Gönderen Konu: Çalışan kadının parasına kocası karışabilir mi?  (Okunma sayısı 13154 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Bahreyn

  • kaptan-ı derya
  • okur
  • *
  • İleti: 59

Bir kadının şeriate uygun olarak kocasını izni dahilinde çalışsa kocasının kazandığı paraya ihtiyacı yoksa ve zorla parasını istese vermek zorunda mı???
« Son Düzenleme: 12 Temmuz 2014, 03:03:15 Gönderen: Mücteba »
"Yüzünü güneşe çeviren insan gölge görmez."

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Çalışan kadının parasına kocası karışabilir mi?
« Yanıtla #1 : 12 Temmuz 2014, 02:59:48 »
2072 - Soru:Ben evli bir kadınım. Babamdan kalma bir miktar malım var. Kocam bu malıma bakarak evin ihtiyaçlarını ihmal ediyor. Sebep olarak da benim zengin olmamı ileri sürüyor. Bu hususta ne dersiniz?

Cevap: Evli bir kadının nafakası, kocasına aittir. Kadın zengin olsa ve kocası fakir bulunsa da hüküm aynıdır. Kadının nafakasını temin vazifesinde kocanın zengin olma şartı yoktur. Erkek, fakir olsa bile nafakayı temin etmeli; buna imkân bulamadığı zaman borç alarak temin edip bu dini vecibeyi yerine getirmelidir.


Çağımız ve Günümüz Meselelerine Fetvalar | Mehmed EMRE

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Kadının Çalışması
« Yanıtla #2 : 12 Temmuz 2014, 03:07:17 »
Kadının Çalışması

Kadın çalışmalı mı? Onun da ev geçimine katkıda bulunması lazım gelmez mi? Vs..  Bu veya buna benzer laflar söyleyenler acaba ne kadar sa­mimidirler?!

Kadının çalışmasını isteyenlerin en baştan kendi düzenli aile hayatları yoktur. Bu toplumun hallerinden hem haberdar olup hem de bu toplumun içersinde, kadının işçi-memur olarak çalışmasını isteyenlerin, aynı zamanda herhalde insafları da yoktur. Kadına acımamakta, işkence etmekten hoşlanmaktadır­lar. Onlar aslında kadınların her türlü bağdan koparılmasını istemektedirler.

Kadın çalışmalı diyenlerin, bar ve pavyonlarda çalışan kadınlara hiç acıdıklarını göremezsiniz. Ama bu insanları bar­ pavyon kadınlarıyla beraber görebilirsiniz. Niyetleri anlaşılmıyor mu?! Kadınların evdeki yaptıkları işler zaten on­ların yorulmasına yetiyor. Hamile olmak, doğum yapmak, çocuk terbiyesi, çamaşır-yemek-bulaşık ... Bunlar bir kadına iş olarak da, yıpranması için de yeter de artar bile.            .

Kadın hamile olmasın mı? Doğum yapmasın mı? Çocuk em­zirmesin, terbiye etmesin mi? Çamaşır, bulaşık yıkamasın mı?

Yoksa bunların hepsini hem yapsın, hem de çalışsın mı?

İnsaf! Kadın da insandır, yük hayvanı değildir. İnsan olduğu için de yorulur, çünkü makina değildir.

Doğum, çocuk terbiyesi, yemek, çamaşır işlerini dünyadan kaldırabiliyor musunuz? Hayır.

Peki ne olacak?

"Hem onu yap, hem çalış."

Bunu söyleyenlerde az da olsa acıma hissi var mı acaba? Efendim, hayat müşterek olduğu için ev işlerine yardım etsin ... Peki öyle mi oluyor, yoksa eve gelince ev işleri de yine kadına mı kalıyor? Tabi ki ikincisi. Yardım eden erkekler de var ama kaç da kaç?

Hadi diyelim erkekler de ev işi yapıyorlar, ama kadınların her işlerini yapamazlar ki ... Mesela? Mesela doğuramazlar. Bırakalım da kadınlar rahat rahat bir hamilelik devresi geçir­sinler ve doğum yapsınlar.

Biliyoruz, diyecekler ki hamilelik öncesinde ve doğumdan sonra kadınlara izin veriliyor.

