleriyle kâtillere âdeta destek veriyordu. Almanya, Rusya ve Yunanistan’dan gelen insan avcıları ise, yüzer dolar karşılığında kiraladıkları Çetnik katliamcıların silâhlarıyla Boşnakları hunharca katlediyor; hattâ savunmasız Boşnakları hangi düğmelerinden vuracaklarına dâir birbirleriyle bahse giriyorlardı. Bu durum, vahşetin zirveye çıktığını gösteriyordu. Mazlum Boşnaklar, o sırada Birleşmiş Milletlerin kontrolündeki Saraybosna Havaalanı üzerindeki bir geçitten ancak gece karanlığında giriş-çıkış yapabilmekteydi. Çetnikler, bu bölgenin geceleri ışıklandırılmasını istemiş, bu istek de maalesef yerine getirilmişti. Işıklandırıldıktan sonra buradan geçmeyi göze alan 800 kadar Boşnak katledilmişti. Bu durum karşısında bir tünel kazılması fikri gündeme geldi. General Râşid Zorlak, tünel kazma işini gerçekleştirmek için iki mühendis buldu. Bunlardan biri sonradan Başbakan olan Necat Brankoviç, diğeri de Fadil Şero idi. 22 Aralık 1992 tarihinde genelkurmay tarafından tünel yapımı için gereken teknik bilgilerin temin edilmesi ve tünelin yapımına başlanması emri çıktı. Brankoviç ve Şero’ya geometri uzmanı İbrica Fazliç ve Şemseddin Kadribaşiç de katıldı. Havaalanı pisti altından geçecek olması sebebiyle tünel kazımı, hassasiyet ve uzmanlık gerekiyordu. İşe büyük bir gizlilikle başlandı.

Tünelin başlangıç noktaları Dobrije ve Butmir’den seçilmişti. İlk kazılara 28 Ocak 1993’te Dobrije Sivil Savunması’ndan sekiz personelle başlandı. Günde üç-dört saat çalışılıyordu. Tünelin her iki uçtan aynı anda kazılması plânlanmış, dolayısıyla Butmir tarafından da bir organizasyon yapılmıştı. Kazılar, kandil ışığında kazma ve kürekle yapılıyordu. Kandiller, ayçiçeği yağıyla dolu, kısa fitilli küçük kaplardı.

Malzeme yetersizliği tünel kazısını 1993 Mart’ında krize soktu. Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in projeye tam destek vermesiyle, gerekli bütün malzemeler temin edilmeye başlandı. Saraybosna tugaylarından yeterli personel sağlandı. Butmir tarafındaki çalışmaların organizasyonu oldukça zordu. Hiçbir haberleşme bağlantısı yoktu. İletişim, havaalanı pistinin koşularak geçilmesiyle yapılabiliyordu. Şehirden Butmir tarafına geçen Raşid Zorlak, Necat Bubica ve Adem Cırnovrşanin; Ramadan Şariç ve Fadil Budnjo ile buluşmuşlar ve çalışmalar için gerekli organizasyona başlamışlardı. Bu arada savaşa giren Hırvatların tavrı durumu iyice zorlaştırıyordu. Buradaki kazı çalışmaları için Ilıca Belediyesi Sivil Savunma personeli vazife almış ve 23 Nisan 1993 tarihinde Donji Kotorac Mahallesi’nde bulunan Kolar ailesinin evinde çalışmalara başlanmıştı.

Üç vardiya hâlinde devam eden kazı çalışmaları esnasında yeraltı su seviyesinin, bilhassa Saraybosna Havaalanı etrafında yüksek olması büyük problem meydana getiriyordu. Tünelde biriken su, kova ve bidonlarla boşaltılıyordu.

