Gönderen Konu: Buğzedilen sekiz sınıf insan  (Okunma sayısı 3041 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Buğzedilen sekiz sınıf insan
« : 17 Kasım 2008, 02:32:23 »


Resulullah efendimiz(s.a.v.)buyurdular ki:
“Sekiz sınıf, Allahın, kıyamette en çok buğz ettiği kimselerdir:
1- Yalancılar.

2- Kibirliler 

3- Din kardeşlerine içlerinden buğzedip, yüzlerine karşı güler yüz gösterenler.

4- Allah'ü Teala  ve Resulün emrini yapmakta yavaş, şeytanın emrine uymakta çok hızlı davrananlar.

5- Dünyaya ait tamahı, hakları olmasa da, yeminle, ne pahasına olsa hak etmeye çalışanlar. Hiçbir şekilde hakları olmadığı halde, en ufak bir dünyalık dahi gözlerine çarpar çarpmaz yeminle ona sahiplenenler. 

6- Söz taşıyanlar.

7- Dostların arasını açmaya çalışanlar.

8- Suçsuz kimsenin ayağını kaydırmak isteyenler. İşte Allahü teâlâ bunları çok çirkin bulur.”

Kişinin doğruyu söylemesinde zarar görmesi söz konusu olduğunda tavsiye edilen, karşı tarafın farklı manada algıladığı bazı örnek davranış şekilleri vardır:

Resûlullah efendimiz ile Hazreti Ebû Bekr hicret ederlerken, Hz. Ebû Bekir, Resûlullah efendimizin arkalarından yürüyordu. Bir grup kimse ile karşılaştılar. O kimseler, Peygamber efendimizi tanımıyorlar, Hz. Ebû Bekr’i tanıyorlardı. Hz. Ebû Bekr’e; “O kim?” diye sordular. O da onun Resûlullah olduğunu söylemedi. Anlarlarsa zarar vermelerinden, O’nun mübârek kalbini incitmelerinden endişe ederek; “Bu, bana yol gösteriyor” buyurdu.

O kimseler bu sözü, normal yol göstericisi olarak anlamışlardı ve Hz. Ebû Bekr’in sözü bu manâda yalan idi. Fakat o, bu sözü söylerken; “Bize, hidâyet, kurtuluş yolunu gösteren zât” manâsını kasdetmiş olduğundan, hakîkatte yalan söylememiş idi.

Abbasî halîfelerinden Me’mûn, bir ara Kur’ân-ı kerîmin mahlûk olduğunu söyleyip, herkesi de böyle söylemeye teşvik etmiş, hattâ zorlamıştı. Böyle söylemeyenlere zarar veriyordu.

Âlimlerden birini de bu şekilde zorlamıştı. O zât; “Tevrat bir, Zebur iki, İncîl üç ve Kur’ân-ı kerîm dört” dedi. Bunları söylerken de parmakları ile bir, iki, üç diye işâret ediyordu. Böylece, elinin dört parmağını göstererek; “Bunların hepsi mahlûktur” dedi. Böylece zararından kurtulmuş oldu.

Aslında o zât, Kur’ân-ı kerîm için değil, göstermiş olduğu parmakları için mahlûktur demişti. Bunun için hakîkatte yalan söylemedi. Fakat onlar yanlış anladılar. Me’mûn, daha sonra bu yanlış düşüncesinden tövbe edip, Kur’ân-ı kerîmin mahlûk değil, kadîm olduğunu söylemiştir. Mecbur kalındığında böyle sözlere müsaade verilmiştir.

Mehemet Oruç
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hataların en büyüğü!
« Yanıtla #1 : 17 Kasım 2008, 21:59:46 »
Resûlullah efendimize,  “Mü’min korkak olabilir mi?” dediler. “Evet olabilir” buyurdu. “Mü’min cimri olabilir mi?” dediler. Yine “Evet olabilir” buyurdu. “Mü’min yalan konuşabilir mi?” dediler. Bu soruya; “Hayır” buyurarak; bir müslümandan şartlar ve mizac gereği olarak elinden olmadan, istemiyerek bazı olumsuzlukların sadır olabileceğei fakat yalanın hiçbir zaman sadır olamayacağını kesin bir dile ifade buyurdular.   

Yalan söylemek, pek bayağı ve en aşağı bir iştir. Dünyada zilleti gerektiren şeylerin en büyüğüdür. Âhırette ise zelîl ve rüsvây olmayı îcâb ettiren pek fenâ birşeydir. Yalan, güzelliğin ayıbı, lekesi, noksanı ve iyi ahlâkın âfetidir. Hıyânetin delîlidir. Yalan, çok kötü bir huydur. Doğru sözü az olanın, arkadaşı da az olur.