Evet ama, arkasından tekrar işe gönderiliyor. Anne terbiyesi görmeyen çocukların nasıl bir ruh yapısıyla büyüdüklerini bil­meyen var mı? Anne sütünün yerini hangi şey tutar?

Sabah tam evden çıkarken katıla katıla ağlayan bebeğini mecburen bırakıp işe giden kadından iş randımanı alınamayacağı bir tarafa, o kadının akşam olana kadar ne çektiğini tarif mümkün değildir.

Kadın, adetli olduğu zaman yarı hastadır. O zamanlarda Allah onu namazdan izinli sayıyor. Ve namaz kılmamasını is­tiyor . .Kadın çalışsın diyenler, adetli zamanlarında onlara izin veriyorlar mı? Vücudunun bir yerinde devamlı yaşlık taşıyan bir insan nasıl rahat eder?

Her ay adet gören kadınların, o halde işe gitmeleri, çalışmaları da hiç kolay değildir.

Çalışan kadınların çoğunluğu büyük şehirlerdedir. Büyük şehirlerin umumi vasıtalarının ve bazı kendini bilmez insan­ların hali malumdur.

Kadın-erkek, balık istifi, vasıtalara binmeler, kadınların ra­hatsız edilmeleri, itiraz edip sesini çıkaranlara "Rahatsız olu­yorsan özel araba tut" denilmesi ve kimsenin de böyle konuşanları susturamadığı, bu memleketin gerçeklerindendir.

Kadınlar da çalışmalı ve hem aileye, hem de memleket ikti­sadiyatına yardımcı olmalı diyenler, önce yukarda sayılan mahzurları ortadan kaldırmalıdırlar.

İş yerlerinde, kadın ve kızların kulaklarını doldururcasına konuşulan en edepsiz sözlerin, ortadan kaldırılması bu şartlarda mümkün müdür?

Yukardan beri yazdıklarımız, çalışan kadınlara ve kadınlarını çalıştıranlara değildir. Gazete köşelerinde ve kitap­larda bu konuyu işleyenlere söylüyoruz bunları, muhatabımız o akıl hocalarıdır. Onların karı ve kızları hayatlarında belki bulaşıkla tanışmamıştır ama, kendileri bu millete akıl vermeye kalkışıyorlar. Çalışan kadınlar, işe gidip gelirken rahatsız edilmiş, işyerlerinde rahatsız edilmiş, aile geçimleri bozulmuş ... Bu gibi şeyler o tiplerin meselesi olmuyor.

Ama paraya ihtiyacı olan ailede kadın hiç mi çalışmasın?

Mecburdur, geçinemiyor. Ama şu da var:

Bir kere memleketimizde kadınlara verilen para, erkeklere göre azdır. Bu bakımdan zaten bir şanssızlık var. ikincisi:

Çalışan kadın, ev kadını gibi değildir. Her şeyi giyemez.

Dolayısıyla evdeki kadından farklı giyinmeye mecburdur. Aldığı paranın bir kısmı zaten giyime gider. Bunun üzerine bir de yol parası eklenmektedir.

Eğer çocuğu varsa, ya bakıcıya veya kreşe de para vermek zorundadır. Bu durumda elinde kaç parası kalır? Evet biraz parası kalacaktır. Fakat o kadar birşey için de bu sıkıntılara kat­lanmaya değer mi?

Nasreddin Hocaya sormuşlar:

- Hocam keçi boynuzu yer misin? Demiş ki:

- Bir gram şeker için koca bir kalas çiğneyemem.

Kadının, hamilelikten sonra, doğum, emzirme ve terbiye işini görebilmesi için yıpranmaması gerekir. Kadın vücudu ve ruhu naziktir. Senelerce devam eden yolculuk, işyeri ve ev stre­sinin hepsini birden taşıyamaz.

Onun için emekli olana kadar çalışan kadınların birçok­larını doktor kapılarında muayene için beklerken görürsünüz.

Ya şeker hastasıdır, ya asabiyetten gelmiştir veya kalbi vardır ...

Buyrun, çalıştırın onları ...

