Gönderen Konu: Bozuk Mealler, Tercümeler, Tefsirler  (Okunma sayısı 23898 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Bozuk Mealler, Tercümeler, Tefsirler
« Yanıtla #15 : 26 Temmuz 2010, 13:55:53 »

Merhaba. Benim isim Gabriel. Ben bir arkadasim tavsiyet verdi. Bu site yazdım. İslam arastiririm. Qouran okudum. biraz arabic bilirim biraz turkiçe bilirim. Ben internet ile qouran anlam okudum. mesel Yaşar Nuri Öztürk okudum, Diyanet Meali okudum, Elmalılı Hamdi Yazır okudum, ara ara biraz bir kitap biraz bir kitap okurum. Ben baktım bazı anlam farklı olur. Bana tasiyet edersiniz hangi kitap okurum?

İslâm nasıl öğrenilir?
 
Dinimizi nasıl öğrenmeliyiz?.. Her Müslüman bu sorunun doğru cevabını araştırmalı, bulmalı ve İslam’ı Allah’ın ve Resulünün rızasına uygun şekilde öğrenip anlamalıdır.

Al eline bir meal veya tercüme,  bir hadîs külliyatı, bunları oku ve İslam’ı öğren… Din böyle öğrenilmez…  İslam dini rehberlikle öğrenilir.  Rehberler de icazetli ulema, icazetli fukahadır. Gerçek din âlimleri ve gerçek fakihler kopuksuz bir silsile ile Resulullah efendimize (Salat ve selam olsun ona) bağlıdır. Buna icazet denir.  Onlar âlet ilimlerini ve ‘âli ilimleri ehliyetli üstatlardan okumuşlar, imtihan vermişler, icazet almışlardır.

Böyle âlimlere birkaç örnek vermek gerekirse eski İstanbul müftüsü ve Diyanet İşleri Başkanı Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen’i,  Bulgaristanlı Ezherî Ahmed Davud Hocaefendiyi,

İcazeti olmayan, Ehl-i Sünnete aykırı ictihadlar yapan, bozuk fetvalar veren reformcu ilahiyatçılardan din öğrenilmez.  Çünkü onlar dall ve mudildir.  (Ehl-i Sünnet dairesinde olan ve İslamî usulle icazet almış bulunan ilahiyatçılardan din öğrenilir.)

Her hal ü kârda mukallid Müslüman Kur’anı kendi re’y ve hevası ile tefsir edip, kendi kafasına göre Kitabullahtan din ahkâmı çıkartamaz.

İslam dini Kur’an meallerinden, tercümelerden, tefsirlerden öğrenilmez. İlmihal, itikad, fıkıh ve ahlak kitaplarından öğrenilir. Bu kitapları icazetli ulema, fukaha ve meşayih Kur’andan, Sünnetten, Selef-i Sâlihîn efendilerimizin eserlerinden çıkartmışlardır.

Ülkemizde en yaygın fıkıh sistemi Hanefî mezhebidir. Bu mezhebe bağlı olan Müslümanlar Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’ni veya o ayarda başka güvenilir ve muteber bir kitabı alıp dinlerini ondan öğrenmelidir. Şafiî kardeşlerimiz de mufassal bir Şafiî ilmihali edinmelidir.

Azılı Farmason Afganî’yi din önderi, kurtuluş rehberi olarak gösteren ilahiyatçıların yazdığı ilmihaller okunmaz.
Mezhepsizlerin, telfik-i mezahib taraftarlarının, reformcuların ilmihalleri de okunmaz.  Bunların yazdıklarının hepsi de yanlış değildir ama bir çürük incir, bir küfe inciri çürüttüğü gibi bunların bozuk, sapık bir inancı ve fikri de cahil kişiyi dinden çıkartabilir.

Mezhepsizlik İslam Şeriatını tehdit eden en tehlikeli bid’attir.

Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür.