Dobrije tarafından tünel destek sistemi için gereken metal malzeme Saraybosna’daki fabrikalardan toplanıyordu. Saraybosna’da ağaç bulmak mümkün değildi. Bu sebeple tünelin yan duvarları metal saçla destekleniyordu. Butmir tarafında durum bunun tam tersiydi. Metal malzeme bulmak oldukça zordu. Tünelin bu kısmında daha çok İgman Dağı’ndaki ormandan temin edilen ağaç malzemeler kullanılıyordu. Kazılan toprak, tünel yakınına el arabalarıyla boşaltılıyor, bu sayede Sırp bombardımanından korunma da sağlanıyordu. Bu arada tünel inşasını haber alan Sırp câniler, kazıyı bombardımanla durdurmaya çalışıyordu.

Kazı, 30 Temmuz 1993 günü saat 21:00’de iki taraftan kazı yaparak gelen işçilerin tünelde karşılaşmalarıyla tamamlanmıştı. Sekiz yüz metre uzunluğunda, bir metre genişliğinde ve bir buçuk metre yüksekliğindeki tünelin inşası sırasında toplam 2.800 metreküp toprak kazılmış; 170 metreküp ağaç, 45 ton da metal malzeme kullanılmıştı.

Kazı çalışmalarının tamamlandığı ilk gece, tünelden 12 ton askerî malzeme geçişi sağlanmış; İgman yolunu kapatmak için yoğun şekilde hücum eden Sırp askerlerini durdurmak üzere de Saraybosna’dan bir grup asker çıkış yapmıştı.

Yiyecek, mazot, cephane, ilâç ve yaralı sevki yapılan tünelin faaliyete geçtiği ilk zamanlarda her şey insan gücüyle taşınıyordu. Sonraları köşebent demirden mini raylar ve vagonlar yapıldı. Böylece tünelden nakliye daha da kolaylaşmış oldu.

Savaş bittiğinde, tünel inşasının başladığı bu ev müze hâline getirilir. Tünel yapımında kullanılan malzemeler ( araç-gereçler, el arabaları, yiyecek taşınan çuvallar ve sırt çantaları…), Saraybosna Bombardımanı ve Tünel ile ilgili belgeseller burada sergileniyor.

Buralara gelen insanlarımızın bilhassa Hendek Savaşı’nda kazılan hendeğe benzeyen tüneli görmeleri gerekir.








Kaynak: dusuncekahvesi.com

« Son Düzenleme: 19 Kasım 2010, 23:44:46 Gönderen: Fatihan »

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Bosnanın Ağzı – Sida Kolar Nine
« Yanıtla #1 : 19 Kasım 2010, 23:23:07 »
Şeyma Nine diye de bilinen Bosnanın ninesi bugün vefat etmiş.Allah rahmet eylesin.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Tünelin ucundaki asker annesi : Saraybosna'lı Sida Nine...
« Yanıtla #2 : 20 Kasım 2010, 13:20:00 »
Srebrenitsa katliamının 12. yıldönümünün anıldığı günlerde yolumuz Saraybosna’ya düştü. Kurtuluş Savaşı’nın kadın kahramanlarını hatırlatan Saraybosnalı Sida nine ile 15 yıl önce başlayan savaşı yeniden yaşadık.


SARAYBOSNA

Hz. Aişe, ‘yardım’ ve ‘vermek’ deyince her zaman farklı bir duruş sergilemiş, eve gelen her şeyi en kısa zamanda dağıttığı gibi, Efendimiz’in (sas) vefatından sonra o evi de satarak gelirini ihtiyaç sahiplerine bağışlamıştı. Avrupa’nın kalbinde yüzyıllar sonra Aişe’lerin mesajıyla tanışan bazı Boşnak kadınlar da onu hatırlatan fedakârlıklar gösteriyordu 15 yıl önce. Bosna Savaşı’nda “Evin bize lazım” diyen Aliya İzzetbegoviç’in oğluna, “Sadece evimi değil, tarlamı da alın, her şeyimi alın” nidasıyla mukabele eden Sida Nine, bu “fedakâr Ayşe’lerin” en başında geliyordu.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa topraklarında yaşanan en büyük kıyım olan meş’um Srebrenitsa katliamının 12. yıldönümünün anıldığı günlerde yolumuz Saraybosna’ya düştü. 15 yıl önce başlayan Bosna Savaşı, Avrupa’nın orta yerinde eşine az rastlanan hunharlıkta katliamlara sahne olacaktı. Sırp muhasarası altında inleyen Saraybosnalı Müslümanların tek ‘çıkışı’ kalmıştı. BM kontrolündeki uluslararası havaalanı… Sırp çetniklerin mevzilenmediği tek hâkim mekân da havaalanı cenahındaki İgman Dağları idi. Aliya İzzetbegoviç ve arkadaşları direniyordu; ama şehrin dayanacak gücü kalmamıştı. Ateş altında yaşayan Saraybosnalılar bahçelerdeki otları bile yemeye başlamıştı. Açlıktan ölenler bile vardı. Bir ‘nefese’ ihtiyaç vardı. Yani BM komutasındaki havaalanının altından tünel açmaya... Ama Sırpların her yeri gözetlediği bu bölgede tünele nereden ve nasıl başlayacaklardı?


