Bir Ziyaretçi Üç Keramet
Yazar İrfan ÖZTÜRK
Yıl 1983 17 Nisan Perşembe günü, Kur’ân kursları müfredat programına göre; akāid dersimizin konuları olan mûcize, kerâmet ve istidrac mevzularını işlemiştik Mûcizelerden bilhassa Peygamber Efendimiz’in ve diğer Peygamberân-i İzâm Hazerâtının mûcizelerinden örnekler verip izah etmiştik
Evliyâların kerâmetleri izah edilip örnekler verildi Ancak, öğrencilerin bunu daha iyi anlayabilmeleri için canlı bir örneğe ihtiyaç vardı
Öğrencilere;
“–Günümüzde de böylece kerâmet gösterecek evliyâlar var Ziyaret etmek ister misiniz?” diye sorunca, öğrenciler bir el yerine iki ellerini kaldırarak ziyaret etmek istediklerini söylediler ve;
“–Hocam; o evliyâ nerede, söyler misiniz?” diye ısrar etmeye başladılar Onlara;
“–Ziyaret edeceğiniz velî uzak bir yerde değil, kursumuza yüz metre kadar yakın bir yerde Ders çıkışında, sizi onu ziyaret etmeniz için göndereceğim Keşif ve kerâmeti canlı olarak yaşayacak ve öğreneceksiniz” dedim
Öğrenciler;
“–Sağ olun hocam, hemen gidelim!” deyince;
“–Sabırlı olun, her iş; usûlüne uygun ve zamanında yapılmalı, dersimizi bitirince göndereceğim Bir işi yaparken, o işi bitirmeden diğer bir işi ihmal etmek doğru değildir Her ikisini de ihmal etmeden zamanında yapmak fazîlettir” dedim
Kursta dördüncü ders bitmiş, beşinci yani son derse girmiştik Derste tesettürün Allâh’ın emri olduğu, bundan dolayı kadının Kur’ân’a göre örtünmesinin farz olduğu meselesini ilgili âyet ve hadislerle izah etmeye çalıştık
Ondan sonra defterlerine sözlerinin kime ait olduğunu bilemediğim şu şiiri yazdırmıştım:
Örtün namusun senin, ey müslüman kadını,
Tesettürle dünyaya duyurdun sen adını
Ne demişti vatanı dört bir yandan kuşatan:
«Hanımının örtüsü bu milleti yaşatan»
Sende bir sır gizlidir, ey gönüller fatihi,
Senin örtüne bağlı, milletimin talihi
Annesin; olacaksın, genç nesiller annesi,
Yırtacak engelleri, nûrunun pervanesi
Vatanımın mührüsün, gözümüzün nûrusun,
Yüce Allâh’ım seni kem gözlerden korusun
Paydos vakti gelmişti Öğrencilerimi; gerekli konularda bilgilendirerek, Pamukova’mızın Derebaşı Ninesi diye tanıdığı Fatma Ninemiz -kuddise sirruhâ- Hazretleri’ne selâm ve hürmetlerimin kabulü dileğim ile ziyarete gönderdim Ziyaret esnasında vukû bulacak fevkalâde şeylere dikkat etmelerini ve sohbet ederse not almalarını tembih ettim Sabah görüşmek üzere öğrencilerle vedâlaşıp ayrıldık
Ertesi gün ilk derste, sınıftaki öğrencilerimde başka bir hâl vardı Ziyaretle ilgili bilgi vermek için sabırsızlanıyorlardı El kaldırıp anlatmak isteyen öğrencilere;
“Bak yavrum, şimdi şu saatte Kur’ân-ı Kerim dersi var Dolayısıyla bu saatte onunla meşgul olacağız Ders bitiminde (teneffüste) konuyu görüşürüz” dedim ve derse başladık 45 dakika dersten sonra, teneffüste öğrencilerin hiçbiri teneffüse çıkmadılar İçlerinden hâdiseye hâkim, nâtıkası düzgün olan bir öğrencim; şimdi bir Fâtihamıza muhtaç, deprem şehidi diyebileceğim Hikmet Hanım kızımıza söz verdim Şunları anlattı:
“Hocam, sizden ayrılıp Fatma Nine’nin yanına gittik Selâm verip, elini öptük Bize gösterdiği yerlere oturduk:
«Hoş geldiniz, Kur’ân bülbülleri!» diyerek bize iltifatta bulunduktan sonra ilk sözü;
«Evlâdım, defterini aç Hocanızın yazdırmış olduğu ‘Örtün Namusun Senin’ şiirini bir oku da dinleyelim» oldu O an, hepimiz şaşırdık Birbirimize bakmaya başladık Çünkü hocamızın yazdırmış olduğu şiiri yarım saat önce yazmıştık Kendi kendime;
«İşte kerâmet bir» dedim Şiiri açıp okudum, çok beğendi:
«Aferin benim kızım mâşâAllah» dedi
«Kızım, benim hâlimi merak ediyorsunuz, onun için beni ziyarete geldiniz Hocanızın dün size anlattığı mûcize, kerâmet Allâh’ın bir lütfudur Allâh’ın kudretinin peygamberlerden zuhur etmesine mûcize, velî kullarından zuhur etmesine kerâmet denir Allâh’ın kudreti yavrum, bizde bir şey yok»