İcazetli ulema ve fukahaya tâbi olan kişi, bir ucu Resullerin Seyyidine ulaşan nuranî bir zincire yapışmış olur.

Dinî konularda bir kılavuza, mürşide, rehbere muhtaç olduğu halde böyle bir tutamağı olmayan kimsenin mürşidi maalesef şeytan olur.

Nasıl hocasız hukukçu, tabip, mühendis, pilot, işletmeci olunamıyorsa;  din ilimleri de hocasız öğrenilmez.  Kitapçıya gidip rastgele din kitabı almakla da din öğrenilmez. Mutlaka icazetli hocadan öğrenmek gerekir.

07 Temmuz 2010 Çarşamba − Mehmet Şevket Eygi − haberkalem.com yazıları

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Bozuk Mealler, Tercümeler, Tefsirler
« Yanıtla #16 : 08 Kasım 2010, 21:27:37 »
Önemli bir konu sürekli güncel tutalım İnşaAllah. Allah razı olsun.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı mazlum

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 861
  • Allah'a giden tüm yollar.Kalp lerden gecer.
Ynt: Bozuk Mealler, Tercümeler, Tefsirler
« Yanıtla #17 : 26 Aralık 2010, 00:13:20 »
Ruhul Beyan ve Elmalılı Hamdi yazır, ların yapmış oldugu tevsirler den daha iyi sinimi,yapacaklarda daha bilinmeyenimi okuyacaklar ?
Arayıpta neyi bulamamışlar bu . Tevsirlerde'de  daha ne arıyorlar?
Bir harf yeter inan, varsa o evde bir insan.

Dost Ararsan Kendine Bak
Dostun Ağlasını Bulursun
Düşman Ararsan Yine Kendine Bak
Düşmanında Ağlasını Bulursun .
vesselam .

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Bozuk Mealler, Tercümeler, Tefsirler
« Yanıtla #18 : 03 Mayıs 2012, 18:28:20 »
Teşekkürler
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Türkçe Kur'ân mı Var Behey Şaşkın"
« Yanıtla #19 : 07 Ağustos 2014, 13:47:06 »
"Türkçe Kur'ân mı Var Behey Şaşkın"



“Kur’ân’ı cidden anlamak, tedkîk etmek isteyenlerin onu usûlüyle Arabî yolundan ve tefâsir-i merviyyesinden anlamaya çalışmaları zarurîdir. “Kur’ân’ın falan tercemesinde şöyle demiş!” diyerek ahkâm istinbâtına, mesele münâkaşasına kalkışmamalıdır. Bunu imanı olanlar yapmaz, kendini bilen ehl-i insâf da yapmaz.

Kur’ân’dan bahsetmek isteyenler, onu hiç olmazsa harekesiz olarak yüzünden okuyabilmelidir. Maamâfıh, öyle kimseler görüyoruz ki, Kur’ân’ı harekesiz olarak şöyle dursun, harekesiyle bile dürüst okuyamadığı hâlde onun ahkâm ve maânisinden ictihâda kalkışıyor. Öylelerini görüyoruz ki, Kur’ân’ı anlamıyor ve tefsirlere müfessirlerin te’vîlleri karışmıştır diye onları da kaale almak istemiyor da eline geçirdiği tercemeleri okumakla Kur’ân’ı tetkik etmiş olacağını iddiâ ediyor. Düşünmüyor ki okuduğu tercemeye, alim müfessirlerin te’vîli değilse, cahil mütercimin re’yi ve te’vîli, hatâsı, noksanı karışmıştır. Bazılarını da duyuyoruz ki “Kur’ân tercemesi” demekle ifâ etmiyor da “Türkçe Kur’ân!” demeye kadar gidiyor.