Yalan, münâfıklığın en büyük alâmetlerindendir. Ahlâkın düşüklüğünü gösteren kuvvetli bir delîldir. Yalancıya hiçbir zaman güvenilmez. Yalancı, konuştuğu zaman doğru konuşmaz. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: “Münafığın alâmetleri üçtür. Konuştuğunda yalan söyler. Bir va’dde bulunduğu zaman va’dinde durmaz, kendisine birşey emânet edildiğinde hıyânet eder.”, “Sözün âfeti yalan söylemektir.”, “Hatâların en büyüğü, yalan konuşmaktır.”

Hikmet sahibi büyük zâtlar, “Dilsiz olmak, yalan söylemekten iyidir” demişlerdir.

Hazreti Ömer buyurdu ki: “Hiçbir kimse, mizah yaparken yalan söylemeyi terketmedikçe îmânın hakîkatine kavuşamaz.”

Buhterî; “Ne ciddi ne de şaka hâlinde yalan söylemek insana yakışmaz” buyurdu.

Büyüklerden birisi buyurdu ki: “Sultan, yalancı birine bir iş verirse, bu kimsenin zararı sultânın idâresine tesîr eder.”

Lokman Hakim oğluna nasihatinde; “Ey oğul! Kim yalan konuşursa, onun kıymeti gider” buyurdu.

Yezid bin Meysere buyurdu ki: “Ağacın dibine dökülen su, ağacı yeşerttiği gibi, yalan da kötülükleri sulayıp, onların yeşermesine ve büyümesine sebep olur.”

Meymûn bin Mihrân buyurdu ki: “Akıllı kimse, yalancı kimsenin sevgisine aldanmasın. Onun va’dine güvenmesin. Yalancılıkla tanınmış birisinden doğru konuşmasını beklemek mümkün değildir.”

Mehmet Oruç
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
En kötü pişmanlık
« Yanıtla #2 : 18 Kasım 2008, 23:18:06 »
Hazreti Ali buyurdu ki: “Allahü teâlânın katında en büyük hatâ, dilin yalan söylemesidir, en kötü pişmanlık da, kıyâmet günündeki pişmanlıktır.”

Yine hazret Ali buyurdu ki: “Yalan serap gibidir, sahibini de aldatır. Yalan ile mürüvvet bir kişide bir araya gelemez.

Süleyman bin Sa’d buyurdu ki: “Bir kimse benim ile arkadaşlık etse ve arkadaşlığımızın devam edebilmesi için kendisine bir şart söyleyebileceğimi başka birşey istemediğini söylese, ona yalan söylememesini şart ederdim.”

Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlâya niyazında; “Yâ Rabbî! Hangi kulunun ameli daha hayırlıdır?” diye suâl edince, Allahü teâlâ buyurdu ki: “Dili yalan konuşmayan, kalbi günah ile meşgûl olmayan ve zinâ yapmayan.”

İnsanın yalan konuşmak hafifliğinde bulunmasının sebeplerinden bazıları şunlardır: Bir menfaatin bulunması ve bir zararın giderilmesinin sözkonusu olması, insanı aldatıp yalan konuşmasına sebep olabilir. Düşmanından intikam almak düşüncesi de yalan söylemeye sebep olabilir. Bu kısım, yalan çeşitlerinin en şiddetlilerindendir.

Çünkü bunda taşkınlık vardır. Güzel konuşmuş olmak düşüncesi de yalan konuşmayı meydana getiren sebeplerdendir. Böyle yapmak mahlûku râzı etmiş olsa bile, mahlûkâtı yaratan Allahü teâlâyı gadablandırır. Böyle bir şeyi akıl kabûl etmez, din buna müsâade etmez ve mürüvvet de bunu hoş karşılamaz.

Üç yerde yalan konuşmaya rûhsat, izin verilmiştir. Birincisi; harbde ve her zaman din düşmanlarının zararlarından korunmak ve müslümanları korumak için. İkincisi; iki müslümanı barıştırmak için, birinden diğerine iyi lâf götürmek. Üçüncüsü; hanımları idâre etmek için. Bunlara rûhsat verilmiştir. Fakat gıybet ve nemîmeye izin yoktur.

Peygamber efendimiz ümmetine bir nasihatında şöyle buyurdu:

“Ey ümmet ve eshâbım! Doğruluğa yapışınız. Size doğruluk gerek. Şüphesiz ki doğruluk, insanı iyiliğe sevkeder. İyilik de Cennete götürür. Kişi doğru insan olarak kalma yollarını araştırdıkça, Allah nezdinde sıddîk, çok doğru insan olarak yazılır. Yalandan sakının! Zîrâ, şüphesiz ki yalan insanı fısk-ı fücûra sevkeder. Fısk-ı fücûr da Cehenneme götürür. Kişi yalancı oldukça ve yalan söyleme yollarını araştırdıkça, Allah nazarında çok yalancı insan olarak yazılır.”   

Mehmet Oruç
〰〰〰〰🐠