Zamanla bir milletin yükünü omuzlayacak olan çocukların, terbiyelerine çok dikkat etmek gerekir.

Annenin yemeğini vaktinde yemesi, uyuması, dinlenmesi bile çocuğa tesir eder. Böyle çocuklar dünyaya gelince, anneleri gibi vaktinde uyur vaktinde uyanırlar. Ona düzenli olarak sa­atine uygun süt verilirse, intizama alışır. İşte olan bir kadının bunları yapması mümkün müdür?

Çocukluk devresi en uzun süren canlı, insandır. Bu uzun sürede anadan daha yakın kimse olamaz.

Hayatı memuriyetle geçen annenin oğlu da kızı da, cinsi ter­biyeden de mahrum kalır. Akşamları (eğer akla gelirse) söyle­necek üç beş kelimelik öğüt asla tesirli olmaz. Her terbiye gibi, cinsi terbiye de sözden çok hareketle verilir. Çocuk annesini za­ten gündüz göremiyor ki, ondan terbiye alabilsin.

Kadın ev ve aileden uzak kaldıkça aile bağları da gevşemekte, bu da kendinde bir çok mahzurlar taşımaktadır.

Günün birçok saatini başkasının emri altında geçiren kadın, önce sakin ve yumuşak huyluyken, yavaş-yavaş hırçınlaşmaktadır.Aileye de yansıyan bu huy, karşı tarafı da hırçınlaştırmakta, arada uçurumlar, şüphelenmeler meydana gelmektedir.

Öyle olmasa bile kadının hırçınlığının sonu ekseriyetle ruh ve sinir hastalığıdır.

İşlerin bir kısmı kadınlar tarafından yapılan memleket­lerde, haliyle birçok erkekler de işsiz kalmaktadırlar.

Kocası gibi yorgun olarak eve gelen kadın, bir yerde müda­rasızdır. Kocasına ve çocuklarına o sinirli haliyle bağırır. O da kazanmakta, para getirmektedir. Bu da, kadınların çalışmalarıyla gelen başka bir nimettir(!)

Boşanmaların çoğu da çocuksuz aileler arasında olmak­tadır. Çocuk karı-kocayı birbirine bağlayan harçtır. Çalıştığı için, serbest olmak düşüncesiyle çocuk sahibi olmamakta, çocuk olmayınca da, evliliği, fazla düşünmeden sona erdirebilmekte­dirler.

Özetleyelim:

Kadının esas vazifesi evindedir. O da terbiye ve idaredir.


Onun, kayıtsız şartsız, kötü vaziyetler düşünülmeden serbest hayata bırakılması doğru değildir. Ev geçimi ve para kazanmak onun vazifesi de değildir. Buna rağmen kocanın getirdiği, geçim için yetmeyebilir. Bu durumda esas vazifelerini ihmal etmeden, İslamda günah olan şeylere bulaşmadan ve kendisine zor gelmeyecek işlerde çalışmasında ise mahzur yoktur. Böylece, inancımıza ters olmamak şartıyla, kadınların çalışmasında birmahzur olmadığını da ifade etmiş oluyoruz.


Ali Eren | İzdivaç ve Mahremiyetleri


Bu eser incemeseleler.com ile internete müsadeli olarak kazandırılmıştır.
Eserin başka sitelerde yayımlamak yasaktır! Link verilebilir.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Çalışan kadının parasına kocası karışabilir mi?
« Yanıtla #3 : 12 Temmuz 2014, 03:09:43 »
Geçen aylarda bir araştırma sonucu okumuştum. Gelişmiş ülkelerde kadınlar iş ve kariyer yerine aileyi tercih etmeye başlamışlar. Az gelişmiş ülkelerde ise kadınlar kariyeri aileye tercih ediyorlarmış. Gelişmiş ülkelerin kadınların kariyerin mutluluk getirmediğini gördükleri için evlerini tercih ediyor olmalılar.

