Gönderen Konu: Bozulmayan televizyon bizi bozar mı?  (Okunma sayısı 2581 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı korean

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 13
Bozulmayan televizyon bizi bozar mı?
« : 21 Ocak 2013, 15:42:43 »



Tv. programlarında neden altyazı geçiyor?

Yayını yapan geri zekalılar, okumak istemediğimizi bilmiyorlar mı?

[JERRY SEINFELD]

Londra'da 13 bin evde siyah-beyaz televizyon izleniyormuş!

***

Televizyon, 1923'te, İskoç asıllı mucit John Logie Baird tarafından İngiltere'de icat edildi.

BBC, 1929'da tv. yayınına başladı.

Renkli televizyonlar, 1960'larda yaygınlaştı.

Türkiye'de ise 1968'de başlayan yayın, 1980'lerin başında renklendi.

2013 yılındayız. Ve ajanslar, Londra'da binlerce evde siyah-beyaz televizyonların kullanıldığını bildiriyor.

50 yılı aşkın zamandır, kimi İngilizler neden siyah beyaz televizyonla yetindiler?

Niçin yenisini satın almadılar?

Siyah beyaz televizyonlar, bunca yıl nasıl bozulmadı, hurdalığı boylamadı?

PARA KONUŞUR, NAKİT ÇIĞLIK ATAR

Markalı ürünler, yeni çıkan teknolojik cihazlar ve lüks mamuller statü göstergeleridir.

Akıllı telefonlar, sizi olduğunuzdan akıllı gösterir.

Spor arabalar, size şampiyon havası verir.

Pırlantalar, çizmeler, kol saatleri, bilumum ıvır zıvır imajınızın özel efektleridir.

Ayrıca zeki, bilgili, görgülü, zevk sahibi, hoşsohbet ve nazik olmanıza gerek yok.

Duygusal doyum, mükemmel benlik imgesi ve makbul fiyaka, paraya bakar.

Para konuşur, nakit çığlık atar.

Statü göstergeleriyle dekore edilmiş bir sahnede, sözün değeri yiter.

Şık görünüyorsan: Söze gerek yok. Şık değilsen: Kimse dinlemez.

Erişebileceğin en üst mertebe, markalaşmaktır.

DOSTOYEVSKİ BİZE DESTEK OLABİLİR Mİ?

Nasreddin Hoca, 'Ye kürküm ye' derken, statü göstergelerini ve onlara duyulan budalaca hevesi protesto ediyordu.

Şimdi hepimiz, kürklerimizin içinde [haydi 'çürüyoruz' demeyelim] pinekliyoruz.

Bize değil, kürkümüze iltifat edilmesine çoktan razıyız.

***

Kanadalı yazar Douglas Coupland, X Kuşağı adlı romanında, 'statü dengeleme' diye bir olgudan bahseder.

Sözgelimi arkadaşınızın BMW'sine, elinizde bir Dostoyevski romanıyla bindiğinizde, bir denge kurmuş oluyorsunuz.

Şom ağızlılık etmek istemem, fakat bizde parasal gücü, entelektüel / sanatsal güçle dengelemek mümkün görünmüyor.

'HATIRALAR SARMIŞ, DÖRT BİR YANIMI'

'Batı'nın teknolojisini alalım, ahlakını almayalım' tezini hatırlayın.

Batı, teknolojiden daha değerli bir şeyi koruyor gibi görünüyor.

Bir serinkanlılık tekniği. Bir sükunet stili. İstifini bozmama dirayeti.

***

Yoksullar savurganlıkla, zenginler ise cimrilikle hayata bağlanırlar.

Farkındayım, hantal bir genelleme bu. Fakat doğruluk payı hiç de yabana atılır gibi değil.

***

Çocukken, siyah – beyaz televizyonda, ABD'li yazar Ray Bradbury'nin yazdığı bir dizi film izlerdim: Ray Bradbury'nin Tiyatrosu.

Her bölümün başında, yazar, odasındaki küçük eşyalardan biri hakkında bir hikaye anlatırdı.

Çeyiz gibi, her parça bir hatıra taşıyordu. Antika veya koleksiyondan farklıydı.

Galiba, öncelikle hikayenin ne olduğunu öğrenmek gerekiyor.

Markalaşacak mıyız, hikayeleşecek miyiz o zaman karar verebiliriz.

Murat Menteş