BANA TÜNELDEN BAHSETMEDİLER

“Bir gün Aliya İzzetbegoviç’in oğlu Bakir, beraberinde birkaç askerle bizim eve geldi. ‘Bu ev bize lazım’ dediler...” Bosna Savaşı’nın seyrini değiştiren, şehrin soluk almasını sağlayan, askerlere silah ve cephane, Saraybosna halkına yiyecek sağlayacak tünelin kazılması için evini hiç düşünmeden feda eden Sida Kolar böyle anlatıyor o ‘tarihî’ anı. Boşnak ninenin gözlerinin içine bakarak 1993 senesine gittik. Nisan 1992’den, tünelin açıldığı tarihe kadar, yaklaşık 1300 gün, yani tam 44 ay kuşatılan, dünya ile irtibatı kesilmiş Saraybosna’ya… Savaşın başında 526 bin olan nüfusu bir yıl sonra 380 bine düşen, ölülerini defnedecek mezar bulamayan Osmanlı yadigârı o güzelim kente...





Sırp mevzileri arasında, uluslararası havaalanının altından özgür dünyaya açılan, 800 metre uzunluğunda, 1 metre genişliğinde ve 160 cm yüksekliğindeki tünel için ölümü göze alan 79 yaşındaki Sida Kolar hikâyeyi en başından alıyor: “Bir sabah bomba sesleriyle uyandık. Ne olduğunu anlayamamıştık. Bir hafta, iki hafta, bir ay, iki ay demeden ve hiç ara verilmeden bombalar sağanak sağanak yağıyordu. Etrafta Sırp ve BM askerleri vardı. Evimiz havaalanına yakındı. Biz Sırplara gözükmemek için evin altındaki mahzende saklanmaya başladık. Olan bitene anlam veremiyorduk. Bizim Sırp komşularımız vardı. Bu yüzyılda savaş mı olurdu?”


MÜCAHİTLERİN SİDA ANASI

Sida Nine, savaş başladığında şu an müze olarak kullanılan tünelin bir ucunun açıldığı evde yaşıyordu eşi, oğlu ve torunuyla birlikte. Bombalardan onun evi de nasibini almaya başlamıştı. Ve bir gün, Aliya İzzetbegoviç’in oğlu Bakir, bir grup askerle çıkageldi: “Buraya geldi (oturduğu evin bahçesini gösteriyor). Bize dedi ki ‘Biz burada bir şey yapacağız. Bu ev bize lazım’. O an tünelden bahsetmedi. Ben kendisine hiç tereddüt etmeden, ‘Alın evimi… Tarlamı da… Hepsi sizin olsun’ dedim. Beni, eşimi, oğlumu ve torunumu buraya yakın bir bölgeye götürdüler. İki ay sonra tekrar buraya geldim. Baktım bir kazı çalışması var.”

