Gönderen Konu: Bu Nasıl Düğün Bayram?  (Okunma sayısı 2472 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Bu Nasıl Düğün Bayram?
« : 10 Haziran 2014, 12:09:22 »

Bu Nasıl Düğün Bayram?


Toplumların ya uzun geçmişlerinden kalan ya da yakın geçmişte ihdas edip sürdürdükleri âdetleri olur. Yeme-içme, giyinip-kuşanma, sevinç ve keder gösterileri gibi birkaç ilgili saha sayılabilir. Bu alışkanlıkların zuhurunda âmil olan şey, genelde toplumların yaşayış ve inanış tarzlarıdır. Öte yandan her âdet, sırf görenek olmuş diye, hoş ve şık değildir; olamaz, olmamalı!

Son birkaç on yıldır şahit olduğumuz “bol klaksonlu”, ziyadesiyle bağırış çığırışlı düğün/dernek konvoyları, asker uğurlama şenlikleri her halde uzun asırlardır var olan âdet ve alışkanlıklarımızdan değildir! Son yarım asra kadar istanbul bir yana, Anadolu’nun hemen hiçbir yerinde konvoy yapacak yeter sayıda arabaya sahip şehrimiz yoktu. Dolayısıyla ruhu ele geçirilmiş varlıklar gibi kornaya basan, cadde-sokak ayrımı yapmadan kontrolsüz gaza basan, peş peşe takılmak ve konvoyu bozmamak sevdasıyla trafiği kör düğüm edip hallaç pamuğu gibi atan, üstüne üstlük önlerini kesip atılacak 3 kuruş için bekleşen sabileri “boş zarflarla” kandıran zihniyet neyin nesidir ve bu nasıl “eğlenmek” olur!?

Daha geçenlerde gece 00.20 sularında grup halinde aheste beste yürürken arkamızdan usulca yaklaşan ve hemen ardımıza gelince (kim ve ne için olduğu bilinmez) çılgınca kornaya basan, arabasında irkilen yavruyu bir kenara bıraktım; biz yetişkinleri bile dehşete ve telaşa düşüren bu adam, bir vahşi değilse de arsız ve en hafif tabirle görgüsüzdür. İnsan gecenin kör karanlığında kime neyi ilan etmek için klaksona asılırcasına basar hâlâ çözebilmiş değilim. Güya, toplum olarak kısmen daha müreffeh ve daha eğitimli görünen bir profil çiziyoruz son yıllarda! Evet, var olan, varlığını kullanmak hak ve hürriyetine sahiptir; ama insan, hele ki Müslüman hiçbir düşünüş ve fiilinde başkasını bırakın rahatsızlığı rencide dahi edemez, etmemeli.

Gelelim diğer örneğe; eskiden gençlerimizi askere gönderirken “Peygamber Ocağı”na uğurlanıyor olmanın bilinciyle vakur, sakin ve samimi davetler tertip edilir; evlatlarımız gidilen yere münasip bir biçimde Kur’an ve Mevlitlerle selametlenirdi. Şükür ki bu alışkanlığımız hâlâ yer yer devam ediyor; ama insanımızın “eklektik” yani “karmacı” dehası burada da kendini mecburen(!) gösteriyor ve manevi meclis dağılıp birden sokaklarda çığlık çığlığa, kendinden geçercesine eğlenen gençler peyda oluyor. Hatta hızını alamayıp müskirat içen, içip bulutlaşınca geceyle gündüzü, akşamla sabahı ayırt edemeyen kalabalıklar, fütursuzca sağa sola saldırıyor ve eğlencelerine mekan edindikleri mahallin sakinlerini sanki sükun ve huzur onların hakkı olamazmış gibi rahatsız ediyorlar. Daha da fenası bir şekilde kendilerini ikaz eden, edebe davet eden sesleri görmezden geliyor, hatta onları susturmak için eğlendiği güruhu da arkasına alıp kaba kuvvete başvuruyorlar.

Uzun lafın kısası; toplumların zaman içinde tekrarlanarak alışkanlık ve giderek âdet haline getirdiği her şey maalesef “güzel” ve “doğru” değil. Haliyle cemiyetimiz içindeki akl-ı selim sahibi yetişkinlerin yine bu cemiyetin mahsulü ve parçası olan gençleri söz ve hareketleriyle terbiye etmesi, hizaya çekmesi elzem. Ayrıca klakson ve düdük meselesinde de ilk defa 1950′lerde devrin Belediye Başkanı F. Kerim Gökay tarafından uygulanan ve bugün yavru vatanda cari olduğu halde bizde esamisi okunmayan “yasak”ın yeniden ele alınması gerekiyor, acilen! Aksi halde çok da nasiplenemediğimiz eğlence kültürü yüzünden boş yere ahlar alınır, canlar yanar.


Harun TUNCER | 03 Haziran 2014 | http://insanvehayat.com/bu-nasil-dugun-bayram/