Ülkemize baktığımızda kadınların bu kadar çalışma arzusu peşinde koşması hâlâ gelişmemiş olduğumuzun göstergesi gibi duruyor. Avrupa birliği yetkilileri sürekli kadın istihdamını artırmamızı bizden isterken kendileri evinde çocuğuna bakan kadınlara maaş bağlayarak kadınlarına evlerini cazip göstermeye çalışıyorlar. Bizim yetkililerimiz ise kadınların iş alanlarında daha fazla yer almalarıyla övünüyorlar.

Kadının çalışması konusu sitemizde çok tartışıldı. Benim de bu konuda görüşlerim soruldu. Bu yazı ile ben düşüncelerimi yazayım sizler de eksik kalan yönleri tamamlayın. Kadınların çalışması ile ilgili yorumlarda bu yazının altında toplansın.

Kadınların çalışması ile ilgili öncelikle kadınlar çalışsın ya da çalışmasınlar gibi bir toptancılık yerine bir mümin olarak önce ebedi hayatımız sonra dünya hayatımız için kar zarar ilişkisini bakıp karar vermek gerek diye düşünüyorum.

Kadının çalışmasının kendine, ailesine ve topluma faydası nedir? Zararı nedir? Getirdikleri ve götürdükleri nelerdir? Konuyu kısaca bir irdeleyelim.

Önce çalışan kadınları üç gruba ayıralım.

1.İhtiyaçtan dolayı çalışanlar: Maalesef ki günümüzde hayat şartlarının ağır olması sebebiyle bazı kadınlar istemese de çalışmak zorunda kalıyor. Ailesinin maddi sıkıntısı yüzünden çalışmak zorunda olan genç kızlar ya da evli olup eşinin kazancı ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyen çalışan evli kadınlar ve bir de eşinden ayrılmış çalışmak zorunda olan kadınlar var.

Dinimize göre kadın çalışmak zorunda değil. Babası, abisi, amcası yani hayatta olan yakın akraba erkekleri kadına bakmak zorundadır. Fakat bu devirde hayat şartlarına baktığımız zaman pek çok erkeğin kendi evini zor geçindirdiğini düşünürsek, kız kardeşine bakması onun ev kirası ve ihtiyaçlarını karşılaması biraz zor görünüyor.

Onu bırakın asgari ücretle çalışan bir erkeğin eşi çalışmıyorsa ev kirası verip geçinmesi pek mümkün değil. Büyük şehirlerde yaşamak zorunda olan memur ve öğretmenler ev kirası vermek zorunda iseler eşleri çalışmazlarsa evlenmeleri ve ev geçindirmeleri pek mümkün değil.

Mesela İstanbul’da oturulabilecek normal bir ev gelişmemiş semtlerde altı yüz, yedi yüzden başlıyor. Orta halli kesimin oturduğu semtlerde dokuz yüz ve bin liradan başlıyor. Neredeyse maşı kadar bir parayı kiraya verecek olan erkek ister istemez çalışan kız arıyor yoksa evlenemeyecek. Çalışan eş arayan erkekleri eleştirirken bunu da göz önüne almak gerek. Ne diyelim maddi geliri az olan erkeklere: “Paranız yoksa evlenmeyin.” mi? Bu yüzden ihtiyacı olduğu için, eşi çalışmadığında geçinemeyeceğini bilen bu yüzden çalışan kız arayan erkekleri de kınamadan önce düşünmek lazım. Geleceğe yatırım yapma planı ile cebine üç beş kuruş daha fazla girmesi için çalışan eş arayan erkekler de var. Onların durumu ayrı. Bu erkekler gelecek planı yaparken bugünden de oluyorlar genellikle.

2.Onlara ihtiyaç olunduğu için çalışması gereken kadınlar:  Doktor (özellikle kadın doğum alanı) ebe- hemşire, anaokulu öğretmeni ve öğretmenliğin bazı dalları, psikolog, dini ilimler alanında çalışan hanımlar..İlk önce aklıma gelen meslekler. Bu alanlarda kadınlar olmalı. Mümkün olduğu kadar kadınların kadınlarla muhatap olması iyidir.