4 ay 4 gün sürdü Boşnaklara hayat verecek tünelin yapımı. Sida Nine de ikinci aydan sonra öğrenmişti tünelin yapıldığını. Artık askerlere yardım ediyordu. Tünelden çıkartılan topraklar gece araziye dağıtılıyor, Sırpların tünel inşaatından haberdar olmaması için azami gayret sarf ediliyordu. Kocası, oğlu ve torunundan ayrı yaşadı bu süre zarfında. Sida Nine, askerlerin annesiydi artık. Kâh yemek yapıyor, kâh su getiriyor, kâh ateş yakıyordu tünelin ucundaki evde. Evini verdiği için Sırplardan hiç korkmamış; bilakis “Bosna’nın ağzı” olarak nitelediği tünelin yapımına vesile olduğu için sevinçten gözleri parlıyor Sida Kolar’ın.

Kahraman nine, hem yaşlılığın hem de kadın olmanın zorluğunu bir arada yaşıyordu o zor şartlarda. “Buradaki tek kadın bendim. Zor günler yaşadım. Ama hiç şikâyet etmedim. Sustum. Erkekler savaştı. Hepsi bana anne diyordu. Ben onların annesiydim. Askerlere yemek geldiğinde bana da veriyorlardı. Yemek gelmediğinde ise hepimiz açtık.” Ramazanda oruç tutuyorlardı. Zaten çoğu zaman aç oldukları için oruç tutmak zor gelmiyordu onlara. Savaş boyunca geceleri neredeyse hiç rüya görmediğini söylüyor Boşnak nine. Çünkü çok az uyuyormuş.

Tünelin öbür tarafında, yani şehrin içinde hiç akrabası yokmuş Sida Kolar’ın. Tünelden ilk geçtiğinde neler hissettiğini soruyoruz. Bize ibretlik bir cevap veriyor: “Ben tünelden hiç geçmedim ki! Benim görevim değildi oradan geçmek. Benim görevim askerlere su vermek, yemek yapmaktı.”


UNUTAMADIĞI İKİ GÜN

Saraybosna’ya Sırp bombardımanı, sniper kurşunları yağmaya devam ediyordu. Boşnak nine, oğlunun koluna şarapnel parçasının isabet ettiği, torununun mahzende kaldığı günü hiç unutamıyor: “Tam tünelin girişine bomba düştü. Onlarca asker öldü. Etraf kan gölüne dönmüştü. Ben az ilerdeydim. Oğlum ve torunum o an evin yanındaydı. Ana baba gününe döndü burası. Onları aradım. Sonra ikisini de aşağıda buldum. Oğlumun koluna şarapnel parçası saplanmıştı. Torunuma ise çok şükür bir şey olmamıştı. Ama savaş devam ediyordu. Herkesin her an ölebileceği bir atmosfer vardı. Bu şuurla yaşıyorduk.”

Bir de savaşın bittiği günü unutamıyor: “Bir gün askerler her zamanki gibi dağlardan geldi. İçlerinden birisi boynuma sarıldı; ‘Anacağım savaş bitti’ dedi. Diğerleri de çok sevinçliydi. Artık insanlar ölmeyecekti. Bayram günü gibiydi o gün. Çok sevinmiştik.”

Savaştan sonra bir “Aişe’lik” daha yapmış Boşnak ninemiz. Savaş sırasında tarlasıyla birlikte terk ettiği evini, Aliya İzzetbegoviç’e bağışlamış. Boşnak lider de efsanevi evin müzeye çevrilmesi talimatını vermiş. Sida Kolar, savaş sırasında ve sonrasında yaptıklarından dolayı herhangi bir ödül veya madalya da almamış. “Böyle bir beklentim yok; zaten devletimizin gücü de ortada.” diyor içini çekerek.


TORUNU TÜRKİYE’DE OKUYOR

Müze ziyaretçilere açık; ancak tünelden havaalanının diğer tarafına geçiş kapatılmış. Evin altında yaklaşık 10 metrelik bir tünel bulunuyor. Sida Nine, müzeye en çok da Türk ziyaretçiler geldiği zaman heyecanlanıyor: “Buraya dünyanın dört bir yanından insanlar geliyor. Çoğuyla karşılaşmıyorum bile. Ancak Türkler gelince arkada bulunan kulübemden çıkarak onlara hoşgeldiniz diyorum. Kahve ikram etmeye çalışıyorum. Benimle fotoğraf çektirmek istiyorlar; seve seve kabul ediyorum. Çünkü Türkleri çok seviyorum.” Savaş sırasında tünelden birkaç Türk doktorun da geçtiğini hatırlatıyor bu arada. Boşnak ninenin büyük torunu da Ankara’da askerî lisede okuyormuş.

