Gönderen Konu: Bu nasıl iştir böyle, acaba şakamı yapıyor  (Okunma sayısı 3614 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı hocaoğlu

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 114
Bu nasıl iştir böyle, acaba şakamı yapıyor
« : 02 Kasım 2007, 22:24:08 »

Bağdat'ta dul bir kadın yaşıyordu. Bu dul kadının altı çocuğu, bir de ihtiyar anası vardı. Bu kadın bir hafta boyunca iplik eğirir, sonra pazara götürüp, o ipliği satar ve çocuklarının rızkını temin ederdi.
Zaman geldi, bu dul kadın vefat etti. Böylece yetimlerin bakımı, ölen dul kadının çok yaşlı olan anasına kaldı. Bu ihtiyar kadıncağız da iplik eğirerek çocukları geçindirmeye başladı. Fakat her hafta pazara çıkamıyordu. Yaşlı olduğu için pazara gidip gelmek zor olduğu gibi fazla ip de eğiremiyordu. Onun için "Yaptıklarımı biriktireyim, hepsini götürür satarım." diye düşündü. Bir zaman sonra elindeki iplik çoğalınca, pazara götürmeye karar verdi. Uğraşmış, didinmiş, bin dirhem kadar ip eğirmişti.
"Yâ Rabbi! Hayırlı bir müşteri çıkar; şu öksüzlerin rızkını sen ver." diye dua edip, sabahın erken saatlerinde pazarın yolunu tuttu. Yolda giderken Şeyh Abdülkadir Geylânî Hazretleri'ne rastladı. O da, sabah namazından çıkmış müridleriyle beraber karşıdan gelmekteydi. Abdülkadir Geylânî Hazretleri yaşlı kadını görünce ona:
Ey ana! Bu yaşlı hâlinle, sırtında bu yükünle nereye gidiyorsun? diye sordu. Nine:
Bir miktar iplik eğirdim. Pazara götürüp satacağım, dedi. Abdülkadir Geylânî Hazretleri, ninenin elindeki eğrilmiş ipleri göstererek:
Müsaade edersen, bu seferlik iplikleri ben satayım. Sen bu yaşlı hâlinle yorulma, dedi.
Ihtiyar kadın:
Çok memnun olurum, lütuf buyurmuş olursunuz, diye memnuniyetini izhâr etti.
Bunun üzerine Abdülkadir Geylânî Hazretleri bu ipleri alıp, sanki şaka yapıyormuşçasına yandaki mescidin damına fırlattı. O esnada irice bir kuş gelip ipliği kaptığı gibi gitti. Yaşlı kadın kendine kendine "Bu nasıl iştir böyle, acaba şakamı yapıyor?" diye söylenirken Şeyh'in etrafındaki müridleri kadına "sükût etmesini, bunda mutlaka bir hayır olduğunu" işaret ettiler. Bunun üzerine yaşlı kadın hiç sesini çıkarmadı. "Acaba ipliğin parası ne zaman elime geçer?" diye düşünürken Şeyh Efendi yaşlı kadına:
Ey ana! Sakın canın sıkılmasın. Ipliği şimdi satmaya gönderdim. Parası gelsin, ne kadar tutarsa, inşAllah tastamam alırsın, dedi. Yaşlı kadın "Peki." diyerek evine döndü. Ertesi gün merakla tekrar geldi. Ipliğin satılıp satılmadığını sorduğunda Abdülkadir Geylânî Hazretleri:
Iplik satıldı; fakat parası henüz gelmedi. Ama inşAllah bir hafta kadar bir zaman sonra gelir, buyurdu. Yaşlı kadın tekrar gitti. Ama bir hafta sabredemeyip yine geldi. Ipliğin parası henüz gelmemişti. Şeyh Efendi, nineye:
InşAllah yarın gelir, paranı alırsın, buyurup geri gönderdi.