3.Keyfi çalışanlar: Maddi ihtiyacı olmayan fakat çeşitli sebeplerle çalışan hanımlar var. Bir gruplama yaparsak:

a- Üniversite mezunu olduğu için kendini çalışmak zorunda hissedenler: “O kadar okudum, çalışayım da boşa gitmesin.” diye düşünür, kendilerini çalışmak zorunda hissederler. Oysa böyle bir mecburiyet yok. Her okuyan kadın çalışmak zorunda değil.

b-Statü için çalışanlar: Mevki, makam, çalışarak toplum içinde değer görme isteği olanlar. Ev hanımlığı sürekli küçümsendiği için bazı hanımlar çalışarak değer görme arzusu içine giriyorlar. Kadınlar kariyer yaparken çoğunlukla evlilikleri bitiyor. Toplum paralı, yalnız ve mutsuz kadınlarla dolu. Para ve mevki kadının yaratılış ihtiyacı olan bağlanma ve aile olma ihtiyacını gideremez.

c-Kocam boşarsa ya da aldatırsa ortada kalırım kaygısı ile çalışanlar: Rabbimiz “Ben kulumun zannı üzereyim, benden ne beklerse onu veririm.” buyurmuştur. Bu yüzden böyle düşünenlerin başına düşündükleri genellikle gelir.

d-Ev işlerini ve çocuk bakmayı sevmeyip dışarıda çalışmayı daha rahat bulduğu için çalışanlar: Çocuk bakıcıya, ev işleri de yardımcıya… Dışarıda çalışmak ev işlerinden ve çocuk bakmaktan daha kolay fakat hem dışarıda çalışıp hem de akşam gelip evde ev işleri, yemek, çocuk, eş bekliyorsa yardımcı yoksa bu durum kadın için cidden ağır bir yük tabii ki.

e-Aile baskısı ile çalışanlar: “Senin için dünyanın masrafını ettik, çalış da boşa gitmesin.” diye düşünen anne babaların baskısı ile çalışan kadınlar da çoğunlukta. Kendi maaşı geçimlerine yettiği halde daha lüks içinde yaşamak için karısının çalışmasını isteyen ve baskı yapan erkekler de var.

f-Kocaya muhtaç olmamak için çalışanlar: Kocadan para istemek zorunda kalmamak, daha rahat harcama yapmak için çalışan kadınlar da azınlıkta değil. Kadının çok cimri bir kocası varsa zaruri ihtiyaçlarını bile karşılamıyorsa çalışsın. Fakat bir kaç çanta, bir kaç elbise daha fazla alayım, keyfime göre harcama yapayım diye çalışıyorsa o zaman bu özgürlük merakı evliliğine pek iyi bir şekilde yansımayacaktır. Kadın kocasının parasına muhtaçsa kocada kadının pek çok şeyine muhtaç. Hepimiz ölümlüyüz ve bir şekilde birbirimize maddi manevi ihtiyaçlarımız için muhtaç yaratılmışız. Bunda gurur meselesi yapacak bir şey yok.

g-Can sıkıntısından çalışanlar: Genellikle bekar ya da çocuksuz hanımlar can sıkıntısından çalışıyorlar. Maddi ihtiyacı olmayan hanımlar can sıkıntısından çalışmak yerine dini ve sosyal alanlarda Allah rızası için hizmet etseler daha karlı olur. Ebedi hayat için daha çok birikim yapmış olurlar.

Kadınların cahil kalmaması lazım. Kadın sadece evinde oturup televizyon izleme, ev işi, yeme, içime, gezme, alışveriş ile ömrünü geçirmesin. Toplumu yetiştiren kadınlar olduğu için kadınların ilim tahsil etmesi gerek. Kadınların ailesini ihmal etmeden (kendini çok kaptırıp evin yolunu unutanlara da oluyor) vakıf ve dernek faaliyetleri içinde ilim tahsil etmeleri, yetimlere, fakirlere, yaşlılara yardım gibi sosyal çalışmalarda hizmet etmeleri para kazanmalarından çok daha öncelikli olmalı.

Çalışan bir kadın ya da çalışmaya niyet eden bir kadın şu soruları kendine sormalıdır:

“Çalışmam gerekiyor mu? Neden çalışıyorum? İhtiyaç için mi lüks için mi çalışıyorum ?”