Onun bir özelliği de İkinci Dünya Savaşı yıllarına yakından şahitlik etmesi. “O zaman genç kızdım, şimdi yaşlıyım.” diyor. Bosna Savaşı’ndan sonra hayatında ne değiştiğini sorduğumuzda ise şu cevabı veriyor bilge kadın: “Savaş zamanı bir elbisem vardı. Şimdi iki elbisem var.”

Dünya Savaşı’ndan yarım asır sonra aylarca birlikte yaşadığı Boşnak askerler şimdilerde “annelerinin” ziyaretine gelip kahvesini içiyor. Bu ziyaretlerde de çok duygulanıyor Sida Kolar. Boşnak halkının tünel ziyaretine pek rağbet etmemesini ise şöyle yorumluyor: “Savaşı hatırlamak istemiyorlar. Ama 10 sene daha geçsin, onlar da gelmeye başlar. Ben görmesem de!..”


Behram Kılıç- (23.07.2007 - Aksiyon)

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Ynt: Bosnanın Ağzı – Sida Kolar Nine
« Yanıtla #3 : 20 Kasım 2010, 22:56:04 »
Şeyma Nine diye de bilinen Bosnanın ninesi bugün vefat etmiş.Allah rahmet eylesin.

Amin

bosna halkı gerçekten çok acı çekti rabbim bir daha yaşatmasın..
« Son Düzenleme: 20 Kasım 2010, 22:59:50 Gönderen: İsra »

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Bosnanın Ağzı – Sida Kolar Nine
« Yanıtla #4 : 21 Kasım 2010, 10:59:44 »
Tv de Belgeselde yapmışlar bu konuyu .
Fakat sizin buraya bu güzellik ve itinada eklemiş olmanız , ayrı bir güzellik ve ibret veriçi .
Emeğinize sağlik .
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Bosnanın Ağzı – Sida Kolar Nine
« Yanıtla #5 : 21 Kasım 2010, 11:30:34 »
Tv de Belgeselde yapmışlar bu konuyu .
Fakat sizin buraya bu güzellik ve itinada eklemiş olmanız , ayrı bir güzellik ve ibret veriçi .
Emeğinize sağlik .

Teşekkür ederiz.

Belgesel hangi kanaldıydı acaba?

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Bosnanın Ağzı – Sida Kolar Nine
« Yanıtla #6 : 21 Kasım 2010, 17:39:42 »
Tv de Belgeselde yapmışlar bu konuyu .
Fakat sizin buraya bu güzellik ve itinada eklemiş olmanız , ayrı bir güzellik ve ibret veriçi .
Emeğinize sağlik .

Teşekkür ederiz.

Belgesel hangi kanaldıydı acaba?

Hangi kanal oldugunu hatırlamıyorun , ama önemine binayen Tesadüf edince sonuna kadar izlemiştim programı ,Fakat nette araştıralım bulursak inşAllah  ekleriz .
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Bosnanın Ağzı – Sida Kolar Nine
« Yanıtla #7 : 14 Aralık 2010, 01:27:41 »
Teşekkürler.
〰〰〰〰🐠

mazhar

  • Ziyaretçi
Osmanlı Cami Medeniyeti
« Yanıtla #8 : 19 Mart 2013, 06:31:57 »

Osmanlı Cami Medeniyeti


Geçen haftaki yazımızda, Bosna seyahatimize, Mostar’dan devam edeceğimizi söylemiştik…