Kur’ân Arapça’dır. Zîrâ “Biz, onu Arabça bir Kur’ân olarak indirdik.” (Yûsuf suresi, 3. Ayeti Kerime) mansustur. Düşünmeli ki Kur’ân’ı tefsir etmek üzere Peygamberin îrâd buyurduğu hadîse bile Kur’ân” denemez, denirse “küfr” olur. Hâsılı; terceme, Kur’ân’dan mütercimin anlayabildiği kadar bâzı şeyleri anlatabilirse de hakkıyla anlatamaz. Anlattığı şeyler de Kur’ân hüküm ve kıymetini hâiz olamaz.

Maamâfih şunu da unutmamalıdır ki, Kur’ân anlaşılmaz bir kitap değildir. Hattâ: “Andolsun biz, Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?” (Kamer suresi, 17. Ayeti kerime) buyrulduğu üzere, manasını en kolay ve açık bir sûrette anlatan ve tekellüfsüz, tasannusuz, su gibi akan, nûr gibi parlayan bir Kitâb-ı Mübîn’dir. O, kendisini bütün insanlığa duyurmak ve anlatmak için nâzil olmuş ve duyurmuştur. Ancak, onun maânisi ihâtâ olunup bitirilemez.

Bir manâsı inkişâf ederken arkasından bir mana daha, arkasından bir mana daha yüz gösterir. Nûrunun şa’aa-i vüzûhu içinde hafâ’ zuhûr eder. Mümine hitap ederken kâfire bir inzâr fırlatır, kâfiri inzâr ederken mümine bir tebşir nüktesi uzatır. Avama hitap ederken havâssı düşündürür, alime söylerken cahile dinletir. Câhile söylerken âlime dokundurur. Geçmişten bahsederken geleceği gösterir, bugünü tasvir ederken yarını anlatır. En sade müşâhedelerden en yüksek hakikatlere götürür. Müminlere gaybı anlatırken kâfirleri hâlden bîzâr eder. Ve, bütün bunları hâle, makama, mekâna, zamana, mevzûa göre en uygun, en ra’nâ kelimelerle ifâde eder.

Meselâ; taşın çatlayıp su çıkardığını anlatırken “yeşşakkaku” diyerek çatlayışın, akışın bütün fışırtısını, şakırtısını, takırdısını duyurur. Böyle tabiî delâletlerle müterâfık olan elfâz-ı hâssı, âmmı, müştereki, hakikati, mecâzı, sarihi, kinâyesi, iltizâmı gibi birçok vücûh ile ayrı ayrı manaları bir yere toplayıp anlatıverir.

Sonra, bunları muhtelif haysiyetlerden îzâh ve tafsil de eder. Sonra, bunları anlayanların, anlamayanlara beyân etmesini de vazife kılmıştır. Bu beyân vazifesi tebliğ ve tefsir vazifesini teşkil eder. Güzel Arapça bilenler dahî bu tefsir ihtiyacından vâreste kalamazlar. Kalamadıklarındandır ki, ilk evvel tefsir Arabça bilenler için Arapça olarak yapılmıştır. Ve bu tebliğ ve tefsir vazifesini evvelâ bütün usûlüyle ihtiyâca göre Hazret-i Peygamber ifâ etmiş ve ihtilâf-ı elsineye göre onun neş u ta’mîmini ümmetine emreylemiştir.

(Elmalılı Hamdi Yazır – Hak Dini Kur’an Dili önsözünden)

Başlıktaki “Behey Şaşkın” nidası meseleyi mübalağa etmiş gibi görünebilir. Ancak ahir ömrünü Kur’an-ı Kerim tefsirine adayan Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’ân Dili tefsirinin önsözünde söyledikleri, meal, tercüme, tefsir hususundaki cahillikleri ve can alıcı noktaları ifade etmede son sözdür.


Haber Merkezi | 06 Ağustos 2014 | http://insanvehayat.com/turkce-kuran-mi-var-behey-saskin/

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Bozuk Mealler, Tercümeler, Tefsirler
« Yanıtla #20 : 19 Eylül 2016, 17:12:30 »