“İhtiyacım olmadığı halde çalışarak bir erkeğin işsiz kalmasına sebep oluyor muyum?
Ben daha lüks yaşamaya çalışırken bir erkeğin çocuklarına ekmek götürmesine engel oluyor muyum?"

İşsizlik ve borçlar yüzünden ailesinin yüzüne bakamayan cinnet geçiren, canına kıyan ya da çocuklarını öldürüp intihar eden erkeklerin haberleri gazetelerin üçüncü sayfasında yer alıyor fakat nedense pek kimse ilgilenmiyor. Erkeklerin işsiz kalmasında daha lüks yaşamak için çalışan kadınların payı ne kadar bunları bir mümin olarak düşünmemiz lazım.

“Yaptığım iş yaratılışıma uygun mu?
Bana maddiyatın yanında manevi olarak katkısı mı var yoksa maneviyatıma zararı mı var?

Kadının yaptığı iş ve çalıştığı ortam çok önemli. Kadınlar erkeklerin yapacağı güç veya otorite gerektiren ya da matematiksel zeka gerektiren işlerde çalışıyorsa erkekleşmeye başlıyor. Masa başı işlerde erkeklerle sürekli aynı ortamlarda bulunan kadınlar ve erkekler arasında duygusal bağlar kolay gelişiyor, bu da aldatmalar ve boşanmalara sebep oluyor. Kadın çalıştığı iş ve ortamda manevi kayba uğruyor mu? Bunun muhasebesini iyi yapmalı.

“İş hayatı beni nasıl etkiliyor?” Her gün yorgun musunuz? Tahammülsüz ve sinirli misiniz? Kendinizi tüketmek üzeresiniz dikkat. Kazandığınız bütün paraları harcasanız sağlığınızı tekrar getiremezsiniz.

“İş hayatı evlilik hayatımı nasıl etkiliyor? Çoğunlukla eşinize güler yüz gösteremeyecek kadar yorgunsanız, yaptığınız işleri onun başına kakar gibi yapıyorsanız, param var diye bir de evde reislik yapmaya çalışıyorsanız evliliğiniz tehlikede demektir. Para mı evlilik mi tercih yapmanızın zamanı geçiyor olabilir.

Bazı çalışan kadınlar “Kadın kazancını kocasına vermek zorunda değil.” deyip aile bütçesine katkıda bulunmuyor. Kadının çalışması hiç bir şekilde eş ve anne rollerini etkilemiyorsa parası kendinin olsun, diyebiliriz. Fakat dışarıda çalışan, her gün yorgunluk türküsü söyleyen, yemeği vaktinde hazır olmayan kadının derdini erkek çekiyorsa kadında kazancını eşiyle paylaşmalı bence. Aynı şekilde erkek de karısının çalışmasını istiyorsa, ev işlerinde çocuğun bakımında karısına yardımcı olmak zorunda.

Ayrıca pek çok çalışan kadının cebinde ev hanımlarının cebinde olduğu kadar bile para olmuyor. Karı koca ikimizde çalışıyoruz diye daha fazla harcıyorlar. Arabalarını değiştiriyorlar, evlerini değiştiriyorlar, yazlık kışlık alıyorlar, şunu da alalım bunu da alalım derken para peşinde ömürlerini tüketiyorlar genellikle. Büyük şeylere harcama yaparken küçük şeylere ayıracak para bulamıyorlar. Bu arada muhabbetsiz sevgisiz ömürleri geçmiş oluyor.

Çocuklarıma annelik yapabiliyor muyum? Çocuklarınızla yeterince ilgilenmiyorsanız, yorgunluk sebebi ile onlara karşı sabrınız yoksa çabucak bağırıveriyorsanız onların küçük dünyalarında büyük yaralar açıyorsunuzdur.

Çocuklarınız siz olduğunuz halde annesiz gibi mi büyüyor, duruma bir bakın. Hele bir de onları siz çalışırken ehil ellere teslim etmiyorsanız durum daha kötü. Yavrunuzu bütün gün para için size güler yüz gösteren fakat çocuğunuzun masum dünyasını karartacak sert ve katı kalpli insanların ellerine mi bırakıyorsunuz, iyi bakın. En iyi bakıcı bile annenin yerini tutmaz unutmayın. Çalışıyorsanız bile en az bir beş yaşına kadar ara verip çocuğunuzu kendiniz büyütmeye çalışın.