Travnik, Poçitelj, Blagaj derken Mostar’a akşam vakti gelebildik. Ortalık sakinleşmiş, gün batımının hüznü Mostar’ın üstüne çökmüştü. Şehre yaklaştıkça çoğalan Osmanlı minareleri, hüzün bulutlarını bir anda dağıtmaya yetti. Osmanlı coğrafyasını dolaştığınızda karşınıza çıkan her şehir ve kasabaya İslâmî kimliğini kazıyan en belirgin unsurlar kubbe ve minareler değil midir? Öyleyse Osmanlı İslâm Medeniyetine, pekâlâ “Cami Medeniyeti” diyebiliriz. İşte bu medeniyetin Bosna-Hersek’teki birkaç örneği: Gazi Hüsrev Bey Camii, Başçarşı Camii, Ferhadiye Camii, Hünkâr Camii, Ali Paşa Camii…

Mostar gezisine, akşam namazını Karagözbey Camii’nde eda ederek başlıyoruz. Kapalı olan Koski Mehmet Paşa Camii’ni dışardan görebiliyoruz. Şehrin Boşnak kesimde yer alan Türk Konsolosluğu’na ait tarihi binanın önünden geçerek tarihi Mostar köprüsüne ulaşıyoruz. Neretva ırmağının iki yakasını birleştiren yegâne geçit olan bu muhteşem yapı, gerçekten göz kamaştırıyor. Köprüde ağır adımlarla ilerlerken yudumladığımız akşam kızıllığıyla renklenen büyüleyici manzara, bu nazenin eserin Sırp barbarlarca yıkıldığı anın dehşet verici görüntülerini hatırlayınca birden ürpertiye dönüşüyor. Şehrin Hırvat yakasında da birkaç cami minaresi dikkatimizi çekiyor. Efendimizin “İçinde namaz kılınmayan cami gariptir” hadisini hatırlayarak her camiye girip iki rekât tahiyyetü’l-mescid namazı kılma ilkemizi burada da sürdürüyor, açık bulduğumuz bir camiye dalıyoruz. Sol tarafta bir Boşnak kardeşimiz huşû içinde Kur’ân okuyor. Arka tarafta bir hanım kardeşimiz namaz kılıyor. Tam camiden çıkarken yaşlı bir Boşnak nine ile karşılaşıyoruz. Genç rehberimiz Fatih Bey’in Türk olduğunu öğrenen nine, ona sarılmış öpüyor, onun şahsında Türkiye Müslümanlarına yürekten dualar ediyor ve hepimizi duygulandırıyor.

Yeri gelmişken belirtmeliyim ki, yeniden İslâmî kimliklerine sarılan Boşnak kardeşlerimizin, kadını ve erkeğiyle camileri “garip” bırakmadıklarını ve mümkün mertebe namazlarını camide ve cemaatle kıldıklarını görmek, bizleri Bosna-Hersek’in İslâmî geleceği adına umutlandırıyor. Özellikle başkent Saraybosna ile özdeşleşen Gazi Hüsrev Camii’nde, kılık-kıyafetlerine bakınca ‘camide ne işleri var’ denecek genç kızların örtünüverip namaza durmalarını görmek, gelecek için daha anlamlı mesajlar veriyor. Mostar’a gelirken Rastelica kasabası camiinde şahit olduğumuz Kur’ân eğitiminin her hafta sonu bütün camilerde devam ettiğini öğrenmek de bizi ayrıca heyecanlandırıyor…

Mostar dönüşü tatlı bir yorgunluk yaşıyoruz. Ertesi sabah ilk işimiz, efsanevi lider Aliya’nın kabrini ziyaret etmek oluyor. Tamamı 1992-95 savaşında şehit düşenlerden oluşan şehitliğe defnedilmesini vasiyet etmiş Aliya. Durmaksızın yağan yağmurun altında ziyaret ediyoruz “Bilge Kral”ımızı. Cenaze törenine katılan on binlerce şemsiyeli Bosnalının oluşturduğu muhteşem manzara gözümün önüne geliyor birden. Tarihin en korkunç katliamına muhatap olan Boşnakların özgürlük savaşını başarıyla yöneten, olağanüstü zor şartlara ve Batı’nın ikiyüzlü duyarsızlığına rağmen bağımsız bir devlet haline gelmelerini sağlayan efsanevi liderin manevi huzurunda kendimizi tutmakta zorlanıyoruz. Şehitliğin yanındaki müzede sergilenen su borularından yapılmış derme-çatma silahlar, Bosna Savaşının hangi imkânsızlıklar içinde kazanıldığı hakkında fikir veriyor. Aynı şekilde Saraybosna havaalanına ulaşmak için kazılan Hayat Tüneli’nin hayretâmiz manzarası da bağımsızlığın ne ağır bedeller ödenerek elde edildiğinin bir başka göstergesi. Vahşi katliamlar, tecavüzler ve işkenceleri anlatmak ise imkânsız.

