Gönderen Konu: Camilere Dair | QuoVadis Türkiye?  (Okunma sayısı 2568 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Camilere Dair | QuoVadis Türkiye?
« : 07 Eylül 2014, 00:12:11 »

Camilere Dair

1990’lı yıllarda Recep Tayyip beyin belediye başkanlığı zamanında Taksim’e cami yapılması teşebbüsleri olmuştu. Dinsizler, laikler, Kemalistler, Kriptolar buna karşı çıkmışlar, “Taksim Meydanı laik ve Kemalist bir mekândır, buraya cami yapılamaz” diyerek yeri göğü birbirine katmışlardı.

Vicdanları kör olan o adamlar, Taksim Meydanı’ndaki o dev gibi Rum Aya Triada kilisesini görmüyorlar mıydı? Ondan niçin rahatsız olmuyorlardı?

Taksim’e camii hakkındaki bazı istekler tam bir felaketti. Gazetede okumuştum, en alt katı otopark olacak, orta katında otomobil yedek parçası satılan bir çarşı, en üstte de cami. Minareleri de çok uzun ve bol şerefeli olacaktı. Projeyi çizen mimara baskı üzerine baskı yapılıyor, aman minareleri daha yüksek tut deniliyordu. Altın oran nedir bilmeyenlerden başka ne beklenirdi.

Caminin yapılmasını islamî kesimden birileri de kösteklemiş diye duymuştum. Yapım şerefi şuna mı ait olsun buna mı? Malum pis hikâyeler entrikalar.

Taksim’e cami yapılamadı…

Daha sonra eski Topçu Kışlası’nın yeniden inşası gündeme geldi. Müceddeden inşa edilecek bina AVM olarak kullanılacaktı. Binanın orijinal şekli muhafaza edilecekti ama yeni projede kışlanın kubbeli, minareli camiine yer verilmemişti. Osmanlının kışlaları camisiz olmazdı ama zamane Müslümanlarının AVM’leri olabilirdi.

O da başarısızlığa uğradı.

Bazı Anadolu şehirlerindeki eski camilerin yıkılıp yerlerine mimarlık felaketi modern beton camiler yapıldığını biliyorum. Bazı camiler de yıkılmış, arsaları otopark yapılmıştır. Günümüzde otoparkçılık en kârlı, en zahmetsiz işlerdendir. İki bekçi tahsildar koyarsın ve bedavadan iyi para kazanırsın.

Cami ve mescid arsaları, vakıf malları; vakfiyelerindeki şartlara riayet etmeyenlere felaket, azab, lanet getirir.

Vakıf malına şu veya bu şekilde tecavüz edip de bilahare ihya olmuş, ayakta kalmış tek kimse gösteremezsiniz bana. Şu veya bu şekilde belalarını bulmuşlardır.

Şu anda İstanbul’da tarihî sur içinde beş yüze yakın cami, mescid, tekke binasının adı vardır, kendileri yoktur.

Sultanahmet’teki eski Baytar Mektebi binasına bitişik arazide 80’li yıllarda bir Rufaî tekkesi vardı. O binayı yıktılar, içindeki şeyh kabirleri ne oldu bilmiyorum (Yıkıldığı tarihte hapishanede idim!...) Şimdi onun aynısını yapıyorlar ahşaptan. Turistik tesis olacakmış. Eski tekkeyi Kemalistler, Sabataycılar, Kriptolar, ateistler, laikler turizme açmıyor, zamane Müslümanları açıyor… Vah vah…

Ana caddelerdeki, işlek yol kenarlarındaki, meydanlardaki camilerin duvarlarında, avlularında, bahçelerinde bir sürü levha görürsünüz. WC  WC WC…  Men Women… One lira…

İğrenç levhalar. Hiçbir İslam mâbedi böyle süflî tuvalet ticaretine alet edilmemelidir.

Şadırvandan abdest almak nasıl bedava ise, cami helaları da bedava olmalıdır ve bu helaların İngilizce Türkçe reklamı yapılmamalıdır.

Bu helaların bazısını Vakıflar Müdürlüğü ihale ile kiraya veriyormuş… FesubhanAllah!

İslamî kesimin başındaki en büyük bela ve yük, birtakım cahillerin ve ahlaksızların dinî hizmetlere soyunmuş olmalarıdır.

Son elli yılda belki de 50 bin yeni cami yapıldı, bunların sadece ellisi mimarlık sanatı açısından bir değer ifade eder, diğerleri maalesef beton yığınıdır.

Be mübarekler, cami yapacaksanız bari güzel ve sanatlı (müzeyyen demedim) yapsanıza!

Milyonlara mal olmuş yeni bir cami. Mihrabın iki tarafında Mercan Şark Handan on beşer liraya alınmış iki iğrenç ucuz saat. Kültürlü, sanatlı, medenî, ziyalı Müslümanlar böyle saatleri odunluklarına asmaz!

Tarihî bir caminin müzelik çinilerini matkapla delmişler, duvara ucuz saat asmışlar, pilli saat!

Selatin camilerin ana kapılarının kenarında, baş köşelerinde nizamiye nöbetçisi gibi saplı bir süpürge, yanında da faraş.