Şunu kabul etmek lazım ki tam mesai çalışmak kadın yaratılışına uygun değil. Kadınların özel dönemleri var, sancıları var, huysuzlukları var, hamileliği var, doğumu var, süt vermesi var. Bütün bunları görmezden gelip özgürlük adına feminizm adına kadınları erkeklerle yarıştırmak öncelikle kadınlara yapılan büyük bir kötülüktür.

Kadınlar çalışma hayatına bu kadar dahil olduktan sonra kadın fıtratı bozuldu, evlilikler bozuldu, aileler daha kolay dağılmaya başladı. Bunu “iyi işte kadın çalışınca kocasına minnet etmiyor.” diye iyi bir şeymiş gibi savunanlar kocasına hizmet etmekten rahatsız olan kadınların iş yerinde patronlarına minnet etmek ve onların emirlerine itaat etmek zorunda olduğunu neden düşünmüyorlar acaba?

Velhasıl kadının yeri öncelikle evidir. Ben kendi adıma hayatımın hiç bir döneminde tam gün mesai çalışmadım. Kur’an kursu öğretmenliği yaptığım dönemde yarım gün çalıştım onu da anne olacağımı öğrendikten sonra bıraktım. Bekarken ve çocuksuzken Kur’an öğretmeyi çok sevdiğim ve öğretme işinde de başarılı olduğuma inandığım için çok severek çalıştım. Öyle olduğu halde evliliğimin ilk yıllarında çalışırken ev işlerine yetişmek konusunda çok zorlandığım dönemler olduğunu hatırlıyorum.

Şimdi yine faydalı olduğuma inandığım bir işi severek yapıyorum. Mesai saatim yok. Yazma saatlerimi, seminer programlarını aile düzenimizi bozmayacak şekilde ayarlıyorum. Kadının öncelikli yerinin evi olduğunu düşünüyorum. Tabii başta yazdığım gibi mecburiyet yüzünden çalışan kadınlara söyleyecek sözümüz yok. Fakat keyfiyetten çalışan kadınlara da bir kere daha düşünün etraflıca demek isterim.

Bizim kadınlarımızın çoğu aslında hep çalışmışlar. Tarlada, bağda, bahçede çalışıp hep eşlerinin yanlarında olmuşlar. Çalıştıkları kendi işleri olduğu için şartları kendilerine göre ayarlayabilmişler. Gerçi bu durum bazı bölgelerimizde erkekleri tembelliğe alıştırmış, erkekler kahvelerde oturup tembel tembel pineklerken kadınlar gündüz dağlarda bağlarda tek başlarına çalışıp bir de akşam ev işlerine yetişmeye çalışarak fazlaca bir yükün altına giriyorlar. Şartlar uygun da olsa kadın erkeği tembelleştirecek kadar çalışmamalı. Kadın erkeğin yanında yardımcı olsa da erkeğin yapması gereken görevleri almamalı, onun sorumluluğunu üstlenmemeli. Sonuçta eve ekmek getirmek kadının değil erkeğin görevi.

Dinimiz kadının çalışmasını yasaklamamış. Sahabe hanımlarından evinde iş yapıp satarak aile bütçesine katkıda bulunanlar olmuş. Kadının çalışmasında İslam’a uymayan taraf çalıştığı ortam ve çalışma şartları. Günümüzde de çalışma ortamları dini hassasiyeti olan hanımlar için pek uygun değil.

Çalışmak zorunda olan hanımların mümkünse evde el işi, pasta, börek, mantı gibi işler, ya da internet üzerinden evden çalışma şeklinde bir çalışma şeklini tercih etmeleri pek çok açıdan dışarıda çalışmalarından daha hayırlı olur, diye düşünüyorum. Çünkü dışarıda çalışan hanımların kazançlarının çoğu kreşe, giyim kuşama gidiyor. Hele uygun olmayan ortamlarda çalışıyorlarsa manevi kayıpları ise her şeyden daha önemli.


Sema MARAŞLI - 17 Eylül 2012 Pazartesi