Kadın tekrar geri döndü. Tabiî kapıdan çıkarken canının bir hayli sıkkın olduğu anlaşılıyordu. "Halbuki pazara gitseydim, şimdi hiç olmazsa ipin parası elimde olurdu." diye kendi kendine söyleniyordu. Müridler onu uğurlarken:
Ana, bu kadar bekledin, bir gün daha sabret. Bakalım, Mevlâ Teâlâ ne gösterir. Bunun hikmetini yarın hep birlikte anlarız, dediler.
Ertesi gün, sabahın erken saatlerinde Abdülkadir Geylânî Hazretleri'nin huzuruna hiç tanımadıkları bir heyet geldi. El öpüp, gerekli tazim ve hürmeti gösterdikten sonra Şeyh Efendi'ye bin altın takdim edip:
Efendi Hazretleri! Ahdimiz vardı, lütfen şu bin altını kabul buyurunuz, diye rica ettiler. Daha sonra müsaade isteyip huzurdan çıkarken, kapıda neticeyi merakla bekleyen müridler onlara "Kim olduklarını, Şeyh Efendi'ye verilen paranın niçin verildiğini" sordular. Onlar da şöyle anlattı:
Bizler hepimiz tüccarız. Ülkeler arası ticaret yaparız. Bu seferimizde yine ticaret maksadıyla gemiye malları yüklemiş denizde yolculuk yaparken, birden şiddetli bir rüzgâr çıktı. Bu rüzgârın tesiriyle gemimizin yelkeni delindi ve yol alamaz olduk. Öyle ki az daha denizde batıp boğulacaktık. Kaptana "Bunun çaresi yok mu?" diye sorduğumuzda:
Bin dirhem ip olsa, geminin yelkenini onarır ve yolumuza devam ederiz. Ama şu anda o kadar ipi nereden bulacağız? dedi. Biz ellerimizi kaldırarak Allah'a dua ettik. Duamızda Abdülkadir Geylânî Hazretleri'ni de vesile kıldık ve adakta bulunduk: Şayet Allah'ın izni, Abdülkadir Geylânî'nin himmetiyle bin dirhemlik ipi bulabilirsek, sağ sâlim karaya çıktığımızda Şeyh Efendi'ye bin altın takdim edeceğimize dair söz verdik. Çok geçmedi, bir de baktık ki, irice bir kuş geldi ve gagasındaki bin dirhem ipliği geminin güvertesine bırakarak, uçup gitti. Biz de böylece o iple geminin yelkenini onarıp, kendimizi de mallarımızı da kurtardık. Şimdi o nezrimizi yerine getirdik, dediler. Böylece müridler tüm bu olanların sebebini anlamışlar ve Şeyhlerine olan sevgileri daha da artmıştı. Ihtiyar kadın ertesi gün geldi ve hiçbir şeyden habersiz olarak Abdülkadir Geylânî'ye:
Şeyh Efendi, para geldi mi? diye sordu. Abdülkadir Geylânî Hazretleri, tüccarların kendisine takdim ettiği o bin altının tamamını nineye verirken:
Evet, para geldi; lâkin senin satışın gibi kârlı olmuş mu, bir say bakalım, diye de latife etti. Nine bir anda zengin olmuştu. Artık o yaşlı hâliyle çalışmak mecburiyetinde olmadan rahat rahat yetimlere bakabilecekti. Çok memnun oldu, minnet ve teşekkür ederek, huzurdan ayrıldı..

Mal cimrilerde, Silah korkaklarda, Yönetim akılsızlarda olursa iş bozulur...Hz Ebu Bekir (r.a.)

Çevrimdışı Keyf

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 5
Ynt: Bu nasıl iştir böyle, acaba şakamı yapıyor
« Yanıtla #1 : 29 Ocak 2012, 06:14:41 »
Allah'ım bizi Abdülkadir Geylani Hazetlerinin yolundan yürütsün inşAllah.

Çevrimdışı merhan

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 1
Ynt: Bu nasıl iştir böyle, acaba şakamı yapıyor
« Yanıtla #2 : 10 Şubat 2012, 12:48:00 »
amin