Aliya liderliğinde, her şeye rağmen başarıya ulaşan Boşnakların bağımsızlık savaşının güç kaynağı olan manevi dinamikleri anlamak için, müze yetkilisinin anlattığı şu rivayeti paylaşmak istiyorum:


Fatih Sultan Mehmet Saraybosna’yı fethetmek için tepeleri tuttuğunda istihareye yatar; rüyasında Hz. Peygamber’i (s) Hz. Ebû Bekir’i, Hz. Osman’ı ve Hz. Ali’yi (r.anhüm) görür. Hz. Peygamber’i (s) görmesini, Bosna’nın İslâm yurdu olacağına; Hz. Ebû Bekir’i (r.a) görmesini, Bosna halkının sadık ve ihlaslı müminler olacağına; Hz. Osman’ı (r.a) görmesini, cömert olacaklarına; Hz. Ali’yi (r.a) görmesini, cengâver olacaklarına yorumlamış. Hz. Ömer’i (r.a) görmemesini ise, Bosna’da adaleti sağlamak için sürekli savaşılacağına yormuş. Vasiyeti de şöyle olmuş: “Bu topraklarda Allah’ın adı anıldığı sürece Bosna Müslümanların elinde kalacaktır.” Bu sebeple Bosna’da cami ve tekke yapımına önem verilmiş. Fatih’in askerlerine ait türbeler de şehrin manevi bekçileri gibi görülmüş. Nitekim Sırplar 1992-95 savaşında Saraybosna’yı çevreleyen tepelere kadar geldikleri halde, türbeler bölgesine girememişler.
Hâsılı kelâm: Bosna’nın geleceği cami ve tekkelerin işlerliğine yani namaz ve zikrin ikamesine bağlı.
Arnavutluk (Tiran), Makedonya (Üsküp) ve Kosova (Priştina, Prizren) gezimiz ise inşAllah haftaya.
19 Mart 2013 Salı 00:09

abdullahyildiz@umran.org.Habervaktim.com

mazhar

  • Ziyaretçi
Erdî bahâr sen yine şâd olmadın gönül”
« Yanıtla #9 : 23 Haziran 2013, 00:16:36 »


Şafakla uyanmak bize yakışmaz,
 Yorgun gözlerimiz fecre gülümser,
 Ondört asır evvel başlayan namaz
 Mirac’a çıkılan yerde gülümser…



Güneşe mâloldu bu sevda bize,
 Bayrama, ekmeğe, tuza mâloldu.
 Sevince açılan ellerimize
 Gün doğmadı bu yıl, hep zevâl oldu.


Baharı bayrama ekleriz derken,
 Günde bin ölümle tanışır olduk.
 Her zaman umudu dillendirirken,
Şimdi saf hüzünle konuşur olduk.


Mevsimin Bosna’da eylediği naz!
 Bu topraklar hüzün bilmezdi hani?
 Baharın açması yasaklanamaz
 Çocuklar bayramsız kalmazdı hani?


 Gözbebeklerinde söner de takvim,
 Bir kan pınarında yıkanır Bosna.
 Savrulur, çırpınır, yanar yüreğim,
“Demokrasi…”lerde tükenir Bosna.


Osman Bülent Manav

(Yarpız Kokulu Şiirler, 1994, BFA Yayıncılık, İstanbul)