Saçma sapan latin yazılı levhalar. Vatandaş telefonunu kapat… Vatandaş pabucunu poşete koy… Vatandaş yardım et…

Yıllarca önce duymuştum. Beyşehir’deki o güzeller güzeli, o harika Eşrefoğlu Camii’ni yıkıp yerine beton bir cami yapmak istemişler.

Kaç köyümüzdeki eski ahşap camiler yıkılıp yerine beton binalar dikildi.

Artık lise ve üniversite gençliği, ziyalı kimseler camilere vakit namazı kılmaya gitmiyor.

Zeka katsayısı 100’ün altında olan,  geniş kültürü, sanat birikimi bulunmayan kimselere kesinlikle din hizmeti yaptırılmamalıdır.

Yeni camilerin projeleri sanatlı, kıymetli, altın oranlı olmalıdır.

Camilerin minarelerine ve içlerine 130 desibel bağırttırılan hoparlörler konulmamalıdır.

Camilere fotoğraf atölyesi gibi çiğ, aşırı ışık veren ampuller yerleştirilmemelidir.

Camilerin imamları icazetli âlim ve fakih, irfan sahibi olmalıdır. İstanbul’daki en az üç yüz camiin imamı aruz bilmeli, islamî sanatlardan birinde usta olmalı ve eser vermelidir.

Üç yüz camide sanat kursları olmalı, bihassa gençlere ders verilmelidir.

Cuma hutbelerinde edebiyat şaheseri hutbeler okunmalıdır.

Camiler cazibe merkezi olmalıdır.

Yeni camiler altın oranlı olmalıdır.

Cuma namazından sonra hiçbir camide makbuzsuz para toplanmamalıdır.

Bundan birkaç sene önce Kuzguncuğa çay içmeye gitmiştim. Ezan okunuyordu, semtin tek camiine girdim. Namazdan sonra otuz küsur yaşlarında kibar bir zat, elimi sıktı, ben mimarım dedi. Ne kadar sevinmiştim.

Müslüman mimarları, ziyalıları, kültür sahiplerini camilerden kaçıranlar haindir, hâdim değil hâdimdir (hedm edici, yıkıcıdır).

Gerçek hademe-i hayratı (imamları, müezzinleri, vaizleri) tenzih ederek ve onların ellerinden öperek yazıyorum, cami imamlığını parayla namaz kıldırma memurluğu haline getirenler İslam’a ve Ümmete çok büyük kötülük ve hıyanet etmişlerdir.

Bu kafayla gidersek, kendi dinimizi kendi elimizle yıkacağız…

(Not: Bir kısım Feministler camileri kadınlarla doldurmak için yıllardan beri çılgınca çalışıyor. Ehl-i Sünnet İslamlığında kadınların camilere gelmesi caizdir. Lakin efdal olan, namazları evlerinde kılmalarıdır. Erkek Müslümanları camilere çağırmayıp da mabetlerimizi öncelikle kadınlarla doldurmak isteyenler azılı bid’atçidir.)


(İkinci Yazı)

QuoVadis Türkiye?


IRAK’ın durumu çok kötü… Suriye berbat vaziyette… Savaş çıkabilir mi? Pekala çıkabilir.

Türkiye ister istemez bu savaşa katılmak zorunda kalabilir mi?

Kafkasya’da Azerbaycan ile Ermenistan savaşın eşiğinde.

Balkanlar’da Kosova yüzünden savaş çıkabilir.

Ukrayna’da savaş tamtamları çalıyor.

Bizim büyük medyamızın umurunda mı bunlar?

Bir kısım çağdaşlar ve laikler kahırlarından ölecek. Antalya Belediyesi kadınlar için bir plaj açmış, erkekler girip karılara kızlara bakamıyormuş. Böyle bir ayırım Kemalizm’e çok aykırıymış…

Yıl 1939… Avrupa’da büyük bir gerginlik var… Fransızların umurunda bile değil bu gerginlik… Almanya harıl harıl silahlanırken, disiplin içinde savaşa hazırlanırken;  Fransa’da içkiler, danslar, eğlenceler, edebiyat tartışmaları, ahlaksızlığın bin türlüsü var.

Sonra ne oldu. Almanya Polonya’ya saldırdı, ülkenin yarısını o aldı, yarısını Sovyetler Birliği. Fransa ve İngiltere Almanya’ya savaş ilan ettiler. Sekiz ay bir şey olmadı. Sonra Hitler ansızın saldırdı ve birkaç hafta içinde, ordusu ve silahları denk olan Fransa’yı mağlup etti.

Bizde de şu anda çalgılar, eğlenceler, içkiler, keyifler, plajlar, deniz bisikletleri, her tür azgınlık, gayr-i meşru zevkler, israflar, lüksler, beyinsizlikler gırla gidiyor. Fuhuş sektörü kapalı gişe çalışıyor. Büyük medya müstehcenliğe batmış.  Bonzai ve diğer uyuşturucular memleketi kasıp kavuruyor.

Gençlik askere gitmek istemiyor.

Toplumda çözülme, dağılma emareleri var.

Sosyal barış ve toplumsal mutabakat berhava olmuş.

Muvafıklar ve muhalifler köprüleri atmış.

Savaş tamtamları çalıyor…

Ufuklarda kara bulutlar…

İstanbul zelzelesini bekliyor…

Vur potlasın çal oynasın…

Quovadis Türkiye?...


Mehmed Şevket Eygi | 07 Eylül 2014 Pazar 00:00