«Ben, tamam kerâmet iki» dedim Çünkü olayları görmüş gibi anlatıyordu Bir müddet sükût etti, sonra;
«Kızım, hocanızın hürmet ve selâmını niçin söylemediniz? Sizi, buraya uğurlarken selâm söyleyip; ‘Orada zuhur edecek fevkalâde şeyleri not edip, sohbet ederse sohbetini yazın’ diye tembih etmedi mi? Hem de kızım, seni sözcü seçti»
«Tamam, kerâmet üç» dedim
Fatma Hanım Ninemiz;
«Soracağınız bir şey var mı kızım?» deyince birden soracağım şeyi unuttum Bunun üzerine Fatma Nine;
«‘Bu keşf u kerâmete nasıl sahip oldunuz?’ diye soracaktın ya kızım» deyince beni bir ağlama tuttu Ağladım Sonra;
«Evet efendim, aynen benim soracağım şey de o idi» deyince Fatma Ninemiz konuşmaya başladı:
«Bak kızım, fakir sahip olduğum bu keşf u kerâmete şu sûretle nâil oldum Allâh’ın rızâsına ermek ve Allâh’ın gazabından kurtulmak için nefsânî arzuları terk ettim Rabbime kul olabilmenin gayreti içinde oldum Annemin;
İki adımdurur derler bu râh’ın zîr u bâlâsı
Biri nefse kadem basmak biri Sultân’a ermektir
sözünü düstur edinerek, daima nefsimi muhafaza ettim Nâ-mahreme asla âzâlarımı, bedenimi hattâ saçımın bir telini dahî göstermedim Yemeklerimi daima evlâd u iyâlimle yedim İmam Ali -kerremallâhu vechehû- Efendimiz’in;
‘Bir kimse, dünya hayatında cehennemlik birisini görmek isterse; evlâd u iyâlini terk ederek ve hizmetçilerini karşısında dikerek yalnız başına yemek yiyen kişinin yüzüne baksın’ sözünden çok etkilendim Bundan dolayı ben, tek başıma yemek yemekten kaçınırım Yemek yerken AllahTeâlâ’nın emirlerini onlara tebliğ ederim İyiliği emreder, onlara tatlı sözler söyler, onları sevindiririm Zira en büyük hayır ve sadaka evlât ve iyâline ikram etmektir
Ezan okunmadan evvel o vaktin namazını kılmak için abdest alır, Allah Rasûlü’nün sünnetine tâbî ve sâlihlerin sîretlerine iktidâ ederim
Abdestli olarak ölen kimsenin şehid olarak öleceğine dair, Allah Rasûlü’nün mübarek sözlerini daima hatırda tutarak abdestli ölmek için, devamlı abdestli gezer ve abdestli olarak yatarım Okunan ezâna, mutlaka icâbet ve itâat ederim
Zübeyde Hatun’u anlatayım:
Zübeyde Hatun, Harun Reşid’in en sevgili ailesi idi Birkaç tel saçı nâ-mahreme göründüğü için;
‘Nâ-mahremin gördüğü saçı başımda taşımam!’ diye bütün saçlarını usturaya vurdurmuşturAllah rızâsı için, Allâh’ın emrine uyarak başını örtmek, şereflerin en yücesidir
Kızım!
Erkek mü’minin kırk senede eremediği makama, siz kırk günde erebilirsiniz Hanımlığını bil, ırzına ve iffetine sahip ol, namazını kıl, kocana itâat et, kanaat ehli ol, israftan kaçın, kocana karşı hiçbir zaman;
‘Senin neyini gördüm ki?’ deme Nankörlük etme, erkeğinin yüzüne çatık kaşla ve asık suratla bakma, tatlı dil ve güler yüzle onu teselli eyle, derdine ortak ol! Onun için Allah Teâlâ’ya duâ et Âsî bile olsa, ıslâhı için duâ et Yine de kendisine itâatte kusur etme Getirdiğine râzı ol ve kanaat eyle, hakkını ödeyemezsin
Kadının kocasına itâati, kulun Allâh’a itâati gibidir
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
‘Bir kadın, beş vakit namazını kılar; Ramazan’da orucunu tutar; ırz ve iffetini muhafaza eder; kocasına da itâatte bulunursa; o kadın, sekiz cennetin hangi kapısından dilerse cennete girsin’ (İbn-i Hibbân) buyurmuşlardır
Diğer bir hadîs-i şerifte de;
‘Kadının hayırlısı; ırz ve iffetini muhafaza eden, kocasının malını israf etmeyerek koruyan, nefsini nâ-mahreme karşı sakınandır’ buyurulmaktadır
Allah Teâlâ’ya ve kocasına mutî bir kadın; erkeğinin elbisesini yıkadığı vakit, Allah o kadına bin sevap yazar, geçmiş günahlarından bin günahını affeder Yerde ve gökte ne kadar mahlûkat-ı ilâhî varsa o kadın için istiğfar ederler Cenâb-ı Hak, o kadın için cennette bin derece ihsan buyurur